iltasyazilim
FD Üye
Deniz Filosuyı hümayun hakkında veri
Osmanlı deniz kuvvetleri Hakkında data
Medeniyet dünyasına eski ve tarihî hayatiyetini veren Akdeniz ’e bağımsızlık; cihangirlik davasının unsurlarından biriydi Roma ’nın bu denize hakimiyeti, onun cihangirlik vasıflarındandı Bu sebeple onlar, Akdeniz ’e Mare Nostrum (Bizim deniz) diyorlardı Şarkî Roma (Bizans) İmparatorluğu da, İslâmiyet'in doğuşuna kadar bu hakimiyeti elinde tuttu Görülen gereksinim üstüne, Emevîlerin kuruluşundan itibaren Müslümanlar, çabucak denizciliğe başladılar Eksik zamanda Akdeniz hakimiyetini ele geçirdiler ve bir kısım kuzey sahilleri açık havada, tüm kıyılarına etken oldular Müslümanların fetihleri ve medeniyetleri gibi, Akdeniz ’e hakimiyetleri de o derece adaleli olmuş ve asırlarca sürmüştür
Ancak, 12 ve 13 yüzyıllardaki Haçlı saldırıları, donanma faaliyetlerinin uzun süre aksamasına sebep oldu
On üçüncü ve on dördüncü asırlarda, DarıSuriye Türk Memlûkları, Akdeniz ’in doğusunda, fakat mevziî bir kudrette deniz gücüne sahip bulunuyorlardı bununla beraber Türkler, Anadolu ’ya gelişlerinden bir müddet daha sonra denizlere baskın olmanın lüzumunu duydular Birincil teşebbüse, İzmir ’de küçük bir devlet kuran Çaka Bey tarafından girişildi Çaka Bey, büyük bir gayretle vücuda getirdiği donanmayla adaları zaptetti ve İstanbul muhasarasına hazırlandı Ilk Türkiye Selçuklu Sultanı Süleyman Şahın ölümünden sonradan, İznik Türk beyleri de Marmara ’da Bizans ’a aleyhinde bir deniz filosu inşasına başladılar Lakin imparatorun deniz kuvvetleri, bu tesisleri imha etti Türkiye Selçukluları, fakat 13 asır başlarında, Akdeniz ’de Antalya ve Alâiye, Karadeniz ’de ise Sinop ve Samsun limanlarında tersane kurup, donanmalar ortaya koydular daha sonra Karadeniz ’de Sinop beyleri, Adalar (Ege) Denizinde Aydınoğulları ve Karesioğulları, Akdeniz ’de Antalya beyleri denizcilikte oldukça ilerlediler Özellikle Aydınoğulları, deniz gazâ ve seferleriyle, adaları ve sahilleri hakimiyetleri altına aldılar
Osmanlı Devletinin ilk zamanlarında İzmit, Gemlik taraflarının ve daha sonra Karesi ilinin elde edilmesi, Osmanlıları tabiî olarak denizle alâkadar etti Nitekim, Karesi Beyliği gemilerinden de istifade edilerek, Rumeli ’ye geçildikten sonradan, 1390 yılında Gelibolu ’da ehemmiyetli bir tersane yapıldı Bu birincil devirler, Osmanlı denizciliğinin acemilik zamanı olup, denizde öyle kuvvetli ve mahir olan Venediklilerle yükseklik ölçüşebilecek kudrette değildi bununla beraber, bir takım başarısızlıklara karşın, günden güne deneyimli bir Osmanlı denizciliği ortaya çıkmaktaydı Çünkü İkinci Murad Hanın gösterdiği ihtimam neticesinde Osmanlı donanması, TrabzonRum İmparatorluğunu denizden korkutma edecek kadar kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı Fatih Sultan Mehmed İstanbul ’u aldıktan sonradan, burayı Akdeniz ’den gelecek bir tehlikeye karşı muhafaza için, Çanakkale Boğazını tahkim ederken, donanmaya da yük verdi Nitekim, donanmanın desteğiyle, İmroz, Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz adaları fethedildi Sakız ve Sisam vergiye bağlandı Bilâhare Akdeniz ’de korsanlık eden Türk leventleri reislerinden, meşhur Kemal Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi, donanmaya yeni bir canlılık kattı Akdeniz ’deki deniz seferleri, İspanya sahillerine dek uzadı Sultan İkinci Bayezid döneminde, gemicilik daha da gelişti Antalya Valisi Şehzade Korkut, Akdeniz ’de yelken açan Müslüman ve Türk denizcilerin hâmisi oldu
