iltasyazilim
FD Üye
DİNİMİZ GÜZEL AHLAKTIR
İnsanın kendi kendinin olması, kendi varlığını yaşaması ile mümkündür Dindarlık insanın kendini yaşaması ve kendi varlığını kendine mal etmesidir Dinin, insana bir takım mecburi disiplinler şeklinde yüklediği ibadet, kulun kendi varlığını derinden duyması ve yaşaması, sonsuz ve mutlak kudretin önünde kendi hiçliğini idrak etmesidir İnsanın kendi hayatını yaşaması, kendi varlığının tadını tatması, kendi sahibini tanıması ile mümkün olur
Allah' a iman, mutlak varlık karşısında insanın kendi varlığını meşru göstermesidir İman insan vicdanının kendine karşı verdiği bir imtihandır Cansız eşya ile hayvanlar kendi varlıklarının farkında değiller Kendi varlığının şuuruna sahip olan tek canlı da insandır İnsan kendi kendini yaşadıkça ondaki varolma şuuru da artar ve varlığının sırrını anladıkça mutlak varlığı tanımaya başlar
İnsana kendi varlığını bütün derinliğiyle yaşatarak, onu Allah' a bağlayan sistemin adı dindir
Medeniyet, insanın kendini düşünmesi ile başlamıştır İlkçağların av ve diğer maddi ihtiyaçlar peşinde ömür tüketen insanı, elbette kendini düşünecek zamanı bulamamıştı Sokrat' ın kendini bil!ihtarı, insanın kendine dönmek ihtiyacına tercüman oldu Bu söz, sadece ahlak ve felsefe değil, insanlığın uyanmasında bir dönüm noktası teşkil etti
Hristiyanlık ve müslümanlık gibi son gelen ilahi dinler, insanın kendi ruhi varlığını yaşaması esasına dayanır Gerçek manada dindarlık insanın kendisine dönmesi, insan varlığını mana ve değer kazanması anlamına gelir Maddi yaşayıştan kurtulamıyan ve kültü seviyesi, manevi derinlikleri anlamaya yetmeyen insan, hangi çağda yaşarsa yaşasın, ilkel sayılır ve dinin hakikatına nüfuz etmesi imkansız olur Çünkü yaşanan hayat, insanın düşünce yapısını şekillendirir ve onu kendi ölçülerine bağımlı kılar
Her türlü teknik ilerlemeye ve çağımızın geniş imkanlarına rağmen, bugünün insanını derinlik ölçüsüne vuracak olursak, sadece din namına değil, medeniyetimiz namına da yüz kızartıcı bir insan unsuru ile karşı karşıya kalınır Maddi ihtiyaçların çokluğu ve bu ihtiyaçların arkasıda tüketilen bütün bir hayat, insanları düşünce ve duyguda, dünya ve hayat görüşünde, hatta dindarlıklarında bile maddi ölçülere mahkum etmiş bulunmaktadır Bu maddi yaşayış ve ölçüler içinde bugünün insanı, ilk çağların insanınından pek farklı değildir Onun din ve ahlak gibi manevi meselelerle yabancı kalınışı, henüz dindar olabilecek düşünce seviyesine erişememiş olmasındandır Çünkü bugünün insanının kendi kendini düşünerek ve kendi varlığını yaşayacak zamanı yoktur Günlük hayat, insanı tamamen kendi varlığının dışıda yaşatmakta, maddi ihtiyaçlar onu arkasından koşturmaktadır Bu hal yalnız din ve ahlak için değil, medeniyet için de büyük tehlikedir İnsanlık, yarınından emin olmadığını ve kendine güvenmediğini her haliyle belli etmektedir
Peygamberimizin muvaffakiyetinin en büyük sırrı, din meseleleri ile teker teker uğraşmayıp, dini bütün bir hayat görüşü içinde topluca ortaya koymuş olmasıdır
Bazı eşyalarımız olmasın zararı yok ama hayatımız bizim olsun!diyecek ve insanlığı bu derece tehlikeli yoldan çevirip kendine getirecek ikinci bir Sokrat' a ihtiyaç vardır
Esasen bu gidişe mani olabilecek tek ümit din ve dindarlık iken, dindarlar da hayatın bu serseri akışına kendilerini kaptırmış bulunmaktadırlar Onların da hayat görüşleri, yaşayış ve düşünce tarzları tamamen maddidir Dünya zevklerinden mahrum kalmamak, hatta azami derecede istifade etmek için onlar da diğerleriyle yarış halindedirler Hiçbir dünya zevkini kaçırmayan ve lüks arabalar içinde oruç açan müslüman zengin hanımları, zevku sefa içinde ömür süren hacılar, Ortaçağ kralları gibi yaşayan şeyh taslakları, hangi hayırlı hizmetin mümessilidirler? Kültürsüz, duygusuz ve merhametsiz bir hayat