iltasyazilim
FD Üye
EBU HANIFE
(80150 700767)
Imam Âzam (büyük Imam) lâkabiyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meshur Numân b Sâbit b Zevta (Zûta) mutlak müctehid ve fikihta Hanefi mezhebinin imami
Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yilinda dogdu Numân ve ailesinin Arap olmadigi kesindir; onun Farisi veya Türk oldugu seklinde degisik görüsler vardir Dedesi Zûta, Teym b Sa'lebeogullari kabilesinin âzatlisi olup, Hz Ali zamaninda Kâbil'den Kûfe'ye gelerek; orada yerlesti Zûta'nin oglu Sâbit de Kûfe'de ipek ve yün kumas ticaretiyle ugrasti Islâm'in hâkim oldugu bir ortamda yetisen Numân b Sâbit küçük yasta Kur'âni Kerîm'i hifzetti Kirâati, yedi kurrâdan biri olarak taninan Imam Âsim'dan aldigi rivâyet edilir (Ibn Hacer Heytemî, Hayratu'l Hisan, 265) Numân gençligini ticaretle geçirdikten sonra Imam Sa'bî (20104)'nin tavsiye ve destegiyle ögrenimine devam etti Arapça, edebiyat, sarf ve nahiv, siir ögrendi Yetistigi Kûfe sehri ve bütün Irak bölgesi müslimgayrimüslim birçok düsüncenin, itikâdi firkalarin bulundugu, itikadla ilgili atesli tartismalarin yapildigi rey ehlinin yerlestigi bir sehirdi Dindar bir ailede yetisen Ebû Hanife'nin de bu itikâdi tartismalara zaman zaman katildigi kuvvetle muhtemeldir Ebû Hanife, Sa'bî'nin kendisini ilme tesvikini söyle anlatmaktadir: Günün birinde Sa'bî'nin yanindan geçiyordum Beni çagirdi ve bana, 'Nereye devam ediyorsun?' dedi Ben de, 'Çarsi pazara' dedim O, 'Maksadim o degil, ulemâdan kimin dersine devam ediyorsun?' dedi Ben, 'Hiçbirinin' diye cevap verince Sa'bî, 'Ilmi ve ulemâ ile görüsmeyi sakin ihmal etme Ben senin uyanik ve aktif bir genç oldugunu görüyorum' dedi Onun bu sözü benim içimde iyi bir etki yapti Ticareti biraktim, ilim yolunu tuttum Allah'in inâyetiyle Sa'bî'nin sözünün bana çok faydasi olduKendisinin de belirttigi gibi Sa'bî'nin bu tavsiyesi onun için bir dönüm noktasi olmustur Bundan böyle ticaret isini ortagi Hafs b Abdurrahman'a devredecek, arasira dükkânina ugrayacak, asil isi ilim meclislerine devam etmek olacaktir O zaman Numan henüz yirmiiki yasindadir (Muhammed Ebû Zehra, Ebû Hanife, Çev: Osman Keskioglu Istanbul 1970 43)
Ebû Hanife'nin yasadigi yer ve çagda itikâdi firkalar çogalmis, bir sürü sapik firkalar ortaya çikmis, Emevi hükümdarlarinin Ehli Beyt'e zulmü devam etmistir Mantigi çok kuvvetli olan Numân b Sâbit hiçbir firkaya baglanmadan ilim tahsilini ilerletti ve kelâm ilmine yöneldi Tartismak (cedel) için sik sik Basra'ya gitti, ancak kelâm ve cedel'in din disi oldugunu görerek fikh'a yöneldi Arkadasini tekfir etmek isteyen ondan önce küfre düserdiyordu (Hatib elBagdâdî, Târihu Bagdâd, XIII, 333) Kendisi bunu söyle anlatir: Sahâbi ve tâbiin, bize gelen konulari bizden iyi anladilar Aralarinda sert münâkasa ve mücâdele olmadi ve onlar fikih meclisleri ile halki fikha tesvik ettiler; fetvâ verdiler, birbirinden fetvâ sordular Bunu anlayinca ben de münakâsa, cedel ve kelâmi biraktim; selefin yoluna döndüm Kelâmcilarin selefin yolunda olmadigini; cedelcilerin kalpleri kati, ruhlari kaba, nasslara muhâlefetten çekinmeyen, verâ ve takvâdan uzak kimseler olduklarini gördüm(Ibnü'l Bezzâzi, Menâkîbu Ebî Hanife, I, 111)
Numân, babasiyla onalti yasinda hacca gittiginde ortada tâbiînden Atâ b Ebî Rebâh, Abdullah Ibn Ömer ile tanisarak onlardan hadis dinledigi, rivâyet edilir (Abnü'l Esir, Üsdü'lGâbe, III, 133) Kendisi, tâbiînden sayilir ve etbau 'ttâbiînin büyüklerindendir Onun, gençliginde çaginin bütün düsünce akimlarini izledigi, ihtilâflari çok iyi tesbit ettigi zikredilmektedir (Sa'râni, Tabakatü'lKübrâ, I, 5253) Fikihta karar kilip selefin yolunu izlemeye basladiktan sonra gelenege uyarak kendisine bir üstad âlim seçti Onsekiz yil Irak'in büyük fakihi Hammâd b Ebî Süleyman (ö120737)'in derslerine devam etti Onun vekîli oldu ve on yillik ögrencilikten sonra kendi kürsüsünü açmak istediyse de, altmis kadar fetvasinin kirkinin Hammâd tarafindan tasvib edildigi ve yirmisinin düzeltildigini görünce bundan vazgeçerek onun ölümüne kadar vekâletinde bulundu Özellikle o sirada varolan su dört fikhi ögrendi: Istinbat, Hz Ömer fikhi, Abdullah b Mes'ud fikhi, Abdullah b Abbâs fikhi Birincisi ser'i hakikatleri arastirip ortaya koymaya, ikincisi maslahata, üçüncüsü tahrice, dördüncüsü Kur'ân ilmine dayanan okuldu (Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, Çev: Abdulkadir Sener, II, i32)
Hocasi Hammâd b Ebî Süleyman, Ibrahim enNehaî ve Sa'bî gibi iki büyük âlimden fikih okudu Abdullah b Mes'ud ve Hz Ali'nin fikhina sahip Kadi Sureyh, Alkame b Kays, Mesruk b elEcda'in fikhindan faydalandi Ebû Hanife'nin fikhinda daha ziyâde Ibrahim enNehaî okulunun tesiri görülür Dehlevî, Hanefi fikhinin kaynagi, Ibrahim Nehaî'nin kavilleridirder (Sah Veliyullah Dehlevî, Huccetullah'il Bâliga, i, 146) Ayrica Ebû Hanife, istihsankullanmada tartisilmaz bir ilim elde etmistir Onun tâcir olarak halkin günlük hayatiyla iç içe olusu ve sik sik ilim merkezlerine seyahat edip birçok âlim ile düsünce alisverisinde bulunmasi, bu alanda sayginligina sebep olmustur Hac seyahatlerinde tâbiîn âlimlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs, ilmî sohbetlerde bulunmus, onlardan hadis dinlemistir Atâ b Ebî Rebâh, Atiyye elAvfi, Abdurrahman b Hürmüz elA'rec, Ikrime, Nâfi', Katâde bunlardan bazilaridir (Zehebî, Menâkibu'lImâm Ebi Hanife ve Sahiheyni Ebi Yûsuf ve Muhammed b elHasen, Misir) Kendisi söyle der: Hz Ömer'in fikhini, Hz Ali'nin fikhini, Abdullah b Mes'ud'un ve Abdullah Ibn Abbâs'in fikhini onlarin ashâbindan aldim(M Ebû Zehra, Ebû Hanife, 44)
Ebû Hanife ilimle ugrasirken ticareti de bütünüyle birakmadi Bu, onun helâl rizik kazanmasini sagladigi gibi, ticarî kazancini ve talebelerinin ihtiyaçlarinin karsilanmasini, bagimsiz bir ilim meclisi kurmasini da sagladi Ebû Yûsuf'un parasinin bittigini söylemesine ihtiyaç birakmadan o Ebû Yusuf'u murâkabe eder, yardimda bulunurdu Gücü yetmeyen talebelerinin de evlenmesini saglardi (Zehebî, age, 39) Birçoklari ticarette Ebû Hanife'yi Ebû Bekir'e benzetirdi; çünkü o bir mali satin alirken, sattigi zamanki gibi emânet kâidesine uyar, kötü mali üste, iyisini alta koyardi, muhtaç saticiyi sömürmezdi Bir defasinda bir kadin, satmak üzere ona bir ipek elbise getirdi O, fiyatini sordu Kadin yüz dirhem istedi Ebû Hanife, degerinin yüz dirhemden fazla ettigini söyledi Kadin yüzer yüzer artirarak dört yüze çiktiginda Ebû Hanife, daha fazla edecegini söyleyince kadin, Benimle egleniyor musun?demisti Ebû Hanife de, Ne münasebet, bir adam getirin de fiyat takdir ettirelimdedi Adam çagrildi ve fiyati takdir etti: Ebu Hanife o mali bes yüz dirheme satin aldi Bu olay o zamandan beri halk arasinda günümüze kadar anlatilarak, ticarette dürüstlüge dâir bir darbi mesel haline gelmistir