Yavuz Sultan Selim, İslâm dünyasına dominant olunca, Avrupa ’nın fethine girişmek maksadıyla, büyük bir gemi inşâ faaliyetine ve tersaneler yapılmasına başladı ve bir donanma kurmaya yöneldi O tarihe kadar Osmanlıların asıl tersanesi olan Gelibolu ’dan başka, Haliç ’te de çok iyi bir tersane inşâ ettirdi Eldeki yüz kadırgalık donanmayı yeterli görmeyerek gemileri çoğalttı Yüz kadırga, yirmi fosta, yirmi bir barça, üç büyük yelkenli ve altı perkendi elde etmek üzere, mevcut miktara yüz elli gemi daha ilâve etti Bu Nedenle o, karadaki zaferlerine paralel olarak, denizcilikte Akdeniz hakimiyetini olmak yoluna gitti Lakin, bu büyük tasavvurlarını gerçekleştirmeye ömrü yetmedi
Yavuz Sultan Selim ’in bu niyeti, oğlu Kanunî Sultan Süleyman kadar gerçekleştirildi Kanunî vaktinde Akdeniz hakimiyetinin elde edilmesinde, ilk olarak Osmanlı Devletinin emrinde olmayan Barbaros Hayreddin ve arkadaşlarının koskocoman rolü oldu Kanunî Sultan Süleyman, Macaristan ’da zaferler kazanırken, onlar da aynı yılda, yani 1525 ’te, Akdeniz ’in kuzey sahillerini vurup, pek fazla Hıristiyan gemilerini esir alıyorlardı İmparator Şarlken ’in, Barbaros ’a aleyhinde gönderdiği Kaptan Andrea Doria mağlup oldu ve Septe Boğazını aşarak kaçtı Türk denizcileri, İspanyolların zulmüne uğrayan 70000 Endülüs Müslümanını, Kuzey Afrika sahiline çıkardı Bu büyük başarı üzerine Kanunî, Barbaros ’u, 1533 ’te İstanbul ’a gösteri etti Hayreddin Paşa, merasimle karşılandığı huzurda, kendisini ve Cezayir beyliğini padişahın emrine verdiğini bildirdi Kanunî Sultan Süleyman da, bu büyük denizciyi, donanma umum kumandanlığı ile birlikte Cezayir Beylerbeyliğine getirdi Ayrıca, tersaneyi yeni tesisat ve ilâvelerle genişletti
Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti hizmetine girdikten ve bazı muvaffakiyetlerden daha sonra, İspanyolların meşhur denizcisi Andrea Doria kumandasında bulunan büyük Haçlı donanmasını, 27 Eylül 1538 ’de müstesna bir zaferle yıkım etti Padişah, her tarafa fetihnâmeler göndererek, şenlikler yapılmasını emretti Osmanlı Devleti, bu suretle karadaki hakimiyetine ilâveten deniz hakimiyetini de bütün elde etti (Bkz Preveze Deniz Zaferi) Öte Yandan Kanunî, Süveyş ’te kurduğu deniz filosu ile Kızıldeniz ’i ve Arabistan sahillerini emniyete aldı Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırdı Hadım Süleyman Paşa kumandasında, büyük toplarla donatılmış Süveyş donanması, harekete geçerek Aden ’i ve Arabistan sahillerini kurtardıktan ve Portekizlileri mağlup ettikten daha sonra, Gücerât sahillerine dek vardı ve Hind Denizindeki bu etkinlikler, Pîrî Reis, Murad Reis ve Seydi Ali Reis dönemlerinde de devam etti
