iltasyazilim
FD Üye
cumhuriyet yönetimiyle kazandığımız hak ve hürriyetler özgürlükler
ATATÜRK ’ÜN BİZE KAZANDIRDIĞI YARGI VE ÖZGÜRLÜKLER
Cumhuriyet
Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet, ilk kez devlet başkanı edinmek üzere, devletin esas temel organlarının belli aralıklarla yinelenen seçimlerle göreve getirildiği bir “idare biçimidir
Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimlerinde millet, yönetimini beğenmediği yöneticileri, emin aralıklarla yinelenen seçimlerde değiştirebilmek olanağına sahiptirbu nedenle yöneticiler, toplumu k eyfi biçimde yönetemezler; halkın isteklerini ve beğenilerini gözönünde tutmak zorunda kalırlar Bir başka deyişle, yöneticilerin iradesi mutlak yok, halk iradesi ile sınırlıdır
Doğrusu cumhuriyet bir yönetim biçimidirTürk insanı için cumhuriyet, bir rejim ama Atatürkçü fikir sistemine dayanan bir rejimi ifade etmektedirBugün her Türk'ün sorumluluğu, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini iyi kasıtlı olarak onu gözetmek ve olmalıdırEskiden ülkeleri tek birey yönetirdi Ülkelerini diledikleri gibi idare eden bu kişilere padişah, şah, kral, hakan, sultan denirdi Yönetim birçok zaman babadan oğula geçerdiCumhuriyet yönetiminde söz ulusundur Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir Millet temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidirAtatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin birincil Cumhurbaşkanı olduCumhuriyet'i korumak, gözlemek, yaşatmak her yurttaşın ödevidir
Türkiye'de Cumhuriyet Nasıl İlân Edildi?
Türkiye'de Cumhuriyet yönetimine, 29 Ekim 1923 tarihinde geçilmiştir; fakat 23 Nisan 1920 tarihinin, Cumhuriyet yönetiminin de fiilî başlangıcı olduğunu anlatmak gerekir23 Nisan 1920'de “egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu ilân edilmiş; ulusun seçtiği TBMM'nin denetimindeki hükümet, ulusun kaderini saptamak üzere çalışmaya başlamıştırBu gelişmelere rağmen, Padişahlık ve Saltanatın hukuken kaldırılması için 1922 yılına kadar beklemek gerekmiştirTBMM, 1 Kasım 1922 gecesi verilen bir kararla, “Halifelikle “Saltanatı birbirinden ayırmış; Saltanatı kaldırmıştır
B)KAZANDIRDIĞI HAKLAR
Yapmış Olduğu İnkilaplar ’ı Misal Verebiliriz
ISiyasi alanda yapılan inkılaplar:
1 Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
2 Cumhuriyet ’in ilanı (29 Ekim 1923)
3 Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
IIToplumsal yaşayışın düzenlenmesi:
1 Şapka İktisası (giyilmesi) Hakkında Kanun (25 Kasım 1925)
2 Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine (kapatılmasına) ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun (30 Kasım 1925)
3 Beynelmilel Saat ve Yıllık Hakkındaki Kanunların Kabulü (26 Aralık 1925) Kabul edilen bu kanunlarla Hicri ve Rumi Yıllık uygulaması kaldırılarak yerine Miladi Takvim, alaturka saat yerine de milletlerarası saat sistemi uygulaması benimsenmiştir
4 Ölçüler Kanunu (1 Nisan 1931) Bu kanunla ölçü birimi olarak medeni milletlerin kullandıkları metre, kilogram ve litre kabul edilmiştir
5 Takma Ad ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun (26 Kasım 1934)
6 Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun (3 Aralık 1934) Bu kanunla din adamlarının, hangi dine mensup olurlarsa olsunlar, mabet ve ayinler haricen ruhani kisve (giysi) taşımaları yasaklanmıştır
7 Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
8 Kemal Öz Adlı Cumhurreisimize Atatürk Soyadı Verilmesi Hakkında Kanun (24 Kasım 1934)
9 Kadınların uygar ve siyasi haklara kavuşması:
a Medeni Kanun ’la sağlanan haklar
b Belediye seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanunun kabulü (3 Nisan 1930)
c Anayasa ’da yapılan değişiklerle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınması (5 Aralık 1934)
III Hukuk alanında yapılan inkılaplar:
1 Şeriye Mahkemelerinin kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1934)
2 Türk Medeni Kanunu (17 Şubat 1926)Dini hukuk sisteminden ayrılarak laik modern hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır
Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
Kurtuluş Savaşı'nın birincil yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Insanlar Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle ırk iradesinin hakiki temsilcisi olmuş, adamakıllı eskimiş ve eskimiş bireysel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı 23 Nisan 1920'den başlayarak milli egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Uzlaştırma Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcilerini de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusa, akla tutarsız olduğunu belirterek, saltanatın kaldırılmasını istedi Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık Sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Anlaşması'nın peşinde TBMM'de en fazla tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin bambaşka bir hükümeti