adanali
FD Üye
- Katılım
- Eki 20, 2019
- Mesajlar
- 2,792
- Etkileşim
- 0
- Puan
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web sitesi
- bilgilihocam.com
- F-D Coin
- 69
Deccal İle Nasıl Mücadele Ederiz ?
Deccal ile nasıl mücadele edebiliriz ? Fitnesinden sakınmak için neler yapabiliriz ?
Dünyada bulunuş maksadı iyiliğin, hakkın, hakikatin hakim olması olan, iyiliği emredip kötülüğü menetmek asli görevleri arasında yer alan mü'minin vazifelerinden biri de, şerre karşı mücadele vermek olacaktır. Deccal devrinde yaşıyorsa, ona karşı mücadelede üzerine düşenleri eksiksiz yapacaktır.
Allah Resûlü (a.s.m.), "Kim üç şeyden kurtulursa kurtuluşa ermiş olur" buyururken, bu üç şeyden birinin de Deccaldan kurtulma olduğunu belirtmiştir.(1)
Deccalın şerrinden nasıl kurtulabiliriz?
Resûl-i Ekrem (a.s.m.), bunları bize bir bir anlatmıştır:
“Eğer (Deccal) ben sizin aranızdayken çıkarsa, sizin adınıza ben ona galip gelirim. Şayet ben aranızda yokken çıkarsa, herkes kendi başının çaresine baksın... Ey Allah'ın kulları ona karşı direnip sebat edin"(2)buyurmuşlardır.
Hadisin İbni Mace'deki rivayetinde, "Ben ona 'bürhan'larla (delillerle)galebe çalarım" kaydı yer almaktadır. Hiç bir şüphe ve itiraza yer bırakmayacak derecede sağlam ve kesin delile “bürhan” dendiğini biliyoruz. Bu da gösteriyor ki Allah, ahiret, kader gibi imanla ilgili bütün mukaddesleri inkarı esas alan Deccala maddi kuvvetle değil, manevi kuvvetle, yani iman hakikatlerini kesin delillerle ispat ederek karşı konulabilir. İmam-ı Rabbani Hazretleri geçmiş zatlara dayanarak, "Mütekelliminden ve ilm-i kelam ulemasından birisi gelecek, bütün hakàik-ı imaniye ve İslamiyeyi (iman ve İslam hakikatlerini) delail-i akliye (akli deliller) ile kemal-i vuzuh ile ispat edecek"(3) müjdesini vermişti. Deccala karşı da ancak o alim zatın ortaya koyduğu böylesi delilli, ispatlı hakikatlerle karşı konulabilir.
Bu “bürhan”lara şiddetle ihtiyaç duyulacaktır. çünkü Deccal bin senedir İslamın aleyhinde birikegelmiş şüpheleri, bir anda ümmet-i Muhammed'in önüne atıverecektir. Kafası karışan insanlar, ancak kuvvetli deliller lazım ki şüphelerden korunabilsinler. Bu da ancak bürhanlarla olur.
Sonra Deccal dinden soyutladığı fikriyatını kabul ettirmek için zor kullanmak, zulmetmek ve sıkıntı vermekten çekinmeyecektir. Bunlara dayanabilmek için de güçlü, yani Kur'an ve iman hakikatleriyle mücehhez olmak gerekir. Herşeye rağmen istibdadına boyun bükmez, öldürülse de itaat etmez, itaat etse de istemeyerek itaat eder. Ama sonuçta kazanır. Şualar'da belirtildiğine gibi, "Büyük Deccalın cebr u ceberût-u mutlakına karşı itaat etmeyen şehit olur ve istemeyerek itaat eden kafir olmaz, belki günahkar da olmaz."(4)
Büyük Deccalın vazifesini üstlenmekle iftihar eden komünizme karşı duran, onun baskı ve zulmüne boyun bükmeyen Müslümanlar, eğer bu uğurda ölürlerse elbette ki şehid olurlar. Hatta ona karşı direnen masum Hıristiyanların da büyük mükafatlar kazandığını görürüz:
"Ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammediye (a.s.m.) bir lakaydlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hz. İsa'nın din-i hakikisi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa'ya (a.s.m.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet (şehidlik) denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kardır, diye hakikatten haber aldım... Eğer o felaketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı beşeriye için ve esaset-i diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukùk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakarlığın manevi ve uhrevi (ahirete ait) neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir."(5)
Bozgunculuğu, yıkımı esas alan Deccal, yerleşmiş herşeyi bozar, meşrû düzeni alt üst eder. Kendisine karşı duranları ya öldürür, ya zindana atar, ya da pasivize etmeye çalışır. Böyle bir atmosferde dine sahip çıkmanın, dini yaşamanın zorluğu tartışma götürmez. “Hayru'l-ümûri ahmezüha (Amellerin en faziletlesi en zahmetli olanıdır”(6) sırrınca zorluklar arttığı ölçüde mükafat da artar.
Herşeye rağmen yapılacak iş zor da olsa hakta sebat edebilmek, tavize girmemektir. Peygamberimiz, "Ey Allah'ın Resûlü! Eğer o zamana yetişirsek ne yapalım?" diye soran Sahabilerine şu tavsiyeyi yapmıştı:
"Meryem oğlu İsa'nın (a.s.) arkadaşlarının yaptıkları gibi sabır ve tahammül edersiniz. Onlar testere ve bıçkılarla biçildiler, ağaçlara konulup çarmıha gerildiler. Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah'a itaat ederek ölmek, Allah'a isyan halinde yaşamaktan daha hayırlıdır."(7)
önemli olan Deccala karşı imanla, fikirle direnebilmedir. Bir kimse, herşeyi maddeden ibaret gören, Allah'ın varlığını, birliğini, zerreden küreye kadar herşeydeki hakimiyet ve tasarrufunu kabul etmeyip kendini tanrı yerine koyan Deccalı Rab tanımayıp, "Kesinlikle bizim Rabbimiz Allah'tır. Biz Ona güveniriz ve Ona yöneliriz, Senin şerrinden de Ona sığınırız" derse, Deccal onu otoritesi altına alamaz.(8)
Deccalla mücadele duruma ve şartlara göre değişebilir. Bu konuda ölçü "kötülüğe önce elle, mümkün değilse dille engel olma, o da mümkün değilse kalble buğzetme" hadis-i şerifi olmalıdır. Onunla mücadelede mü'min elinden geleni yapacaktır. Kötülüklerini hoş görme gibi bir yola asla giremez. Elinden hiçbir şey gelmiyorsa buğz etmekle mükelleftir. Sessiz kalmamalı, ondan kötülük gelmesin diye gerçekleri söylemekten çekinmemelidir.
Rivayete göre Hz. Eyyub'un çetin imtihanın sebeplerinden biri de zalim Firavun'a karşı gerekli ikazı yapmayıp susmasıydı. Oysa Beseniye halkı ona karşı haklarını savunmuş, ağır ifadeler kullanmaktan dahi çekinmemişlerdi. Hz. Eyyub ekinlerini koruma maksadıyla sessiz kalmayı, yumuşak davranmayı tercih etmişti. Oysa zulmüne karşı ikazla, marûfu emretmekle görevliydi.
Firavun önce onu, Şam'daki kıtlık günlerinde, "Bize gel! Bizim yanımızda, senin için bolluk, genişlik vardır" diye davetiyeyle Mısır'a çağırmış, o da bütün malını, mülkünü, çoluğunu çocuğunu alıp Mısır'a gitmişti. Firavun da birkısım imkanlar sağlamıştı.
Birgün onun makamında bulunuyordu. Şuayb Aleyhisselam içeri girmiş, Firavun'un zulmünü yüzüne haykırarak, "Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı kızınca, Allah'ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın?" demişti.
Buna karşı Eyyüb Aleyhisselamın tavrı sadece susmak, sessiz kalmak oldu.
Cenab-ı Hak da bunun üzerine, "Ey Eyyub! Sen, Firavun'un ülkesine gittiğin için sustun! İbtilaya hazırlan!" buyurdu.
O ise, "Ben yetimin geçimini üzerime almadım mı? Garibi barındırmadım mı? Açı doyurmadım mı? Dula yardımcı olmağa çalışmadım mı?" dediyse de imtihana tabi tutulmaktan kurtulamadı.(9)
Görüldüğü gibi birkısım maslahatlara binaen de olsa Deccale sessiz kalmak, yumuşak davranmak büyüklerde bu sonuçları doğurabilmektedir.
Deccalle mücadeleyi terk etme bir yana ona taraftar olma ise şüphesiz daha büyük felaketleri davet eder. Kişinin kısa bir süre için dünyası mamûr olsa da ahireti yıkılır. Kaldı ki dünyada da sıkıntılar, musibetler başından eksik olmaz. Eğer bir yerde umumi manada Deccala taraftar olma söz konusuysa, açlık, kıtlık, deprem gibi umumi musibetlere davetiye çıkarılmış olur. çünkü, "Umumi musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle ekser zatın o zalim eşhasın harekatına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir."(10)
Görülüyor ki Deccalle mücadele kolay değil. Etkisi büyük, istibdadı şiddetli olan Deccal, şüphesiz kendisiyle mücadeleye kalkanları susturmaya çalışacaktır. Mü'mine düşen ise mücadele duygusunu yitirmemek, gücü yettiğince mücadele edebilmektir. Hiçbir şey yapamıyorsa, ona buğz etmelidir. Mümkün olduğunca ona, cereyanına yaklaşmamalı, cazip fitnelerinden uzak durmalıdır. Konuyla ilgili Resûlullahın tavsiyeleri şöyle:
"Deccalın çıktığını duyduğunuzda ondan uzak durunuz. çünkü bir adam onu reddetmek niyetiyle yanına gider, fakat yanındaki kalbleri vesveselendiren, aldatan, şüpheye düşüren şeyler sebebiyle ona tabi olup kalır.”
Diğer bir rivayet de şöyle:
"Deccalın çıktığını duyduğunuzda, mümkün mertebe ona yanaşmayın. çünkü adam onu mü'min zannederek yanına gider, beraberinde biraz kalır, sonra ondaki şüphelerle ona tabi olup tuzağına düşer."(11)
Burada Deccala yanaşmaktan maksat, sadece şahsına değil, onun akıl ve kalbleri şaşırtan cereyanına da yaklaşmaktır. çünkü Deccal ölse de onun sistemi devam eder. Hem de dehşetli bir fitne bırakıp öyle gider.
Bir hadis-i Şerifte, Deccalın bu cazip fitnelerine bulaşmamak için evleri tercih etme tavsiyesi de yer almaktadır. Peygamberimiz, Kıyamet kopmadan önce gece karanlığı parçaları gibi fitneler olacağını, o vakit kişinin mü'min olarak sabaha erip kafir olarak akşama kavuşucağını, birçok kimsenin azıcık dünyalık karşılığında dinlerini satacağını bildirir. Sahabiler böyle bir zamana ulaştıklarında, "Bize ne emredersiniz?" diye sorduklarında, "Evinizden çıkıp fitneye bulaşmayın" buyurur.(12)
Bütün mesele, onun tuzağına düşmemek, cazip fitnesine kapılmamak için Deccalı iyi tanımak, tedbirli olmak ve üzerine düşen mücadeleyi yapabilmektir.
Ne yazık ki, Deccalı hakkıyla tanımayan insanlar yanlış kanaatlere sahip olabilmekte, ilgisizlik ve bilgisizlikleri sebebiyle Deccalın tuzağına düşebilmektedirler. Aldatıcılık, hilekarlık ve münafıklığı şiar edinen meşhur Deccal böylelerini kolayca avlayabilmektedir.
Deccalın inançsızlığını, İslama savaş açtığını, şu veya bu vesilelerle saldırdığını bildiği halde gönüllü olarak peşine takılanların kendi kendilerini tehlikeye atmış olduklarını bilmem burada söylemeye gerek var mı? Artık onun, iyilikleri de bir işe yaramayacaktır. Evet, Peygamberimizin buyurduğu gibi, Deccala tabi olana "hiçbir hayırlı ameli fayda vermez."(13)
Deccalin Fitnesinden Sakınmak için Neler Yapılabilir ?
"Şüphesiz ben sizi Deccala karşı uyarıyorum. Hiçbir peygamber yoktur ki, gönderildiği toplumu ona karşı uyarmamış olsun. Nitekim Hz. Nuh da (a.s.) kavmini ona karşı uyarmıştı."(14)
Tehlike ne ölçüde büyükse korunma da o ölçüde önem kazanır. Ona göre uyarılar yapılır, tedbirler alınır. Resûl-i Ekrem de (a.s.m.) yukarıda görüldüğü gibi bu büyük tehlikeye karşı gerekli ikazları yapmıştır.
Onun yaptığı bu ikazlar sebebiyledir ki Sahabe, Deccalı o kadar yakın bir yerde ve her an gelebilecek bir felaket olarak görmüş ve ona karşı gerekli hazırlığını yapmıştı.
