nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Ebû Bekr Bin Sa'dan Kimdir? Hayatı,
Evliyânın büyüklerindendir Din bilgilerinde büyük âlimdir Hikmet ve beyan sâhibidir İsmi, Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Ebî Sa'dan olup, künyesi Ebû Bekr'dir Ebû Bekr Sa'dan diye Meşhûr olmuştur Doğum târihi muhakkak değildir Aslen Bağdâd'lıdır Gençliğini ilim tahsilinde geçirmiş, Key şehrinde ikamet etmiş ve büyük âlim olmuştur Şâfiî mezhebinde idi Amel ve ibadetle ilgili fazla güzel sözleri vardır Uzun müddet Tarsus'ta yerleşik, konuşma ve halindeki kemal nedeniyle Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderilmiştir
Ebû Sa'dan , büyük âlimlerden olan kadı Ebû Abbas elBertî, Muhammed bin Şampiyon etTemmamî, Muhammed bin Yunus elKedimî, Hüseyn bin Hakem elHiberî et Kûfî ve daha başkalarından ilim öğrendi Cüneydi Bağdâdî ve Ahmed Nurî'nin (raleyhim) sohbetlerinde yetişti İmâmı Şa'ranî Allahü teâlâ, Cüneydi Bağdâdî ve Ahmed Nûrî'den (raleyhim) râzı olasn ki, böyle büyük bir velînin yetişmesine sebeb olmuxlardırbuyurmuştur
Abdüssamed bin Muhammed esSavî, Ali bin Muhammed elMerverî, Sâlih bin Muhammed elHemedanî ve öyle fazla âlim, Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân'dan ilim öğrenmiştir Üstad EbulKâsım erRâzî (ra) onun sohbetlerinde yetişmiştir
Evliyâullahın hâllerine ait ilmî mes'elelerde, kendi zamanında yaşamış meşâyıhın en âlimlerinden idi Şâfiî mezhebine kadar amel edip, va'z etmekte benzersiz idi Çok kuvvetli bir hitâbeti olup, gayet fasîh ve belîğ konuşurdu Bir fazla mes'elelerde yapmış olduğu beyânları, fevkalade güzel ve anlaşılabilir idi Vaktinde Bizans'a bir elçi gönderilmek istendiği süre, halîfenin emri ile ilim adamlarını tek tek incelediler Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân'dan daha liyâkatlisini bulamadılar Hayatta olduğu günlerin birinde, pekçok velînin hazır bulunduğu bir toplantıda yapılan konuşmada, Bu zamanda evliyâ içerisinde, Mısır'da Ebû Ali Rodbârî, Irak'ta ise Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan üstüne kalmadı Onlar Ebû Bekr bin Hisa'dan daha ince görüşlü ve anlayşlıdırdiye konuşulduğunu Ebû Abbâs elFerganî ve Ebü'lHasen bin Hudîk (raleyhim) haber vermişlerdir
Ifade ettiği sözleri; ince ma'nalı, cümleleri anlayana hikmet dolu idi Buyurdu oysa: Kim evliyâ ile sohbet ederse, nefsini, kalbini ve malını hiç düşünmeden evliyâ ile sohbet etsin Ne vakit bu sebeplerden; nefs, kalb ve maldan birisine meylederse, maksadına kavuşamaz (Allahü teâlâya vasıl olamaz)
Kim, rivâyet yoluyla gelen ilim (din bilgileri) ile amel ederse, dirâyet ilmine vâris kılınır Kim, dirâyet ilmi ile amel ederse, riâyet ilmine vâris kılınır Kim, riâyet ilmi ile amel ederse, Allahü teâlâya giden yola kavuşturulurbuyururdu
O, her hâlinde Allahü teâlâya şükreder, Allahü teâlâdan gelen derd ve belalar, ni'metleri gibi tatlı gelirdi O bu hâliyle de Resûlullaha (sav) tâbi olur, herkese de bunu tavsiye ederdi Buyurdu fakat: Şükür, Allahü teâlâdan ni'metler ve ihsanlar geldiği zaman şükrettiğin gibi, dert ve belâ halinde de öylece şükretmektir