ve bu hükümeti yönetecek bir başbakanı bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların zorunlu oyu sağlamakta güçlük çekmeleri, kesintisiz sorunlara yol açmaktaydı 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Millet Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varmaması üstüne, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun hakiki çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu tespit eden bir yasa tasarısı hazırladı Ertesi gün TBMM, yapılan işin şimdiden doğmuş olan çocuğun adını hazırlamakolduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonradan, saat 2030'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti duyuru etti ve oybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, yine oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin birincil cumhurbaşkanı seçti
Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından daha sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan zorlama alan Abdülmecit Efendi de, her yerde törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bir takım İslâm ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üstüne, İslâm dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı Bu durumun yeni belirlenmiş cumhuriyet yönetimi için güvenli olmayan olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi
Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılması
(3 Mart 1924)
Şeriat hükümlerine dayalı Osmanlı hukuk düzeninin yeni Türk toplumuna uyarlanamayacağının anlaşılması sonucunda, TBMM'nin hilafetin kaldırıldığı gün Şeriye ve Evkaf Vekâletini'ni de kaldırmasıyla (3 Mart 1924), Türk hukuk sisteminde yeni düzenlemeler yapılması gereği de dobra dobra ortaya konmuş oldu 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Tüzük'yla birlikte, hukuka ilişkin bir dizi yasa yürürlüğe girdi
Uygar Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926)
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına tarafından yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, şahısların adalet ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, sahiplik ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme vb ilişkiler açısından, reel bir Medeni Kanun sayılamazdı bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu misal alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu Bunu, değişik temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi
Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Ilk Olarak sadece din konularıyla ilgilenen, öbür zihin sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, vakit içinde siyasal olaylarda etkin rol oynamaya, çıkarılan tehlike ye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından daha sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yanlamasına ayaklanmalara yol açmaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona kadar yürüyoruz Diğer bir şey tanımayızdiyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı
Laikliğin kabulü (19281937)
Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin bütün anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan Türkiye devletinin dini İslâm'dırdeyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16 ve 38 maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları vallahisözcüğünü maddelerden çıkardı Keza, 26 maddedeki ahkâmı şeriyenin tenfizi(şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir yargı olarak gören Mustafa Kemal'in, kültürlü din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonradan, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi alışmaları izledi 5 Şubat 1937'de Tüzük'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu
Kadın haklarının tanınması (19301933 ve 1934)
Osmanlı toplumunda anında hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmaya kadınlara Uygar Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Tüzük'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı
Şapka ve giysi devrimi (25 Kasım 1925)
Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için şartların değişmesi tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, Buna şapka derlerdiye halkı şapka giymeye özendirmesinden daha sonra, 25 Kasım 1925'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı
Takvim, saat ve ölçülerde değiştirme (1925 ve 1931)
Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından farklı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammet'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze vb ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük kargaşa ve güçlüklere yol açmaktaydı 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yanlamasına Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yanlamasına da yurdun her yerinde sürekli bir ölçü ve ağırlık düzeni resmileşmiş oldu
Soyadı yasasının kabulü (21 Haziran 1934)
Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önlemek nedeniyle 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla mesul kılındı 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi Aynı sene çıkarılan bir diğer yasayla ayrıcalıkları bildiren eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu
Eğitim ve öğretim devrimi (3 Mart 1924)
Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadî türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından eksik kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği aşağıda TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, hoca okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu
Harf yada yazı devrimi (1 Kasım 1928)
Öğrenilmesi son derece şiddet olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede zayıf kaldığını anlayan Atatürk'ün, 1926'dan başlayarak yaptırdığı çalışmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en yerinde abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, tekrar düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi
Tarih anlayışında gerçeğe dönüş (12 Nisan 1931)
Osmanlı döneminde tarihçilerin az çok sadece yaşadıkları dönemin olaylarını yazıya geçirmekle mesul olmalarından ötürü, Türklerin eski tarihlerine ilişkin incelemeler değil denecek dek azdı Türkiye Cumhuriyeti'nin önceki tüm Türk devletleriyle tarihsel bağıolduğu, dünya uygarlığının oluşma ve gelişmesinde Türk uygarlığının manâlı payı bulunduğugörüşünden yola çıkan Atatürk'ün öncülüğünde yapılan araştırmalar, 12 Nisan 1931'de, sonradan Türk Tarih Kurumu adını bölge Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kurulmasıyla sonuçlandı
Dil devrimi (12 Temmuz 1932)
Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde farsça ve arapça sözcük ve gramer kuralı taşıyan Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, cumhuriyetöncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde Yeni Dilhareketi başlatılmış, lakin dilde tanıdık olmayan sözlüklerden tatmin edici bir arınma sağlanamamıştı Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en varlıklı dillerinden biri haline getirilmesini niyet alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Muayene Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin hakiki bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı
Atatürk'ün Bize Kazandırdığı Adalet ve Özgürlüklerle İlgili Sözleri
Hakimiyet Koşulsuz Milletindir
Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir ulusal azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar Tam Özgürve Koşulsuz Ulusal Bağımsızlıkderi ibarettir Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir Milletin Şartsız Egemenliğidir
Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz
Biz büyük bir inkılap yaptık Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük
Milli bağımsızlık pek bir nurdur fakat, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur Milletlerin esirliği üstüne kurulmuş müesseseler tekrar yıkılmaya mahkumdurlar
Türk milletinin kişilik ve adetlerine en uygun olan yöneticilik, cumhuriyet idaresidir
Hürriyet olmayan bir memlekette vefat ve çökme vardır Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir
Toplumdaki başarısızlığın sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz dikkatsizlik ve kusurdan doğmaktadır
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye yok, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın
Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz *
ATATÜRK ’ÜN BİZE KAZANDIRDIĞI YARGI VE ÖZGÜRLÜKLER
Cumhuriyet
Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet, ilk kez devlet başkanı edinmek üzere, devletin esas temel organlarının belli aralıklarla yinelenen seçimlerle göreve getirildiği bir “idare biçimidir
Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimlerinde millet, yönetimini beğenmediği yöneticileri, emin aralıklarla yinelenen seçimlerde değiştirebilmek olanağına sahiptirbu nedenle yöneticiler, toplumu k eyfi biçimde yönetemezler; halkın isteklerini ve beğenilerini gözönünde tutmak zorunda kalırlar Bir başka deyişle, yöneticilerin iradesi mutlak yok, halk iradesi ile sınırlıdır
Doğrusu cumhuriyet bir yönetim biçimidirTürk insanı için cumhuriyet, bir rejim ama Atatürkçü fikir sistemine dayanan bir rejimi ifade etmektedirBugün her Türk'ün sorumluluğu, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini iyi kasıtlı olarak onu gözetmek ve olmalıdırEskiden ülkeleri tek birey yönetirdi Ülkelerini diledikleri gibi idare eden bu kişilere padişah, şah, kral, hakan, sultan denirdi Yönetim birçok zaman babadan oğula geçerdiCumhuriyet yönetiminde söz ulusundur Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir Millet temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidirAtatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin birincil Cumhurbaşkanı olduCumhuriyet'i korumak, gözlemek, yaşatmak her yurttaşın ödevidir
Türkiye'de Cumhuriyet Nasıl İlân Edildi?