Ebû Hanife vakar sahibi bir insandi Tefekkürü çok, konusmasi az, Allah'in hudûdunu olabildigince gözeten, dünya ehlinden uzak duran, faydasiz ve bos sözlerden hoslanmayan, sorulara az ve öz cevap veren çok zeki bir müctehiddi Fikhi sistematik hale getirip bütün dünyevî meselelerin leh ve aleyhteki biçimlerini ortaya koyarak ve saglam bir akîde esasi çikararak doktrinini meydana getirmistir Ebû Hanife'nin binlerce talebesi olmus, bunlarin kirk kadari müctehid mertebesine ulasmistir (elKerderî, Menâkibu'lImâm Ebû Hanife, II, 2i8) Müctehid ögrencilerinden en meshurlari Ebû Yusuf (i58), Muhammed b Hasan esSeybânî (i89) Dâvûd etTâ; (i65), Esed b Amr (i90), Hasan b Ziyâd (204), Kasim b Maan (i75), Ali b Mushir (i68), Hibban b Ali (i7i)'dir Ebû Hanife'nin fikih okulu, talebelerine verdigi dersler ile ondan fetvâ istemeye gelen halk için verdigi fetvâlardan meydana gelmistir Ders verme usûlü eski filozoflarin diyalektik akademi derslerini andirmaktadir Bir mesele ortaya atilir; bu, talebeleri tarafindan tartisilir ve herkes görüsünü söyler; en son olarak Imam, delil ve istinbat ile bir karara ulasilmasini saglar ve karari delillerden ayirarak veciz cümleler halinde yazdirirdi Bu sözleri en yakin müctehid talebeleri tarafindan sonradan mezhebin fikih kaideleri haline getirilirdi Onun ilim meclisi bir istisâre, bir diyalog merkezi, bir hür düsünce okulu idi Ebû Hanife'nin halkin sevgi ve saygisini kazanmasinda; fetvâlarinin her yerde hakli olarak tutulmasinda; ilmi, ihtilaflardan arindirip halka selefin yaptigi gibi bilgi aktarmasi, fitnelere bulasmamasi ve takvasi etkili olmustur Onun talebelerine verdigi ögütlerde, ilimde hür düsünce ve arastirmanin yollarinin tutulmasi, câhil ve mutaassiplardan uzak durulmasi gibi önemli kayitlar vardir: Halka yaklas, fâsiklardan uzaklas Insanliginda kusur etme, kimseyi küçük görme Bir meselede görüsünü sorana bilinen görüsü tekrarla ve sonra o meselede su veya bu sekilde baska görüsler de bulundugunu zikret Halka yumusak davran, bikkinlik gösterme, onlardan biriymissin gibi davranEbû Hanife kimseye benim görüsüm en dogrudurdemedi; hattâ, kendisinin de bir görüsü oldugunu ama daha iyi bir görüs getirene uyacagini söylerdi Yine o, talebelerine kendisinden her isittigini yazmamalarini, çünkü yarin görüsünü degistirebilecegini ifade ederdi Demek ki, hiç bir zaman kendisi mezhebî taassub içinde olmamistir Aktif bir sekilde olmasa da döneminin siyasî hareketlerine katildi Hayatinin bir bölümü Emevilerin, bir bölümü Abbâsilerin hâkimiyetinde geçti Her iki dönemde de siyâsal iktidara karsiydi Onun siyâsetini ehli beyt taraftarligi belirliyordu Ehli beyt'e büyük muhabbeti vardi Abbâsîler iktidara geldiklerinde ehli beyt'i gözeteceklerini söylemislerdi Ancak onlarin iktidara geldikten bir süre sonra ehli beyt'e zulmetmeye devam ettiklerini görünce, onlara da karsi çikti Derslerinde firsat buldukça iktidari tenkid etti Her iki siyasal iktidar devrinde de kendisinden süphelenilmis, onu kendi taraflarina çekmek, halk nezdindeki itibarindan yararlanmak için kendisine kadilik görevini teklif etmislerse de o, her iki dönemde de teklifleri reddetmis ve bu sebepten dolayi iskenceye ugramis, hapsedilmistir (Ibnü'lEsir, elKâmil fi'tTârih, V, 559) Imam, takvâsi, firâseti, ilmî dürüstlügü ve görüslerini iktidara karsi kullanmasi ile halkin büyük sevgisini kazandi Abbâsi yönetimi ile hiçbir zaman uyusmadi, uzlasmadi Ticaretten kazandigi helâl rizikla ilmini destekledi Hattâ o, Zeyd b Ali'nin imamligina zimnen bey'at etmisti Hz Ali'nin torunlari, kendisi gibi birer birer isyan edip sehid edilirken Imam Zeyd için Ebû Hanife söyle diyordu: Zeyd'in bu çikisi Hisâm b Abdülmelik'e isyani Rasûlullah'in Bedir günündeki çikisina benziyor Ebû Hanîfe'nin ehli beyt imamlari ile olan birlikteligi, Emevi ve Abbâsi yönetimlerine karsi tavri dikkat çekici bir tavirdir i45 yilinda Hz Ali (ra)'in torunlarindan Muhammed enNefsü'z Zekiye ile kardesi Ibrahim'in Abbâsilere isyan etmeleri ve sehîd olmalari karsisinda Ebû Hanife Irak'ta, Imam Mâlik Medine'de açikça iktidari telkin etmisler, bu yüzden ikisi de kirbaçlatilmis, iskence görmüs ve hapsedilmislerdir Ebû Hanife alenen halki ehli beyt'e yardima çagirdigi için hapsedildi ve her gün kirbaçlatildi Bunun sonucunda yetmis yasinda sehidler gibi öldü Zehirletildigi de rivâyet edilir (enNemeri, elIntika, 170) Bagdat'ta, Hayruzan mezarligina defnedildi, cenazesinde binlerce insan hazir bulundu
Ölümünden sonra ders halkasini Ebû Yusuf sürdürdü Vefâtindan sonra fetvâlari yazilip, doktrini sistemlestirildi Hanefilik kanun ve asillariyla Islâm dünyasinin dört bucagina yayilmistir Mezhebi sistematik hale getiren, Imam Muhammed esSeybânî'dir elAsl, elCâmi'ü's Sagir, elCâmi'ü'lKebîr, ezZiyâdât, esSiyerü'lKebû'i yazan odur Bu kitaplar güvenilir rivâyetler olarak zikredilerek Zâhirü'r Rivâyeveya Mesâilü'lUsûladiyla mezhebin ana kaynaklari sayilmistir (Bk Hanefi mezhebi) Talebelerinin toparladigi elFikhu'l Ekber, kesin olarak Imam Âzam'a aittir ve ehli sünnet akidesinin temel kitabidir (Imam Fahrü'l Islâm Pezdevî, Usûlü'lFikh, I, 8; Ibnü'nNedîm, Kitâbü'lFihrist, I, 204) Ayrica elFikhü'l Ebsât, Kitâbü'l Alim ve'l Müteallim, Kitâbü'r Risâle, el Vasiyye, elKasîdetü'n Numâniye, Marifetü'lMezâhib, Müsnedü'lImam Ebî Hanife adli eserler de imamdan rivâyet edilmistir Bunlarin yanisira kaynak ve arastirmalarda nüshalari bulunamayan baska eserlerden de söz edilmistir
Ebû Hanîfe önceleri Kelâm ilmiyle ugrasmis ve birtakim tartismalara katilmis olmasina ragmen cedelcilerin iddiali üslûbundan uzak kalmistir Ictihadlarini degerlendirirken kendisi söyle demistir: Bu bizim reyimizle vardigimiz bir sonuçtur Kimseyi reyimize zorlamaz, kimseye 'bunu kabul etmeniz gerekir' demeyiz Bizim gücümüz buna yetiyor, bize göre en iyisi budur Bundan daha iyisini bulan olursa buyursun getirsin onu kabul ederiz(Zehebî, age, 2i) Kendisine tâbi olacak kimselere de su tavsiye ve ikazda bulunmustur: Nereden söyledigimizi (verdigimiz hükmün delil ve kaynagini) tetkik edip bilmeden bizim reyimizle fetvâ vermek hiçbir kimse için helâl olmazO, bir tek kisi ya da mezhebin Islâm'i kusatmasinin mümkün olmadigini biliyordu Ne Ebû Hanife ne baska bir Imam, kendi ictihadi hakkinda böyle bir iddiada bulunmustur Onlar hep sahih sünnetin asil oldugunu, sahih sünnet ile sözleri çatistigi takdirde sahih sünnet ile amel edilmesi gerektigini ögrenci ve izleyicilerine özenle tavsiye ve ikaz etmislerdir