Osmanlı donanmasının en büyük âmiri, önceleri kapudan (kaptan) paşa ve 16 asır başlarında da kapudanı deryâ veya kapdânı deryâ denilen deryâ beyi (deniz komutanı) idi Ama, eski kaptanlardan Kemal Reis, Pîrî Reis, Murad Reis, Seydi Ali Reis, Turgut Reis, Salih Reis gibi ünlü denizcilerimize, 16 asırda kaptan denilmeyip, reis denilmiş, daha sonraları, kaptan tabiri tamamıyla yerleşmiştir
Kaptan olan reisleri, diğer reislerden karışıklığa itmek için hassa reisi denirdi On altıncı yüzyıldan daha sonra ise, bir harp gemisini yöneticilik edenlere reis ve bir filoya kumanda edenlere de kaptan denilmeye başlandı 1682 senesinden itibaren, donanmanın, kaptan paşadan sonra gelen büyük amirallerine sırasıyla; kapudâne, patrona ve riyâle isimleri verilip diğer kalyon vs süvarileri, kaptan diye anılmaya başlandılar
Donanmada kalyon kullanılmaya başlanmadan evvel, kürek devrinde, hassa kaptanları, gemi azabları bölükbaşıları olan reislerden ödev edilirlerdi Her gemideki efrad (personel), kaptanın emri altındaydı Bunlar, gemilerine fener takarlardı Bu devirde kaptan yapabilmek için, cenkte düşman gemilerinden birini zaptetmek şarttı
Osmanlı harp gemileri, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinden diğer, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkilerde yapılırdı Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle, bu tersanelerde yapılacak gemilerin tedarik ve nevileri, hükümet tarafından o mahallin kadılarına bildirilir ve müddeti de ödev olunurdu Bunların inşası için gereken araç gereç ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden görev olunur veya gönderilirdi On yedinci asrın ortalarına kadar, her yıl kırk kadırga gerçekleştirmek kanundu Ancak ihtiyaç hâlinde, bu sayı daha da arttırılabilirdi Nitekim İnebahtı mağlubiyetinden daha sonra Osmanlı Devleti, bir kış esnasında, yani beş ay kapsamında İstanbul ve Gelibolu tersaneleri de dahil almak üzere, öncekinden daha koskocaman ve bütün levazımatıyla teçhiz edilmiş bir deniz filosu yaptırmıştı Sonraki tarihlerde bu kanun terk edilmiş ve kalyon inşası önem kazanmıştı
Osmanlıların kullandıkları gemiler, muâsırı (çağdaşı) olan denizci devletlerinki gibi, kürekliyelkenli ve yalnız yelkenli olmak üzere iki kısımdı Kürekle yürüyen gemilere umumî tabirle çektiri denilirdi Çektirilerin en küçüğü karamürsel, en büyüğü ise baştarda idi Çektirilerin büyüklerinden olan kadırga, yelken devrine, yani kalyonculuğun birinci safa geçtiği tarihe kadar, Osmanlı donanmasının esasını teşkil ederdi Ama, 18 yüzyıl başlarından itibaren, kadırgalar, eski önemlerini kaybetmiş ve tedrici surette, vazifelerini kalyonlara devretmeye başlamışlardı Bunun için Üçüncü Ahmed devrinden başlayarak sayıları azaltılan kadırgalar, Birinci Abdülhamid devrinde sona erdi ve kadırga nevinden olarak, yalnız kaptan paşa baştardası kaldı