Türkiye'de Cumhuriyet yönetimine, 29 Ekim 1923 tarihinde geçilmiştir; fakat 23 Nisan 1920 tarihinin, Cumhuriyet yönetiminin de fiilî başlangıcı olduğunu anlatmak gerekir23 Nisan 1920'de “egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu ilân edilmiş; ulusun seçtiği TBMM'nin denetimindeki hükümet, ulusun kaderini saptamak üzere çalışmaya başlamıştırBu gelişmelere rağmen, Padişahlık ve Saltanatın hukuken kaldırılması için 1922 yılına kadar beklemek gerekmiştirTBMM, 1 Kasım 1922 gecesi verilen bir kararla, “Halifelikle “Saltanatı birbirinden ayırmış; Saltanatı kaldırmıştır
B)KAZANDIRDIĞI HAKLAR
Yapmış Olduğu İnkilaplar ’ı Misal Verebiliriz
ISiyasi alanda yapılan inkılaplar:
1 Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
2 Cumhuriyet ’in ilanı (29 Ekim 1923)
3 Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
IIToplumsal yaşayışın düzenlenmesi:
1 Şapka İktisası (giyilmesi) Hakkında Kanun (25 Kasım 1925)
2 Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine (kapatılmasına) ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun (30 Kasım 1925)
3 Beynelmilel Saat ve Yıllık Hakkındaki Kanunların Kabulü (26 Aralık 1925) Kabul edilen bu kanunlarla Hicri ve Rumi Yıllık uygulaması kaldırılarak yerine Miladi Takvim, alaturka saat yerine de milletlerarası saat sistemi uygulaması benimsenmiştir
4 Ölçüler Kanunu (1 Nisan 1931) Bu kanunla ölçü birimi olarak medeni milletlerin kullandıkları metre, kilogram ve litre kabul edilmiştir
5 Takma Ad ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun (26 Kasım 1934)
6 Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun (3 Aralık 1934) Bu kanunla din adamlarının, hangi dine mensup olurlarsa olsunlar, mabet ve ayinler haricen ruhani kisve (giysi) taşımaları yasaklanmıştır
7 Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
8 Kemal Öz Adlı Cumhurreisimize Atatürk Soyadı Verilmesi Hakkında Kanun (24 Kasım 1934)
9 Kadınların uygar ve siyasi haklara kavuşması:
a Medeni Kanun ’la sağlanan haklar
b Belediye seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanunun kabulü (3 Nisan 1930)
c Anayasa ’da yapılan değişiklerle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınması (5 Aralık 1934)
III Hukuk alanında yapılan inkılaplar:
1 Şeriye Mahkemelerinin kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1934)
2 Türk Medeni Kanunu (17 Şubat 1926)Dini hukuk sisteminden ayrılarak laik modern hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır
Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
Kurtuluş Savaşı'nın birincil yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Insanlar Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle ırk iradesinin hakiki temsilcisi olmuş, adamakıllı eskimiş ve eskimiş bireysel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı 23 Nisan 1920'den başlayarak milli egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Uzlaştırma Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcilerini de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusa, akla tutarsız olduğunu belirterek, saltanatın kaldırılmasını istedi Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık Sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Anlaşması'nın peşinde TBMM'de en fazla tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin bambaşka bir hükümeti ve bu hükümeti yönetecek bir başbakanı bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların zorunlu oyu sağlamakta güçlük çekmeleri, kesintisiz sorunlara yol açmaktaydı 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Millet Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varmaması üstüne, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun hakiki çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu tespit eden bir yasa tasarısı hazırladı Ertesi gün TBMM, yapılan işin şimdiden doğmuş olan çocuğun adını hazırlamakolduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonradan, saat 2030'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti duyuru etti ve oybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, yine oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin birincil cumhurbaşkanı seçti
Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından daha sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan zorlama alan Abdülmecit Efendi de, her yerde törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bir takım İslâm ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üstüne, İslâm dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı Bu durumun yeni belirlenmiş cumhuriyet yönetimi için güvenli olmayan olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi
Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılması
(3 Mart 1924)
Şeriat hükümlerine dayalı Osmanlı hukuk düzeninin yeni Türk toplumuna uyarlanamayacağının anlaşılması sonucunda, TBMM'nin hilafetin kaldırıldığı gün Şeriye ve Evkaf Vekâletini'ni de kaldırmasıyla (3 Mart 1924), Türk hukuk sisteminde yeni düzenlemeler yapılması gereği de dobra dobra ortaya konmuş oldu 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Tüzük'yla birlikte, hukuka ilişkin bir dizi yasa yürürlüğe girdi
Uygar Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926)
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına tarafından yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, şahısların adalet ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, sahiplik ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme vb ilişkiler açısından, reel bir Medeni Kanun sayılamazdı bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu misal alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu Bunu, değişik temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi
Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Ilk Olarak sadece din konularıyla ilgilenen, öbür zihin sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, vakit içinde siyasal olaylarda etkin rol oynamaya, çıkarılan tehlike ye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından daha sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yanlamasına ayaklanmalara yol açmaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona kadar yürüyoruz Diğer bir şey tanımayızdiyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı
Laikliğin kabulü (19281937)
Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin bütün anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan Türkiye devletinin dini İslâm'dırdeyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16 ve 38 maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları vallahisözcüğünü maddelerden çıkardı Keza, 26 maddedeki ahkâmı şeriyenin tenfizi(şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir yargı olarak gören Mustafa Kemal'in, kültürlü din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonradan, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi alışmaları izledi 5 Şubat 1937'de Tüzük'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu
Kadın haklarının tanınması (19301933 ve 1934)
Osmanlı toplumunda anında hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmaya kadınlara Uygar Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Tüzük'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı
Şapka ve giysi devrimi (25 Kasım 1925)
Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için şartların değişmesi tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, Buna şapka derlerdiye halkı şapka giymeye özendirmesinden daha sonra, 25 Kasım 1925'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı
Takvim, saat ve ölçülerde değiştirme (1925 ve 1931)
Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından farklı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammet'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze vb ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük kargaşa ve güçlüklere yol açmaktaydı 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yanlamasına Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yanlamasına da yurdun her yerinde sürekli bir ölçü ve ağırlık düzeni resmileşmiş oldu
Soyadı yasasının kabulü (21 Haziran 1934)
Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önlemek nedeniyle 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla mesul kılındı 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi Aynı sene çıkarılan bir diğer yasayla ayrıcalıkları bildiren eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu
Eğitim ve öğretim devrimi (3 Mart 1924)
Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadî türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından eksik kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği aşağıda TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, hoca okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu
Harf yada yazı devrimi (1 Kasım 1928)
Öğrenilmesi son derece şiddet olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede zayıf kaldığını anlayan Atatürk'ün, 1926'dan başlayarak yaptırdığı çalışmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en yerinde abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, tekrar düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi
Tarih anlayışında gerçeğe dönüş (12 Nisan 1931)
Osmanlı döneminde tarihçilerin az çok sadece yaşadıkları dönemin olaylarını yazıya geçirmekle mesul olmalarından ötürü, Türklerin eski tarihlerine ilişkin incelemeler değil denecek dek azdı Türkiye Cumhuriyeti'nin önceki tüm Türk devletleriyle tarihsel bağıolduğu, dünya uygarlığının oluşma ve gelişmesinde Türk uygarlığının manâlı payı bulunduğugörüşünden yola çıkan Atatürk'ün öncülüğünde yapılan araştırmalar, 12 Nisan 1931'de, sonradan Türk Tarih Kurumu adını bölge Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kurulmasıyla sonuçlandı
Dil devrimi (12 Temmuz 1932)
Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde farsça ve arapça sözcük ve gramer kuralı taşıyan Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, cumhuriyetöncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde Yeni Dilhareketi başlatılmış, lakin dilde tanıdık olmayan sözlüklerden tatmin edici bir arınma sağlanamamıştı Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en varlıklı dillerinden biri haline getirilmesini niyet alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Muayene Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin hakiki bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı
Atatürk'ün Bize Kazandırdığı Adalet ve Özgürlüklerle İlgili Sözleri
Hakimiyet Koşulsuz Milletindir
Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir ulusal azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar Tam Özgürve Koşulsuz Ulusal Bağımsızlıkderi ibarettir Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir Milletin Şartsız Egemenliğidir
Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz
Biz büyük bir inkılap yaptık Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük
Milli bağımsızlık pek bir nurdur fakat, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur Milletlerin esirliği üstüne kurulmuş müesseseler tekrar yıkılmaya mahkumdurlar
Türk milletinin kişilik ve adetlerine en uygun olan yöneticilik, cumhuriyet idaresidir
Hürriyet olmayan bir memlekette vefat ve çökme vardır Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir
Toplumdaki başarısızlığın sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz dikkatsizlik ve kusurdan doğmaktadır
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye yok, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın
Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz *