Depresyon (çökkünlük) insanın duygudurum hallerinden biridir (bakınız; merak
ettikleriniz=;depresyon). Belirli bir dereceye kadar normal kabul edilebilecek bu ruh hali, süresi
uzadıkça ve şiddeti arttıkça bir hastalık haline gelir. Ne zamandır olduğuna, çökkünlüğün
derecesine ve başka ek belirtilerin varlığına göre, “major depresif bozukluk”, “minör depresif
bozukluk”, “kısa depresif bozukluk” vd. gibi isimler alır. Ama hepsinin ortak noktası çökkün
duygudurumun artık sağlıklı yaşam sürmeye izin vermemesidir.
Hasta, yaşamdan eskisi kadar keyif almıyor, hobilerini yapmak istemiyor, mesleğini gerektiği gibi
yapamıyordur. İnsanlarla görüşmek, bir yerlere gitmek, hatta en basit şeyleri yapmak bile artık çok
zor gelir olmuştur. Uykusu bozulmuş, iştahı ve cinsel isteği azalmıştır. Kendini halsiz, bitkin
hissetmektedir. Hem hiç bir şey yapmak istemiyor hem de yapacak gücü kendinde bulamıyordur.
Geçmişte yaptığı hataları sorguluyor, şimdiki yaşamının ne kadar olumsuz olduğunu ve gelecekte
de bu sorunlarının düzelme umudu olmadığını düşünüyordur. Hemen her şey ile ilgili kötümser ve
karamsardır. Bu mutsuzluğu, durgunluğu dışarıdan da fark edilir derecededir.
Depresif ruh hali derinleştikçe bu şikayetlerin ve düşüncelerin olumsuzluk derecesi de artar, tablo
“hafif” depresif bozukluktan “çok ağır” depresif bozukluğa doğru ilerleyebilir. Hastalığın ciddiyeti
arttıkça hastaneye yatarak tedavi gerekebilir, çünkü kendine bakım önemli derecede azalmış ve
intihar riski artmıştır.
Depresif bozukluklar olumsuz bir yaşam olayına bağlı olabileceği gibi ortada görünür bir sorun yok
iken de meydana gelebilir. Yapılan araştırmalarda depresyon ile bazı biyolojik etkenler arasında
güçlü bağlantılar ortaya konmuştur. Örneğin, sinir sistemindeki serotonin, noradrenalin gibi
kimyasal maddelerin verimsiz işlev görmesi, bazı hormonal anormallikler gibi. Yani bazı bireyler
biyolojik özellikleri nedeniyle depresif bozukluk geçirmeye yatkındırlar. Bu nedenle ilaç
tedavilerinin depresyonun ortadan kaldırılmasında önemli yararları vardır.
Bunun yanı sıra bazı kişiler mevsimlere bağlı olarak da depresif ruh haline girebilirler. Özellikle kış
yaklaştıkça daha moralsiz, durgun, isteksiz olurlar. Hemen herkeste belli bir derece olabilen bu
değişiklikler bazı bireylerde çok belirgin olur (“mevsimsel depresyon”) ve tedavi gerektirir. Gene
bir çok yeni annenin doğum sonrası yaşadığı “annelik hüznü” denilen tablo, bazı kadınlarda daha
şiddetli yaşanır (“doğum sonrası depresyon”) ve hem annenin hem de bebeğin sağlığı için zaman
kaybedilmeden tedavisi gerekir.
Bazı bireyler ise kişilik yapıları gereği depresif bozukluk geliştirmeye daha meyillidirler. Başkaları
için çok zorlanmadan başa çıkılabilecek yaşam sorunları onlar için aşılması çok güç engeller
olarak yaşanabilir. Kişilik özelliklerinin yeterince güçlü olmaması ve savunma mekanizmalarının
immatür (olgun olmayan) olması onların kolaylıkla depresif duyduruma girmelerine neden olur. Bu
bireylerin tedavisinde ilaçların yanı sıra psikoterapinin mutlaka yer alması gerekir.
Depresif bozukluk genellikle tekrarlayan ataklarla seyreden bir hastalıktır, bu nedenle tedavi ile
atağın iyileştirilmesinin yanı sıra atakların tekrarlamasının da önüne geçmek gerekir. Depresif
bozukluk tedavisinde ilaç tedavileri ve psikoterapiler etkinliği kanıtlanmış tedavi yöntemleridir. Çok
ciddi ve hemen sonuç alınması gereken hallerde (ciddi intihar girişimi, doğum sonrası ciddi
depresyon, psikotik özellikli depresyon gibi) hastane şartlarında yapılacak elektrokonvüzif tedavi
(EKT; şok tedavisi) ye başvurulabilir. İlaçlar kesildikten sonra da iyilik halinin sürmesi ve hastalığın
tekrarlama riskinin azalması için antidepresan ilaçların düzenli olarak en az 8-10 ay kullanılmaları
gerekir. Çünkü ancak bu sürenin sonunda ilaçlar gen düzeyinde etki gösterebilir. Tedavinin
kalıcılığı için bu gen düzeyinde etki gereklidir. İlaçların daha erken kesilmesi durumunda bu etki
oluşmayacak ve büyük ihtimalle hastalık tekrarlayacaktır.
Depresif bozukluk tedavisinde ve hastalığın tekrarlamasının önlenmesinde çeşitli psikoterapi
türlerinin (bilişsel-davranışçı psikoterapi, destekleyici psikoterapi, psikodinamik psikoterapi)
etkinliği gösterilmiştir. Tablonun ağırlığına ve hastanın özelliklerine göre uygun psikoterapi türü
seçilir.