Düzce Kültürü Hakkında Bilgiler Konuralp Beldesin antik Roma Kenti olan Prusias Ad Hypiumüstüne kurulmuştur Antik Kente ait eserlerin korunmasını sağlamak ve belli olmak amacı ile 1977 yılında inşaatına başlanan müze binası1992 yılında tamamlanmıştır 1993 yılında eser teşhirtanzimi yapılan Konuralp Müzesi 18111994 tarihinde ziyarete açılmıştır Konuralp Müzesinde 1825 adet kazıbilimsel, 456 adet etnoğrafik ve 3837 adet sikke elde etmek üzere toplam 6118 adet eser bulunmaktadır Laf konusu eserler müze bahçesi, kazıbilim, etnoğrafya, taş eserler salonları ile sikke bölümlerinde sergilenmektedir Müze bahçesinde tamamı Konuralp çevresinde ele geçen ve Roma dönemine ait mimari parçalar, kabir stelleri, lahit, sütün ve sütün başlıkları bulunmaktadır Kazıbilim salonundaki eserler Neolitik, Eski Tunç, Helenistik ve Roma dönemlerine ait olup, pişmiş toprak, bronz ve cam eserlerin değişik fonksiyon ve türdeki örnekleridir Aynı salonda Konuralp yakınlarındaki Çavuşlar Köyündeki kabir buluntuları sergilenmektedir Etnoğrafya salonunda yakın geçmişimize ait, 1920yy'a ait Osmanlı kültürü kıyafet, ev eşyası ve silahlardan oluşan eserler sergilenmektedir Taş eserler salonunda Prusias kentine ait olan ve Konuralp'te ele geçmiş mermerlerden üretilmiş farklı alanlara yönlendirilmiş heykel ve mimari parçalar bulunmaktadır Sikke bölümünde Grek Şehirleri, Roma İmparatorları ve Osmanlı Padişahlarına ait altın, gümüş ve bronz sikkeler kronolojik olarak sergilenmektedir ANTİK ŞEHİRLER KONURALP Birincil çağlarda Dusae Pros Olypumdiye anılan en manâlı arkeolojik buluntular Konuralp (Üskübü) Bucağında ortaya çıkarılmıştır Üskübü ve çevresinde Antik Dönemden kalma çok sayıda yapıt bulunmuştur Bunlar aralarında bronzdan ve pişmiş topraktan kandiller, sikkeler, yüzük taşları, heykelcikler, meşhur Milo Venüs'ünün sanki bir heykelcik sayılabilir Bu buluntuların en ilginçlerinden biri Yığın yöresindeki mezarlıkta bulunan I yy'dan kalma büyük bir misket lahittir Uzun yüzleri çelenk, öküz başları ve farklı alanlara yönlendirilmiş hayvan kabartmaları ile bezenmiştir Buluntuların en önemlisi kentin koruyucu tanrıçası Tyche'nin II yy'dan kalma 2,60 m boyundaki dev heykelidir Bunların yanı sıra, III yy'dan kalma misket bir çocuk başı, Sophocles biçimi giyimli bir erkek heykeli sayılabilir Bu yapıtların bir bölümü İstanbul Kazıbilim Müzesi'nde, bir bölümü de Üskübü Müzesi'nde sergilenmektedir Prusias Ad Hypium: Roma Döneminin meşhur yerleşme yerlerinden biri olan bu antik kentin adı Kierosdu Kentin özellikle II yy'da geliştiği ve surlarının dışına yayıldığı surlardan ve kalıntılardan anlaşılmaktadır Tiyatro: Purisias isim Hypium'un günümüze uzanan en kayda değer yapıtıdır Tiyatro bir tepenin yamacına kurulmuştur Özelliği yarım daire planının iki ucu indirilmiş oluşudur Sahne harap olmakla birlikte basamaklar ve kapısı günümüze ulaşmıştır Yörenin ak kalkerli taşından yapılmıştır Oturma yerleri aslan pençeleri ile süslüdür Sahne dikdörtgen biçimindedir Kemerli geçitlerden yanlızca biri, keza üç büyük mermerli kapıdan bir tanesi