Depresyon;Bir Beslenme Bozukluğu Eğer neden bu dek fazla insanın “tedaviye dayanıklı depresyondan mustarip olduğunu merak ediyorsanız, bunun sebebi asıl akım tıp ve psikolojinin buna yalnızca “palyatif (hemen olangeçici) sözümler sunmasıdır Bunlar, sadece semptomları tedavi eder, sebepleri değil Ilaç tedavisi sadece depresyonun belirtilerini baskılar lakin depresyonun sorumlusu olan biyokimyasal bozukluğa yönelik hiçbir şey yapmaz Bir defa hasta ilaca başladı mı ola ki de ömürlerinin sonuna kadar o ilaçtan bu ilaca dolaşıp dururlar Aynı şekilde, belli başlı eğilim psikologlar da buhran belirtilerini hitabe terapisinin hafifleteceğine inanır Mitsel “bilinçaltımızda saklı bulunan irrasyonel hafıza, nahoş çocukluk anıları ya da “fena ebeveynlerin bizi depresyona soktuğunu var sayarlar Bizi, davranışlarımız veya inançlarımızı değiştirerek (mesela Mantıklı Cognitif Davranış Terapisi) altta yatan biyokimyasal sorun çözebileceğimize inandırırlar Yapamız gereken yalnızca bu “şuur dışı düşünceleri bilinç düzeyine getirmemizdir ve şıp diye iyileşiveririz bu nedenle semptomlarla sebepleri karıştırmaktadırlar Bu, altta yatan biyokimyasal bozukluğu es geçen palyatif bir çare tedavidir Içten, hayatta boşanma, vefat, sevilenbiri göre inkar edilme ya da herhangi başka bir travma sonrası stresli bir durum yaşadığımızda, stres hormonları bizim “iyi sezme nörotransmitter üretimimize karışır ve depresif oluruz Bu, kişinin dışsal kaynağının haberdar olduğu “çevresel depresyondur Ara Sıra bu durumdaki kişilere, sorunlarının temelinde yatan çaba tekniklerini ya da kendi öz güvenlerini başkalaşmak suretiyle muavin olunabilir Söz konusu stres kaynağı ortadan kalktığında kişiler her tarafta sevinç hormonları üretmeye başlar ve yaşam eski halini alır Ne eyvah ki birçok depresif birey bu kategoriye girmez çünkü dışsal travma ortadan kalktığında bile çökkün hissetmeye devam ederler ve bunun sebebini de anlayamazlar, bu da onları terapistlere götürür Bu web sitesinde destek arayanların çoğunluğu “endojen bunalım sahibidirler; bu da depresyonlarının temel olarak beyindeki kimyasal bir dengesizlikten ileri gelmesidir Asıl akıntı tıp ve psikoloji bu insanlara tezgâhtar olamamaktadır çünkü “endojen depresyonun sebeplerine ilişkin yeterli bir açıklamaları yoktur sonuç olarak da depresif insanlara destek edebilecek durumda da bulunmamaktadırlar bu nedenle de endojen depresyona ilişkin olarak, ön plandaki dar ilaç veya da psikoterapi modeline alternatif olarak bilimsel esaslara dayalı yeni bir yorumlamaya ihtiyacımız vardır Ben, buhran ve böylece de psikotik olmayan bütün diğer ruhsal rahatsızlıkların, enerji üretimine ilişkin bir bozukluk olduğunu açıklayan psikobeslenmesel modeli öne sürüyorum Beynin triptofanın serotonine dönüştürülmesi gibi bir molekülü bir diğerine çevirebilmesi için, ATP denen biyolojik enerjiden orantısız bir miktara ihtiyacı vardır Bu enerji de kanımızda dekstroz formunda yer alan şekerlerden elde edilir Glikozun biyoloji ile ilgili enerjiye çevrimi, glikolisis denen karmaşık bir mekanizmanın sonucudur Beyin, vücudun yalnızca yüzde ikisini oluşturmasına karşın, kurnaz ya da uyku halinde olmamızdan bağımsız şekilde tüm mevcut enerjimizin %6070’ine gereklilik duyar Normal sağlıklı bir gözenekli olan, içindeki biyokimyasal reaksiyonları ateşleyebilmek için saniyede yaklaşık 2 milyon ATP molekülüne gereksinim duyar böylece, beyin, bu enerjiden yoksun kaldığında, normal zamanlarımızda mutlu ve huzurlu hissetmemizi karşılayan serotonin, norepinefrin, dopamin veya asetilkolin gibi nörotransmitterleri üretemez Serotonin olmadan, vücut melatonin uyku kimyasalını üretemez, bu nedenle depresyonun genel olarak insomniaya eşlik ettiğini görürüz Serotonin aynı zamanda iştah mekanizmasıyla da benzer olduğundan, depresyon bununla birlikte kilo sorunlarıyla da birlikte görülür Yalnızca enerji yok, bir öteki bir takım beslenme grubu da beyindeki bu reaksiyonların meydana gelmesi için gereklidir Bunlar o kadar ala eksik durumda olabilirEğer evrensel güç kaynağı, gıdalarımızdaki glikozdan meydana getiriliyorsa, Batı dünyasındaki yüksek enerji bitiren toplumların niçin enerji yetersizliğinden mustarip olduğu merak edilebilir Bu koşul, bunalım ve diğer ruhsal rahatsızlıklardaki üslü artışla bağlantılı olabilir mi? Fazla tüketilen şeker, glikoza çevrildiğinde vücudu bağışıklık sistemi ve DNA üzerinden özgür radikal saldırısına maruz bırakır Dekstroz çok kolayca peroksitlere ve diğer toksinlere okside edilebilir Vücudun, fazla şekere karşı bir savunma mekanizması vardır; glikoz ve öteki beslenme maddelerinin hücre duvarını aşarak içeri girmesini kontrol eden insülinin reseptörlerini kapatır Buna, hipoglisemik semptomlara yol açabilen “İnsülin Direnci adı verilir