Mezhepleri günümüze kâdar varligini sürdüren Ehli Sünnet mezheplerinden dördü arasinda ilk tedvin edilen mezhep Hanefi mezhebi olmustur Irak'ta dogan bu mezhep hemen hemen bütün Islâm dünyasinda yayildi Abbâsiler döneminde kadilarin çogu Hanefi idi Selçuklularin, Harzemsahlarin mezhebi de Hanefilik idi Osmanli döneminde de resmi mezhep Hanefilik olmustur (Izmirli Ismail Hakki, Yeni Ilmi Kelâm, Ankara 1981, 127)
Ebû Hanife yetmis yillik ömrünü fetvâ vermek, ders halkasinda talebe yetistirmek, ilmî seyahatlerde bulunmak ve ibadet etmekle geçiren, Islâm âleminin yetistirdigi büyük müctehidlerden biridir Elli bes defa hacca gittigi nakledilir (Izmirli, I Hakki, age 127) Bu duruma göre o her sene hac yapmistir
Imâmi Âzam usûlünü söyle açiklamistir: Rasûlullah (sas)'den gelen bas üstüne; sahâbeden gelenleri seçer, birini tercih ederiz; fakat toptan terketmeyiz Bunlardan baskalarina ait olan hüküm ve ictihadlara gelince, biz de onlar gibi ilim adamlariyiz
Allah'in kitabindakini alir kabul ederim Onda bulamazsam Rasûlullah'in güvenilir, âlimlerce mâlum ve meshur sünnetiyle amel ederim Onda da bulamazsam ashâbindan diledigim kimsenin re'yini alirim Fakat is Ibrâhim, Sâ'bi, elHasen, Atâ gibi zevâta gelince ben de onlar gibi ictihad ederim(elMekkî, Menâkib, I, 7478; Zehebî, Menâkib, 2021; M EbûZehra, Târihü'lfikh, II, i6i; A Emin, Duha'l Islâm, II, i85 vd)
Imam Muhammed de Ilim dört türdür: Allah'in kitabinda olan ile ona benzeyen, Rasûlullah (sas)'in saglam bir senetle nakledilen sünnetinde sâbit olanlar ile ona benzeyenler, Rasûlullah'in ashâbinin icmâ'i ile sâbit hükümler ile onlara benzeyenler ve nihâyet Islâm fukahâsinin çogu tarafindan sahih ve güzel oldugu kabul edilenlerle bunlara benzeyenlerdir(Ibn Abdilber, elCâmi', II, 26) demistir
Ebû Hanife'ye hadis konusunda bir kisim tenkidler yapilagelmistir Bunlar: Ebû Hanife hadiste zayiftir (Ibn Sa'd, Tabakatü'lKübra, VI, 368); Re'yi ile sahih hadisleri reddeder (M Zâhidü'lKevserî, Te'nib, 82 vd); Onun nezdinde sahih olan hadis sayisi onyedi veya elli civarindadir (Ibn Haldûn, Mukaddime, 388,) seklinde özetlenebilir
Gerçekte, Ebû Hanife, hadis ilminde meshur muhaddisler kadar mütehassis degilse de, ictihad sûrâsinda bu konuda kendisine yardimci olan hadis hâfizlari vardir (M Zâhidü'l Kevserî, age, 152) Ictihadinda, bizzat üstadlarindan ögrendigi dörtbin kadar hadis kullanmistir (Mekkî, Menâkib, II, 96) Bazi hadisleri Hz Peygamber'e ait olusunda süphe bulundugu, baska bir deyisle hadisin sihhatini tesbit için ileri sürdügü sartlara uymadigi için reddetmistir (Ibn Teymiyye, Raf'u'lMelâm, 87 vd) Yoksa EbûHanife, degil sahih hadisleri reddetmek, mürsel ve zayif hadisleri dahi kiyasa tercih ederek tatbik eylemistir (Ibn Hazm elIhkâm 929)
Diger taraftan, Kiyas yüzünden EbûHanife'ye tenkit yöneltenler haksizlik etmistir Çünkü sahâbeden beri kiyas tatbik edilmis ve diger imamlar da az veya çok miktarda bu metodu kullanmislardir Ebû Hanife: iKiyasi kâidelestirmis, 2 Sik kullanmis, 3 Henüz vuku bulmamis hâdiselere de tatbik etmistir (ibn Abdilber, age, II, 148; Ibnu'lKayyim, Ilâmü'lMuvakkim, 1, 77277, M EbûZehra, EbûHanife, 324; A Emin, age, II, i87)
Yine, Istihsanmetodu basta Sâfii olmak üzere birçok âlim tarafindan agir bir sekilde mahkum edilmis ve bazi kimseler tarafindan da yalniz Ebû Hanife'ye nisbet edilmistir Halbuki mesele mukayeseli bir sekilde incelendiginde istihsani reddedenlerle kabul edenlerin buna verdikleri mânânin çok farkli oldugu görülecektir
Imam Sâfii'ye göre Istihsan; Bir kimsenin keyfine göre bir seyi begenmesi, güzel bulmasidirBir kölenin bedelini bile tayin edecek olan kimse onun benzerini gözönüne alarak bu isi yapar Eger benzerine aldirmadan bir deger biçerse, tutarsiz ve haksiz bir is yapmis olur Allah'in helâl ve harami ise bundan çok daha önemlidir Bir kimse haber veya kiyasa istinad etmeden hüküm verirse günahkâr olur (erRisâle, 507508) Istihsan ile hükmeden, Allah'in emir ve nehiyleriyle bunlarin benzerlerini terketmis, kafasina estigi gibi davranmis olur (elUmm, VII, 267272)
Ibn Hazm'da Istihsan, nefsin arzuladigi, begendigi sekilde hükmetmektir (elIhkâm, 42) Bu bâtildir, çünkü delili yoktur, arzuya tâbi olmaktan ibarettir; arzu ve zevkler ise insandan insana degisir(Ibtâlu'lKiyas, 56) demistir
Bu imamlara göre istihsan; Kitab, sünnet, icmâ ve kiyas gibi mûteber delillerden birine degil de nefsin arzusuna dayanan bir istidlal ve hüküm verme yoludur Halbuki her ne kadar Ebû Hanife'nin istihsani nasil anladigina dâir sarih bir ifade nakledilmemisse de, onun benimsedigi hüküm ve ictihad usûlünün, yukarida zikredilen mânâlarda bir istihsana uymadigi sâbittir Kaldi ki onun istihsana göre verdigi hükümlere dayanarak mensuplarinin ortaya koydugu istihsan tarifleri yukaridakilerden tamamen ayridir (Hayreddin Karaman, Islâm Hukukunda Ictihad, s137)
Istihsanin iki anlami vardir:
i Ictihad ve re'yimize birakilmis miktarlarin tayin ve takdirinde re'yimizi kullanmak; nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karsilik kesilecek hayvanin takdirlerinde oldugu gibi
2 Kiyasi bundan daha kuvvetli bir delil ve delâlete terketmek, Râzî bu ikincisini de ikiye ayirarak genis izah ve misaller veriyor ki bunlardan çikan neticeye göre istihsanin ikinci türü: Nass, icmâ, zaruret veya daha kuvvetli baska bir kiyas sebebiyle kiyasi terketmekten ibaret oluyor
Bu anlamiyla istihsan hem gayri mûteber bir ictihad metodu olmaktan hem de yalniz Ebû Hanife'ye mahsus bulunmaktan çikmis oluyor Imam Sâfii, istihsan lâfzini birinci mânâda kullanmistir (elMekkî, Menâkib, I, 95) Imam Mâlik, Istihsan ilmin onda dokuzudurdemis ve ictihadinda buna genis bir yer vermistir (Amidî, elIhkâm, 242; elMekkî, Menâkib, I, 95 vd)
Imam Ebû Hanife'nin ictihâdindan bazi örnekler:
1 Ebû Hanife'ye, Evzâi soruyor:
Namazda rükûa giderken ve dogrulurken niçin ellerinizi kaldirmiyorsunuz?
Çünkü Rasûlullah (sas)'den bunu yaptigina dâir sahih bir rivâyet gelmemistir
Haber nasil sahih olmaz? Bana Zühfi, Sâlim'den, o babasindan, Rasûlullah (sas)'in namaza baslarken, rükûa varirken ve dogrulurken ellerini kaldirdiginihaber verdi
Bana da Hammâd, Ibrâhim'den, o Alkame ve elEsved'den, bunlar da Abdullah b Mes'ud'dan, Rasûlullah'in yalniz namaza baslarken ellerini kaldirdigini, bir daha da kaldirmadiginihaber verdi
Ben sana Zührî, Sâlim, babasi yoluyla Hz Peygamber'den haber veriyorum, sen ise bana, Hammâd ve Ibrâhim haber verdi diyorsun?
Hammâd b Ebî Süleyman, Zührî'den, Ibrâhim de Sâlim'den daha fakihtir Ibn Ömer'in sahâbî olusu ayri bir fazîlettir, ancak fikihta Alkame ondan geri degildir elEsved'in birçok meziyetleri vardir Abdullah'a gelince; o Abdullah'tir!
Bu cevap üzerine Evzâî, susmayi tercih etmistir (Karaman, age, 138139)
Bu istinbâtinda EbûHanife, hadise dayanmis, fakat üstadlari oldugu için râvilerini daha yakindan tanidigi bir hadisi digerlerine tercih etmistir
2 Bir kimse digerine kâri ortak olmak üzere satmasi için bir elbise veya ayni sartla yapip kiraya vermesi için bir ev teslim etmek suretiyle bir mudârebe akdiyapsa bu akid Ebû Hanife'ye göre fâsittir Çünkü sözkonusu akidde meçhul bir bedel karsiliginda bir adam kiralanmis oluyor Imami Âzam'a göre bu bir ortaklik akdi degil isticâr (kira) akdidir ve sartlarina uygun olmadigi için fâsidtir (Ebû Yusuf, Ihtilâfu Ebî Hanîfe ve Ibn Ebî Leylâ, 30; esSerahsi, elMebsût, XXII, 35 vd)
Ayni akid, müzâraaakdine benzetilerek, Ibn Ebî Leylâ tarafindan câiz görülmüstür
Bu kiyas ictihâdinda iki müctehid, makisûn aleyhleri farkli oldugu için iki ayri hükme varmislardir
3 Keza bir kimse, digerine mahsulün yarisi, üçte yahut dörtte biri kendisinin olmak üzere arazisini veya hurmaligini teslim etse yani müzâraa veya muamele akdi yapsa, Ebû Hanife'ye göre bu akidler bâtildir Çünkü arazinin sahibi adami meçhul bir ücret karsiliginda kiralamistir Ebû Yusuf'un rivâyetine göre Imam söyle derdi: Tarla veya bahçeden hiçbir sey çikmazsa bu adam bosa çalismis olmayacak mi?Ebû Yusuf ve Ibn Ebî Leylâ ise sahâbe görüslerine dayanarak ve mudârabe akdine kiyas ederek bu islemi câiz görmüslerdir (Ebû Yusuf, age, 4i42)
4 Yahudi ve hristiyanlar gibi farkli din sâliki gayri müslimlerin birinin digerine sâhid veya vâris olmasi, Ebû Hanife'ye göre câizdir; çünkü bütün kâfirler tek bir millet gibidir Halbuki Ibn Ebî Leylâ, onlarin iki ayri din sâliki iki ayri millet olduklarini kabul ederek birinin digerine sâhit ve vâris olmasini câiz görmemistir (Ebû Yusuf, age, 73)
Imami Azam'in fikih tedvinindeki öncülügü
Islâm ilimlerinde fikhin konularinin düzenli olarak belirlenmesiyle bunlarin kitap, bâb, fasillara ayrilarak yazilmasi Islâm hukukunda çok önemli bir dönüm noktasidir Imam Muhammed esSeybânî'nin telifiyle ortaya çikan bu düzenli metinler (asl), vahyî hükümlerle dinîdünyevî hayati ince ayrintilariyla içine alan besyüzbin meseleyi hükme baglamistir Bunlar yazili küllî fikih kâideleri olarak Islâm kültür ve hukukunun vazgeçilmez kaynaklari olmus, yüzyillarca serhleri yapilmistir Çagdaslarinin Ebû Hanife'yi asiri rey taraftarligi ile suçlamalari bile daha sonralari onun görüslerinin baska kavramlar adi altinda kabulünü engellememistir Ebû Hanife'nin bir diger özelligi, kendisinden öncekilerin nakillerinin yarisini bütün meseleleri yeni bastan edillei ser'iyye kaynaklarindan çikarmasidir Islâm'in esaslarina uymayan haberi vâhidleri reddeder Ashabin görüsünü birçok müsnedden tercih eder Tâbiinin görüsünü almak yerine kendi reyini koydu, çünkü o da tâbiîndendi Ebû Hanife, hilâfet i32 yilinda Abbâsilere geçinceye kadar Irak'tan Hicâz'a gitti; orada Mâlik b Enes (i79) ve Sufyân b Uyeyne gibi ileri gelen imamlarla görüstü; hacca gelen çesitli merkezlerin âlimleriyle irtibat kurdu, i36 yilinda Abbâsi yöneticisi Ebû Câfer elMansur'un basa geçmesiyle Kûfe'ye döndü Ama onu da tasvip etmedi; ehli beyt lehine fetvâ verdi (M Zemahserî, elKessâf, ii, 232) Çagdasi Imam Câfer elSâdik ile mütâbakati vardir Iki yil onun meclisinde bulunmus ve, bu ikiyil olmasa Numân helâk olurdudemistir Hicrî i50 yilinda vefât ettiginde yakinlarina, Halifenin gasbettigi hiçbir yere gömülmemesinivasiyet etmistir
Imâmi Azam bazi rivâyetlere göre iskence edilirken, zehirlenerek öldürülmüstür Dâvûd b elVâsitî'nin nakline göre her gün hapiste ona baskadi olmasi teklifi yapilir, o her defasinda reddeder, böylece sonunda yemegine zehir katilarak sehid edilir Ibn elBezzâzi de Ebû Hanife'nin hapisten çikip evine döndügünü, ancak devletin onu halkla temastan engelledigini ve evinde gözetim altinda tutuldugunu zikreder (elBezzâzi, Menâkibu'lImâmi'lA'zam, II, i5) Ebû Hanife'nin cenaze namazinda ellibin kisi bulunmus, hattâ halife Ebû Mansur'un da namaza katildigi söylenmistir
Çagdaslari içinde degisik okullara mensup Mâlik, Evzâî, Abdullah b Mübârek, Ibn Cüreyh, Câ'feri Sadik, Vâsil b Atâ vs büyük imamlar bulunan Imâmi Âzam ile büyük Imam Muhammed Bâkir arasinda geçen söyle bir olay anlatilir: Muhammed Bâkir, Ebû Hanife'ye, Dedemin yolunu ve hadislerini kiyasla degistiren sen misin?diye sormus; Ebû Hanife, Sen, sana lâyik olan bir sekilde yerine otur Ben de bana lâyik olan sekilde yerime oturayim Dedeniz Muhammed (sas)'e hayatinda sahâbîleri nasil saygi duyuyorlarsa ayni sekilde ben de size saygi besliyorum Simdi sen bana kadinin mi erkegin mi zayif oldugunu; kadinin mirasta erkege nisbetle hissesini; namazin mi orucun mu efdal oldugunu, idrarin mi meninin mi pis oldugunu söyler misin? diye sormus Imam Bâkir da kadinin mirasta iki hissesi oldugunu; erkekten zayif oldugunu; namazin oruçtan efdal ve idrarin meniden pis oldugunu söyledi Ebû Hanife ona, Kiyas yapsaydim kadin erkekten zayiftir diye ona mirastan iki hisse verir; idrar yapildiktan sonra gusledilmesini, meni çiktiktan sonra sadece abdest alinmasini söylerdim Kiyasla dedenizin dinini degistirmekten Allah'a siginirim(Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, II, 6667)
Ebû Hanife, meseleleri olmus gibi farzederek takdîrî fikih hükümleri ortaya koymus, örfü ve istihsani sik sik kullanmis, ticârî akidlerdeki ictihadlarinda ilk defa ortaya hükümler çikarmistir Onun en önemli özelliklerinden birisi, sahsi hak ve hürriyetleri savunmasidir Âkil bir insanin sahsi tasarruflarina hiç kimsenin müdâhale edemeyecegini savunarak fikihta büyük bir reform yapmistir Âkile ve bâlige bir kizinkadinin evlenme hususunda velâyetinin kendisine ait oldugunu savunurken babasi dahi olsa, hiç kimsenin sahsi velâyet hakkina müdâhalede bulunamayacagini söylemistir Kezâ, bunak, sefih ve borçlunun hacredilmesini reddeder Çogu görüslerinde ve bu hürriyet bahsinde o görüsünü yalniz basina cumhura karsi hatta Ebû Yusuf da ona muhâlefet ederdurmaktadir Ona göre velâyet, hürriyeti kisitlar ve zedeler Genç erkegin nasil hür velâyeti varsa, genç kizin da olmasi gerekir Maslahat disinda bu mutlâka sarttir Yine Ebû Hanîfe, mülkiyet ile hürriyeti birbirine baglamis, insanin mülkündeki tasarruf hürriyetini sonuna kadar savunmus ve mahkemenin bu hürriyete müdâhalesinin onu kayit altina almasinin karsisinda yer almistir Insanin kendi mülkî tasarrufu eger baskasina zarar verici olursa, o zaman bu meselede suurlu bir dinî vicdana basvurur Çünkü bu gibi meselelerde mahkeme müdâhalesi daha fazla düsmanlik ve çekisme, dinî duygularin zayiflamasina, hattâ fitne ve zulme yol açar Insanin dinî duygusu zayifladiktan sonra bunu hiçbir sey telâfi edemez, kalp katilasir, dinden uzaklasilir, bugzetme ve düsmanlik yayginlasir, tecâvüz ve çekismeler artar, iyilikler kaybolur, kötülükler ortaya çikar Iste kisaca, Ebû Hanîfe yöneticilerin zorbaligina karsi kisisel özgürlükleri savunurken, ayni zamanda dinin sivil gelisim tarzini da ilk defa böyle sistemli bir fikihla ortaya koymustur
