nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
EBÛ MUHAMMED ELBASRÎ YAŞAMI
Basra velîlerinin büyüklerinden İsmi, Kâsım bin Abdullah elBasrî, künyesi Ebû Muhammed'dir Doğum târihi bilinmemektedir 1184 (H580) senesinde Basra'da vefât etti
Minik yaştan îtibâren din ve fen ilimlerini öğrendi Nefsinin isteklerine her zaman sırt çevirdiTasavvuf büyüklerinin sohbetinde ileri derecelere kavuştu Zamanında Irak'ta bulunan evliyânın gözbebeği, âriflerin, Allahü teâlâya yakın olanların en üstünlerinden oldu Mâlikî mezhebi âlimlerinden idi Bu mezheb hükümlerine göre fetvâ verirdi Sohbetlerinde fıkıh ilmini ve tasavvufî hakîkatleri anlatırdı Millet, onun yüksek mânâlı, kalplere tesir eden değerli sözlerini dinleyip istifâde edebilmek için, sohbetlerine koşarlardı herkes pekçok mânâları ifâde eden vecîz sözleri, halk müziği aralarında dilden dile dolaşırdı
Haram ve belirsiz şeylere hiç yanaşmaz, dünyâya eğilim ve îtibâr etmezdi Sürekli ibâdet ve tâatle, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapmakla meşgûl idi Kendi hâlinde yaşardı Kimseye karışmaz, ne yiyip ne içtiğini, nafakasının nereden geldiğini kimse bilmezdi Çok defâ Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederlerdi Kerâmetleri öyle çoktur
Ebû Abdullahi Belhî hazretleri şöyle anlatıyor: Bir gün Mekkei mükerremede, Mescidi Haram içinde bulunan Makâmı İbrâhim denilen yerde oturuyordum Duhâ, kuşluk vakti idi Ansızın Ebû Muhammed elBasrî hazretlerini gördüm Yanında dört kişi daha vardı Kâbei muazzamayı yedi defâ tavaf edip namaz kıldılar Sonradan BenîŞeybe kapısından çıktılar Ben de onlara tâbi olup, arkalarından gittim İçlerinden birisi beni reddetmek istedi Lakin Ebû Muhammed hazretleri mâni olup; Onu bırak, mâni olma!buyurdu Daha Sonra herbirini, diğerinin önüne gelecek şekilde bir hizâya getirdi En sonlarında da ben vardım Sonra onlardan herbirinin, adım atarken bir öndekinin ayak izine basmasını, diğer yere basmamasını emretti Önümüzden yürümeye başladı Biz ardındaki emrettiği şekilde yürüyorduk Altımızdaki yer katlanıp dürülüyor ve fazla mesâfe alıyorduk Medînei münevvereye ulaştık Duhâ vakti ile öğle namazı arasındaki eksik bir zamanda, Mekke'den Medîne'ye gelmiştik Hâlbuki, bu uzaklık takrîben on iki jurnal yol idi Öğle namazını Mescidi Nebî'de kıldık Namazdan daha sonra aynen evvelki gibi yola çıktık Kısa zamanda kendimizi Kudüs'teki Mescidi Aksâ'da bulduk İkindi namazını orada kıldık Daha Sonra yeniden benzer şekilde yola çıktık Akşam namazını bir sed üzerinde kılıp, aynı şekilde yola devâm ettik Tekrar az bir vakit içinde büyük bir dağın başına vardık Namaz vakti gelince yatsı namazını kıldık Ebû Muhammed hazretleri dağın en yüksek uygun oturdu Biz de etrafındaydık Dağın her göre, ona bâzı kimseler gelmeye başladı Her birisi heybetli kimselerdi Ebû Muhammed hazretlerinden, güneş misâli nûr yayılıyordu Ve gelenlerin herkes, ay gibi parlıyordu herkes gelip selâm veriyor ve Ebû Muhammed hazretlerinin huzûrunda oturuyorduDaha Sonra diğer bâzı kimseler, havadan inip yanında geldiler Bunlar da havada yürüyorlar, yıldırım çakması gibi parlıyorlardı Bâzıları Ebû Muhammed hazretlerine bir şeyler soruyorlar, o da cevap veriyor, onlarla konuşuyordu O Kadar tatlı sohbet ediyor ve böylece hoş konuşuyordu ki, bu hal karşı o heybetli kimselerden bâzıları düşüp bayılıyor, bâzıları ayakta titreyerek baskı duruyorlardı Bâzıları göz yaşlarını su baskını gibi akıtıyorlardı Bâzıları feryâd ediyorlar, bâzıları da havada döne döne gidip, gözden kayboluyorlardı O Kadar bir hâl idi oysa, sabah