Nevvas bin Sem'an, Resûlullahın, bu dehşetli fitneyi nasıl dile getirdiğini şöyle anlatır:
"Resûl-i Ekrem (a.s.m.), bir sabah vakti Deccalı anlattı. Onu o derece alçalttı ve (fitnesini) o derece yükseltti ki, onu hurmalık içinde zannettik."(15)
Deccalın fitnesinden bizzat kendisi Allah'a sığınan Allah Resûlü(16) ümmetine, sıkça yaptığı şu duayı öğretmişti: "Mesihi'd-Deccal'in fitnesinden Sana sığınırım."(17)
Ayrıca o, namazın son teşehhüdünü bitirdikten sonra şu dört şeyin şerrinden Allah'a sığınmamızı da öğütlemiştir. Bu dört şey: Cehennem azabı, kabir azabı, hayat ve ölüm fitnesi ve Mesihü'd-Deccal'ın şerridir.(18)
Sünnetteki bu duaları mesleğinin esasları arasına alan Bediüzzaman'ın sabah ve akşam namazlarından sonra yaptığı dualarda Deccalın fitnesinden sakınma da yer alıyordu:
"Allah'ım, bizi Cehennemden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi bütün ateşlerden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi dini ve dünyevi fitnelerden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi ahirzaman fitnesinden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi Mesih-i Deccal ve Süfyan'ın fitnesinden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi sapıklıklardan, bid'alardan ve belalardan muhafaza eyle!"(19)
Resûlullahın Deccalın fitnesinden korunmak için Kehf Sûresinin ilk ayetlerini okuma tavsiyesi de yer almaktadır.
“Yanında bir cennet, bir de cehennemi bulunması yine onun fitnesindendir. Halbuki onun Cehennemi Cennet, Cenneti de Cehennemdir. Kim ateşiyle imtihan edilirse, Allah'tan yardım dileyip Kehf Sûresinin ilk ayetlerini okusun. O zaman ateşi, İbrahim'e (a.s.) karşı olduğu gibi, soğuk ve selametlik oluverir."(20)
Ayrıca Deccalın şerrinden korunma noktasında, “Kehf Sûresini okuyan Deccal'ın fitnesinden korunmuş olur”(21) rivayeti yanında “son ayetlerini okuyan,”(22) “ilk on ayetini ezberleyen korunmuş olur”(23) şeklinde rivayetler de vardır.
Acaba bu sûrenin okunmasında ne gibi hikmetler olabilir?
Bu sûrede Cenab-ı Hak, zat ve sıfatlarıyla tanıtılmakta, Onun yardımıyla Ashab-ı Kehf'in, zamanın zalim hükümdarı Dakyanus'un şerrinden kurtuluşları anlatılmaktadır. Deccal'ın şerrinden de yine Cenab-ı Hakkın inayetiyle kurtulunabilir. İşte bu sûre mü'minlere bu güvenceyi vermektedir. Bu sûrenin Resûlullah zamanından beri Cuma günleri camilerde okunmasının önemli bir hikmeti de Deccalın şerrinden Allah'a sığınmak içindir.
Muhammed el-Hicazi (öl. 1625), Deccalın fitnesine karşı Kehf Sûresini okuma tavsiyesini değerlendirirken, ona ancak Kur'anla karşı çıkılabileceğini söyler ve sırrını şöyle açıklar:
"Deccala karşı kuvvetli olan Kur'an ile kuvvetlidir."(24)
Kur'an'ı iyi bilen, kalb ve aklını onun kutsi hakikatleriyle dolduran kişiye Deccalın hile, şüphe ve vesveselerinin hiçbir etkisi olamaz.
-----------------------------------
1. Müsned, 4:110.
2. Müslim, Fiten: 20.
3. Nursi, Şualar, s. 152.
4. A.g.e., s. 504.
5. Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 79-80.
6. el-Acluni, İsmail Muhammed, Keşfü'l-Hafa ve Müzilü'l-Elbas (Beyrut: Daru İhyaü't-Türasi'l-Arabi, 1351), 1:155.
7. Şarani, ölüm-Kıyamet-ahiret ve ahirzaman Alametleri, s. 380.
8. Müsned, 5:372.
9. İbni Asakir, Tarih-i Dımeşk, 3:194-195; İbni Esir, el-Kamil, I-13 (Beyrut: 1385/1965), 1:129-130.
10. Nursi, Sözler, s. 158.
11. Ebû Davud, Melahim: 14.
12. Tirmizi, Fiten: 30 (H. 2196).
13. Müsned, 5:16.
14. Ebû Davud, Sünne: 25; Tirmizi, Kitabü'l-Fiten: 56, 62.
15. Müslim, Fiten: 110.
16. Buhari, Fiten: 26; Müsned, 2:201, 233; 6:139-140.
17. Tirmizi, Daavat: 77.
18. Müslim, Salat: 128.
19. Nursi, Namaz Tesbihatı, s. 30.
20. İbni Mace, Fiten: 36; Ebû Davud, Kitabü'l-Melahim (Deccal'ın çıkışı babı) (4:117).
21. Ebû Davud, Melahim: 14.
22. Müsned, 2:446.
23. Müsned, 2:449.
24. el-Hıcazi, Muhammed bin Muhammed bin Abdillah el-Hicazi el-Vaiz, Sevaü's-Sırat fi Zikri's-Saati ve'l-Eşrat (Mısır: Daru'l-Kütübi'l-Mısriyye, Gaybiyat Teymür, nr. 26), vr. 251, 268.
