Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ebû Bekr Verrâk Kimdir? Hayatı Menkibeleri

Ebû Bekr Verrâk Kimdir? Hayatı Menkibeleri

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Ebû Bekr Verrâk Kimdir? Hayatı Menkibeleri

Evliyânın meşhurlarından İsmi Muhammed bin Ömer'dir Künyesi Ebû Bekr, lakabı Verrâk'tır Doğum târihi bilinmemekte olup 893 (H280) senesinden önce vefât ettiği varsayım edilmektedir Aslen Tirmizli olup, Belh şehrine yerleşmiştir Zamânının büyük âlimlerinden ve evliyânın meşhurlarından olan Ahmed bin Hadreveyh ve Muhammed bin Ali Hâkim Tirmizî'nin derslerinde ve sohbetlerinde bulunup kemâle ermiştir Allahü teâlânın sevgili kuluydu Dünyâya ve dünyâlığa aslâ düşkünlük göstermezdi Aralıksız ibâdet eder, günahlardan güçlü olarak sakınırdı Velî yetiştiren mânâsında MüeddibülEvliyâlakabıyla anılmıştır

Ebû Bekr Verrâk hazretleri şöyle anlatmıştır: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana; Seni bir yere götürmek istiyorumdeyince; Emir sizindir efendim!dedim Daha Sonra birlikte yola çıktık Çok geçmeden büyük bir sahrâya ulaştık Sahrânın ortasında yeşil bir ağaç ve ağacın altında bir çeşme ve çeşmenin yanına konulmuş bir taht vardı Gâyet güzel giyimli bir zât bu tahtın üstüne oturmuştu Hocam yanına yaklaşıp selâm verdi Selâmdan sonradan yerinden kalkıp hocamı yerine oturttu Bir müddet daha sonra başkaları sağdan soldan gelmeye başladı Nihâyet kırk birey oldu Taht üzerinde ilk gördüğümüz zât semâya işâret etti Semâdan dağıtılmış yiyecekler indi Bunları yedikten sonra hocam o zâta bâzı suâller sordu adam başına uzun uzun cevap verdi Ama ben bir kelime bile anlayamamıştım Bir müddet sonra hocam müsade istedi Oradan ayrıldık Döndükten daha sonra bana; Ey Ebû Bekr! Haydi git! Hiç şüphen olmasın oysa ebedî saâdete erdin!buyurdu Efendim o gittiğimiz yer neresiydi? O görüştüğümüz zât kimdi?dedim Orası Sina Çölüydü Görüştüğümüz kimse evliyânın kutbuydudedi Kısa sürede Tirmiz'den Sina Çölüne nasıl ulaştık?diye sorunca, bunun hal olduğunu ifâde eden bir yanıt verdiler

Ebû Bekr Verrâk hazretleri Ömrü baştan başa Hızır'la aleyhisselâm görüşmeyi murâd ederdi Her gün kabristana gider gelir ve bu vesileyle bir cüz Kur'ânı kerîm okurdu Bir gün yine bu maksatla evinden çıkarken, kapıda nûrânî yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip; Benimle sohbet etmek ister misin?diye sordu O da İsterimdeyince, berâberce konuşarak kabristana gidip geldiler Evin kapısına gelince, o nûr yüzlü yaşlı; Bunca zamandır bakmak istediğin Hızır benim Benimle sohbet edeceğim derken bugün bir cüz Kur'ânı kerîm okumaktan mahrûm kaldın Hızır'la sohbet etmenin sonucu bu olunca, diğer insanlarla konuşmanın netîcesi ne olur?buyurdu

Biricik oğlunu mektebe gönderdi Birgün çocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini fark etti Sebebini sorduğunda: Hocam bana bir âyeti kerîme öğretti O âyette cenâbı Adalet meâlen; Eğer siz (dünyâda) küfrederseniz, çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde (kıyâmet gününün şiddet ve azâbından) kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?(Müzzemmil sûresi: 17) buyuruyordu Bu âyetin şiddetinden böyle oldumdedi Çocuk hastalandı Bir müddet sonra da vefât etti Babası Ebû Bekr elVerrâk oğlunun mezarının başında gözyaşları içinde kendi kendine şöyle dedi: Ey Ebû Bekr! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi Bunca yıldır Kur'ânı kerîm okur hatmedersin, sana birşey olmuyor Yoksa kalbin taş mıdır?