O, her halinde Allahü teâlâya ümid bağlamış ve O'na tevekkül etmiş kimselerdendi Va'zu nasîhatlarında her zaman katlanma ve umidi, ya'nî Allahü teâlâdan beklemeyi nasihat ederdi Buyurdu ama: Allahü teâlâdan ümit ettiği şeyler üzerine sabreden, O'nun fadl ve ihsânından ümid kesmez Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o dinlediğini başkalarına anlatır Kim kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl eder Kim işitip, öğrendiği ile amel ederse, hidâyet bulur ve başkalarının hidâyete kavuşmasına sebep olur
Dünyada, Allahü teâlâdan başka herşeyi maksad ve istek etmekten uzaklaşmış olan Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan, herkese de Allahü teâlâdan başka herşeyden uzaklaşmayı tavsiye ederdi Buyurdu oysa: Nefsden gelen arzu ve maksadları ele vermek, Allahü teâlâya kavuşmağa sebeptirLakin Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan'ın (ra) bu sözleri, dünyâ için hiç çalışmamak ma'nâsına söylenilmiş değildir O bu sözleriyle Allahü teâlâyı sevip, O'nu maksâd elde etmek lâzım olduğunu beyân etmiştir
Ebû Abdullahı Hafîf şöyle anlatır: Rüveym; Bağdâd'da bayram namâzından sonra bana dedi oysa: Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan'ı tanır mısın?Tanırımdedim Yürü ona git, bizim bugün onun meclis ve ünsiyeti (muhabbeti) ile şereflenmek istediğimizi söylededi Gittim, onu evinde buldum Avluya bakan sofada, yıkık dökük bir hasıdan başka bir şey yoktu O da, hasırın üzerinde oturuyordu Rüveym'in dediklerini ona söyledim Buyurdu ancak: Bu sofrayı tut Dışarda birisi var Ona ver de yemek getirsinBen: Ya'ni, Ebû Muhammed Rüveym'in da'vetini kabûl etmiyor musunuz?dedim O, Ediyorum ama, hazreti Ali'den rivâyet edilmiştir Resûlullah (sav) bir nikah yemeğine da'vet edildiğinde buyurdu ancak: Kalk yâ Ali! Eve gidelim Orada birkaç parça birşeyler yiyelim ama, düğün evine vardığımızda, insanlarla yediğimiz yemek yemek güzel olsunYa'ni çok iştahlı bir şekilde yemiyelim Bundan daha sonra Abdullah Hafîf söyle dedi: Ben de sofrayı, alarak o sahşa verdim Üç yufka (ekmek) ve yanında katak getirdi onları yedik ve ayrıldık
Ebû Bekr bin Ebû Sa'dan (ra) , Allahü teâlânın rızasma ve sevgisine kavuşmak ve bid'atlardan mutlaka sakınma lâzım olduğunu açıklama etmiştir Çünkü amelde ve i'tikaddaki bid'atin zulmeti, kalbe envârı ilahinin, (Allahü teâlâdan gelen nurların) girmesine mani olur Buyurmuştur oysa: Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, bid'atten, dalaletten, isyandan ve gafletten uzak dursun
Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan, kimseyle münakasa etmeye izin vermezdi Herkesi münakaşadan men eder Oysa nasîhat için bir başkasma söz söylemeğe müsade verirdi Buyurdu oysa: Bir kimse, Allahü teâlâdan gâfil olduğu halde, münâzara etmek için oturursa, onun için üç ayıp vuku' bulur Birincisi; bahis ettiği kimseye ctidâl ve bağırıp çağırmaktır ki, o kişi bundan men edilmiştir İkincisi; halka karşısında kendini üstün görmek sevgisi ama, o kişi bundan men edilmiştir Üçüncüsü; müzakere ettiği kimseye gadap, öfke ve kindir ama, o kimse bundan men edilmiştir (Allahü teâlâ bunları harâm kılmıştır)