Ebû Hanife'nin bir baska önemli görüsü, Dârü'lHarb'e izinli giren bir müslümanin fâiz almasini câiz görmesidir Çünkü ona göre orada Islâmî hükümler tatbik edilmediginden, müslümanin düsman rizasiyla onlarin mallarini almasi câizdir Evzâî bu konuda karsi çikarak, fâizin her yerde her zaman haram oldugunu söylemis, kâfirlerin mal ve canlarinin müslümanlar için haram oldugunu istihrac etmistir Ebû Yusuf ile Imam Sâfii ve Cumhur da Ebû Hanife'nin bu görüsüne katilmazlar Ebû Hanife'nin temel ilkesi, zarûretin yasak seyleri mübah kilmasi ilkesidir Zarûret bulununca özel ve istisnâî hallere gerek vardir Bu bakimdan o bir çok meselede kolaylik getirmistir Onun Dârü'lIslâm'in Darü'lHarb'e dönüsmesi için getirdigi sartlar da Cumhurun görüsünden farklidir O, düsman istilasi ile birlikte ayrica Dârü'lHarb'in sirk ahkâmini uygulamasi, baska bir Dârü'lHarb'e bitisik olmasi, o devlette emniyet içinde olan bir müslüman veya zimmî kalmis olmasi halinde oranin Dârü'lHarb olmadigini söylemektedir Cumhur ve Ebû Yusuf ile Imam Muhammed ise, sadece orada küfür ahkâminin uygulanmasini yeterli görmüslerdir (Bk Dârü'lislâm, Darü'lHarb)
Vakif konusunda da Ebû Hanife, mâlikin mülkünde hiçbir kayitla mukayyed olmadigini savunurken, mâlikin kendisinin yaptigi vakifta ne kendisi ne mirasçilari hakkinda lâzim bir vâkif olmamakta, vakif âriyet hükmünde olmaktadir Yani vâkif, âriyetin câiz oldugu kadar câizdir Rakabesi vâkfin mülkü hükmünde kalmakla beraber geliri ve hasilati vâkif cihetine sarfolunur Vâkif, sagliginda vâkiftan dönerse kerahatle beraber bu câizdir Ebû Hanife bu konuda, Ibn Abbâs'tan rivâyet edilen hadislere göre hüküm vermistir O söyle demistir: Nisâ sûresi nâzil olup da orada miras hükümleri bildirildikten sonra Rasûlullah'i söyle derken isittim: Allah'in ferâizinden hapis etmek yoktur Yani mirasçilar mirastan mahrum edilemezler, buyurmustur Yine Hz Ömer demistir ki: Eger bu vâkfimi Hz Peygamber'e anmamis olsaydim, ondan dönerdimÜçüncü delili, mali vâkif ile hapsedip tasarruftan alikoymanin fikih kâidelerine karsi gelmek seklindeki akli delilidir Mülkiyet tasarruf ve hürriyete baglidir, hürriyeti men eden her türlü tasarruf sarih bir ser'î nass bulunmadikça bâtil olmaktadir Birsey bir kimsenin mülküne girdikten sonra onun mülkiyetinden mâliksiz olarak çikmaz
(80150 700767)
Imam Âzam (büyük Imam) lâkabiyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meshur Numân b Sâbit b Zevta (Zûta) mutlak müctehid ve fikihta Hanefi mezhebinin imami
Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yilinda dogdu Numân ve ailesinin Arap olmadigi kesindir; onun Farisi veya Türk oldugu seklinde degisik görüsler vardir Dedesi Zûta, Teym b Sa'lebeogullari kabilesinin âzatlisi olup, Hz Ali zamaninda Kâbil'den Kûfe'ye gelerek; orada yerlesti Zûta'nin oglu Sâbit de Kûfe'de ipek ve yün kumas ticaretiyle ugrasti Islâm'in hâkim oldugu bir ortamda yetisen Numân b Sâbit küçük yasta Kur'âni Kerîm'i hifzetti Kirâati, yedi kurrâdan biri olarak taninan Imam Âsim'dan aldigi rivâyet edilir (Ibn Hacer Heytemî, Hayratu'l Hisan, 265) Numân gençligini ticaretle geçirdikten sonra Imam Sa'bî (20104)'nin tavsiye ve destegiyle ögrenimine devam etti Arapça, edebiyat, sarf ve nahiv, siir ögrendi Yetistigi Kûfe sehri ve bütün Irak bölgesi müslimgayrimüslim birçok düsüncenin, itikâdi firkalarin bulundugu, itikadla ilgili atesli tartismalarin yapildigi rey ehlinin yerlestigi bir sehirdi Dindar bir ailede yetisen Ebû Hanife'nin de bu itikâdi tartismalara zaman zaman katildigi kuvvetle muhtemeldir Ebû Hanife, Sa'bî'nin kendisini ilme tesvikini söyle anlatmaktadir: Günün birinde Sa'bî'nin yanindan geçiyordum Beni çagirdi ve bana, 'Nereye devam ediyorsun?' dedi Ben de, 'Çarsi pazara' dedim O, 'Maksadim o degil, ulemâdan kimin dersine devam ediyorsun?' dedi Ben, 'Hiçbirinin' diye cevap verince Sa'bî, 'Ilmi ve ulemâ ile görüsmeyi sakin ihmal etme Ben senin uyanik ve aktif bir genç oldugunu görüyorum' dedi Onun bu sözü benim içimde iyi bir etki yapti Ticareti biraktim, ilim yolunu tuttum Allah'in inâyetiyle Sa'bî'nin sözünün bana çok faydasi olduKendisinin de belirttigi gibi Sa'bî'nin bu tavsiyesi onun için bir dönüm noktasi olmustur Bundan böyle ticaret isini ortagi Hafs b Abdurrahman'a devredecek, arasira dükkânina ugrayacak, asil isi ilim meclislerine devam etmek olacaktir O zaman Numan henüz yirmiiki yasindadir (Muhammed Ebû Zehra, Ebû Hanife, Çev: Osman Keskioglu Istanbul 1970 43)
Ebû Hanife'nin yasadigi yer ve çagda itikâdi firkalar çogalmis, bir sürü sapik firkalar ortaya çikmis, Emevi hükümdarlarinin Ehli Beyt'e zulmü devam etmistir Mantigi çok kuvvetli olan Numân b Sâbit hiçbir firkaya baglanmadan ilim tahsilini ilerletti ve kelâm ilmine yöneldi Tartismak (cedel) için sik sik Basra'ya gitti, ancak kelâm ve cedel'in din disi oldugunu görerek fikh'a yöneldi Arkadasini tekfir etmek isteyen ondan önce küfre düserdiyordu (Hatib elBagdâdî, Târihu Bagdâd, XIII, 333) Kendisi bunu söyle anlatir: Sahâbi ve tâbiin, bize gelen konulari bizden iyi anladilar Aralarinda sert münâkasa ve mücâdele olmadi ve onlar fikih meclisleri ile halki fikha tesvik ettiler; fetvâ verdiler, birbirinden fetvâ sordular Bunu anlayinca ben de münakâsa, cedel ve kelâmi biraktim; selefin yoluna döndüm Kelâmcilarin selefin yolunda olmadigini; cedelcilerin kalpleri kati, ruhlari kaba, nasslara muhâlefetten çekinmeyen, verâ ve takvâdan uzak kimseler olduklarini gördüm(Ibnü'l Bezzâzi, Menâkîbu Ebî Hanife, I, 111)
Numân, babasiyla onalti yasinda hacca gittiginde ortada tâbiînden Atâ b Ebî Rebâh, Abdullah Ibn Ömer ile tanisarak onlardan hadis dinledigi, rivâyet edilir (Abnü'l Esir, Üsdü'lGâbe, III, 133) Kendisi, tâbiînden sayilir ve etbau 'ttâbiînin büyüklerindendir Onun, gençliginde çaginin bütün düsünce akimlarini izledigi, ihtilâflari çok iyi tesbit ettigi zikredilmektedir (Sa'râni, Tabakatü'lKübrâ, I, 5253) Fikihta karar kilip selefin yolunu izlemeye basladiktan sonra gelenege uyarak kendisine bir üstad âlim seçti Onsekiz yil Irak'in büyük fakihi Hammâd b Ebî Süleyman (ö120737)'in derslerine devam etti Onun vekîli oldu ve on yillik ögrencilikten sonra kendi kürsüsünü açmak istediyse de, altmis kadar fetvasinin kirkinin Hammâd tarafindan tasvib edildigi ve yirmisinin düzeltildigini görünce bundan vazgeçerek onun ölümüne kadar vekâletinde bulundu Özellikle o sirada varolan su dört fikhi ögrendi: Istinbat, Hz Ömer fikhi, Abdullah b Mes'ud fikhi, Abdullah b Abbâs fikhi Birincisi ser'i hakikatleri arastirip ortaya koymaya, ikincisi maslahata, üçüncüsü tahrice, dördüncüsü Kur'ân ilmine dayanan okuldu (Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, Çev: Abdulkadir Sener, II, i32)
Hocasi Hammâd b Ebî Süleyman, Ibrahim enNehaî ve Sa'bî gibi iki büyük âlimden fikih okudu Abdullah b Mes'ud ve Hz Ali'nin fikhina sahip Kadi Sureyh, Alkame b Kays, Mesruk b elEcda'in fikhindan faydalandi Ebû Hanife'nin fikhinda daha ziyâde Ibrahim enNehaî okulunun tesiri görülür Dehlevî, Hanefi fikhinin kaynagi, Ibrahim Nehaî'nin kavilleridirder (Sah Veliyullah Dehlevî, Huccetullah'il Bâliga, i, 146) Ayrica Ebû Hanife, istihsankullanmada tartisilmaz bir ilim elde etmistir Onun tâcir olarak halkin günlük hayatiyla iç içe olusu ve sik sik ilim merkezlerine seyahat edip birçok âlim ile düsünce alisverisinde bulunmasi, bu alanda sayginligina sebep olmustur Hac seyahatlerinde tâbiîn âlimlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs, ilmî sohbetlerde bulunmus, onlardan hadis dinlemistir Atâ b Ebî Rebâh, Atiyye elAvfi, Abdurrahman b Hürmüz elA'rec, Ikrime, Nâfi', Katâde bunlardan bazilaridir (Zehebî, Menâkibu'lImâm Ebi Hanife ve Sahiheyni Ebi Yûsuf ve Muhammed b elHasen, Misir) Kendisi söyle der: Hz Ömer'in fikhini, Hz Ali'nin fikhini, Abdullah b Mes'ud'un ve Abdullah Ibn Abbâs'in fikhini onlarin ashâbindan aldim(M Ebû Zehra, Ebû Hanife, 44)
