Korku ve Anksiyete Kavramı
Korku, bir tehdite karşı organizmanın cevabıdır. Bu tehdit, bilinen, dışarıdan gelen, belirli ve kaynağında çatşma olmayan bir tehdittir. Anksiyete de bir tehdite cevap niteliğindedir ancak bu tehdit bilinmeyen, içten gelen, belirsiz ve kaynağı çatışmalı olandır.
Korku ile anksiyetenin birbirinden ayırt edilebilmesi psikolojik analizle mümkündür. İkisi arasındaki temel farklardan bir diğeri de, anksiyetenin kronik bir olay, korkunun ise akut bir olay olmasıdır.
Korku Kavramı
Birçok çocuk, küçük yaştan başlayarak, çeşitli korkuların esiri olmaktadır. Korku, hem kaçınılmaz, hem de temel bir duygudur. Hayvanları canlı tutan, korkuyla karışık uyanıklıktır. İlkel insanı düşünürsek, korkuları sayesinde hayatta kaldığını söyleyebiliriz. Modern hayatta da, tehlike karşısında kişiyi uyanık tuttuğu için korku şarttır. Ancak zaman zaman, korku işlevsellik sınırını aşmaktadır. Çocuk için, çocuğu sınırlayan bir etmen olabilmektedir. Çocuğu hareketsizleştirebilmektedir. Eğer çocuk, yalnızca dış tehlikeleri algılamak yerine, bu korkuları kendi içinde büyütebiliyorsa, korkunun üstüne endişe eklenir.
Watson’ın (1924)kuramına göre, insan iki tip korkuyla doğar, bunlar düşme (desteğini yitirme) ve yüksek ses (gürültü) korkusudur. Bu korkular öğrenilmemiş ve doğuştan gelen korkulardır. Bu korkular, yalnızca desteğini yitirmek ya da gürültü olarak değil, aslında ani, beklenmedik bir uyaran karşısında çocuğun yaşadığı korku olarak ele alınabilir. Bir başka nokta ise, çocuk bu uyarana maruz kaldığında, çocuğun içinde bulunduğu durum olabilir. Çocuğun tanıdığı biri ile mi olduğu önemli olabilir. Tanıdığının yanındaysa bu korku ortaya çıkmayabilir.
Freedman (1966)kuramında, özdeş ikizlerin, diğer ikizlere göre korkularının biçimi ve zamanı konusunda birbirlerine daha çok benzemesinden hareket ederek, korku tepkisinin, yalnız toplumsal çevre değil kalıtımla da şekillendiğini söylemiştir.
Korku Tepkisinde Olgunlaşmanın Rolü
Gesell, çeşitli yaşlardaki çocukların, kapalı bir yere konulmaktan dolayı yaşadığı korkuyu incelemiştir. Burada 10 haftalık çocuk bu olaya büyük bir gönül rahatlığı ile katlanırken, 20 haftalık çocuk çok hafif bir tepki gösterir, 30 haftalık çocuk ise çok şiddetli bir ağlama tepkisi gösterir. Çocuk olgunlaşıp, algı gücü arttıkça bu konudaki hassasiyeti artmaktadır.
YineHelmes’in1935 çalışmasında da, üstün yetenekli ve erken gelişmiş çocukların korku tepkilerini daha erken gösterdiği bulunmuştur. Çocuk, algıları arttıkça, hayal gücünün gelişmesine paralel olarak, tehlikelerden daha fazla korkmaya başlar.
Korkuda Öğrenmenin Rolü
Öğrenme de korkuyu etkilemektedir. Çocuk, yaşadığı olumsuz bir tecrübe sonrası, önceleri kendisini rahatsız etmemiş bir uyarandan korkmaya başlayabilir.
Watson ve Raynor deneyinde, Albert adlı çocuğa, şartlanma yolu ile korku aşılanmıştır. Daha önceleri çocuk beyaz bir fareden korkmuyorken, fare eşliğinde yüksek bir ses verildiğinde, çocuğun fareden korkmaya başladığı görülmüştür. Hatta çocuk, bu korkuyu genelleyerek, beyaz ve kürklü olan her şeyden, pamuktan bile korkmaya başlamıştır.