Bir kimse bir meclise nasîhat etmek için oturursa, bunun için de üç hâl vardır Onun sözlerinin başIangıcı va'z ve nasîhat, ortası adalet ve hakîkate delâlet, sonu ise berekettir
Buyurdu ki: Hakîkatler zuhur etmeğe başladığı zaman, fehmin (anlayışın) ve ilimlerin eserleri silinir
Ruhlar, nurdan yaratıldı ve karanlık heykellere, ya'ni bedenlerde yerleştirildi Ruh kaslı olursa, zihin ile hemcins olur ve ona Allahü teâlânın nurları yağmaya başlar Nefsin zulmeti gider Böylece nefs, düşünce ve rûhun nurlarıyla rûhanî bir varlık olur ve nefs, ruh ile berâber aklın emrine, yoluna girer Ruhlar ise gelmiş oldukları gayb hazînelerine dönerler ve kaderin akışını öğrenirler Ruh, kaderden eğilim eden şeylere muttali olunca, (öğrenince) kaza ve kaderden gelen her şeye bütün rıza hali hasıl olur İşte bu, ruhun hallerinin latîfelerinden birisidir
Sûfî olan kimse, davet ve şöhretten uzaktır Fakîr (her şeyiyle Hakka yönelen kimse), esbâbı, sebepleri unutan, her şeyi Allahü teâlâdan bilendir Sebebi hatırlamamak, fakîrlik ismini icab ettirir Bu sebeple, fakîr olan kimsenin Allahü teâlânın râzı olduğu yolda ilerlemesi basit olur Sûfî'nin safası; gönlünün hoşluğu, şöhret ve gösterişi unutmasıdır Bu hale tasavvuf denir*
Evliyânın büyüklerindendir Din bilgilerinde büyük âlimdir Hikmet ve beyan sâhibidir İsmi, Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Ebî Sa'dan olup, künyesi Ebû Bekr'dir Ebû Bekr Sa'dan diye Meşhûr olmuştur Doğum târihi muhakkak değildir Aslen Bağdâd'lıdır Gençliğini ilim tahsilinde geçirmiş, Key şehrinde ikamet etmiş ve büyük âlim olmuştur Şâfiî mezhebinde idi Amel ve ibadetle ilgili fazla güzel sözleri vardır Uzun müddet Tarsus'ta yerleşik, konuşma ve halindeki kemal nedeniyle Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderilmiştir
Ebû Sa'dan , büyük âlimlerden olan kadı Ebû Abbas elBertî, Muhammed bin Şampiyon etTemmamî, Muhammed bin Yunus elKedimî, Hüseyn bin Hakem elHiberî et Kûfî ve daha başkalarından ilim öğrendi Cüneydi Bağdâdî ve Ahmed Nurî'nin (raleyhim) sohbetlerinde yetişti İmâmı Şa'ranî Allahü teâlâ, Cüneydi Bağdâdî ve Ahmed Nûrî'den (raleyhim) râzı olasn ki, böyle büyük bir velînin yetişmesine sebeb olmuxlardırbuyurmuştur
Abdüssamed bin Muhammed esSavî, Ali bin Muhammed elMerverî, Sâlih bin Muhammed elHemedanî ve öyle fazla âlim, Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân'dan ilim öğrenmiştir Üstad EbulKâsım erRâzî (ra) onun sohbetlerinde yetişmiştir