Osmanlı donanmasında hizmet eden azaplar, leventler, kürekçiler, aylakçılar, kalyoncular, gabyarlar ve sudagabalar gibi muhtelif hizmet efradı (personeli) vardı On altıncı yüzyılda, Türk korsan gemilerinde çalışan ve Akdeniz ’de faaliyette yer alan enerjik adaleli denizcilere levend (levent) denirdi Bu sebeple, korsan Türklerden, Osmanlı donanması hizmetine girmiş muharip askere “levend ismi verilmiştir Daimî bahriye sınıfından olan leventlerin, muayyen maaşları vardı Leventler, gemilerde karakollukçuluk eder ve muhafaza hizmetinde bulunurlardı
Osmanlı donanması, 16 asır her tarafında, 17 yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ile Akdeniz ’in hakimi olarak, görkemli bir şekilde denizlerde seyrediyordu Fakat, onu ileriye dönük işler yapmaya sevk edecek sebepler ve ihtiyaçlar değil gibiydi Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz ’deki ticaret ve gelirlerini kaybeden Avrupa ülkeleri, açık denizlerden doğuya ulaşıp, buraların zenginliklerinden yararlanma yollarını arayıp buldular ve Uzakdoğu ülkelerine çoğu seyahatlerde bulundular Bu seyahatleri sırasında denizcilik sahasında o kadar fazla veri ve deneyim kazandılar Donanmalarını bu data ve tecrübeleri ile geliştirip tamamen kalyonlarla teçhiz ettiler ve denizcilik mektepleri açtılar Bu durum, denizlerdeki üstünlüğün Venedik ’e geçmesine sebep oldu Ama 17 yüzyılın sonlarına içten Amcazâde ve Mezomorta Hüseyin paşaların kaptanlığı dönemlerinde adedi artırılan kalyonlar baştan sona, donanmada fayda bitmiş ele geçirildi Sakız Adası, Venediklilerden geri alındı Bu fayda, 1770 senesindeki Çeşme mağlûbiyetine kadar, 80 sene müddetle devam etti Bu tarihte yakılan donanmamızda, 5000 denizcimiz şehid düştü Bunun üzerine 1773 ’te, donanmaya personel yetiştirecek ve gemi yapacak ustalar ile mühendisler yetiştirmek üzere, yerli ve tanıdık olmayan hocaların ders verdiği, Bahriye Mektebi açıldı
Üçüncü Selim vaktinde, 17871792 TürkRus Harbinden sonra, çekirdekten denizci olan Ufak Hüseyin Paşa, kapdânı deryâ olunca, Osmanlı donanmasının modernize edilmesinde manâlı adımlar atıldı Bu gelişmeler, Sultan Abdülmecid Han vaktinde da devam etti Kuvvetli bir donanma gücüne sahip olmadıkça savaşlarda sonuç alınamayacağını haberdar olan Sultan Abdülaziz Han, Osmanlı bahriyesine hususî bir alâka gösterdi Bu zamanda deniz filosu, asrın teknik gelişmelerine tarafından teçhiz edilerek, personel eğitimine ağırlık verildi ve tersanelerde buğulu gemiler yapıldı Bu sayede, Osmanlı donanması, İngiltere ve Fransa donanmalarından sonradan dünyanın en adaleli donanması durumuna geldi
Nitekim, donanmanın bu gücü bir uçtan bir uca Osmanlı denizcileri, İkinci Meşrutiyet döneminde Türkİtalyan Savaşında denizaşırı uzakta bölgelere, önemli ölçüde tabanca taşımıştır Denizcilerimiz, Balkan Harbinde bir yandan gemilerini onarıp, öte taraftan ordunun ikmal nakliyatını başarmışlar ve Birinci Dünya Harbinin dört yılında, bitmez tükenmez bir enerji ile çalışmışlardır Kurtuluş Savaşında da, cephenin ihtiyacı olan cephaneyi bulup taşımışlardır Deniz Filosu, bu faaliyetleri yürütürken, en ince ayrıntısına kadar Sultan Abdülaziz vaktinde ulaştığı muazzam gücünden istifade etmiştir *