Korkular genellenebilir. Yalnızca bir köpek tarafından ısırılan bir çocuk, bu korkusunu diğer köpeklere ya da bütün 4 ayaklı hayvanlara genelleyebilir.
Çocuklar büyüdükçe, korkunun açık belirtileri olan ağlama, titreme ya da büyüklere sarılma gibi tepkiler günden güne azalır. Ancak bu durum korkunun tamamen yok olduğu anlamına gelmez.
Korkuya verilen tepkilerde çocuklar arasında farklılıklar olabilir. Ayrıca, korkuya verilen ilk tepki, korkunun şiddetini ve sürekliliğini açıklamıyor olabilir. Okula yeni başlayan çocukları düşünelim. İlk gün çok yüksek sesle ağlayan çocular, sonra sınıftaki en mutlu çocuklar olabilir ya da ilk gün tepki vermemiş bir çocuk, günlerce üstündeki donukluğu atamayabilir.
BAZI ÖZEL KORKULAR
- Gürültü korkusu
- Karanlık korkusu
- Alışılmadık şeylerden korkma
- Yalnızlık, bırakılmışlık ve ölüm korkusu
- Hayvanlardan korkma
ÇOCUKLARDA KORKUYA DUYARLILIĞI ARTIRAN ETMENLER
Zayıflık ve Sakatlık
Hastalanan, kazaya uğrayan çocuklarda, normal çocuklara göre daha fazla korku ve suçluluk duygusuna rastlanmıştır. Çocuk, sakatlık ve hastalık durumunu kendisine verilmiş bir ceza olarak algılayıp daha çok korkabilir. Kendini güvende hissetmeyebilir.
Küçümsenme ve Değersizlik Hissi
Ailesi tarafından hor görülmüş çocuklarda daha fazla korku görülebilir. Hataları çok sık yüzüne vurulan, ona hiçbir zaman ulaşamayacağı standartlar konulan çocuklar daha fazla korku hissederler. Bunlar, çocuğun güven duygusunu zayıflatır.
Örneğin Etkisi
Büyükler, kendi korkuları ile çocuklara örnek olabilir. Ebeveynin kendi korkularını açık ya da gizli bir şekilde dışa vurması, çocuğun güvende olması duygusunu zayıflatır. Hogman’ın 1932 çalışmasında, annelerin dile getirdikleri korkular ile çocukların dile getirdiği korkular arasında yüksek korelasyon bulunmuştur.
ÇOCUKLARA KORKU İLE SAVAŞMALARINDA YARDIMCI OLMAK
Korkuyla savaşmada birinci ilke, korkunun altında yatan etmenleri anlamaya çalışmaktır. Gözle görünür belirtiler ortadan kaldırılsa bile, bu korku daha sonra kendini başka şekillerde gösterebilir.
Çocuğun korkusunu ifade edebileceği güvenilir ve kabullenici ortamı yaratmak önemlidir. Çoğulukla aileler ‘’Korkulacak bir şey yok.’’ gibi geçiştirmeler ya da korktuğu için alay etme şeklinde yaklaştığı için çocuk korkuyu ifade edecek ortam bulamamaktadır.
Acele çözüm bulmaya çalışmamak gerekir. Korkuların kökenleri daha derinde yattığından daha derinlemesine bir yaklaşımla ele almak gerekir.
Aileyi bilgilendirmekönemlidir. Ailenin ihmalkar ya da küçümseyici olması, korktuğu için çocuğu cezalandırması ya da durumun üstüne gitmeye zorlaması çocuğa zarar vermektedir.
Aşamalı yaklaşım tekniğinden yararlanılabilir. Holmes’un 1936 deneyinde, karanlıktan korkan 14 çocuğun 13’ü, bu yöntemle karanlık korkusunu yenmiştir. Önce karanlık odanın kapısında durmak, sonra elektrik düğmesine uzanmak, ona dokunmak gibi aşamalı bir yaklaşımla korku azaltılabilir.
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.