sağlam durumdadır Ön cephede korniş altındaki Yunanca yazıtın oysa bir parçası korunabilmiştir Yapım tekniğinden ve kemerlerin biçiminden I yy'da yapıldığı sanılmaktadır Köprü: Kentin Batısında, Efteni Gölü'ne dökülen ufak bir dere üstündedir Üç kemerli köprünün güneyi sağlamcadır Ak, büyük mermer bloklarla, harç kullanılmadan yapılmıştır 10 metre boyundaki köprü tiyatro ile aynı döneme aittir Mozaikler: Konuralp'in güneyindeki tarlalarda Roma Döneminden kalma iki manâlı mozaik döşeme bulunmuştur Bunlardan birinde Yunan mitoloji kahramanı Akilleus ve annesi Thetis'le (deniz tanrıcası) ilgili bir sahne, diğerinde ise Yunan mitolojisinin epik ozanı Orpheus ve mevsimler temsilcilik edilmektedir Banaş köyünde buna aynı mozaik döşemelere rastlanmıştır Burada kare biçimli bir alan, birbirine geçmeli yuvarlaklarla ayrılmış, her yuvarlağın içine kuş resmi işlenmiştir Bir diğer döşemede ise yuvarlak bir alanın ortasına madalyon içinde meyve dollu dallar ve kuşlarla bezenmiş bir sepet çizilmiştir Surlar: Roma Döneminde yapılan kale günümüze ulaşmamıştır İmparator Gallienus'un III yy'da bastırdığı sikkelerde Prusias isim Hypium'un iki kuleli kent kapısı gösterilmiştir Bizans dönemi surlarının 200 metrelik bölümü günümüzde de ayaktadır Bu surlar antik köprüden hamam Sokağına dek izlenebilir Güneyinde üstünde bir beygir kabartması bulunan Atlı Kapıvardır Bu duvarlar güneydoğuya doğru uzanarak, kale biçiminde bir kule ile son bulur Kale duvarlarında daha önceki dönemin kalıntıları kullanılmıştır Tyche Heykeli: 1931 yılında Konuralp'te bulunan eser, İstanbul Kazıbilim Müzelerinde sergilenmektedir Bolluk Tanrıçası Tyche'yi tasvir eden 260 metre boyundaki heykel MS 2 yy'a ait harikulade bir Roma eseridir Ayakta tarif edilmiş olan Tyche, sol elinde değişik meyveler yer alan bir bolluk boynuzu ve elinde üzüm salkımı olan bir çocuk tutmaktadır Antoninus Pius Büstü: 1991 yılında Konuralp Beldesinin güneyindeki bir tarlada bulunmuştur Roma İmparatoru Antoninus Pius'un (MS 13161) misket bir büstüdür Konuralp Müzesi Taş Eserler Salonunda sergilenmektedir Lahit: Konuralp Beldesinin batısındaki Tepecik Nekropolünde 1937 yılında bulunmştur Eser Konuralp Müzesi bahçesinde sergilenmektedir Mermerden yapılan bu eser 120 metre boy, 122 m genişlik ve 247 m uzunluğa sahiptir Lahit'in bütün yüzeylerinde kabartma boğa başlarıyla birbirine bağlanan girlandlar içinde rozet ve insan başları işlenmiştir Ön yüzde, içinde kitabesi olmayan bir tabula ansata ile altta aslan, kartal, yaban domuzu ve balıkçıl kuşu tasvirleri bulunmaktadır Lahit MÖ 1 yüzyılla tarihlendirilmektedir id Kabir Stelleri ve Heykel Kaideleri: Çoğunlukla dikdörtgen prizma şeklinde altı ve üstü profilli olan bu eserler; üzerinde yer alan kitabeleri ile antik Konuralp hakkında önemli bilgiler vermektedir Üskübü Surları: Kentin yüksek kesiminde Arkapol'ü çevreleyen, Osmanlı döneminden kalma duvar kalıntıları vardır Konuralp Camisi: Bu cami bir Bizans Kilisesinin yerine yapılmıştır Kilisenin bilye taban döşemeleri müzeye kaldırılmıştır 1323'te camiye dönüştürülen