Deccal ile nasıl mücadele edebiliriz ? Fitnesinden sakınmak için neler yapabiliriz ?
Dünyada bulunuş maksadı iyiliğin, hakkın, hakikatin hakim olması olan, iyiliği emredip kötülüğü menetmek asli görevleri arasında yer alan mü'minin vazifelerinden biri de, şerre karşı mücadele vermek olacaktır. Deccal devrinde yaşıyorsa, ona karşı mücadelede üzerine düşenleri eksiksiz yapacaktır.
Allah Resûlü (a.s.m.), "Kim üç şeyden kurtulursa kurtuluşa ermiş olur" buyururken, bu üç şeyden birinin de Deccaldan kurtulma olduğunu belirtmiştir.(1)
Deccalın şerrinden nasıl kurtulabiliriz?
Resûl-i Ekrem (a.s.m.), bunları bize bir bir anlatmıştır:
“Eğer (Deccal) ben sizin aranızdayken çıkarsa, sizin adınıza ben ona galip gelirim. Şayet ben aranızda yokken çıkarsa, herkes kendi başının çaresine baksın... Ey Allah'ın kulları ona karşı direnip sebat edin"(2)buyurmuşlardır.
Hadisin İbni Mace'deki rivayetinde, "Ben ona 'bürhan'larla (delillerle)galebe çalarım" kaydı yer almaktadır. Hiç bir şüphe ve itiraza yer bırakmayacak derecede sağlam ve kesin delile “bürhan” dendiğini biliyoruz. Bu da gösteriyor ki Allah, ahiret, kader gibi imanla ilgili bütün mukaddesleri inkarı esas alan Deccala maddi kuvvetle değil, manevi kuvvetle, yani iman hakikatlerini kesin delillerle ispat ederek karşı konulabilir. İmam-ı Rabbani Hazretleri geçmiş zatlara dayanarak, "Mütekelliminden ve ilm-i kelam ulemasından birisi gelecek, bütün hakàik-ı imaniye ve İslamiyeyi (iman ve İslam hakikatlerini) delail-i akliye (akli deliller) ile kemal-i vuzuh ile ispat edecek"(3) müjdesini vermişti. Deccala karşı da ancak o alim zatın ortaya koyduğu böylesi delilli, ispatlı hakikatlerle karşı konulabilir.
Bu “bürhan”lara şiddetle ihtiyaç duyulacaktır. çünkü Deccal bin senedir İslamın aleyhinde birikegelmiş şüpheleri, bir anda ümmet-i Muhammed'in önüne atıverecektir. Kafası karışan insanlar, ancak kuvvetli deliller lazım ki şüphelerden korunabilsinler. Bu da ancak bürhanlarla olur.
Sonra Deccal dinden soyutladığı fikriyatını kabul ettirmek için zor kullanmak, zulmetmek ve sıkıntı vermekten çekinmeyecektir. Bunlara dayanabilmek için de güçlü, yani Kur'an ve iman hakikatleriyle mücehhez olmak gerekir. Herşeye rağmen istibdadına boyun bükmez, öldürülse de itaat etmez, itaat etse de istemeyerek itaat eder. Ama sonuçta kazanır. Şualar'da belirtildiğine gibi, "Büyük Deccalın cebr u ceberût-u mutlakına karşı itaat etmeyen şehit olur ve istemeyerek itaat eden kafir olmaz, belki günahkar da olmaz."(4)
Büyük Deccalın vazifesini üstlenmekle iftihar eden komünizme karşı duran, onun baskı ve zulmüne boyun bükmeyen Müslümanlar, eğer bu uğurda ölürlerse elbette ki şehid olurlar. Hatta ona karşı direnen masum Hıristiyanların da büyük mükafatlar kazandığını görürüz:
"Ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammediye (a.s.m.) bir lakaydlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hz. İsa'nın din-i hakikisi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa'ya (a.s.m.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet (şehidlik) denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kardır, diye hakikatten haber aldım... Eğer o felaketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı beşeriye için ve esaset-i diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukùk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakarlığın manevi ve uhrevi (ahirete ait) neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir."(5)
Bozgunculuğu, yıkımı esas alan Deccal, yerleşmiş herşeyi bozar, meşrû düzeni alt üst eder. Kendisine karşı duranları ya öldürür, ya zindana atar, ya da pasivize etmeye çalışır. Böyle bir atmosferde dine sahip çıkmanın, dini yaşamanın zorluğu tartışma götürmez. “Hayru'l-ümûri ahmezüha (Amellerin en faziletlesi en zahmetli olanıdır”(6) sırrınca zorluklar arttığı ölçüde mükafat da artar.