Evliyâullahın hâllerine ait ilmî mes'elelerde, kendi zamanında yaşamış meşâyıhın en âlimlerinden idi Şâfiî mezhebine kadar amel edip, va'z etmekte benzersiz idi Çok kuvvetli bir hitâbeti olup, gayet fasîh ve belîğ konuşurdu Bir fazla mes'elelerde yapmış olduğu beyânları, fevkalade güzel ve anlaşılabilir idi Vaktinde Bizans'a bir elçi gönderilmek istendiği süre, halîfenin emri ile ilim adamlarını tek tek incelediler Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân'dan daha liyâkatlisini bulamadılar Hayatta olduğu günlerin birinde, pekçok velînin hazır bulunduğu bir toplantıda yapılan konuşmada, Bu zamanda evliyâ içerisinde, Mısır'da Ebû Ali Rodbârî, Irak'ta ise Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan üstüne kalmadı Onlar Ebû Bekr bin Hisa'dan daha ince görüşlü ve anlayşlıdırdiye konuşulduğunu Ebû Abbâs elFerganî ve Ebü'lHasen bin Hudîk (raleyhim) haber vermişlerdir
Ifade ettiği sözleri; ince ma'nalı, cümleleri anlayana hikmet dolu idi Buyurdu oysa: Kim evliyâ ile sohbet ederse, nefsini, kalbini ve malını hiç düşünmeden evliyâ ile sohbet etsin Ne vakit bu sebeplerden; nefs, kalb ve maldan birisine meylederse, maksadına kavuşamaz (Allahü teâlâya vasıl olamaz)
Kim, rivâyet yoluyla gelen ilim (din bilgileri) ile amel ederse, dirâyet ilmine vâris kılınır Kim, dirâyet ilmi ile amel ederse, riâyet ilmine vâris kılınır Kim, riâyet ilmi ile amel ederse, Allahü teâlâya giden yola kavuşturulurbuyururdu
O, her hâlinde Allahü teâlâya şükreder, Allahü teâlâdan gelen derd ve belalar, ni'metleri gibi tatlı gelirdi O bu hâliyle de Resûlullaha (sav) tâbi olur, herkese de bunu tavsiye ederdi Buyurdu fakat: Şükür, Allahü teâlâdan ni'metler ve ihsanlar geldiği zaman şükrettiğin gibi, dert ve belâ halinde de öylece şükretmektir
O, her halinde Allahü teâlâya ümid bağlamış ve O'na tevekkül etmiş kimselerdendi Va'zu nasîhatlarında her zaman katlanma ve umidi, ya'nî Allahü teâlâdan beklemeyi nasihat ederdi Buyurdu ama: Allahü teâlâdan ümit ettiği şeyler üzerine sabreden, O'nun fadl ve ihsânından ümid kesmez Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o dinlediğini başkalarına anlatır Kim kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl eder Kim işitip, öğrendiği ile amel ederse, hidâyet bulur ve başkalarının hidâyete kavuşmasına sebep olur
Dünyada, Allahü teâlâdan başka herşeyi maksad ve istek etmekten uzaklaşmış olan Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan, herkese de Allahü teâlâdan başka herşeyden uzaklaşmayı tavsiye ederdi Buyurdu oysa: Nefsden gelen arzu ve maksadları ele vermek, Allahü teâlâya kavuşmağa sebeptirLakin Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan'ın (ra) bu sözleri, dünyâ için hiç çalışmamak ma'nâsına söylenilmiş değildir O bu sözleriyle Allahü teâlâyı sevip, O'nu maksâd elde etmek lâzım olduğunu beyân etmiştir
