Depresyonda, başta serotonin olmak üzere beyindeki çeşitli nörotransmiter (aracı moleküller) işlevlerinin etkilendiği kanıtlanmıştır. Tedavide sıklıkla bu maddelerin beyindeki işlevlerinin düzeltilmesi amaçlanır. Depresyon tedavi edilmediğinde ortalama 6-18 ay kadar sürmektedir. Son çalışmalar bu sürenin hastaların %30’unda 2 yılı aşabildiğini gösterir. Oysa depresyon doğru tedavi edildiğinde bu süre 2-3 ay ile sınırlı kalmaktadır. Depresyon döneminde kişinin aile, iş ve sosyal yaşantısında ciddi yeti yitimi yaşayacağı düşünüldüğünde, erken teşhis ve tedavinin önemi bir kez daha anlaşılmış olacaktır. Depresyon tedavisinde amaç hastanın hastalık öncesi sağlıklı yaşantısına tamamen geri dönmesini temin etmektir.
Depresyonlu hastanın tedavisinde aşağıdaki unsurlar dikkate alınarak tedavi seçimi yapılır:
Depresyonun ciddiyeti
Önceki hastalık hikayesi, aile hikayesi
İntihar düşünceleri
Hastanın yaşı ve cinsiyeti
Hastanın kullanmakta ilaçlar ve eşlik eden hastalıklar
Kimler Depresyona Girer ?
Depresyon kişilik zaafının bir sonucu değildir. Yapılan araştırmalar toplumun % 25’inin hayatları boyu nca en az bir defa kendilerine depresyon teşhisi konulabilecek bir dönem yaşadığını göstermektedir. Bu oran kadınlarda erkeklere nispetle iki kat daha yüksektir. Eldeki veriler dikkate alındığında şu görülür ki, depresyon bir beyin hastalığıdır. MR gibi beynin yapısını gösteren bir çok yöntem aracılığıyla, depresyonda beynin insanın duygularını, karar verme ve düşünme yetilerini yürüten merkezlerinin işlevlerinde bozulma olduğu saptanmıştır. Her ne kadar depresyondaki kişiler, özellikle ilk depresyon ataklarından önce sıklıkla olumsuz bir olay yaşamışlarsa da, depresyon yaşanan olumsuz olayların doğal bir sonucu olarak görülmemelidir. Aynı şekilde bir çok depresyon hastasının özgeçmişinde önemli bir yaşam olayı zaten tarif edilmemektedir. Ailesinde depresyon geçirmiş kişiler bulunan bireyler depresyona diğer insanlardan daha yatkındırlar. Bu da kalıtsal özelliklerin, çeşitli çevresel ve/veya bedensel faktörler (örn. iş-mevki-para kaybı, yakınlardan birinin kaybı, evlilik problemleri, hayattaki başarısızlıklar, önemli bedensel hastalıklar (kanser gibi), beyin hastalıkları (inme, beyin kanaması, Parkinson hastalığı gibi), alkol ve madde kullanımı, çeşitli ilaçlar vb.) ile bir araya gelerek depresyona yol açtığını göstermektedir.
Depresyon Teşhisi Nasıl Konulur ?
Depresyon teşhisi bir ruh hekimi tarafından konulmalıdır. Depresyonun guatr, hepatit, böbrek yetmezliği, vitamin eksiklikleri, inme, Parkinson hastalığı gibi çeşitli fiziksel hastalıklara bağlı gelişen tablolardan, ilave olarak, öteki psikiyatrik hastalıklardan (bunama, kaygı bozukluğu vb.) ayrılması gerekmektedir. Diğer taraftan depresyon üstte bahsettiğimiz türden fiziksel rahatsızlıkların seyri sırasında da bu hastalıklara ikincil olarak görülebilmektedir. Psikiyatri uzmanı üstteki ayrıntıları açığa kavuşturmak amacıyla, gerektiğinde sizden kan tahlilleri, MR ve BT gibi görüntüleme tetkikleri isteyebilir.
Depresyon ve İntihar
İntihar önemli bir sağlık sorunudur. Gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalar intiharın 5. en sık ölüm sebebi olduğunu göstermektedir. İntihar davranışı doğal bir davranış, kişinin etrafında olup bitenlere karşı verdiği olağan bir tepki olarak görülmemelidir. İntihar sonucu hayatını kaybeden hastaların % 70’i hadisenin öncesinde depresif durumdadır. Tersinden bakıldığında ise depresyon hastalarının %15’i intihar sebebi ile hayatını kaybetmektedir. Depresyonun etkili şekilde tedavisi bu olasılığı belirgin şekilde azaltmaktadır. Bütün bu nedenlerle özellikle intihar düşüncelerinin eşlik ettiği depresyon hastalarında, hastanın bir psikiyatr tarafından takibi hayat kurtarıcıdır. Hangi sebeple olursa olsun intihar girişimi ve düşünceleri mutlaka ciddiye alınmalı, hastanın ivedilikle bir psikiyatri uzmanı tarafından değerlendirilmesi sağlanmalıdır.
Depresyonun Tanımı
Bu ruh haline eşlik eden başlıca belirtiler karamsarlık, halsizlik, çaresizlik ve hayattan zevk alamamadır. Depresyondaki kişi kendisini değersiz hisseder, yaptığı hiçbir şeyde başarı gösteremediğini düşünür, kendisine olan güvenini yitirmiştir, çoğu zaman başarılarının da şans eseri olduğunu düşünmektedir. Kişi geleceğe ilişkin ümitsizlik hisseder; örneğin işinde başarısız olacağına, ailesini geçindiremeyeceğine, sağlığının bozulacağına inanmaktadır. Bu ümitsizliğin yanı sıra sıklıkla hayatın yaşamaya değer olmadığı düşüncesi vardır. Bazı durumlarda kişi intiharı bulunduğu durumdan çıkışın tek yolu olarak görerek intihar girişiminde bulunabilir.
Kişi çoğunlukla kendisini önemsiz konularla ilgili olarak sebepsiz yere suçlar. Örneğin geçmişte dürüst davranmadığını düşündüğü ufak tefek olaylar, sürekli zihnini meşgul ederek ona azap çektirir. Öyle ki çoğu zaman kişinin çoktan unuttuğu bir olay depresyonda bütün canlılığıyla zihninde tekrar belirerek kişide ıstırap verici, yoğun duygulara neden olabilir.
Günlük hadiselere yönelik ilgi kaybı, hayattan zevk alamama depresyonda en sık görülen belirtidir. Hasta eskiden hoşuna giden bir çok şeyden artık zevk almamaktadır. Kişi kelimenin tam anlamıyla yaşama sevincini yitirmiştir. Kişi kendini sürekli halsiz hisseder, ufak tefek işleri yapmak için dahi büyük çaba sarf etmesi gerekir ve çoğunlukla da işlerini yarım bırakır. Doğal olarak hastaların çoğu bu halsizliği fiziksel bir rahatsızlığa yormaktadır.
Şiddetli depresyonda kişinin hareketlerinde, yürüyüşünde ve konuşmasında belirgin bir yavaşlama dikkati çekebilir. Depresyonun fiziksel belirtileri arasında uykusuzluk, iştahsızlık ve kilo kaybı, kabızlık, cinsel isteğin azalması ve kadınlarda adet düzensizliği yer alır. Unutkanlık ve dikkatini verememe oldukça sık görülür.