inşa XIX yy'da Dilaver Ağa kadar onarıldığından ilk biçimini bütünüyle yitirmiştir Konuralp'in türbesi caminin yanındadır Yeni bir yapı olup içinde üç mezar vardır Konuralp Hamamı: Kentin en eski Türk yapısıdır Yazıtı yoktur, üretim tarihi ile ilgili bilgiler belli değildir Hamam tonozla örtülü altı minik bölmeden oluşmaktadır Güney duvarı büyük mermer antik bloklardan yapılmıştır Konuralp Su Yolları: Akropol Tepesi ile arkasındaki surlar aralarında, onbir takviye ayağı bulunmaktadır Bunlar üzerinde ahşap bir su kanalı bulunduğu sanılmaktadır Moloz taştan üretilmiş ayaklar Osmanlı Döneminden kalmadır AKÇAKOCA Akçakoca tarihinin başlangıcı belirlenmiş değildir Hakkında ilk yazılı vesikalar 1112 yıllarına aittir Toprak ve mezarlardan çıkarılan paralar, süsleme eşyaları, heykeller ile kilise, kale ve yapı artıkları mazisini aydınlatmakta ve günümüze kadar uzanan bilgilerde rivayetlere dayanmaktadır Bolu ili ile Akçakoca toprakları; Kocaeli yarımadasından Bolu'ya dek uzanan BitinyaBitonya denilen mıntıkada idi MÖ 1200 tarihlerinde bölgeye başta gelenler Track ve Frik' lerdir Tarihçi Pilne ve coğrafyacı Strabon bölgenin ilk sakinlerinin Track kollarından Bebrycs' ler olduklarını yazar MÖ 650 tarihinde Yunanistan' ın Beotya Tangar, Megaris bölgelerinden göç ederek Bitinya ve Karadeniz kıyılarına yerleşen CouconKokones kabilesinin şimdiki Akçakoca merkezine yerleşerek Slayt şehrini kurdukları Yunan ve Grekc tarihçileri yazmaktadırlar Bölge sırayla MÖ 19001400' de Hitit, Frikya, MÖ 670547 Lidya krallıkları ile, MÖ 500' de Pers İmparatorluğu, MÖ 280' de Pontus Krallığı, MÖ 3951453' de Bizans Krallığı, 1204' de Latin İmparatorluğu, 10711308 Selçuklu Devleti, 13231923 Osmanlı Devleti sınırları içinde kalmıştır Coulonlar kıyılarının beyaz kayalarla kaplı oluşu nedeniyle kurdukları şehrin adını, aydınlık anlamına gelen Dia koymuşlardır Bizans himayesinde Poly (Kent) eklenerek Diapolis olmuştur Osmanlı hakimiyetine geçince de kelimenin tam anlamı olan Akçaşar denilmiştir Asırlar süren bu isim 1934 yılında Akçakoca olmuştur Selçuklular zamanında 1085 yıllarında Artuk Bey kuvvetlerinden Üçok'lu obalardan bazıları Koçar Bey kadar Diapolis dağlarına yerleştirilmişlerdir Bizanslar kadar Dobuca' dan Gaguz ve Geçen Türkleri sahildeki Rum köyleri gözetmek üzere 11671185 yılları arasında kıyılara yerleşmişlerdir Moğollar' dan kaçarak Bolu'nun Cortlan dağlarına sığınan Oğuz boylarından Bozok' lara ait obalar Hypium yemin Prusias arazilerine yerleşmişler (12431317 tarihleri arasında) 1788 Tatarlar, 1864 Çerkezler, 1877 AbzahaLaz, Gürcü, 1916 yılında Sürmene Muhacirleri daha sonraları Doğu Karadeniz' den alışılagelmiş göçler olmuştur Ceneviz Kalesi: Akçakoca'nın 3 km Batısında koya hakim bir burunda yükselen küçük bir kaledir Yöre halkının Ceneviz Kalesidiye adlandırdığı bu ufak savunma yeri, moloz, taş ve kiremit kırıkları ile yapılmıştır Kalenin kara yönünde yüksek bir kulesi vardır Avluda kare şeklinde bir sarnıcı bulunmaktadır Bu kalenin XIV Ve XV yy'larda Karadeniz kıyılarında iskeleleri bulunan