Ebû Bekr Verrâk hazretlerini, vefâtından daha sonra rüyâda gördüler Benzi sararmış bir hâlde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Sebebini sorduklarında; Gömülü bulunduğum şu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mümin olarak ölmemişbuyurdu Öldükten daha sonra sana nasıl muâmele edildi?diye sorduklarında: Elime bir sevap ve günah defteri verildi Bunu okurken, bilmediğim bir günahtan dolayı, amel defteri boyunca simsiyah oldu Geriye Doğru kalan kısmını okuyamadım O sırada bir nidâ geldi ve; Dünyâda iken lütuf ve ihsânımız olarak bu günâhını gizlemiştik, burada izah etmek bize yakışmaz, affettikbuyruldu

Talebelerinden Bekri Sugdî; Ebû Bekri Verrâk, ibâdetini Allahü teâlâyı tâzim için yapardı Ondan karşılık elde etmek için yokderdi

Yeniden talebelerinden Hâşimi Sugdî nakleder: Ebû Bekri Verrâk hazretleri buyurdu ancak:

Çok uyumak, çok yemek yemek, fazla konuşmak gönlü katılaştırır

Çok sözden murâdım hayır ve şerden bahsederken sarfedilen sözlerdir Hiçbir işe yaramayan kelimeler ise, yok katılaştırmak, kalbi öldürür bile

Dünyâ ardındaki koşanların yanında, ilim ve mârifetten bahseden kimse ârif değildir

İnsanlarda üç derslik önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesâda uğrar Devlet adamlarının kötülüğü gaddarlık ile, âlimlerin bozukluğu doyumsuzluk ve tamah ile, dünyâya düşkün olmayanların, zâhidlerin bozulması da riyâ ve gösteriş ile olur

Uzuvlarını nefsinin istekleriyle memnun etme ederek hoşnut eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş demektir

İyiliği görüp, kıymetini takdir ederek ona karşı saygılı edinmek, nîmetin şükrüdür

Çok defâ Allah rızâsı için iki rekat namaz kılar, selâmdan sonradan O'na lâyık ibâdet yapamadığım için kendimi hırsızlıktan pişmanlık eden biri gibi suçlu hissederim

Derviş, dünyâ ve âhirette mes'ûddursözünün mânâsı soruldu Dervişten dünyâda sultan aidat almaz Âhirette Allahü teâlâ hesap sormazbuyurdu

Fena huydan, haramdan sakınır gibi sakınınız

Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla

Tatmin Edici ilme sâhip ve ehil olmadan kelâm ilmiyle uğraşmak, insanı dinsizliğe götürür

Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, bid'at sâhibi yâni sapık olur Her ikisini edinen hakîkate varır

Avâmın (bayağı insanlar) kalbleri saf, dilleri pak olmalı ve bunlar nâmusunu korumalıdır Bu huylardan nasipsiz olanların işi gücü musibet olur Onlar şeytana iş bırakmazlar

Âlimler bozulunca din ortadan kalkar, çünkü âlimler dînin bağıdır Bağ çürüyünce neyi bağlayabilir?

Kötü istekler, insana hâkim olunca kalp kararır Netîcesinde göğüs, kalp daralır, huy kötüleşir, sevilmez olur Zulmetmeye başlar Bu bundan böyle insan değildir İnsan kılığında bir şeytandır

Belânın gelişi çeşitlidir, bunlardan biri ihtilâftır İhtilâf, düşmanlığa sebeb olur Düşmanlık da, ortalığı belâ ve âfetlere boğar

Nefsine âşık olan, kibirli, kıskanç, aşağı ve hakîr olur

İhlâs sâhibi mi olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden beygir Sonra kendini kimseden üstün görme

Seni Allah'a yaklaştıran şey, ihtiyacını O'ndan istemendir Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istememendir

Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, manâsız lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir Kim oysa, dilini Allahü teâlânın zikri ve sözcüki tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini bilirim

Müminin dört alâmeti vardır: Dili zikreder, sessizliğinde tefekkür eder, ibret nazarıyla bakar, şanslı amel işler

Hikmetin birinci husûsiyeti sükût edip, gereklilik değin konuşmaktır

Allahü teâlâ bir kulundan şunları ister Kalbin; Allahü teâlânın evine hürmet, yarattıklarına şefkat etmesi Lisanın; Sözcüki tevhidi söyleyip, yaratıklara yumuşaklıkla muâmele etmesi Bedenin; ibâdet ve tâatte bulunup, müminlere yardım etmesi Huyun; Allahü teâlânın hükmüne tahammül gösterip, yarattıklarına aleyhinde halîmselîm olması

Büyüklerden birinden duydum; Şeytanın bir mümini yoldan tümdengelim taktiği şudur: O, bir mümine başta; Kâfir ol!diye kaygı verecek değin budala değildir öncelikle onu mübahlara karşı hırslandırır Mümin kimse, nefsinin helâl isteklerine tutsak hafıza de, işini daha da kolaylaştırmak için günah işlemeye teşvik eder ve sonunda Kâfir ol!teklifini kaygı aracılığıyla yapar

Akıllılara tâbi ol, dünyâya düşkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere aleyhinde da sabırlı ol!

Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır Bunlar, Allah, leziz, iblis, dünyâ ve halktır Eğer bunlara karşısında şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip râzı olmak, nefse rakip olup, şeytana düşman almak, dünyâdan kaçınmak, halka karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır

Halktan uzakta durmadıkça Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme, gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme Çünkü bunlar birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar

Önceden fütüvvet sâhipleri (başkasını kendine tercih edenler) arkadaşlarını över, kendilerinden bahsetmezlerdi Hattâ kendilerini kötülerlerdi Rahatlığı dostları için, zahmeti kendilerine seçerlerdi Şimdiyse herkes kendini övüp, dostlarını kötülüyor Zahmeti arkadaşlarına, rahatı kendilerine alıyorlar

Harem bin Hayyam elAbdî, Eshâbı kirâmdan Hamâme'nin yanına gecelemişti Hamâme radıyallahü anh bütün gece sabaha dek ağladı Sabahleyin; Niçin ağladın?diye sorunca; Kabirlerin içerisinde bulunanları ortaya çıkardığı, gökteki yıldızların dağıldığı, gecenin sabahını, kıyâmetin kopacağı günü hatırladım da ağladımdiye cevap verdi

Günahlara baktık, îmânın gitmesine sebeb olan en fena günahın, Allahü teâlânın kullarına eziyet etmek olduğunu gördük

Terbiye, konuştuğun zaman dilini korumak, yalnız kaldığın vakit kalbini korumak, dışarıda çıktığın süre gözünü gözetmek, yediğin zaman boğazını korumak, uzattığın zaman elini korumak, yürüdüğün zaman ayağını gözetmek ve bütün işlerinde vaktini korumaktır Kim âzâlarını korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvları edepsizliğe gider Kim vaktini değerlendirir, sırrını gözetlerse, Allahü teâlâ onun vakitlerini ve uzuvlarını korur

Allahü teâlânın emirlerine uymayı yeğlemek, nefsi ayıplamak ve dostların nasîhatini tavsiye kabûl etmek husûsunda da şöyle buyurmuştur: Kul, bakımlı ve açık daima Allahü teâlâya itâat eder, hiç bir lahza O'nun emrinden çıkmaz Kendisine musibet edene iyilik eder, nefsin arzusuna uymaz, nîmet zamânında şükreder, baskı zamânında sabreder Kendinden altında olana ikrâm eder Kendisiyle istişâre edenin sözünü dinler

Birisi ziyâretine gelmiş huzûrundan ayrılırken; Bana ne tavsiye edersiniz?deyince; Dünyâ ve âhiretin hayrını, halvette ve kıllette (yalnızlıkta ve azlıkta) buldum Şerrini ise, insanlar arasına karışıp halkla berâber olmakta buldumdemiştir