Herşeye rağmen yapılacak iş zor da olsa hakta sebat edebilmek, tavize girmemektir. Peygamberimiz, "Ey Allah'ın Resûlü! Eğer o zamana yetişirsek ne yapalım?" diye soran Sahabilerine şu tavsiyeyi yapmıştı:
"Meryem oğlu İsa'nın (a.s.) arkadaşlarının yaptıkları gibi sabır ve tahammül edersiniz. Onlar testere ve bıçkılarla biçildiler, ağaçlara konulup çarmıha gerildiler. Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah'a itaat ederek ölmek, Allah'a isyan halinde yaşamaktan daha hayırlıdır."(7)
önemli olan Deccala karşı imanla, fikirle direnebilmedir. Bir kimse, herşeyi maddeden ibaret gören, Allah'ın varlığını, birliğini, zerreden küreye kadar herşeydeki hakimiyet ve tasarrufunu kabul etmeyip kendini tanrı yerine koyan Deccalı Rab tanımayıp, "Kesinlikle bizim Rabbimiz Allah'tır. Biz Ona güveniriz ve Ona yöneliriz, Senin şerrinden de Ona sığınırız" derse, Deccal onu otoritesi altına alamaz.(8)
Deccalla mücadele duruma ve şartlara göre değişebilir. Bu konuda ölçü "kötülüğe önce elle, mümkün değilse dille engel olma, o da mümkün değilse kalble buğzetme" hadis-i şerifi olmalıdır. Onunla mücadelede mü'min elinden geleni yapacaktır. Kötülüklerini hoş görme gibi bir yola asla giremez. Elinden hiçbir şey gelmiyorsa buğz etmekle mükelleftir. Sessiz kalmamalı, ondan kötülük gelmesin diye gerçekleri söylemekten çekinmemelidir.
Rivayete göre Hz. Eyyub'un çetin imtihanın sebeplerinden biri de zalim Firavun'a karşı gerekli ikazı yapmayıp susmasıydı. Oysa Beseniye halkı ona karşı haklarını savunmuş, ağır ifadeler kullanmaktan dahi çekinmemişlerdi. Hz. Eyyub ekinlerini koruma maksadıyla sessiz kalmayı, yumuşak davranmayı tercih etmişti. Oysa zulmüne karşı ikazla, marûfu emretmekle görevliydi.
Firavun önce onu, Şam'daki kıtlık günlerinde, "Bize gel! Bizim yanımızda, senin için bolluk, genişlik vardır" diye davetiyeyle Mısır'a çağırmış, o da bütün malını, mülkünü, çoluğunu çocuğunu alıp Mısır'a gitmişti. Firavun da birkısım imkanlar sağlamıştı.
Birgün onun makamında bulunuyordu. Şuayb Aleyhisselam içeri girmiş, Firavun'un zulmünü yüzüne haykırarak, "Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı kızınca, Allah'ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın?" demişti.
Buna karşı Eyyüb Aleyhisselamın tavrı sadece susmak, sessiz kalmak oldu.
Cenab-ı Hak da bunun üzerine, "Ey Eyyub! Sen, Firavun'un ülkesine gittiğin için sustun! İbtilaya hazırlan!" buyurdu.
O ise, "Ben yetimin geçimini üzerime almadım mı? Garibi barındırmadım mı? Açı doyurmadım mı? Dula yardımcı olmağa çalışmadım mı?" dediyse de imtihana tabi tutulmaktan kurtulamadı.(9)
Görüldüğü gibi birkısım maslahatlara binaen de olsa Deccale sessiz kalmak, yumuşak davranmak büyüklerde bu sonuçları doğurabilmektedir.
Deccalle mücadeleyi terk etme bir yana ona taraftar olma ise şüphesiz daha büyük felaketleri davet eder. Kişinin kısa bir süre için dünyası mamûr olsa da ahireti yıkılır. Kaldı ki dünyada da sıkıntılar, musibetler başından eksik olmaz. Eğer bir yerde umumi manada Deccala taraftar olma söz konusuysa, açlık, kıtlık, deprem gibi umumi musibetlere davetiye çıkarılmış olur. çünkü, "Umumi musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle ekser zatın o zalim eşhasın harekatına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir."(10)
Görülüyor ki Deccalle mücadele kolay değil. Etkisi büyük, istibdadı şiddetli olan Deccal, şüphesiz kendisiyle mücadeleye kalkanları susturmaya çalışacaktır. Mü'mine düşen ise mücadele duygusunu yitirmemek, gücü yettiğince mücadele edebilmektir. Hiçbir şey yapamıyorsa, ona buğz etmelidir. Mümkün olduğunca ona, cereyanına yaklaşmamalı, cazip fitnelerinden uzak durmalıdır. Konuyla ilgili Resûlullahın tavsiyeleri şöyle:
"Deccalın çıktığını duyduğunuzda ondan uzak durunuz. çünkü bir adam onu reddetmek niyetiyle yanına gider, fakat yanındaki kalbleri vesveselendiren, aldatan, şüpheye düşüren şeyler sebebiyle ona tabi olup kalır.”