yaşarken, insanın yalnızca muhafazakar bir kılık içinde görünmesi, müslüman olması için kafi midir? Hem deniz sefasından hem de tesettürden geçmemek için modern plajlarda sabahlıkla denize giren ve dikkat çeken dindar hanımlar, hangi komediyi oynuyorlar? Bütün bunlar, dindarların ne kadar köksüz, ne kadar gülünç bir din anlayışı içinde olduklarını göstermez mi? Ruhsuzluğu, duygusuzluğu ve gülünçlüğü ile yaşatılan bu dindarlığı, ruhların kurtarıcısı diye gençliğe ve gelecek nesillere sunmak mümkün mü? Dindar zümrenin liderleri olduüunu sanan müslüman tüccarların kendi çocuklarına ve yakın çevrelerine bakılacak olursa, onların neslin istikbaliyle ilgili tek meseleleri bulunmadığı görülür Bu gidişle pek yakın bir gelecekte bunlar mason localarında da ekseriyeti teşkil ederlerse hiç şaşmamak gerekir Nasıl olsa din ile sermaye eleledir Şekilden başlayan, bütün kuvvetini ve düşünce tarzını maddeden alan bir dindarlığın son karargahı, maddi iktidarı ellerinde bulunduranların kucağıdır
Din şekil değildir Dinin aslı, manevi ve ruhani olanı, maddi ve cismani olana tercih etmektir Dindarlık da manevi hazları elde edebilmek için, maddi lezzetleri terk etmektir Dindarlık kendini takkenin renginden, tesbihin cinsinden, sakalın boyundan ve baş örtüsünden önce ruhun derinliğinde gösterir Varlığımızı tesiri altına alır, onu yoğurur ve şekillendirir
Tehvid yalnız tek olan Allah' a inanmak değildir Kendi iç dünyamızda tezat ve tenakuzlardan kurtulmak suretiyle bir ruh istikarına ve ahengine kavuşmaktır
Bu ölçü ve ahenkten mahrum olan dindarın, dini parça parça şekil ve tezahürleri ile temsil etmesi, hele telkin etmeye kalkışması, din hakkında şüpheleri giderecek yerde, yeni yeni şüphelerin doğmasına sebep olur Çünkü maddi mefeat elde etmek için taassup tohumu saçanlar, mahsul zamanında hem kendilerine, hem de dine karşı yalnızca kin ve nefret biçerler Allahın dininde hiç kimsenin şahsi tasarruflara girişmesine müsaade edilmemiştir Din talin ve telkininde örnek bir ve tektir: O da alemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed' dir
Peygamberimizin muvaffakiyetinin en büyük sırrı, din meseleleri ile teker teker uğraşmayıp, dini bütün bir hayat görüşü içinde topluca ortaya koymuş olmasıdır Bundan dolayıdır ki, müslümanlığı bir bütün olarak tanıtacak ve onu kendi bütünlüğü içinde ele alacak yerde, onun yalnızca şu veya bu emrinin yerine getirilmesi için, mesela sadece içki veya sadece kumar yasağı için yapılan bir mücadele neticesiz kalır Fakat İslam' ın bütünlüğünü ve ruhunu vermeye çalışan bir din hareketi daha kolay tutunur ve daha çabuk başarıya ulaşı
Çünkü insan eğer Allah' a inanıyorsa, vazifeye kendisi talip olur Mümin ve idealist bir insan emre itaat eder Bir insana hem Allah' ı, hem de Allah' a karşı olan vazifesini öğretmeye luzüm yoktur Hele zayıf imanlara vazife telkinine kalkışmak, deveye hendek atlatmak anlamına gelir
Kendi dinlerinin şuuruna sahip olmayanların yaptıkları din mücadelesi hayır doğuracak yerde, moda cereyanlar ve ucuz kahramanlar doğurur Eğer hayırlı bir iş ve eser vücuda getirmek isteğinde samimi isek, ona kurucusunun başladığı yerden, çatıdan değil, temelden başlamamız gerekir
Dinin amaç edindiği güzel ahlak, hem kendi varlığımıza hem de dışımızda ve çevremizde bulunanlara karşı çeşitli görev ve sorumluluklar yükler
Güzel ahlak, bütün ilahi dinlerin ortak amacıdır Buyruk ve yasakları güzel ahlaka yönelik olmayan bir din gösterilemez Özellikle İslamiyet ve güzel ahlak birbiriyle eş anlamlıdırİslamiyetin bütün öğüt ve buyrukları, doğrudan doğruya veya dolayısıyla kötü huylardan arınmayı, güzel huy ve alışkınlıklarla bezenmeyi kolaylıştıracak niteliktedir İman ve İbadet insanı olgunlaştırır, üstün ahlak sahibi yapar
Güzel ahlak, Peygamberimizin gönderilişin temel amacı olarak gösterilmiştir Bana peygamberlik görevi, ancak ahlaki güzellikleri tam olarak göstermek için verildihadisi bu gerçeği dile getirmektedir
Dinin telkin ettiği inanç ve ibadet ilkelerinin gönülde yerleşmesi, güzel ahlakın temelini oluşturur İnanç, davranışlarda güzel ahlak olarak kendini gösterir Peygamberimizin Ahlak bakımından en üstün olanınız, iman bakımından en olgun olanınızdırsözü bunu vurgulamaktadır
Dinin amaç edindiği güzel ahlak, hem kendi varlığımıza hem de dışımızda ve çevremizde bulunanlara karşı çeşitli görev ve sorumluluklar yükler
Türkler bin iki yüz yıl önce İslamiyetle temasa gelmişler ve İslimiyeti kendi bünyelerine, kendi tarihi gelişmelerine çok uygun bir din olarak görmüşler ve büyük iman heyecanı içinde bunu benimsemişlerdir
İnsanlar inanç sahibi olmak ihtiyacındadırlar; inanmak ihtiyacındadırlar İnançsız insan boş bir kabuk gibidir İnançsız insan, pusulasız, dümensiz gemi gibidir En eski çağlardan beri insan toplulukları gerek kainat hakkında, gerek sürdükleri yaşayışla ilgili olarak belirli inançlara göre münasebetlerini, yaşayışlarını düzenlemişlerdir
Her toplumun bir dini vardır Din insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleriyle en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve insanlara mutluluk sağlama yollarını gösteren bir inançlar topluluğudur Her toplumda din müessesedir Hiç bir toplumun dinsiz bulunmadığını ve dinsiz ve dinsiz yaşayamadığını bugün tesbit etmiş durumdayız Dini, halkın afyonu diye niteleyen marksist görüşler, bugün komünizmle idare edilen ülkelerde dahi terkedilme yoluna gitmiştir Bugün büyük komünist ülkelerden biri olan Sovyet Rusya' da özellikle kiliseye, Hıristiyan dinine eskisine yaklaşan bir yer ve itibar verilme yoluna dönüşmüştür Gerçekten çeşitli toplumların tarihine baktığımız zaman din müessesesinin insanların hayatını tanzim eden, insanların daha mutlu yaşamasını sağlayan ve insanlar arasında kardeşliği telkin eden, iyiliği telkin eden bir müessese olarak faydalı hizmetler yaptığını görmekteyiz
Gerçi kendi dininden olmayanlara karşı, başka toplumlara karşı ayrı dinlerden olmak dolayısıyla zaman zaman düşmanlıklar, zaman zaman çatışmalar, kışkırtmalar meydana gelmiştir Fakat bunların sebep olduğu zararların yanında, din müessesesinin insan topluluklarına sağladığı faydalar kıyaslanamayacak derecede büyüktür Türk Milletinin, kendi toplum hayatında dinin büyük yeri olmuştur Türkler İslamiyeti kabul edinceye kadar çeşitli dinlere mensup olarak yaşamışlardır Şamanlık Türklerin en eski çağlardan beri kendi bünyelerinin oluşturduğu bir din müessesesi olmuş, Türklerin hayatına yön vermiş, bununla beraber Türkler Budizm' e girmişler Bir kısmı Çin' le münasebetler neticesi Konfüçyüs dinine de girmişlerdir Ayrıca müslümanlıktan önceki çağlarda Orta Asya' ya ulaşan misyonerlerin telkinleriyle bir kısım Türklerin Hıristiyan oldukları da tespit edilmiştir Selçukluları meydana getiren büyük Selçuk ailesi bildiğiniz gibi İslamiyete girmeden önce Hıristiyan olmuş ve Hıristiyan isimleri almışlardı
Fakat Türkler bin iki yüz yıl önce İslamiyetle temasa gelmişler ve İslimiyeti kendi bünyelerine, kendi tarihi gelişmelerine çok uygun bir din olarak görmüşler ve büyük iman heyecanı içinde bunu benimsemişlerdir İslamiyetin kendilerine verdiği yüksek inanç, büyük heyecan ile yeni bir harekete sahip olmuşlar, yeni bir enerjiye sahip olmuşlar ve bu enerji ile büyük medeniyetler meydana getirmişler, yeni büyük devletler kurmuşlardır Nitekim Selçuklu İmparatorluğu ve ondan doğarak dünyanın en büyük imparatorluğu haline gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, Türklerin İslamiyeti kabullerinden sonra meydana getirdikleri büyük varlıklardır Din, toplum içerisinde sosyal bir müessese olduğuna göre, toplumun refahını, kalkındırılmasını ve devamlı mutluluk içinde yaşatılmasını öngören yöneticilerin bu sosyal müesseseye gerekli önemi göstermeleri çok lüzumludur
Müslümanlık yer yüzüne en son gönderilmiş olan en ileri, en iyi gelişmiş bir dindir İslamiyetin yüksek esasları insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirlerini sevmelerini, insanların birbirleriyle münasebetlerinde hakkı, adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir dindir ve İslamiyet, milletimize kuvvet vermiştir
Cumhuriyet tarihinde, osmanlı Devletinin son devirlerinde İslamiyetin gerçek esaslarını örten hurafeler ve batıl inançların sebep olduğu durgunluk ve bir çok zararlar dolayısıyla dine karşı ve özellikle İslamiyete karşı tepkiler gösterilmiştir Bu tepkiler ölçüyü aşacak derecede olmuştur Adeta toplum içinde din müessesine gerek yoktur gibi bir zihniyetle bir kısım yöneticiler halkı horlamışlar ve dini inançlarından dolayı halka baskı yapmışlar, halkı büyük sıkıntılara maruz bırakmışlardır Bu sebepten dolayı memleketin kalkındırılması yönünde girişilmiş olan birçok hareketler tepkiyle karşılanmıştır veyahut en azından halk tarafından gerekli şekilde benimsenmemiş, destek görmemiştir Halkın işbirliği sağlamada, halkın desteğini ve coşkunluğunu temin etmede bu büyük müessesenin varlığı ihmal edilmiştir Bunları böylece belirttikten sonra, milletimizin bin iki yüz yıldan beri benimsemekle şeref kazandığı İslamiyet üzerinde de görüşlerimizi belirtmek lazımdır
Müslümanlık yer yüzüne en son gönderilmiş olan en ileri, en iyi gelişmiş bir dindir İslamiyetin yüksek esasları insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirlerini sevmelerini, insanların birbirleriyle münasebetlerinde hakkı, adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir dindir ve İslamiyet, milletimize kuvvet vermiştir
Milletimizin büyük enerjisini disiplin içinde kullanmasını sağlamıştır Bu büyük ruh ve bu büyük inançla Türk Milleti dünya üzerine yeni bir nizam getirmiş ve eski çağlarda bilinen dünyanın hemen her köşesini kendi medeniyet ışıklarıyla aydınlatmışlar ve kendi lekesiz adalet sistemleriye bütün insanlığın hayatında ümitler meydana getirmişlerdir Nitekim Avrupa' da proteslanlığın kurucusu olan Luther dahi Türkleri bir kurtarıcı olarak görmüş ve Türklerin Almanya' yı da işgal ederek orada da vivdan hürriyetini sağlamalarını, lekesiz bir adalet nizamı getirmelerini beklediğini ifade etmiştir
İslamiyet vicdan hürriyetini temel alan bir dindir Başka inanç sahibi, başka dine mensup olanlara karşı zulmü, zor kullanmayı reddeden bir görüş sahibidir Bu dinin müsamahası, bu dinin getirdiği yüksek insani esaslar milletimiz için eski tarihinden alıp getirdiği değerlere beraber büyük güç kaynağı olmuştur İnançtan yoksun bırakılma, insanların ihtiraslarına kendilerini kapıp koyuvermelerine yol açar Tamamıyla bencil, başkalarına zarar verecek insan ihtiraslarının sınırlanması, kontrol altına alınması insanların sağlam din duygusuna ve bunlarla beslenen ahlak görüşlerine sahip olmalarıyla mümkündür Polisle, jandarmayla ahlak kurallarını koruyabilmek mümkün değildir Her insanın içinde kendisinin dürüst yolda olmasını kontrol edecek, başkalarına faydalı olack şekilde, başkalarının sıkıntılarını giderecek şekilde faaliyetlerini düzenlemesini sağlayacak bir bir inanç kaynağını insanların içine yerleştiren dindir Türk Milletinin de bin iki yüz yıldan beri dini İslamiyettir ve İslamiyet toplumumuzun mutluluğunu sağlamaya yetecek inanç kaynağıdır Bu kaynak kutsal bir kaynaktır Bu kaynak verimliliğini ve kudretini geçmiş tarihte ispat etmiş olan bir kaynaktır Bu kaynağın bugün de toplumumuzun düzenlenmesi için, insanlarımızın mutlu olması için tekrar yerini alması, yerine konulması gereklidir
ALLAH BÜTÜN MUHAMMED ÜMMETİNE YARDIMCI OLUR
İNŞAALLAH!!!
AMİN
MESUT NCL1506
İnsanın kendi kendinin olması, kendi varlığını yaşaması ile mümkündür Dindarlık insanın kendini yaşaması ve kendi varlığını kendine mal etmesidir Dinin, insana bir takım mecburi disiplinler şeklinde yüklediği ibadet, kulun kendi varlığını derinden duyması ve yaşaması, sonsuz ve mutlak kudretin önünde kendi hiçliğini idrak etmesidir İnsanın kendi hayatını yaşaması, kendi varlığının tadını tatması, kendi sahibini tanıması ile mümkün olur
Allah' a iman, mutlak varlık karşısında insanın kendi varlığını meşru göstermesidir İman insan vicdanının kendine karşı verdiği bir imtihandır Cansız eşya ile hayvanlar kendi varlıklarının farkında değiller Kendi varlığının şuuruna sahip olan tek canlı da insandır İnsan kendi kendini yaşadıkça ondaki varolma şuuru da artar ve varlığının sırrını anladıkça mutlak varlığı tanımaya başlar
İnsana kendi varlığını bütün derinliğiyle yaşatarak, onu Allah' a bağlayan sistemin adı dindir
Medeniyet, insanın kendini düşünmesi ile başlamıştır İlkçağların av ve diğer maddi ihtiyaçlar peşinde ömür tüketen insanı, elbette kendini düşünecek zamanı bulamamıştı Sokrat' ın kendini bil!ihtarı, insanın kendine dönmek ihtiyacına tercüman oldu Bu söz, sadece ahlak ve felsefe değil, insanlığın uyanmasında bir dönüm noktası teşkil etti
Hristiyanlık ve müslümanlık gibi son gelen ilahi dinler, insanın kendi ruhi varlığını yaşaması esasına dayanır Gerçek manada dindarlık insanın kendisine dönmesi, insan varlığını mana ve değer kazanması anlamına gelir Maddi yaşayıştan kurtulamıyan ve kültü seviyesi, manevi derinlikleri anlamaya yetmeyen insan, hangi çağda yaşarsa yaşasın, ilkel sayılır ve dinin hakikatına nüfuz etmesi imkansız olur Çünkü yaşanan hayat, insanın düşünce yapısını şekillendirir ve onu kendi ölçülerine bağımlı kılar
Her türlü teknik ilerlemeye ve çağımızın geniş imkanlarına rağmen, bugünün insanını derinlik ölçüsüne vuracak olursak, sadece din namına değil, medeniyetimiz namına da yüz kızartıcı bir insan unsuru ile karşı karşıya kalınır Maddi ihtiyaçların çokluğu ve bu ihtiyaçların arkasıda tüketilen bütün bir hayat, insanları düşünce ve duyguda, dünya ve hayat görüşünde, hatta dindarlıklarında bile maddi ölçülere mahkum etmiş bulunmaktadır Bu maddi yaşayış ve ölçüler içinde bugünün insanı, ilk çağların insanınından pek farklı değildir Onun din ve ahlak gibi manevi meselelerle yabancı kalınışı, henüz dindar olabilecek düşünce seviyesine erişememiş olmasındandır Çünkü bugünün insanının kendi kendini düşünerek ve kendi varlığını yaşayacak zamanı yoktur Günlük hayat, insanı tamamen kendi varlığının dışıda yaşatmakta, maddi ihtiyaçlar onu arkasından koşturmaktadır Bu hal yalnız din ve ahlak için değil, medeniyet için de büyük tehlikedir İnsanlık, yarınından emin olmadığını ve kendine güvenmediğini her haliyle belli etmektedir
Peygamberimizin muvaffakiyetinin en büyük sırrı, din meseleleri ile teker teker uğraşmayıp, dini bütün bir hayat görüşü içinde topluca ortaya koymuş olmasıdır
Bazı eşyalarımız olmasın zararı yok ama hayatımız bizim olsun!diyecek ve insanlığı bu derece tehlikeli yoldan çevirip kendine getirecek ikinci bir Sokrat' a ihtiyaç vardır
Esasen bu gidişe mani olabilecek tek ümit din ve dindarlık iken, dindarlar da hayatın bu serseri akışına kendilerini kaptırmış bulunmaktadırlar Onların da hayat görüşleri, yaşayış ve düşünce tarzları tamamen maddidir Dünya zevklerinden mahrum kalmamak, hatta azami derecede istifade etmek için onlar da diğerleriyle yarış halindedirler Hiçbir dünya zevkini kaçırmayan ve lüks arabalar içinde oruç açan müslüman zengin hanımları, zevku sefa içinde ömür süren hacılar, Ortaçağ kralları gibi yaşayan şeyh taslakları, hangi hayırlı hizmetin mümessilidirler? Kültürsüz, duygusuz ve merhametsiz bir hayat yaşarken, insanın