Ebû Hanife ilimle ugrasirken ticareti de bütünüyle birakmadi Bu, onun helâl rizik kazanmasini sagladigi gibi, ticarî kazancini ve talebelerinin ihtiyaçlarinin karsilanmasini, bagimsiz bir ilim meclisi kurmasini da sagladi Ebû Yûsuf'un parasinin bittigini söylemesine ihtiyaç birakmadan o Ebû Yusuf'u murâkabe eder, yardimda bulunurdu Gücü yetmeyen talebelerinin de evlenmesini saglardi (Zehebî, age, 39) Birçoklari ticarette Ebû Hanife'yi Ebû Bekir'e benzetirdi; çünkü o bir mali satin alirken, sattigi zamanki gibi emânet kâidesine uyar, kötü mali üste, iyisini alta koyardi, muhtaç saticiyi sömürmezdi Bir defasinda bir kadin, satmak üzere ona bir ipek elbise getirdi O, fiyatini sordu Kadin yüz dirhem istedi Ebû Hanife, degerinin yüz dirhemden fazla ettigini söyledi Kadin yüzer yüzer artirarak dört yüze çiktiginda Ebû Hanife, daha fazla edecegini söyleyince kadin, Benimle egleniyor musun?demisti Ebû Hanife de, Ne münasebet, bir adam getirin de fiyat takdir ettirelimdedi Adam çagrildi ve fiyati takdir etti: Ebu Hanife o mali bes yüz dirheme satin aldi Bu olay o zamandan beri halk arasinda günümüze kadar anlatilarak, ticarette dürüstlüge dâir bir darbi mesel haline gelmistir
Ebû Hanife vakar sahibi bir insandi Tefekkürü çok, konusmasi az, Allah'in hudûdunu olabildigince gözeten, dünya ehlinden uzak duran, faydasiz ve bos sözlerden hoslanmayan, sorulara az ve öz cevap veren çok zeki bir müctehiddi Fikhi sistematik hale getirip bütün dünyevî meselelerin leh ve aleyhteki biçimlerini ortaya koyarak ve saglam bir akîde esasi çikararak doktrinini meydana getirmistir Ebû Hanife'nin binlerce talebesi olmus, bunlarin kirk kadari müctehid mertebesine ulasmistir (elKerderî, Menâkibu'lImâm Ebû Hanife, II, 2i8) Müctehid ögrencilerinden en meshurlari Ebû Yusuf (i58), Muhammed b Hasan esSeybânî (i89) Dâvûd etTâ; (i65), Esed b Amr (i90), Hasan b Ziyâd (204), Kasim b Maan (i75), Ali b Mushir (i68), Hibban b Ali (i7i)'dir Ebû Hanife'nin fikih okulu, talebelerine verdigi dersler ile ondan fetvâ istemeye gelen halk için verdigi fetvâlardan meydana gelmistir Ders verme usûlü eski filozoflarin diyalektik akademi derslerini andirmaktadir Bir mesele ortaya atilir; bu, talebeleri tarafindan tartisilir ve herkes görüsünü söyler; en son olarak Imam, delil ve istinbat ile bir karara ulasilmasini saglar ve karari delillerden ayirarak veciz cümleler halinde yazdirirdi Bu sözleri en yakin müctehid talebeleri tarafindan sonradan mezhebin fikih kaideleri haline getirilirdi Onun ilim meclisi bir istisâre, bir diyalog merkezi, bir hür düsünce okulu idi Ebû Hanife'nin halkin sevgi ve saygisini kazanmasinda; fetvâlarinin her yerde hakli olarak tutulmasinda; ilmi, ihtilaflardan arindirip halka selefin yaptigi gibi bilgi aktarmasi, fitnelere bulasmamasi ve takvasi etkili olmustur Onun talebelerine verdigi ögütlerde, ilimde hür düsünce ve arastirmanin yollarinin tutulmasi, câhil ve mutaassiplardan uzak durulmasi gibi önemli kayitlar vardir: Halka yaklas, fâsiklardan uzaklas Insanliginda kusur etme, kimseyi küçük görme Bir meselede görüsünü sorana bilinen görüsü tekrarla ve sonra o meselede su veya bu sekilde baska görüsler de bulundugunu zikret Halka yumusak davran, bikkinlik gösterme, onlardan biriymissin gibi davranEbû Hanife kimseye benim görüsüm en dogrudurdemedi; hattâ, kendisinin de bir görüsü oldugunu ama daha iyi bir görüs getirene uyacagini söylerdi Yine o, talebelerine kendisinden her isittigini yazmamalarini, çünkü yarin görüsünü degistirebilecegini ifade ederdi Demek ki, hiç bir zaman kendisi mezhebî taassub içinde olmamistir Aktif bir sekilde olmasa da döneminin siyasî hareketlerine katildi Hayatinin bir bölümü Emevilerin, bir bölümü Abbâsilerin hâkimiyetinde geçti Her iki dönemde de siyâsal iktidara karsiydi Onun siyâsetini ehli beyt taraftarligi belirliyordu Ehli beyt'e büyük muhabbeti vardi Abbâsîler iktidara geldiklerinde ehli beyt'i gözeteceklerini söylemislerdi Ancak onlarin iktidara geldikten bir süre sonra ehli beyt'e zulmetmeye devam ettiklerini görünce, onlara da karsi çikti Derslerinde firsat buldukça iktidari tenkid etti Her iki siyasal iktidar devrinde de kendisinden süphelenilmis, onu kendi taraflarina çekmek, halk nezdindeki itibarindan yararlanmak için kendisine kadilik görevini teklif etmislerse de o, her iki dönemde de teklifleri reddetmis ve bu sebepten dolayi iskenceye ugramis, hapsedilmistir (Ibnü'lEsir, elKâmil fi'tTârih, V, 559) Imam, takvâsi, firâseti, ilmî dürüstlügü ve görüslerini iktidara karsi kullanmasi ile halkin büyük sevgisini kazandi Abbâsi yönetimi ile hiçbir zaman uyusmadi, uzlasmadi Ticaretten kazandigi helâl rizikla ilmini destekledi Hattâ o, Zeyd b Ali'nin imamligina zimnen bey'at etmisti Hz Ali'nin torunlari, kendisi gibi birer birer isyan edip sehid edilirken Imam Zeyd için Ebû Hanife söyle diyordu: Zeyd'in bu çikisi Hisâm b Abdülmelik'e isyani Rasûlullah'in Bedir günündeki çikisina benziyor Ebû Hanîfe'nin ehli beyt imamlari ile olan birlikteligi, Emevi ve Abbâsi yönetimlerine karsi tavri dikkat çekici bir tavirdir i45 yilinda Hz Ali (ra)'in torunlarindan Muhammed enNefsü'z Zekiye ile kardesi Ibrahim'in Abbâsilere isyan etmeleri ve sehîd olmalari karsisinda Ebû Hanife Irak'ta, Imam Mâlik Medine'de açikça iktidari telkin etmisler, bu yüzden ikisi de kirbaçlatilmis, iskence görmüs ve hapsedilmislerdir Ebû Hanife alenen halki ehli beyt'e yardima çagirdigi için hapsedildi ve her gün kirbaçlatildi Bunun sonucunda yetmis yasinda sehidler gibi öldü Zehirletildigi de rivâyet edilir (enNemeri, elIntika, 170) Bagdat'ta, Hayruzan mezarligina defnedildi, cenazesinde binlerce insan hazir bulundu
Ölümünden sonra ders halkasini Ebû Yusuf sürdürdü Vefâtindan sonra fetvâlari yazilip, doktrini sistemlestirildi Hanefilik kanun ve asillariyla Islâm dünyasinin dört bucagina yayilmistir Mezhebi sistematik hale getiren, Imam Muhammed esSeybânî'dir elAsl, elCâmi'ü's Sagir, elCâmi'ü'lKebîr, ezZiyâdât, esSiyerü'lKebû'i yazan odur Bu kitaplar güvenilir rivâyetler olarak zikredilerek Zâhirü'r Rivâyeveya Mesâilü'lUsûladiyla mezhebin ana kaynaklari sayilmistir (Bk Hanefi mezhebi) Talebelerinin toparladigi elFikhu'l Ekber, kesin olarak Imam Âzam'a aittir ve ehli sünnet akidesinin temel kitabidir (Imam Fahrü'l Islâm Pezdevî, Usûlü'lFikh, I, 8; Ibnü'nNedîm, Kitâbü'lFihrist, I, 204) Ayrica elFikhü'l Ebsât, Kitâbü'l Alim ve'l Müteallim, Kitâbü'r Risâle, el Vasiyye, elKasîdetü'n Numâniye, Marifetü'lMezâhib, Müsnedü'lImam Ebî Hanife adli eserler de imamdan rivâyet edilmistir Bunlarin yanisira kaynak ve arastirmalarda nüshalari bulunamayan baska eserlerden de söz edilmistir