Osmanlı deniz kuvvetleri Hakkında data
Medeniyet dünyasına eski ve tarihî hayatiyetini veren Akdeniz ’e bağımsızlık; cihangirlik davasının unsurlarından biriydi Roma ’nın bu denize hakimiyeti, onun cihangirlik vasıflarındandı Bu sebeple onlar, Akdeniz ’e Mare Nostrum (Bizim deniz) diyorlardı Şarkî Roma (Bizans) İmparatorluğu da, İslâmiyet'in doğuşuna kadar bu hakimiyeti elinde tuttu Görülen gereksinim üstüne, Emevîlerin kuruluşundan itibaren Müslümanlar, çabucak denizciliğe başladılar Eksik zamanda Akdeniz hakimiyetini ele geçirdiler ve bir kısım kuzey sahilleri açık havada, tüm kıyılarına etken oldular Müslümanların fetihleri ve medeniyetleri gibi, Akdeniz ’e hakimiyetleri de o derece adaleli olmuş ve asırlarca sürmüştür
Ancak, 12 ve 13 yüzyıllardaki Haçlı saldırıları, donanma faaliyetlerinin uzun süre aksamasına sebep oldu
On üçüncü ve on dördüncü asırlarda, DarıSuriye Türk Memlûkları, Akdeniz ’in doğusunda, fakat mevziî bir kudrette deniz gücüne sahip bulunuyorlardı bununla beraber Türkler, Anadolu ’ya gelişlerinden bir müddet daha sonra denizlere baskın olmanın lüzumunu duydular Birincil teşebbüse, İzmir ’de küçük bir devlet kuran Çaka Bey tarafından girişildi Çaka Bey, büyük bir gayretle vücuda getirdiği donanmayla adaları zaptetti ve İstanbul muhasarasına hazırlandı Ilk Türkiye Selçuklu Sultanı Süleyman Şahın ölümünden sonradan, İznik Türk beyleri de Marmara ’da Bizans ’a aleyhinde bir deniz filosu inşasına başladılar Lakin imparatorun deniz kuvvetleri, bu tesisleri imha etti Türkiye Selçukluları, fakat 13 asır başlarında, Akdeniz ’de Antalya ve Alâiye, Karadeniz ’de ise Sinop ve Samsun limanlarında tersane kurup, donanmalar ortaya koydular daha sonra Karadeniz ’de Sinop beyleri, Adalar (Ege) Denizinde Aydınoğulları ve Karesioğulları, Akdeniz ’de Antalya beyleri denizcilikte oldukça ilerlediler Özellikle Aydınoğulları, deniz gazâ ve seferleriyle, adaları ve sahilleri hakimiyetleri altına aldılar
Osmanlı Devletinin ilk zamanlarında İzmit, Gemlik taraflarının ve daha sonra Karesi ilinin elde edilmesi, Osmanlıları tabiî olarak denizle alâkadar etti Nitekim, Karesi Beyliği gemilerinden de istifade edilerek, Rumeli ’ye geçildikten sonradan, 1390 yılında Gelibolu ’da ehemmiyetli bir tersane yapıldı Bu birincil devirler, Osmanlı denizciliğinin acemilik zamanı olup, denizde öyle kuvvetli ve mahir olan Venediklilerle yükseklik ölçüşebilecek kudrette değildi bununla beraber, bir takım başarısızlıklara karşın, günden güne deneyimli bir Osmanlı denizciliği ortaya çıkmaktaydı Çünkü İkinci Murad Hanın gösterdiği ihtimam neticesinde Osmanlı donanması, TrabzonRum İmparatorluğunu denizden korkutma edecek kadar kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı Fatih Sultan Mehmed İstanbul ’u aldıktan sonradan, burayı Akdeniz ’den gelecek bir tehlikeye karşı muhafaza için, Çanakkale Boğazını tahkim ederken, donanmaya da yük verdi Nitekim, donanmanın desteğiyle, İmroz, Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz adaları fethedildi Sakız ve Sisam vergiye bağlandı Bilâhare Akdeniz ’de korsanlık eden Türk leventleri reislerinden, meşhur Kemal Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi, donanmaya yeni bir canlılık kattı Akdeniz ’deki deniz seferleri, İspanya sahillerine dek uzadı Sultan İkinci Bayezid döneminde, gemicilik daha da gelişti Antalya Valisi Şehzade Korkut, Akdeniz ’de yelken açan Müslüman ve Türk denizcilerin hâmisi oldu
Yavuz Sultan Selim, İslâm dünyasına dominant olunca, Avrupa ’nın fethine girişmek maksadıyla, büyük bir gemi inşâ faaliyetine ve tersaneler yapılmasına başladı ve bir donanma kurmaya yöneldi O tarihe kadar Osmanlıların asıl tersanesi olan Gelibolu ’dan başka, Haliç ’te de çok iyi bir tersane inşâ ettirdi Eldeki yüz kadırgalık donanmayı yeterli görmeyerek gemileri çoğalttı Yüz kadırga, yirmi fosta, yirmi bir barça, üç büyük yelkenli ve altı perkendi elde etmek üzere, mevcut miktara yüz elli gemi daha ilâve etti Bu Nedenle o, karadaki zaferlerine paralel olarak, denizcilikte Akdeniz hakimiyetini olmak yoluna gitti Lakin, bu büyük tasavvurlarını gerçekleştirmeye ömrü yetmedi
Yavuz Sultan Selim ’in bu niyeti, oğlu Kanunî Sultan Süleyman kadar gerçekleştirildi Kanunî vaktinde Akdeniz hakimiyetinin elde edilmesinde, ilk olarak Osmanlı Devletinin emrinde olmayan Barbaros Hayreddin ve arkadaşlarının koskocoman rolü oldu Kanunî Sultan Süleyman, Macaristan ’da zaferler kazanırken, onlar da aynı yılda, yani 1525 ’te, Akdeniz ’in kuzey sahillerini vurup, pek fazla Hıristiyan gemilerini esir alıyorlardı İmparator Şarlken ’in, Barbaros ’a aleyhinde gönderdiği Kaptan Andrea Doria mağlup oldu ve Septe Boğazını aşarak kaçtı Türk denizcileri, İspanyolların zulmüne uğrayan 70000 Endülüs Müslümanını, Kuzey Afrika sahiline çıkardı Bu büyük başarı üzerine Kanunî, Barbaros ’u, 1533 ’te İstanbul ’a gösteri etti Hayreddin Paşa, merasimle karşılandığı huzurda, kendisini ve Cezayir beyliğini padişahın emrine verdiğini bildirdi Kanunî Sultan Süleyman da, bu büyük denizciyi, donanma umum kumandanlığı ile birlikte Cezayir Beylerbeyliğine getirdi Ayrıca, tersaneyi yeni tesisat ve ilâvelerle genişletti
Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti hizmetine girdikten ve bazı muvaffakiyetlerden daha sonra, İspanyolların meşhur denizcisi Andrea Doria kumandasında bulunan büyük Haçlı donanmasını, 27 Eylül 1538 ’de müstesna bir zaferle yıkım etti Padişah, her tarafa fetihnâmeler göndererek, şenlikler yapılmasını emretti Osmanlı Devleti, bu suretle karadaki hakimiyetine ilâveten deniz hakimiyetini de bütün elde etti (Bkz Preveze Deniz Zaferi) Öte Yandan Kanunî, Süveyş ’te kurduğu deniz filosu ile Kızıldeniz ’i ve Arabistan sahillerini emniyete aldı Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırdı Hadım Süleyman Paşa kumandasında, büyük toplarla donatılmış Süveyş donanması, harekete geçerek Aden ’i ve Arabistan sahillerini kurtardıktan ve Portekizlileri mağlup ettikten daha sonra, Gücerât sahillerine dek vardı ve Hind Denizindeki bu etkinlikler, Pîrî Reis, Murad Reis ve Seydi Ali Reis dönemlerinde de devam etti