İnsana nefsin hâkim oluşunun temeli, arzulara, isteklere uymaktır Istek ve heveslere intibak gâlip gelince kalbi kararır Kalp kararınca can sıkılır, can sıkılınca huy kötüleşir

Kalbin altı hasleti vardır: Hayâtı ve ölümü, sıhhati ve hastalığı, uyanıklığı ve uyuması O, hidâyetle diri olur Dalâletle ölür Temizleme ve saflıkla sıhhat bulur Dünyâya eğilim göstermek ve kararmakla hastalanır Zikirle uyanır, gafletle uyur Bunlardan her birinin alâmetleri vardır: Kalbin diriliğinin alâmeti; iyiliğe talep, kötülükten el sürüklemek ve bahtı açık amel işlemek Ölümü de bunların tersidir Sıhhati, bunlarla sağlık durumu ve tat bulması, hastalığı da tersidir Uyanıklığının alâmeti duyması ve görmesidir Uyuması da sağırlığı ve körlüğüdür

Dünyâ rahatlığının peşinden koşmak, dünyâ ve âhirette sıkıntıya sebeb olur Dünyâyı terkedip Hakka yakın olmak, sevâbın rahatlığını getirir Nefsinin arzularını terk eden, onların musîbetlerinden de kendisini korumuş olur

Seçilmişlerin kalbleri pak, ahlâkları güzeldir Onlar insanların önderleridir İnsanları uğurlu amellere dâvet eder, sultan ve devlet adamlarına emri mârûf nehyi anilmünker yaparak, yâni Allahü teâlânın dikte ve yasaklarını bildirerek rahatlık ve âsâyişi sağlarlar Seçilmişler bozulduğu süre yalancılar hâkim olur



KERÂMET VE MENKÎBELERİ

ÖYLEYSE ATMADIN

Ebû Bekr Verrâk şöyle anlatır: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana yazdığı eserlerden bâzılarını verdi Bunları götür, Ceyhun Nehrine beygir!dedi Bunları alıp atmaya kıyamadım, götürüp evime bıraktım Huzûruna gelince; Kitapları nehre attın mı? Ne gördün deyince; Hiçbir şey görmedimdedim O halde atmadındedi Kendi kendime dedim ama: Şu Anda bu husûsu merak ediyorum Atarsam acaba ne olacak?diyordum Evime dönüp kitapları aldım, gönlüm râzı değildi lakin nehrin kenarına varıp kitapları nehre attım dahası baktım ancak nehrin suyu ikiye ayrıldı Suyun dibinde ağzı açık bir sandık ortaya çıktı Attığım kitaplar sandığın içine düştü Daha Sonra sandığın kapağı kapandı, nehrin yarılan suyu birleşti Hocama gidip gördüğüm hâdiseyi tıpkı anlattım İşte acilen atmışsındedi Bu işin sırrını sordum Buyurdu ancak: Tasavvuf ilmine dâir yazdığım o kitapları benden kardeşim hazreti Hızır istedi O gördüğün sandığı onun emriyle bir balık getirdi Su onu ulaştırırdedi



DİLE BİZDEN

Kâbe'yi ziyâret için bu vesileyle yolda ihtiyar bir bayan; Delikanlı sen kimsin?diye sordu Acayip bir adamımdeyince de; Rabbinle berâberken, O'nun yolunda yürürken, gurbetin verdiği sıkıntıdan şikâyet mi ediyorsun?şeklinde sordu Ebû Bekr Verrâk, yürüyecek tâkatı kalmayıp dona kaldı Orada ona mânevî kapılar açtılar Dile bizden dilediğinidediler O da; Yâ Rabbî! Sen bilirsin oysa, peygamberlerin ve yaratılanların serveri olan Muhammed aleyhisselâmın başına her türlü tasa ve belâ geldi Halbuki sen hiçbir kimseye hayırdan başka bir şey vermezsin Belâya katlanmaya tâkatım kalmadı Bulunduğum çâresizlikten beni kurtardiye yalvardı *
 
858,506Konular
983,053Mesajlar
33,112Kullanıcılar
fekaSon üye
Üst Alt