Depresyon terimi gündelik hayatımızda çok sık kullandığımız bir kelime haline gelmiştir.
Günlük hayatta her üzgün, sıkkın ve duygusal olarak düşük hissettiğimizde bu kelimeye sarılırız, ancak
depresyon terimi ruhsal sağlık alanında ciddi bir duygu durum bozukluğudur.
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirtmiş olduğu üzere depresyon tanısının konulabilmesi için kişinin
en az iki hafta boyunca her gün şu semptomlardan en az beşine sahip olması gerekir: iç sıkıntısı,
düşük duygu durumu, iştah değişiklikleri (çok veya az), uyku düzeninde değişiklikler (çok uyuma veya
az uyuma), kendini değersiz ve suçlu hissetme, çaresizlik hissi, cinsel istek dahil genel isteksizlik,
ağlama hissi veya ağlama vb. Anlaşılacağı gibi günlük hayatımızda kullandığımız depresyon/depresif
kelimelerinin sağlık alanında kullanımı dikkat gerektirir.
Depresyon tedavisi için çalışmalar en etkin tedavi yönteminin uzman doktor (psikiyatrist)
gözetiminde antidepresan kullanımı ve klinik psikolog eşliğinde bilişsel davranışçı terapi olduğunu öne
çıkartmıştır. Ancak bu demek değildir ki, doktorunuz antidepresanı gerekli görmeyip sizi bir psiko-
terapiye yönlendirirse bu yanlıştır. Aksine depresyon seviyenize göre antidepresan kullanımı gerekli
olmayabilir. Çalışmaların bahsettiği etkin tedavi, ağır depresyonu refere etmektedir.
Bir klinik psikolog olarak, depresyon psiko-terapisinden bahsetmek isterim. Bilişsel davranışçı
terapi (BDT) çerçevesinde amaçlanan nokta eş zamanlı olarak duygu, düşünce ve davranış üçlüsünde
kalıcı değişiklik yaratmaktadır. BDT teorisine göre, kişi çarpıtılmış algılara (“Yanımdan geçerken bana
selam verdi, beni basbaya gördü, özellikle selam vermediği, görmediği için değil…”), zorunluluk içeren
cümlelere (-meli/- malı, lazım, gerekir içeren her cümle), değersizlik algısına (“Bu hayatta kimse bana
değer vermiyor/Değerli bir kimse değilim”) sahip olduğu için kendisini depresif hisseder. Yani aslında
düşüncelerimiz, duygularımızı belirlemiş olur. Aynı şekilde kişi kendisini depresif hissettiği için kendisi,
çevresi ve gelecekle ilgili olumsuz düşüncelere devam eder; yani kişinin duyguları da eş zamanlı
olarak düşünceleri pekiştirir. Duygu ve düşünceler birbirilerini karşılıklı olarak etkilerken, aynı
zamanda davranışları da etkiler: Kendisi, çevresi ve gelecekle ilgili olumsuz düşünüp olumsuz
hisseden bir kişinin davranışları da aynı oranda olumsuz olacaktır. Kişi kendisine ve çevresine
düşmanca davranabileceği gibi, davranışlarında minimuma gidebilir: evden hatta yataktan dahi dışarı
çıkmayabilir, kimse ile iletişim ve ilişkiye geçmeyebilir, öz bakımını yerine getirmeyebilir vb.
Anlaşılacağı gibi duygu, düşünce ve davranış üçlüsü döngüsel olarak birbirilerini
etkilemektedir, bu sebepten de eş zamanlı olarak her birinde kalıcı değişikliğe gidilmesi gerekir. Bu
doğrultuda, seanslarda kişinin çarpıtılmış algıları, değersizlik düşünceleri ve zorunluluk içeren
cümleleri bilimsel teknikler ile yeniden yapılandırılır. Bunun yanı sıra, kişinin davranışlarında etkili bir
değişikliğe gidilebilmesi için, seans aralarında yapabileceği davranış ödevleri verilir (“Hiç canınız
istemese de önümüzdeki bir hafta boyunca herhangi bir gün dışarıda 15 dakika yürüyün” gibi). Bu iç
içe geçmiş çalışmalar sayesinde bilişsel davranışçı terapi ile depresyon tedavisinin 8-12 seans arasında
olması beklenir. Kişinin içinde bulunduğu depresyon seviyesi ve kişisel farkındalığı doğrultusunda
seans sayısı artıp azalabilir.