Osmanlı donanmasının en büyük âmiri, önceleri kapudan (kaptan) paşa ve 16 asır başlarında da kapudanı deryâ veya kapdânı deryâ denilen deryâ beyi (deniz komutanı) idi Ama, eski kaptanlardan Kemal Reis, Pîrî Reis, Murad Reis, Seydi Ali Reis, Turgut Reis, Salih Reis gibi ünlü denizcilerimize, 16 asırda kaptan denilmeyip, reis denilmiş, daha sonraları, kaptan tabiri tamamıyla yerleşmiştir
Kaptan olan reisleri, diğer reislerden karışıklığa itmek için hassa reisi denirdi On altıncı yüzyıldan daha sonra ise, bir harp gemisini yöneticilik edenlere reis ve bir filoya kumanda edenlere de kaptan denilmeye başlandı 1682 senesinden itibaren, donanmanın, kaptan paşadan sonra gelen büyük amirallerine sırasıyla; kapudâne, patrona ve riyâle isimleri verilip diğer kalyon vs süvarileri, kaptan diye anılmaya başlandılar
Donanmada kalyon kullanılmaya başlanmadan evvel, kürek devrinde, hassa kaptanları, gemi azabları bölükbaşıları olan reislerden ödev edilirlerdi Her gemideki efrad (personel), kaptanın emri altındaydı Bunlar, gemilerine fener takarlardı Bu devirde kaptan yapabilmek için, cenkte düşman gemilerinden birini zaptetmek şarttı
Osmanlı harp gemileri, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinden diğer, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkilerde yapılırdı Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle, bu tersanelerde yapılacak gemilerin tedarik ve nevileri, hükümet tarafından o mahallin kadılarına bildirilir ve müddeti de ödev olunurdu Bunların inşası için gereken araç gereç ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden görev olunur veya gönderilirdi On yedinci asrın ortalarına kadar, her yıl kırk kadırga gerçekleştirmek kanundu Ancak ihtiyaç hâlinde, bu sayı daha da arttırılabilirdi Nitekim İnebahtı mağlubiyetinden daha sonra Osmanlı Devleti, bir kış esnasında, yani beş ay kapsamında İstanbul ve Gelibolu tersaneleri de dahil almak üzere, öncekinden daha koskocaman ve bütün levazımatıyla teçhiz edilmiş bir deniz filosu yaptırmıştı Sonraki tarihlerde bu kanun terk edilmiş ve kalyon inşası önem kazanmıştı
Osmanlıların kullandıkları gemiler, muâsırı (çağdaşı) olan denizci devletlerinki gibi, kürekliyelkenli ve yalnız yelkenli olmak üzere iki kısımdı Kürekle yürüyen gemilere umumî tabirle çektiri denilirdi Çektirilerin en küçüğü karamürsel, en büyüğü ise baştarda idi Çektirilerin büyüklerinden olan kadırga, yelken devrine, yani kalyonculuğun birinci safa geçtiği tarihe kadar, Osmanlı donanmasının esasını teşkil ederdi Ama, 18 yüzyıl başlarından itibaren, kadırgalar, eski önemlerini kaybetmiş ve tedrici surette, vazifelerini kalyonlara devretmeye başlamışlardı Bunun için Üçüncü Ahmed devrinden başlayarak sayıları azaltılan kadırgalar, Birinci Abdülhamid devrinde sona erdi ve kadırga nevinden olarak, yalnız kaptan paşa baştardası kaldı