Ebû Hanîfe önceleri Kelâm ilmiyle ugrasmis ve birtakim tartismalara katilmis olmasina ragmen cedelcilerin iddiali üslûbundan uzak kalmistir Ictihadlarini degerlendirirken kendisi söyle demistir: Bu bizim reyimizle vardigimiz bir sonuçtur Kimseyi reyimize zorlamaz, kimseye 'bunu kabul etmeniz gerekir' demeyiz Bizim gücümüz buna yetiyor, bize göre en iyisi budur Bundan daha iyisini bulan olursa buyursun getirsin onu kabul ederiz(Zehebî, age, 2i) Kendisine tâbi olacak kimselere de su tavsiye ve ikazda bulunmustur: Nereden söyledigimizi (verdigimiz hükmün delil ve kaynagini) tetkik edip bilmeden bizim reyimizle fetvâ vermek hiçbir kimse için helâl olmazO, bir tek kisi ya da mezhebin Islâm'i kusatmasinin mümkün olmadigini biliyordu Ne Ebû Hanife ne baska bir Imam, kendi ictihadi hakkinda böyle bir iddiada bulunmustur Onlar hep sahih sünnetin asil oldugunu, sahih sünnet ile sözleri çatistigi takdirde sahih sünnet ile amel edilmesi gerektigini ögrenci ve izleyicilerine özenle tavsiye ve ikaz etmislerdir
Mezhepleri günümüze kâdar varligini sürdüren Ehli Sünnet mezheplerinden dördü arasinda ilk tedvin edilen mezhep Hanefi mezhebi olmustur Irak'ta dogan bu mezhep hemen hemen bütün Islâm dünyasinda yayildi Abbâsiler döneminde kadilarin çogu Hanefi idi Selçuklularin, Harzemsahlarin mezhebi de Hanefilik idi Osmanli döneminde de resmi mezhep Hanefilik olmustur (Izmirli Ismail Hakki, Yeni Ilmi Kelâm, Ankara 1981, 127)
Ebû Hanife yetmis yillik ömrünü fetvâ vermek, ders halkasinda talebe yetistirmek, ilmî seyahatlerde bulunmak ve ibadet etmekle geçiren, Islâm âleminin yetistirdigi büyük müctehidlerden biridir Elli bes defa hacca gittigi nakledilir (Izmirli, I Hakki, age 127) Bu duruma göre o her sene hac yapmistir
Imâmi Âzam usûlünü söyle açiklamistir: Rasûlullah (sas)'den gelen bas üstüne; sahâbeden gelenleri seçer, birini tercih ederiz; fakat toptan terketmeyiz Bunlardan baskalarina ait olan hüküm ve ictihadlara gelince, biz de onlar gibi ilim adamlariyiz
Allah'in kitabindakini alir kabul ederim Onda bulamazsam Rasûlullah'in güvenilir, âlimlerce mâlum ve meshur sünnetiyle amel ederim Onda da bulamazsam ashâbindan diledigim kimsenin re'yini alirim Fakat is Ibrâhim, Sâ'bi, elHasen, Atâ gibi zevâta gelince ben de onlar gibi ictihad ederim(elMekkî, Menâkib, I, 7478; Zehebî, Menâkib, 2021; M EbûZehra, Târihü'lfikh, II, i6i; A Emin, Duha'l Islâm, II, i85 vd)
Imam Muhammed de Ilim dört türdür: Allah'in kitabinda olan ile ona benzeyen, Rasûlullah (sas)'in saglam bir senetle nakledilen sünnetinde sâbit olanlar ile ona benzeyenler, Rasûlullah'in ashâbinin icmâ'i ile sâbit hükümler ile onlara benzeyenler ve nihâyet Islâm fukahâsinin çogu tarafindan sahih ve güzel oldugu kabul edilenlerle bunlara benzeyenlerdir(Ibn Abdilber, elCâmi', II, 26) demistir
Ebû Hanife'ye hadis konusunda bir kisim tenkidler yapilagelmistir Bunlar: Ebû Hanife hadiste zayiftir (Ibn Sa'd, Tabakatü'lKübra, VI, 368); Re'yi ile sahih hadisleri reddeder (M Zâhidü'lKevserî, Te'nib, 82 vd); Onun nezdinde sahih olan hadis sayisi onyedi veya elli civarindadir (Ibn Haldûn, Mukaddime, 388,) seklinde özetlenebilir
Gerçekte, Ebû Hanife, hadis ilminde meshur muhaddisler kadar mütehassis degilse de, ictihad sûrâsinda bu konuda kendisine yardimci olan hadis hâfizlari vardir (M Zâhidü'l Kevserî, age, 152) Ictihadinda, bizzat üstadlarindan ögrendigi dörtbin kadar hadis kullanmistir (Mekkî, Menâkib, II, 96) Bazi hadisleri Hz Peygamber'e ait olusunda süphe bulundugu, baska bir deyisle hadisin sihhatini tesbit için ileri sürdügü sartlara uymadigi için reddetmistir (Ibn Teymiyye, Raf'u'lMelâm, 87 vd) Yoksa EbûHanife, degil sahih hadisleri reddetmek, mürsel ve zayif hadisleri dahi kiyasa tercih ederek tatbik eylemistir (Ibn Hazm elIhkâm 929)
Diger taraftan, Kiyas yüzünden EbûHanife'ye tenkit yöneltenler haksizlik etmistir Çünkü sahâbeden beri kiyas tatbik edilmis ve diger imamlar da az veya çok miktarda bu metodu kullanmislardir Ebû Hanife: iKiyasi kâidelestirmis, 2 Sik kullanmis, 3 Henüz vuku bulmamis hâdiselere de tatbik etmistir (ibn Abdilber, age, II, 148; Ibnu'lKayyim, Ilâmü'lMuvakkim, 1, 77277, M EbûZehra, EbûHanife, 324; A Emin, age, II, i87)
Yine, Istihsanmetodu basta Sâfii olmak üzere birçok âlim tarafindan agir bir sekilde mahkum edilmis ve bazi kimseler tarafindan da yalniz Ebû Hanife'ye nisbet edilmistir Halbuki mesele mukayeseli bir sekilde incelendiginde istihsani reddedenlerle kabul edenlerin buna verdikleri mânânin çok farkli oldugu görülecektir
Imam Sâfii'ye göre Istihsan; Bir kimsenin keyfine göre bir seyi begenmesi, güzel bulmasidirBir kölenin bedelini bile tayin edecek olan kimse onun benzerini gözönüne alarak bu isi yapar Eger benzerine aldirmadan bir deger biçerse, tutarsiz ve haksiz bir is yapmis olur Allah'in helâl ve harami ise bundan çok daha önemlidir Bir kimse haber veya kiyasa istinad etmeden hüküm verirse günahkâr olur (erRisâle, 507508) Istihsan ile hükmeden, Allah'in emir ve nehiyleriyle bunlarin benzerlerini terketmis, kafasina estigi gibi davranmis olur (elUmm, VII, 267272)
Ibn Hazm'da Istihsan, nefsin arzuladigi, begendigi sekilde hükmetmektir (elIhkâm, 42) Bu bâtildir, çünkü delili yoktur, arzuya tâbi olmaktan ibarettir; arzu ve zevkler ise insandan insana degisir(Ibtâlu'lKiyas, 56) demistir
Bu imamlara göre istihsan; Kitab, sünnet, icmâ ve kiyas gibi mûteber delillerden birine degil de nefsin arzusuna dayanan bir istidlal ve hüküm verme yoludur Halbuki her ne kadar Ebû Hanife'nin istihsani nasil anladigina dâir sarih bir ifade nakledilmemisse de, onun benimsedigi hüküm ve ictihad usûlünün, yukarida zikredilen mânâlarda bir istihsana uymadigi sâbittir Kaldi ki onun istihsana göre verdigi hükümlere dayanarak mensuplarinin ortaya koydugu istihsan tarifleri yukaridakilerden tamamen ayridir (Hayreddin Karaman, Islâm Hukukunda Ictihad, s137)
Istihsanin iki anlami vardir:
i Ictihad ve re'yimize birakilmis miktarlarin tayin ve takdirinde re'yimizi kullanmak; nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karsilik kesilecek hayvanin takdirlerinde oldugu gibi
2 Kiyasi bundan daha kuvvetli bir delil ve delâlete terketmek, Râzî bu ikincisini de ikiye ayirarak genis izah ve misaller veriyor ki bunlardan çikan neticeye göre istihsanin ikinci türü: Nass, icmâ, zaruret veya daha kuvvetli baska bir kiyas sebebiyle kiyasi terketmekten ibaret oluyor
Bu anlamiyla istihsan hem gayri mûteber bir ictihad metodu olmaktan hem de yalniz Ebû Hanife'ye mahsus bulunmaktan çikmis oluyor Imam Sâfii, istihsan lâfzini birinci mânâda kullanmistir (elMekkî, Menâkib, I, 95) Imam Mâlik, Istihsan ilmin onda dokuzudurdemis ve ictihadinda buna genis bir yer vermistir (Amidî, elIhkâm, 242; elMekkî, Menâkib, I, 95 vd)
Imam Ebû Hanife'nin ictihâdindan bazi örnekler:
1 Ebû Hanife'ye, Evzâi soruyor:
Namazda rükûa giderken ve dogrulurken niçin ellerinizi kaldirmiyorsunuz?
Çünkü Rasûlullah (sas)'den bunu yaptigina dâir sahih bir rivâyet gelmemistir
Haber nasil sahih olmaz? Bana Zühfi, Sâlim'den, o babasindan, Rasûlullah (sas)'in namaza baslarken, rükûa varirken ve dogrulurken ellerini kaldirdiginihaber verdi
Bana da Hammâd, Ibrâhim'den, o Alkame ve elEsved'den, bunlar da Abdullah b Mes'ud'dan, Rasûlullah'in yalniz namaza baslarken ellerini kaldirdigini, bir daha da kaldirmadiginihaber verdi
Ben sana Zührî, Sâlim, babasi yoluyla Hz Peygamber'den haber veriyorum, sen ise bana, Hammâd ve Ibrâhim haber verdi diyorsun?
Hammâd b Ebî Süleyman, Zührî'den, Ibrâhim de Sâlim'den daha fakihtir Ibn Ömer'in sahâbî olusu ayri bir fazîlettir, ancak fikihta Alkame ondan geri degildir elEsved'in birçok meziyetleri vardir Abdullah'a gelince; o Abdullah'tir!