Ebû Abdullahı Hafîf şöyle anlatır: Rüveym; Bağdâd'da bayram namâzından sonra bana dedi oysa: Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan'ı tanır mısın?Tanırımdedim Yürü ona git, bizim bugün onun meclis ve ünsiyeti (muhabbeti) ile şereflenmek istediğimizi söylededi Gittim, onu evinde buldum Avluya bakan sofada, yıkık dökük bir hasıdan başka bir şey yoktu O da, hasırın üzerinde oturuyordu Rüveym'in dediklerini ona söyledim Buyurdu ancak: Bu sofrayı tut Dışarda birisi var Ona ver de yemek getirsinBen: Ya'ni, Ebû Muhammed Rüveym'in da'vetini kabûl etmiyor musunuz?dedim O, Ediyorum ama, hazreti Ali'den rivâyet edilmiştir Resûlullah (sav) bir nikah yemeğine da'vet edildiğinde buyurdu ancak: Kalk yâ Ali! Eve gidelim Orada birkaç parça birşeyler yiyelim ama, düğün evine vardığımızda, insanlarla yediğimiz yemek yemek güzel olsunYa'ni çok iştahlı bir şekilde yemiyelim Bundan daha sonra Abdullah Hafîf söyle dedi: Ben de sofrayı, alarak o sahşa verdim Üç yufka (ekmek) ve yanında katak getirdi onları yedik ve ayrıldık
Ebû Bekr bin Ebû Sa'dan (ra) , Allahü teâlânın rızasma ve sevgisine kavuşmak ve bid'atlardan mutlaka sakınma lâzım olduğunu açıklama etmiştir Çünkü amelde ve i'tikaddaki bid'atin zulmeti, kalbe envârı ilahinin, (Allahü teâlâdan gelen nurların) girmesine mani olur Buyurmuştur oysa: Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, bid'atten, dalaletten, isyandan ve gafletten uzak dursun
Ebû Bekr bin Ebî Sa'dan, kimseyle münakasa etmeye izin vermezdi Herkesi münakaşadan men eder Oysa nasîhat için bir başkasma söz söylemeğe müsade verirdi Buyurdu oysa: Bir kimse, Allahü teâlâdan gâfil olduğu halde, münâzara etmek için oturursa, onun için üç ayıp vuku' bulur Birincisi; bahis ettiği kimseye ctidâl ve bağırıp çağırmaktır ki, o kişi bundan men edilmiştir İkincisi; halka karşısında kendini üstün görmek sevgisi ama, o kişi bundan men edilmiştir Üçüncüsü; müzakere ettiği kimseye gadap, öfke ve kindir ama, o kimse bundan men edilmiştir (Allahü teâlâ bunları harâm kılmıştır)
Bir kimse bir meclise nasîhat etmek için oturursa, bunun için de üç hâl vardır Onun sözlerinin başIangıcı va'z ve nasîhat, ortası adalet ve hakîkate delâlet, sonu ise berekettir
Buyurdu ki: Hakîkatler zuhur etmeğe başladığı zaman, fehmin (anlayışın) ve ilimlerin eserleri silinir
Ruhlar, nurdan yaratıldı ve karanlık heykellere, ya'ni bedenlerde yerleştirildi Ruh kaslı olursa, zihin ile hemcins olur ve ona Allahü teâlânın nurları yağmaya başlar Nefsin zulmeti gider Böylece nefs, düşünce ve rûhun nurlarıyla rûhanî bir varlık olur ve nefs, ruh ile berâber aklın emrine, yoluna girer Ruhlar ise gelmiş oldukları gayb hazînelerine dönerler ve kaderin akışını öğrenirler Ruh, kaderden eğilim eden şeylere muttali olunca, (öğrenince) kaza ve kaderden gelen her şeye bütün rıza hali hasıl olur İşte bu, ruhun hallerinin latîfelerinden birisidir
Sûfî olan kimse, davet ve şöhretten uzaktır Fakîr (her şeyiyle Hakka yönelen kimse), esbâbı, sebepleri unutan, her şeyi Allahü teâlâdan bilendir Sebebi hatırlamamak, fakîrlik ismini icab ettirir Bu sebeple, fakîr olan kimsenin Allahü teâlânın râzı olduğu yolda ilerlemesi basit olur Sûfî'nin safası; gönlünün hoşluğu, şöhret ve gösterişi unutmasıdır Bu hale tasavvuf denir*