Diğer bir rivayet de şöyle:
"Deccalın çıktığını duyduğunuzda, mümkün mertebe ona yanaşmayın. çünkü adam onu mü'min zannederek yanına gider, beraberinde biraz kalır, sonra ondaki şüphelerle ona tabi olup tuzağına düşer."(11)
Burada Deccala yanaşmaktan maksat, sadece şahsına değil, onun akıl ve kalbleri şaşırtan cereyanına da yaklaşmaktır. çünkü Deccal ölse de onun sistemi devam eder. Hem de dehşetli bir fitne bırakıp öyle gider.
Bir hadis-i Şerifte, Deccalın bu cazip fitnelerine bulaşmamak için evleri tercih etme tavsiyesi de yer almaktadır. Peygamberimiz, Kıyamet kopmadan önce gece karanlığı parçaları gibi fitneler olacağını, o vakit kişinin mü'min olarak sabaha erip kafir olarak akşama kavuşucağını, birçok kimsenin azıcık dünyalık karşılığında dinlerini satacağını bildirir. Sahabiler böyle bir zamana ulaştıklarında, "Bize ne emredersiniz?" diye sorduklarında, "Evinizden çıkıp fitneye bulaşmayın" buyurur.(12)
Bütün mesele, onun tuzağına düşmemek, cazip fitnesine kapılmamak için Deccalı iyi tanımak, tedbirli olmak ve üzerine düşen mücadeleyi yapabilmektir.
Ne yazık ki, Deccalı hakkıyla tanımayan insanlar yanlış kanaatlere sahip olabilmekte, ilgisizlik ve bilgisizlikleri sebebiyle Deccalın tuzağına düşebilmektedirler. Aldatıcılık, hilekarlık ve münafıklığı şiar edinen meşhur Deccal böylelerini kolayca avlayabilmektedir.
Deccalın inançsızlığını, İslama savaş açtığını, şu veya bu vesilelerle saldırdığını bildiği halde gönüllü olarak peşine takılanların kendi kendilerini tehlikeye atmış olduklarını bilmem burada söylemeye gerek var mı? Artık onun, iyilikleri de bir işe yaramayacaktır. Evet, Peygamberimizin buyurduğu gibi, Deccala tabi olana "hiçbir hayırlı ameli fayda vermez."(13)
Deccalin Fitnesinden Sakınmak için Neler Yapılabilir ?
"Şüphesiz ben sizi Deccala karşı uyarıyorum. Hiçbir peygamber yoktur ki, gönderildiği toplumu ona karşı uyarmamış olsun. Nitekim Hz. Nuh da (a.s.) kavmini ona karşı uyarmıştı."(14)
Tehlike ne ölçüde büyükse korunma da o ölçüde önem kazanır. Ona göre uyarılar yapılır, tedbirler alınır. Resûl-i Ekrem de (a.s.m.) yukarıda görüldüğü gibi bu büyük tehlikeye karşı gerekli ikazları yapmıştır.
Onun yaptığı bu ikazlar sebebiyledir ki Sahabe, Deccalı o kadar yakın bir yerde ve her an gelebilecek bir felaket olarak görmüş ve ona karşı gerekli hazırlığını yapmıştı.
Nevvas bin Sem'an, Resûlullahın, bu dehşetli fitneyi nasıl dile getirdiğini şöyle anlatır:
"Resûl-i Ekrem (a.s.m.), bir sabah vakti Deccalı anlattı. Onu o derece alçalttı ve (fitnesini) o derece yükseltti ki, onu hurmalık içinde zannettik."(15)
Deccalın fitnesinden bizzat kendisi Allah'a sığınan Allah Resûlü(16) ümmetine, sıkça yaptığı şu duayı öğretmişti: "Mesihi'd-Deccal'in fitnesinden Sana sığınırım."(17)
Ayrıca o, namazın son teşehhüdünü bitirdikten sonra şu dört şeyin şerrinden Allah'a sığınmamızı da öğütlemiştir. Bu dört şey: Cehennem azabı, kabir azabı, hayat ve ölüm fitnesi ve Mesihü'd-Deccal'ın şerridir.(18)
Sünnetteki bu duaları mesleğinin esasları arasına alan Bediüzzaman'ın sabah ve akşam namazlarından sonra yaptığı dualarda Deccalın fitnesinden sakınma da yer alıyordu:
"Allah'ım, bizi Cehennemden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi bütün ateşlerden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi dini ve dünyevi fitnelerden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi ahirzaman fitnesinden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi Mesih-i Deccal ve Süfyan'ın fitnesinden muhafaza eyle! Allah'ım, bizi sapıklıklardan, bid'alardan ve belalardan muhafaza eyle!"(19)
Resûlullahın Deccalın fitnesinden korunmak için Kehf Sûresinin ilk ayetlerini okuma tavsiyesi de yer almaktadır.