Osmanlı donanmasında hizmet eden azaplar, leventler, kürekçiler, aylakçılar, kalyoncular, gabyarlar ve sudagabalar gibi muhtelif hizmet efradı (personeli) vardı On altıncı yüzyılda, Türk korsan gemilerinde çalışan ve Akdeniz ’de faaliyette yer alan enerjik adaleli denizcilere levend (levent) denirdi Bu sebeple, korsan Türklerden, Osmanlı donanması hizmetine girmiş muharip askere “levend ismi verilmiştir Daimî bahriye sınıfından olan leventlerin, muayyen maaşları vardı Leventler, gemilerde karakollukçuluk eder ve muhafaza hizmetinde bulunurlardı
Osmanlı donanması, 16 asır her tarafında, 17 yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ile Akdeniz ’in hakimi olarak, görkemli bir şekilde denizlerde seyrediyordu Fakat, onu ileriye dönük işler yapmaya sevk edecek sebepler ve ihtiyaçlar değil gibiydi Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz ’deki ticaret ve gelirlerini kaybeden Avrupa ülkeleri, açık denizlerden doğuya ulaşıp, buraların zenginliklerinden yararlanma yollarını arayıp buldular ve Uzakdoğu ülkelerine çoğu seyahatlerde bulundular Bu seyahatleri sırasında denizcilik sahasında o kadar fazla veri ve deneyim kazandılar Donanmalarını bu data ve tecrübeleri ile geliştirip tamamen kalyonlarla teçhiz ettiler ve denizcilik mektepleri açtılar Bu durum, denizlerdeki üstünlüğün Venedik ’e geçmesine sebep oldu Ama 17 yüzyılın sonlarına içten Amcazâde ve Mezomorta Hüseyin paşaların kaptanlığı dönemlerinde adedi artırılan kalyonlar baştan sona, donanmada fayda bitmiş ele geçirildi Sakız Adası, Venediklilerden geri alındı Bu fayda, 1770 senesindeki Çeşme mağlûbiyetine kadar, 80 sene müddetle devam etti Bu tarihte yakılan donanmamızda, 5000 denizcimiz şehid düştü Bunun üzerine 1773 ’te, donanmaya personel yetiştirecek ve gemi yapacak ustalar ile mühendisler yetiştirmek üzere, yerli ve tanıdık olmayan hocaların ders verdiği, Bahriye Mektebi açıldı
Üçüncü Selim vaktinde, 17871792 TürkRus Harbinden sonra, çekirdekten denizci olan Ufak Hüseyin Paşa, kapdânı deryâ olunca, Osmanlı donanmasının modernize edilmesinde manâlı adımlar atıldı Bu gelişmeler, Sultan Abdülmecid Han vaktinde da devam etti Kuvvetli bir donanma gücüne sahip olmadıkça savaşlarda sonuç alınamayacağını haberdar olan Sultan Abdülaziz Han, Osmanlı bahriyesine hususî bir alâka gösterdi Bu zamanda deniz filosu, asrın teknik gelişmelerine tarafından teçhiz edilerek, personel eğitimine ağırlık verildi ve tersanelerde buğulu gemiler yapıldı Bu sayede, Osmanlı donanması, İngiltere ve Fransa donanmalarından sonradan dünyanın en adaleli donanması durumuna geldi
Nitekim, donanmanın bu gücü bir uçtan bir uca Osmanlı denizcileri, İkinci Meşrutiyet döneminde Türkİtalyan Savaşında denizaşırı uzakta bölgelere, önemli ölçüde tabanca taşımıştır Denizcilerimiz, Balkan Harbinde bir yandan gemilerini onarıp, öte taraftan ordunun ikmal nakliyatını başarmışlar ve Birinci Dünya Harbinin dört yılında, bitmez tükenmez bir enerji ile çalışmışlardır Kurtuluş Savaşında da, cephenin ihtiyacı olan cephaneyi bulup taşımışlardır Deniz Filosu, bu faaliyetleri yürütürken, en ince ayrıntısına kadar Sultan Abdülaziz vaktinde ulaştığı muazzam gücünden istifade etmiştir *