Bu cevap üzerine Evzâî, susmayi tercih etmistir (Karaman, age, 138139)
Bu istinbâtinda EbûHanife, hadise dayanmis, fakat üstadlari oldugu için râvilerini daha yakindan tanidigi bir hadisi digerlerine tercih etmistir
2 Bir kimse digerine kâri ortak olmak üzere satmasi için bir elbise veya ayni sartla yapip kiraya vermesi için bir ev teslim etmek suretiyle bir mudârebe akdiyapsa bu akid Ebû Hanife'ye göre fâsittir Çünkü sözkonusu akidde meçhul bir bedel karsiliginda bir adam kiralanmis oluyor Imami Âzam'a göre bu bir ortaklik akdi degil isticâr (kira) akdidir ve sartlarina uygun olmadigi için fâsidtir (Ebû Yusuf, Ihtilâfu Ebî Hanîfe ve Ibn Ebî Leylâ, 30; esSerahsi, elMebsût, XXII, 35 vd)
Ayni akid, müzâraaakdine benzetilerek, Ibn Ebî Leylâ tarafindan câiz görülmüstür
Bu kiyas ictihâdinda iki müctehid, makisûn aleyhleri farkli oldugu için iki ayri hükme varmislardir
3 Keza bir kimse, digerine mahsulün yarisi, üçte yahut dörtte biri kendisinin olmak üzere arazisini veya hurmaligini teslim etse yani müzâraa veya muamele akdi yapsa, Ebû Hanife'ye göre bu akidler bâtildir Çünkü arazinin sahibi adami meçhul bir ücret karsiliginda kiralamistir Ebû Yusuf'un rivâyetine göre Imam söyle derdi: Tarla veya bahçeden hiçbir sey çikmazsa bu adam bosa çalismis olmayacak mi?Ebû Yusuf ve Ibn Ebî Leylâ ise sahâbe görüslerine dayanarak ve mudârabe akdine kiyas ederek bu islemi câiz görmüslerdir (Ebû Yusuf, age, 4i42)
4 Yahudi ve hristiyanlar gibi farkli din sâliki gayri müslimlerin birinin digerine sâhid veya vâris olmasi, Ebû Hanife'ye göre câizdir; çünkü bütün kâfirler tek bir millet gibidir Halbuki Ibn Ebî Leylâ, onlarin iki ayri din sâliki iki ayri millet olduklarini kabul ederek birinin digerine sâhit ve vâris olmasini câiz görmemistir (Ebû Yusuf, age, 73)
Imami Azam'in fikih tedvinindeki öncülügü
Islâm ilimlerinde fikhin konularinin düzenli olarak belirlenmesiyle bunlarin kitap, bâb, fasillara ayrilarak yazilmasi Islâm hukukunda çok önemli bir dönüm noktasidir Imam Muhammed esSeybânî'nin telifiyle ortaya çikan bu düzenli metinler (asl), vahyî hükümlerle dinîdünyevî hayati ince ayrintilariyla içine alan besyüzbin meseleyi hükme baglamistir Bunlar yazili küllî fikih kâideleri olarak Islâm kültür ve hukukunun vazgeçilmez kaynaklari olmus, yüzyillarca serhleri yapilmistir Çagdaslarinin Ebû Hanife'yi asiri rey taraftarligi ile suçlamalari bile daha sonralari onun görüslerinin baska kavramlar adi altinda kabulünü engellememistir Ebû Hanife'nin bir diger özelligi, kendisinden öncekilerin nakillerinin yarisini bütün meseleleri yeni bastan edillei ser'iyye kaynaklarindan çikarmasidir Islâm'in esaslarina uymayan haberi vâhidleri reddeder Ashabin görüsünü birçok müsnedden tercih eder Tâbiinin görüsünü almak yerine kendi reyini koydu, çünkü o da tâbiîndendi Ebû Hanife, hilâfet i32 yilinda Abbâsilere geçinceye kadar Irak'tan Hicâz'a gitti; orada Mâlik b Enes (i79) ve Sufyân b Uyeyne gibi ileri gelen imamlarla görüstü; hacca gelen çesitli merkezlerin âlimleriyle irtibat kurdu, i36 yilinda Abbâsi yöneticisi Ebû Câfer elMansur'un basa geçmesiyle Kûfe'ye döndü Ama onu da tasvip etmedi; ehli beyt lehine fetvâ verdi (M Zemahserî, elKessâf, ii, 232) Çagdasi Imam Câfer elSâdik ile mütâbakati vardir Iki yil onun meclisinde bulunmus ve, bu ikiyil olmasa Numân helâk olurdudemistir Hicrî i50 yilinda vefât ettiginde yakinlarina, Halifenin gasbettigi hiçbir yere gömülmemesinivasiyet etmistir
Imâmi Azam bazi rivâyetlere göre iskence edilirken, zehirlenerek öldürülmüstür Dâvûd b elVâsitî'nin nakline göre her gün hapiste ona baskadi olmasi teklifi yapilir, o her defasinda reddeder, böylece sonunda yemegine zehir katilarak sehid edilir Ibn elBezzâzi de Ebû Hanife'nin hapisten çikip evine döndügünü, ancak devletin onu halkla temastan engelledigini ve evinde gözetim altinda tutuldugunu zikreder (elBezzâzi, Menâkibu'lImâmi'lA'zam, II, i5) Ebû Hanife'nin cenaze namazinda ellibin kisi bulunmus, hattâ halife Ebû Mansur'un da namaza katildigi söylenmistir
Çagdaslari içinde degisik okullara mensup Mâlik, Evzâî, Abdullah b Mübârek, Ibn Cüreyh, Câ'feri Sadik, Vâsil b Atâ vs büyük imamlar bulunan Imâmi Âzam ile büyük Imam Muhammed Bâkir arasinda geçen söyle bir olay anlatilir: Muhammed Bâkir, Ebû Hanife'ye, Dedemin yolunu ve hadislerini kiyasla degistiren sen misin?diye sormus; Ebû Hanife, Sen, sana lâyik olan bir sekilde yerine otur Ben de bana lâyik olan sekilde yerime oturayim Dedeniz Muhammed (sas)'e hayatinda sahâbîleri nasil saygi duyuyorlarsa ayni sekilde ben de size saygi besliyorum Simdi sen bana kadinin mi erkegin mi zayif oldugunu; kadinin mirasta erkege nisbetle hissesini; namazin mi orucun mu efdal oldugunu, idrarin mi meninin mi pis oldugunu söyler misin? diye sormus Imam Bâkir da kadinin mirasta iki hissesi oldugunu; erkekten zayif oldugunu; namazin oruçtan efdal ve idrarin meniden pis oldugunu söyledi Ebû Hanife ona, Kiyas yapsaydim kadin erkekten zayiftir diye ona mirastan iki hisse verir; idrar yapildiktan sonra gusledilmesini, meni çiktiktan sonra sadece abdest alinmasini söylerdim Kiyasla dedenizin dinini degistirmekten Allah'a siginirim(Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, II, 6667)
Ebû Hanife, meseleleri olmus gibi farzederek takdîrî fikih hükümleri ortaya koymus, örfü ve istihsani sik sik kullanmis, ticârî akidlerdeki ictihadlarinda ilk defa ortaya hükümler çikarmistir Onun en önemli özelliklerinden birisi, sahsi hak ve hürriyetleri savunmasidir Âkil bir insanin sahsi tasarruflarina hiç kimsenin müdâhale edemeyecegini savunarak fikihta büyük bir reform yapmistir Âkile ve bâlige bir kizinkadinin evlenme hususunda velâyetinin kendisine ait oldugunu savunurken babasi dahi olsa, hiç kimsenin sahsi velâyet hakkina müdâhalede bulunamayacagini söylemistir Kezâ, bunak, sefih ve borçlunun hacredilmesini reddeder Çogu görüslerinde ve bu hürriyet bahsinde o görüsünü yalniz basina cumhura karsi hatta Ebû Yusuf da ona muhâlefet ederdurmaktadir Ona göre velâyet, hürriyeti kisitlar ve zedeler Genç erkegin nasil hür velâyeti varsa, genç kizin da olmasi gerekir Maslahat disinda bu mutlâka sarttir Yine Ebû Hanîfe, mülkiyet ile hürriyeti birbirine baglamis, insanin mülkündeki tasarruf hürriyetini sonuna kadar savunmus ve mahkemenin bu hürriyete müdâhalesinin onu kayit altina almasinin karsisinda yer almistir Insanin kendi mülkî tasarrufu eger baskasina zarar verici olursa, o zaman bu meselede suurlu bir dinî vicdana basvurur Çünkü bu gibi meselelerde mahkeme müdâhalesi daha fazla düsmanlik ve çekisme, dinî duygularin zayiflamasina, hattâ fitne ve zulme yol açar Insanin dinî duygusu zayifladiktan sonra bunu hiçbir sey telâfi edemez, kalp katilasir, dinden uzaklasilir, bugzetme ve düsmanlik yayginlasir, tecâvüz ve çekismeler artar, iyilikler kaybolur, kötülükler ortaya çikar Iste kisaca, Ebû Hanîfe yöneticilerin zorbaligina karsi kisisel özgürlükleri savunurken, ayni zamanda dinin sivil gelisim tarzini da ilk defa böyle sistemli bir fikihla ortaya koymustur
Ebû Hanife'nin bir baska önemli görüsü, Dârü'lHarb'e izinli giren bir müslümanin fâiz almasini câiz görmesidir Çünkü ona göre orada Islâmî hükümler tatbik edilmediginden, müslümanin düsman rizasiyla onlarin mallarini almasi câizdir Evzâî bu konuda karsi çikarak, fâizin her yerde her zaman haram oldugunu söylemis, kâfirlerin mal ve canlarinin müslümanlar için haram oldugunu istihrac etmistir Ebû Yusuf ile Imam Sâfii ve Cumhur da Ebû Hanife'nin bu görüsüne katilmazlar Ebû Hanife'nin temel ilkesi, zarûretin yasak seyleri mübah kilmasi ilkesidir Zarûret bulununca özel ve istisnâî hallere gerek vardir Bu bakimdan o bir çok meselede kolaylik getirmistir Onun Dârü'lIslâm'in Darü'lHarb'e dönüsmesi için getirdigi sartlar da Cumhurun görüsünden farklidir O, düsman istilasi ile birlikte ayrica Dârü'lHarb'in sirk ahkâmini uygulamasi, baska bir Dârü'lHarb'e bitisik olmasi, o devlette emniyet içinde olan bir müslüman veya zimmî kalmis olmasi halinde oranin Dârü'lHarb olmadigini söylemektedir Cumhur ve Ebû Yusuf ile Imam Muhammed ise, sadece orada küfür ahkâminin uygulanmasini yeterli görmüslerdir (Bk Dârü'lislâm, Darü'lHarb)
Vakif konusunda da Ebû Hanife, mâlikin mülkünde hiçbir kayitla mukayyed olmadigini savunurken, mâlikin kendisinin yaptigi vakifta ne kendisi ne mirasçilari hakkinda lâzim bir vâkif olmamakta, vakif âriyet hükmünde olmaktadir Yani vâkif, âriyetin câiz oldugu kadar câizdir Rakabesi vâkfin mülkü hükmünde kalmakla beraber geliri ve hasilati vâkif cihetine sarfolunur Vâkif, sagliginda vâkiftan dönerse kerahatle beraber bu câizdir Ebû Hanife bu konuda, Ibn Abbâs'tan rivâyet edilen hadislere göre hüküm vermistir O söyle demistir: Nisâ sûresi nâzil olup da orada miras hükümleri bildirildikten sonra Rasûlullah'i söyle derken isittim: Allah'in ferâizinden hapis etmek yoktur Yani mirasçilar mirastan mahrum edilemezler, buyurmustur Yine Hz Ömer demistir ki: Eger bu vâkfimi Hz Peygamber'e anmamis olsaydim, ondan dönerdimÜçüncü delili, mali vâkif ile hapsedip tasarruftan alikoymanin fikih kâidelerine karsi gelmek seklindeki akli delilidir Mülkiyet tasarruf ve hürriyete baglidir, hürriyeti men eden her türlü tasarruf sarih bir ser'î nass bulunmadikça bâtil olmaktadir Birsey bir kimsenin mülküne girdikten sonra onun mülkiyetinden mâliksiz olarak çikmaz