Cenevizlilerce yapılıp yapılmadığı elbette bilinemiyor Kaleyi Selçukluların yaptırdığı, daha sonra Osmanlılarca onarıldığı sanılmaktadır Akçakoca Bey'in Türbesi: Baba Köyünde, Karadeniz'e egemen bir tepe üstündedir Yöreye özgü mimari tekniğe uygun şekilde, yontularak birbirine kenetlenen ağaç kütüklerinden yapılmıştır Sonradan yıkılan mezarlığın çevresi parmaklıklarla çevrilmiştir FOLKLOR Yaşam Tarzı: Düzce, yüzölçümü ve nüfusu bakımından küçük bir il olmasına karşın, değişik hayat biçimlerini barındırır İlin doğu ve güneyindeki ilçeler kültürel açıdan birbirine benzer Akçakoca Düzce'ye göre oldukça büyük kültürel ayrılıklar göstermektedir Akçakoca nüfusunun yarıdan çoğunu Doğu Karadeniz göçmenleri oluşturmaktadır 1877'de başlayan göç, yakın zamanlara dek sürmüştür Bunlar gelenek, görenek, dil ve törelerini yerleştikleri yerlerde de korumuş ve sürdürmüşlerdir Mesela öteki ilçelerde pek eksik rastlanan kan davasıAkçakoca yöresinde oldukça yaygındır Göçmenler yerleştikleri çevreyi de kendi alışkanlıklarına tarafından biçimlendirmişlerdi Hemşinköy, Vakfıkebir, Ordulu Dağı, Hemşinli Yeri gibi yer adları Doğu Karadeniz kültürünün Akçakoca yöresindeki en bariz izleridir Göçmenlerin yöreye getirdikleri en ihtilal ise hesaplı alanda gözlenmektedir Geçmişte temel ekonomik etkinlik olan tahıl üretimi, göçmenlerin gelmesiyle birlikte yerini önce darı, sonradan fındık üretimine bırakmıştır 1935'ten sonra gitgide artarak artan fındık üretimi, zamanla yörenin hayat biçimini belirleyen tek öge durumuna gelmiştir Tahıl, keten, kenevir ekim alanlarının fındık bahçelerine dönüşmesi, yörenin besin bakımından kendine yeterliğini ortadan kaldırdığı gibi, dokumacılığın da unutulmasına niçin olmuştur Sonuçta bir takım köyler ekmeklerini bile kasabadaki fırınlardan almaya başlamışlardır Bunun yanına fındıktan elde edilen gelirin diğer ürünlerden elde edilenden artı olması ve fındık üretiminin çetin bir çalışmayı gerektirmemesi, yöre halkına epeyce yüksek bir yaşam düzeyi sağlamıştır Bu zenginlik köylerin ilçe ve il merkeziyle olan ilişkilerini yoğunlaştırmış, şehir yaşamına olan ilgiyi arttırmıştır Ayrıca; Akçakoca'da turizm çevre köylerinin halkını pansiyonculuğa yöneltmiştir Yabancılarla bu bağlamda kurulan toplumsal yaşamda kayda değer değişikliklere neden olmuş, çoğu alışılmışlık ve tutum biçiminin yerini yenileri almıştır Son yıllardaki çabuk gelişme ve çabuk nüfus artışı, Düzce'nin önemini daha da arttırmıştır Temel hesaplı etkinliğin endüstri bitkileri tarımına yönelmesi, köylerin dış pazarla ve Düzce ile olan ilişkilerini sıkılaştırmıştır Buna ast olarak, geleneksel tarım toplumu yapısı gözle görülür bir çözülme sürecine girmiştir Düzce'nin başka bir özelliği de nüfusun bir bölümünün Çerkez, Abaza ve Gürcülerden oluşmasıdır Bu topluluklar, gelenekleri ve töreleri bakımından egemen birer bütün oluşturmaktadır Sıkı aile bağları, kalabalık içi evlenmeleriyle geleneksel yapılarını korumuşlardır AHALI Düzce ve Akçakoca'da Doğu Karadeniz'den göç edip buraya yerleşen ahali aralarında kemençe, tulum, gibi sazlara