Öz disiplin; bireyin ulaşmak istediği ve kendisinin seçtiği bir hedefe varmak için, yapması gerekenleri saptayarak bu yolda çaba göstermesi, önüne çıkan engeller için istendik çözüm yolları üretmesi ve “başarıyı” elde ederek ödülüne kavuşması olarak tanımlanabilir.
Sınır koymak ise; bireyin neyi, ne kadar, ne zaman, nerede ve ne şekilde yapabileceğinin belirlenmesidir.
Çocuğa sınır koymak; çocuğa “yapma-etme” demek değildir; katı otoriter tutumla kurallar koymak da değildir. Koyulan kurallar aslında çocuk için özgür ve güvenli alanlardır. Doğru ve yanlış davranışları ayırt etmesi, doğru davranış kalıplarını edinerek bunları içselleştirmesi için gereklidir. Peki, doğru davranıştan neyi kast ediyoruz? Bilişsel, ruhsal, toplumsal açıdan istenilen davranışlardır. Başka bir deyişle doğru davranış, düşünce sistemine, duygu dünyasına ve sosyal ortamlara uygun olan ve kabul görmüş olumlu tutumlardır.
Doğru davranış stilini öğrenen çocuk, aile içinde ve sosyal ortamlarda hatta kendi iç dünyasında psikososyal problemleri çözmede yetkinlik kazanacaktır. Bu yetkinlik, okula başlayan çocukta akademik alanlara da bulaşacaktır. Şöyle ki; karar verme, kararlarının sorumluluğunu alarak sonuçlarına katlanma, , karakter gelişimi, problem çözme stratejileri geliştirme, kendisi ve çevreyle uyum –ki zekânın önemli ölçütlerindendir- yaşam doyumu, doyumlu ve geliştiren insan ilişkileri gibi onlarca kazanım edindiren bir durumdan söz ediyoruz.
Sınır koyma deyince genellikle anne babalara sürekli “HAYIR” demek, bir çuval dolusu kural, otorite, antidemokratik ebeveyn tutumu, çocuğun mutsuzluğu hatta psikolojisinin bozulması durumunu çağrıştırabilir. Ancak sınır koymak; çocuğun güvenliği, gelişimi için zorunludur
Çocuğa Nasıl Sınır Konulur?
-
Sınırlar çocukla birlikte belirlenmelidir. -
Sınırın içinde yer alacak kurallar, çocukla güç savaşına girmeden, çocuğun benlik algısını zedelemeden, azarlamadan, aşağılamadan, koşulsuz şefkat ve kabulü barındıran bir tutumla konulmalıdır. -
Çocuğun sadece “yapmayacakları” değil “yapabilecekleri” de gündeme alınmalıdır. Olumlu cümlelerle belirlenmelidir beklentiler. Örneğin; “Odanı dağıtma” yerine “Odanı toplamanı bekliyorum.” Şeklinde… -
Engellemelerin nedeni ve gerekliliği çocuğa kısa ve net olarak anlatılmalıdır. “Terli iken soğuk su içmen sağlığına zarar verebilir.” Şeklinde… -
Kurallar, aile olarak birlikte belirlenmeli ve uyulmadığında yaptırımlar da netleştirilmelidir. Yaptırım; ceza vermek değil, çocuğun durumun sonuçlarına katlanması ve ödülden mahrumiyeti şeklinde anlaşılmalıdır. Örneğin; ödevini bitirdikten sonra parka gitme sözü verilen çocuk, ödevi bitirmeden parka çıkmaktan yoksun kalacaktır. -
Yetişkinler, alınan kararlarda çocuğa önce kendisi model olmalıdır. Örneğin yemekten önce ellerini sabunlamasını çocuktan isteyen ebeveyn, önce kendisi ellerini sabunlamalıdır. -
Yetişkinler, çocukların konulan kurallara direnç ve sınır esnetme girişimlerine hazırlıklı olmalıdır. Kısa süreli ağlama ve tepinmelerin yaşanması olasıdır. Ancak ebeveyn burada net bir tutumla kararlılığını çocuğa göstermelidir. -
Önemli bir gerekçe olmadığı sürece kurallar değiştirilmemeli, ancak gerektiğinde kurallarda güncelleme yapılmalıdır. -
Kurallara aile içinde herkes uymalıdır. -
Yetişkinler tutumlarında, kendi içlerinde ve birbirleri arasında tutarlı olmak zorundadır.