yalnızca muhafazakar bir kılık içinde görünmesi, müslüman olması için kafi midir? Hem deniz sefasından hem de tesettürden geçmemek için modern plajlarda sabahlıkla denize giren ve dikkat çeken dindar hanımlar, hangi komediyi oynuyorlar? Bütün bunlar, dindarların ne kadar köksüz, ne kadar gülünç bir din anlayışı içinde olduklarını göstermez mi? Ruhsuzluğu, duygusuzluğu ve gülünçlüğü ile yaşatılan bu dindarlığı, ruhların kurtarıcısı diye gençliğe ve gelecek nesillere sunmak mümkün mü? Dindar zümrenin liderleri olduüunu sanan müslüman tüccarların kendi çocuklarına ve yakın çevrelerine bakılacak olursa, onların neslin istikbaliyle ilgili tek meseleleri bulunmadığı görülür Bu gidişle pek yakın bir gelecekte bunlar mason localarında da ekseriyeti teşkil ederlerse hiç şaşmamak gerekir Nasıl olsa din ile sermaye eleledir Şekilden başlayan, bütün kuvvetini ve düşünce tarzını maddeden alan bir dindarlığın son karargahı, maddi iktidarı ellerinde bulunduranların kucağıdır
Din şekil değildir Dinin aslı, manevi ve ruhani olanı, maddi ve cismani olana tercih etmektir Dindarlık da manevi hazları elde edebilmek için, maddi lezzetleri terk etmektir Dindarlık kendini takkenin renginden, tesbihin cinsinden, sakalın boyundan ve baş örtüsünden önce ruhun derinliğinde gösterir Varlığımızı tesiri altına alır, onu yoğurur ve şekillendirir
Tehvid yalnız tek olan Allah' a inanmak değildir Kendi iç dünyamızda tezat ve tenakuzlardan kurtulmak suretiyle bir ruh istikarına ve ahengine kavuşmaktır
Bu ölçü ve ahenkten mahrum olan dindarın, dini parça parça şekil ve tezahürleri ile temsil etmesi, hele telkin etmeye kalkışması, din hakkında şüpheleri giderecek yerde, yeni yeni şüphelerin doğmasına sebep olur Çünkü maddi mefeat elde etmek için taassup tohumu saçanlar, mahsul zamanında hem kendilerine, hem de dine karşı yalnızca kin ve nefret biçerler Allahın dininde hiç kimsenin şahsi tasarruflara girişmesine müsaade edilmemiştir Din talin ve telkininde örnek bir ve tektir: O da alemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed' dir
Peygamberimizin muvaffakiyetinin en büyük sırrı, din meseleleri ile teker teker uğraşmayıp, dini bütün bir hayat görüşü içinde topluca ortaya koymuş olmasıdır Bundan dolayıdır ki, müslümanlığı bir bütün olarak tanıtacak ve onu kendi bütünlüğü içinde ele alacak yerde, onun yalnızca şu veya bu emrinin yerine getirilmesi için, mesela sadece içki veya sadece kumar yasağı için yapılan bir mücadele neticesiz kalır Fakat İslam' ın bütünlüğünü ve ruhunu vermeye çalışan bir din hareketi daha kolay tutunur ve daha çabuk başarıya ulaşı
Çünkü insan eğer Allah' a inanıyorsa, vazifeye kendisi talip olur Mümin ve idealist bir insan emre itaat eder Bir insana hem Allah' ı, hem de Allah' a karşı olan vazifesini öğretmeye luzüm yoktur Hele zayıf imanlara vazife telkinine kalkışmak, deveye hendek atlatmak anlamına gelir
Kendi dinlerinin şuuruna sahip olmayanların yaptıkları din mücadelesi hayır doğuracak yerde, moda cereyanlar ve ucuz kahramanlar doğurur Eğer hayırlı bir iş ve eser vücuda getirmek isteğinde samimi isek, ona kurucusunun başladığı yerden, çatıdan değil, temelden başlamamız gerekir
Dinin amaç edindiği güzel ahlak, hem kendi varlığımıza hem de dışımızda ve çevremizde bulunanlara karşı çeşitli görev ve sorumluluklar yükler
Güzel ahlak, bütün ilahi dinlerin ortak amacıdır Buyruk ve yasakları güzel ahlaka yönelik olmayan bir din gösterilemez Özellikle İslamiyet ve güzel ahlak birbiriyle eş anlamlıdırİslamiyetin bütün öğüt ve buyrukları, doğrudan doğruya veya dolayısıyla kötü huylardan arınmayı, güzel huy ve alışkınlıklarla bezenmeyi kolaylıştıracak niteliktedir İman ve İbadet insanı olgunlaştırır, üstün ahlak sahibi yapar