da rastlanmaktadır Kına gecelerinde; yörede nara denilen darbuka çalınır, kına manileri söylenir Bunların dıştan yörede Karadeniz kemençesi, davul, tef, nara, (dümbelek) kaşık, zil akordeon ve mızıka'da çalınmaktadır GELENEKSEL OYUNLAR İlde Azeri, Çerkez oyunları ile Akçakoca yöresinde horonlar göze çarpmaktadır Akçakoca'da görülen horonların büyük bir bölümü Rize, Hemşin, Hopa yörelerinde oynananlardır Bunların bazılanda Gürcü özelliği de görülür Azeri oyunlarında ilk önce Şeyh Şamil edinmek üzere genellikle Kars yöresinde oynanan oyunlara rastlanmaktadırOyunlara türüne kadar; bağlama, kaval, davul, kemençe, tulum, armonika ve zurna eşlik eder Yöremiz halkı yaşayış bakımından nasıl bir mozaiği andırıyorsa irk oyunları yönünden de böyledir Yörenin kendine has bir oyunu yoktur Düğünlerde çıngırdaklı def, mızıka, akordeon, kemençe ve bağlama eşliğinde yöresel türküler söylenir Çiftetelli, üçayak, rinna, abhaz oyunları oynanır Düğünlerde değişik şenliklere de yer verilir At yarışları, yağlı güreşler, çengi ve köçekler gelen davetlileri karşılarlar Düğün gecelerinde muhabbet tertiplenir, gençler geç saatlere değin muhabbete devam ederler Çerkez ve abaza muhabbetlerinde 'capşu' denilen ünlü oyunları oynanır Ayakta duran genç kimin eline vurmuşsa ayakta o kalır, diğerleri oturur Oyun bu nedenle devam eder Muhabbet sırasında en büyük kimse onun izni alınmadan odadan çıkılmaz YEMEK YEMEK ÇEŞİTLERİMİZ Yörenin kendine has yemekleri mevcuttur Arnavutların Arnavut böreği, Tatarların şıl böreği, göbete ve mantısı, Muhacırların katlama, sarı burma ve su böreği, Boşnakların Boşnak tatlısı, yerli Türklerin gözleme ve höşmelisi, tavuklu keşkeği, Gürcülerin lepsi, Çerkez ve Abazaların mamursa, Çerkez tavuğu ve halujları meşhurdur KIYAFETLER Düzce köylerinde kıyafet farklılıkları görülmektedir Bir köyde Karadeniz'de olduğu gibi peştamal, yün kuşak, çorap ve lastiği olan köylümüz; öteki bir köyde şalvarı ve feracesiyle öbür kıyafet sunmaktadır İşlemeli cepkenler, pembe şalvarlar, iğne oyalı yemeniler, tel kırmalı örtüler, dokuma önlükler, heybeler somut kültür unsurlarımızdandır EL SANATLARI Düzce'de oymacılık, demircilik, halı ve kilim dokumacılığı el sanatlarımızı oluşturmaktadır TÜRKÜLERİMİZ Geline kına yakılırken söylenir Ayağına giymiş nurdan lalini Kimse bilmez bunun halini Gelin gelin Asiye gelin Gelin dostlar bize varalım Hadi halimizce gelin alalım Gökte yıldız beşyüzelli Eli ayağı kınalı, başı telli Gelin olduğu hemen kesin Gel anam gel ben garip oldum Ellerin içinde mahçup oldum Anneler döver hurma ile Eller döver yarma ile Gel anam gel ben garip oldum Ellerin içinde mahçup oldum Kına mı yaktın eline emine Gelin mi gideceksin elin evine Evimiz ıssız kaldı koca bakırlar susuz kaldı Ayağında çoraplar A boydarlık boydarlık Kapkara zeytin gibi Esinti vurur sallanırsın Beni bırakıp gittin Koma beni kalbura Anasız babasız gibi Gece rüyalanırsın Buğdayı biçeceğim Tepede Olan aşağu oturiyir Var elimle çiçeğum Doruğun budakları Geçmedi benden yarim Bal olmuşta akayir Ben nasıl geçeceğum Yarimin dudakları