-
Birinci olarak, yazlık kıyafetlerin zaten kış mevsiminde, kolay ulaşılamayacak ve göz önünde sürekli bulunmayacak bir yerde olmasını bekleriz. -
İkinci olarak, söz konusu kıyafetlerin neden uygun olmadığının, kısa ve net cümlelerle çocuğa anlatılmasını bekleriz. -
Üçüncü olarak; direnen çocuğa istediği kıyafetle –sokağa çıkarken değiştirmek şartıyla- balkonda birkaç dakika geçirmesini önerebiliriz. -
Son olarak da, “Pantolon mu giymek istersin tayt mı?” denilerek uygun seçenekler arasından tercih yapması isteyebiliriz.
Sınırlar karşısında üzülen hatta ağlayan, tutturan çocukların duygularını yaşamasına izin vermek çok önemlidir. Yetişkinler gibi çocukların da zaman zaman üzgün olması gayet normal ve doğaldır. Bireyin hep mutlu olması beklenemez. Burada ebeveyne düşen görev, duygusunu anladığını çocuğa söylemek ve hissettirmektir: “Şu an üzülmeni anlıyorum. Bu kıyafeti çok sevdiğini de biliyorum. Gerçekten çok hoş bir kıyafet… Ancak -15 derece soğukta bununla sokağa çıktığında hasta olup acı çekmeni istemiyorum.”
Yukarıdaki örnekte sınırın nedeni de uygun bir şekilde açıklanmıştır. Zaman zaman çocuklar, belirlenen sınırları zorlamak ve esnetmek isteyebilirler. Aslında bu durum onların, dünyanın sınırlarına dair merakları ile ilgilidir. Burada dikkat edilmesi gereken ise, ender durum ve gerekçeler hariç, konulan kuralın arkasında durmaktır. Her ebeveyn hem kendi içinde hem de partneri ile aralarında tutarlı olmak zorundadır. Yani tek ses olunmalıdır. Biraz sabır gerektirebilir ancak oturduğu zaman kurallar, hem çocuk hem de ebeveyn için özgür alanlar genişliyor demektir.
Son yıllarda ebeveynler, sürekli memnuniyetsiz, ne yapılırsa yapılsın mutlu olamayan, olsa da mutluluğu çok kısa süren, “doyumsuz” çocuklardan söz etmektedir. Söz konusu çocuklarda ciddi bir öz disiplin gelişim hasarı olduğu söylenebilir. Çocuğa hedef koyma, hedefe ulaşmak için çaba gösterme, çabalarını da kendi içinde alkışlama fırsatı zamanında tanınmamıştır. Örneğin; çok fazla oyuncak alınan çocuklar… “Zekâsı gelişsin” diye çok miktarda, yapay ve bol gürültülü oyuncaklar almak yerine çocuğun doğal ortamda kendi alıcılarının açılmasına fırsat verilmelidir. Şöyle ki; çocuğun istediği bir oyuncağı hemen alıp eline vermek yerine, oyuncak için para biriktirmesi gibi basit bir manevra ya da evde aile ile birlikte atık materyaller kullanarak yapılacak bir oyuncağın kıymetini düşünelim:
-
Çocuk para yönetmeyi deneyimleyecektir. -
Çocuk parasını bir hedef için biriktirme çabası sergileyecektir. -
Haz ertelemeyi öğrenecektir. -
Aile etkinliği olarak atık materyallerle oyuncak yapmaya çalışmak da keyifli bir paylaşıma dönüşecektir.
Başka bir konuda tekrar buluşuncaya kadar hepinize “Sağlıklı Sınırlar” diliyorum.