Güzel ahlak, Peygamberimizin gönderilişin temel amacı olarak gösterilmiştir Bana peygamberlik görevi, ancak ahlaki güzellikleri tam olarak göstermek için verildihadisi bu gerçeği dile getirmektedir
Dinin telkin ettiği inanç ve ibadet ilkelerinin gönülde yerleşmesi, güzel ahlakın temelini oluşturur İnanç, davranışlarda güzel ahlak olarak kendini gösterir Peygamberimizin Ahlak bakımından en üstün olanınız, iman bakımından en olgun olanınızdırsözü bunu vurgulamaktadır
Dinin amaç edindiği güzel ahlak, hem kendi varlığımıza hem de dışımızda ve çevremizde bulunanlara karşı çeşitli görev ve sorumluluklar yükler
Türkler bin iki yüz yıl önce İslamiyetle temasa gelmişler ve İslimiyeti kendi bünyelerine, kendi tarihi gelişmelerine çok uygun bir din olarak görmüşler ve büyük iman heyecanı içinde bunu benimsemişlerdir
İnsanlar inanç sahibi olmak ihtiyacındadırlar; inanmak ihtiyacındadırlar İnançsız insan boş bir kabuk gibidir İnançsız insan, pusulasız, dümensiz gemi gibidir En eski çağlardan beri insan toplulukları gerek kainat hakkında, gerek sürdükleri yaşayışla ilgili olarak belirli inançlara göre münasebetlerini, yaşayışlarını düzenlemişlerdir
Her toplumun bir dini vardır Din insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleriyle en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve insanlara mutluluk sağlama yollarını gösteren bir inançlar topluluğudur Her toplumda din müessesedir Hiç bir toplumun dinsiz bulunmadığını ve dinsiz ve dinsiz yaşayamadığını bugün tesbit etmiş durumdayız Dini, halkın afyonu diye niteleyen marksist görüşler, bugün komünizmle idare edilen ülkelerde dahi terkedilme yoluna gitmiştir Bugün büyük komünist ülkelerden biri olan Sovyet Rusya' da özellikle kiliseye, Hıristiyan dinine eskisine yaklaşan bir yer ve itibar verilme yoluna dönüşmüştür Gerçekten çeşitli toplumların tarihine baktığımız zaman din müessesesinin insanların hayatını tanzim eden, insanların daha mutlu yaşamasını sağlayan ve insanlar arasında kardeşliği telkin eden, iyiliği telkin eden bir müessese olarak faydalı hizmetler yaptığını görmekteyiz
Gerçi kendi dininden olmayanlara karşı, başka toplumlara karşı ayrı dinlerden olmak dolayısıyla zaman zaman düşmanlıklar, zaman zaman çatışmalar, kışkırtmalar meydana gelmiştir Fakat bunların sebep olduğu zararların yanında, din müessesesinin insan topluluklarına sağladığı faydalar kıyaslanamayacak derecede büyüktür Türk Milletinin, kendi toplum hayatında dinin büyük yeri olmuştur Türkler İslamiyeti kabul edinceye kadar çeşitli dinlere mensup olarak yaşamışlardır Şamanlık Türklerin en eski çağlardan beri kendi bünyelerinin oluşturduğu bir din müessesesi olmuş, Türklerin hayatına yön vermiş, bununla beraber Türkler Budizm' e girmişler Bir kısmı Çin' le münasebetler neticesi Konfüçyüs dinine de girmişlerdir Ayrıca müslümanlıktan önceki çağlarda Orta Asya' ya ulaşan misyonerlerin telkinleriyle bir kısım Türklerin Hıristiyan oldukları da tespit edilmiştir Selçukluları meydana getiren büyük Selçuk ailesi bildiğiniz gibi İslamiyete girmeden önce Hıristiyan olmuş ve Hıristiyan isimleri almışlardı
Fakat Türkler bin iki yüz yıl önce İslamiyetle temasa gelmişler ve İslimiyeti kendi bünyelerine, kendi tarihi gelişmelerine çok uygun bir din olarak görmüşler ve büyük iman heyecanı içinde bunu benimsemişlerdir İslamiyetin kendilerine verdiği yüksek inanç, büyük heyecan ile yeni bir harekete sahip olmuşlar, yeni bir enerjiye sahip olmuşlar ve bu enerji ile büyük medeniyetler meydana getirmişler, yeni büyük devletler kurmuşlardır Nitekim Selçuklu İmparatorluğu ve ondan doğarak dünyanın en büyük imparatorluğu haline gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, Türklerin İslamiyeti kabullerinden sonra meydana getirdikleri büyük varlıklardır Din, toplum içerisinde sosyal bir müessese olduğuna göre, toplumun refahını, kalkındırılmasını ve devamlı mutluluk içinde yaşatılmasını öngören yöneticilerin bu sosyal müesseseye gerekli önemi göstermeleri çok lüzumludur