“Yanında bir cennet, bir de cehennemi bulunması yine onun fitnesindendir. Halbuki onun Cehennemi Cennet, Cenneti de Cehennemdir. Kim ateşiyle imtihan edilirse, Allah'tan yardım dileyip Kehf Sûresinin ilk ayetlerini okusun. O zaman ateşi, İbrahim'e (a.s.) karşı olduğu gibi, soğuk ve selametlik oluverir."(20)
Ayrıca Deccalın şerrinden korunma noktasında, “Kehf Sûresini okuyan Deccal'ın fitnesinden korunmuş olur”(21) rivayeti yanında “son ayetlerini okuyan,”(22) “ilk on ayetini ezberleyen korunmuş olur”(23) şeklinde rivayetler de vardır.
Acaba bu sûrenin okunmasında ne gibi hikmetler olabilir?
Bu sûrede Cenab-ı Hak, zat ve sıfatlarıyla tanıtılmakta, Onun yardımıyla Ashab-ı Kehf'in, zamanın zalim hükümdarı Dakyanus'un şerrinden kurtuluşları anlatılmaktadır. Deccal'ın şerrinden de yine Cenab-ı Hakkın inayetiyle kurtulunabilir. İşte bu sûre mü'minlere bu güvenceyi vermektedir. Bu sûrenin Resûlullah zamanından beri Cuma günleri camilerde okunmasının önemli bir hikmeti de Deccalın şerrinden Allah'a sığınmak içindir.
Muhammed el-Hicazi (öl. 1625), Deccalın fitnesine karşı Kehf Sûresini okuma tavsiyesini değerlendirirken, ona ancak Kur'anla karşı çıkılabileceğini söyler ve sırrını şöyle açıklar:
"Deccala karşı kuvvetli olan Kur'an ile kuvvetlidir."(24)
Kur'an'ı iyi bilen, kalb ve aklını onun kutsi hakikatleriyle dolduran kişiye Deccalın hile, şüphe ve vesveselerinin hiçbir etkisi olamaz.
-----------------------------------
1. Müsned, 4:110.
2. Müslim, Fiten: 20.
3. Nursi, Şualar, s. 152.
4. A.g.e., s. 504.
5. Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 79-80.
6. el-Acluni, İsmail Muhammed, Keşfü'l-Hafa ve Müzilü'l-Elbas (Beyrut: Daru İhyaü't-Türasi'l-Arabi, 1351), 1:155.
7. Şarani, ölüm-Kıyamet-ahiret ve ahirzaman Alametleri, s. 380.
8. Müsned, 5:372.
9. İbni Asakir, Tarih-i Dımeşk, 3:194-195; İbni Esir, el-Kamil, I-13 (Beyrut: 1385/1965), 1:129-130.
10. Nursi, Sözler, s. 158.
11. Ebû Davud, Melahim: 14.
12. Tirmizi, Fiten: 30 (H. 2196).
13. Müsned, 5:16.
14. Ebû Davud, Sünne: 25; Tirmizi, Kitabü'l-Fiten: 56, 62.
15. Müslim, Fiten: 110.
16. Buhari, Fiten: 26; Müsned, 2:201, 233; 6:139-140.
17. Tirmizi, Daavat: 77.
18. Müslim, Salat: 128.
19. Nursi, Namaz Tesbihatı, s. 30.
20. İbni Mace, Fiten: 36; Ebû Davud, Kitabü'l-Melahim (Deccal'ın çıkışı babı) (4:117).
21. Ebû Davud, Melahim: 14.
22. Müsned, 2:446.
23. Müsned, 2:449.
24. el-Hıcazi, Muhammed bin Muhammed bin Abdillah el-Hicazi el-Vaiz, Sevaü's-Sırat fi Zikri's-Saati ve'l-Eşrat (Mısır: Daru'l-Kütübi'l-Mısriyye, Gaybiyat Teymür, nr. 26), vr. 251, 268.