Müslümanlık yer yüzüne en son gönderilmiş olan en ileri, en iyi gelişmiş bir dindir İslamiyetin yüksek esasları insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirlerini sevmelerini, insanların birbirleriyle münasebetlerinde hakkı, adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir dindir ve İslamiyet, milletimize kuvvet vermiştir
Cumhuriyet tarihinde, osmanlı Devletinin son devirlerinde İslamiyetin gerçek esaslarını örten hurafeler ve batıl inançların sebep olduğu durgunluk ve bir çok zararlar dolayısıyla dine karşı ve özellikle İslamiyete karşı tepkiler gösterilmiştir Bu tepkiler ölçüyü aşacak derecede olmuştur Adeta toplum içinde din müessesine gerek yoktur gibi bir zihniyetle bir kısım yöneticiler halkı horlamışlar ve dini inançlarından dolayı halka baskı yapmışlar, halkı büyük sıkıntılara maruz bırakmışlardır Bu sebepten dolayı memleketin kalkındırılması yönünde girişilmiş olan birçok hareketler tepkiyle karşılanmıştır veyahut en azından halk tarafından gerekli şekilde benimsenmemiş, destek görmemiştir Halkın işbirliği sağlamada, halkın desteğini ve coşkunluğunu temin etmede bu büyük müessesenin varlığı ihmal edilmiştir Bunları böylece belirttikten sonra, milletimizin bin iki yüz yıldan beri benimsemekle şeref kazandığı İslamiyet üzerinde de görüşlerimizi belirtmek lazımdır
Müslümanlık yer yüzüne en son gönderilmiş olan en ileri, en iyi gelişmiş bir dindir İslamiyetin yüksek esasları insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirlerini sevmelerini, insanların birbirleriyle münasebetlerinde hakkı, adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir dindir ve İslamiyet, milletimize kuvvet vermiştir
Milletimizin büyük enerjisini disiplin içinde kullanmasını sağlamıştır Bu büyük ruh ve bu büyük inançla Türk Milleti dünya üzerine yeni bir nizam getirmiş ve eski çağlarda bilinen dünyanın hemen her köşesini kendi medeniyet ışıklarıyla aydınlatmışlar ve kendi lekesiz adalet sistemleriye bütün insanlığın hayatında ümitler meydana getirmişlerdir Nitekim Avrupa' da proteslanlığın kurucusu olan Luther dahi Türkleri bir kurtarıcı olarak görmüş ve Türklerin Almanya' yı da işgal ederek orada da vivdan hürriyetini sağlamalarını, lekesiz bir adalet nizamı getirmelerini beklediğini ifade etmiştir
İslamiyet vicdan hürriyetini temel alan bir dindir Başka inanç sahibi, başka dine mensup olanlara karşı zulmü, zor kullanmayı reddeden bir görüş sahibidir Bu dinin müsamahası, bu dinin getirdiği yüksek insani esaslar milletimiz için eski tarihinden alıp getirdiği değerlere beraber büyük güç kaynağı olmuştur İnançtan yoksun bırakılma, insanların ihtiraslarına kendilerini kapıp koyuvermelerine yol açar Tamamıyla bencil, başkalarına zarar verecek insan ihtiraslarının sınırlanması, kontrol altına alınması insanların sağlam din duygusuna ve bunlarla beslenen ahlak görüşlerine sahip olmalarıyla mümkündür Polisle, jandarmayla ahlak kurallarını koruyabilmek mümkün değildir Her insanın içinde kendisinin dürüst yolda olmasını kontrol edecek, başkalarına faydalı olack şekilde, başkalarının sıkıntılarını giderecek şekilde faaliyetlerini düzenlemesini sağlayacak bir bir inanç kaynağını insanların içine yerleştiren dindir Türk Milletinin de bin iki yüz yıldan beri dini İslamiyettir ve İslamiyet toplumumuzun mutluluğunu sağlamaya yetecek inanç kaynağıdır Bu kaynak kutsal bir kaynaktır Bu kaynak verimliliğini ve kudretini geçmiş tarihte ispat etmiş olan bir kaynaktır Bu kaynağın bugün de toplumumuzun düzenlenmesi için, insanlarımızın mutlu olması için tekrar yerini alması, yerine konulması gereklidir
ALLAH BÜTÜN MUHAMMED ÜMMETİNE YARDIMCI OLUR
İNŞAALLAH!!!
AMİN
MESUT NCL1506