namazı vaktinde orada bulunanlar ile berâber sabah namazını kılıncaya kadar, yarı dağın altımızda sallandığını hissediyorduk Sonra dağın arka tarafına indi Peşinden biz de geldik bundan başka ne görelim, önümüzde sonu görülmeyen, bembeyaz, fazla nûrlu ve tatlı bir yer vardı Miskden daha tatlı olan kokusu her tarafa yayılıyordu Biz orada bâzı kimseler gördük Değişik tesbîhler söyliyerek, Allahü teâlâyı zikrediyorlardı Onların nûrları gözleri kamaştırıyordu Ebû Muhammed hazretleri de, Allahü teâlânın zikri ile kendinden geçmiş bir hâlde, sağa sola sallanıyordu Ayakta zor duruyordu Allahü teâlâya şöyle niyazda bulunuyordu:
Yâ Rabbî! Sana olan şevk beni sarsıyor Senden farklı almak beni perişân ediyor Azâbından fazla korkuyor isem de, rahmetinden ümitsiz değilim Bana gazab etmenden korkuyorum ve bu hâl beni mahvediyor Senin muhabbetin ile başı dönen hâldeyim Senin yakınlığın, beni derleyip toparlıyor ve sevindiriyor Seninle beraber almak, benim en büyük sürûr ve sevincimdirBu hal duhâ vaktine değin devâm etti Sonra geldiğimiz yere döndük Orası, geçen günkü gördüğümüz gibi değildi Kimseler yoktu Sonra yürüdü Biz hep kendisini tâkib ediyorduk Altın ve gümüşlerle süslü bir şehre geldik Orada, dalları birbirine girmiş fazla hoş ağaçlar, tatlı suların aktığı nehirler, dallarda dizilmiş ve olgunlaşmış çok meyveler vardı Biz, o şehre girdik Olgun meyvelerden yiyip, tatlı sulardan içtik Ebû Muhammed hazretleri, bizlere birer tâne elma almamızı emretti Emir icâbı hepimiz birer elma aldık, yalnız Mekkei mükerremede benim onlarla birlikte gitmemi istemeyip, beni reddeden kimse elma alamadı Ebû Muhammed hazretleri ona;
Bu, senin edebte kusûr etmen ve bu kimsenin hatırını kırman sebebiyledirbuyurup, beni işâret etti Sonradan bana; Bunun için Allahü teâlâdan magfiret iste! Bu yol, edebi muhâfaza ve edebin hükümlerine riâyet etmek üzerine kurulmuşturbuyurdu
Ben, o şahıs için cenâbı Hak'tan magfiret diledim O kimse de, mahcûb bir şekilde fazla tövbe ve istigfâr etti Bundan sonra Ebû Muhammed hazretleri; Acilen sen de arkadaşların gibi bir elma al!buyurdu O talebe de elini uzattı ve elmayı aldı Ebû Muhammed sonra buyurdu fakat: Burası evliyâ şehridir Buraya velî olmayan giremez Sen velî olduğun için buraya girdin Lakin bir defâ edebe riâyetsizlik etken nedeniyle, o nîmetten mahrûm olmuş idin Tövbe ve istigfârdan daha sonra her tarafta o elmadan alabildin
Daha Sonra yürüdük, bâzı yerlerden geçtik Arâziye isâbet eden bir facia nedeniyle kurumuş bir ağaç gördük Onun için duâ ettiler, anında ağaç yeşerip, yaprak açtı bundan başka baktım Mekkei mükerremeye gelmişiz Öğle namazı vakti idi Namazı kıldık Sonradan, kendisi hayatta olduğu müddetçe bu durumdan hiç kimseye bir şey anlatmamam için benden söz aldı Daha Sonra kayboldular Bir müddet onları hiç göremedim
Bir süre sonradan, Ebû Muhammed hazretlerini bakmak arzusu bende dayanılmaz bir hâle gelince Basra'ya gittim Yanına günlerce kaldım Bir gün Basra'nın dışına çıktı Ben de yanında idim Eshâbı kirâmdan Talhâ bin Ubeydullah'ın türbesine geldik Kabri görür görmez geriye doğru döndü Sonradan dönüp kabri ziyâret etti
Başı öne eğik, fazla saygılı ve fazla edebli olarak, mahzûn bir hâlde idi Sonradan ben ziyâret ederken, dönüp her tarafta gitmesinin hikmetini suâl ettim Birinci defâ gittiğimde, Talhâ hazretleri oturuyordu Üstünde fazla kıymetli yeşil bir elbise, başında inci ve mücevherlerle süslü çok güzel bir tâc vardı Yanına da, iki tâne hûrî vardı O durumda gidip ziyâret etmekten hayâ ettim O hûrîler gittikten daha sonra ziyâret ettimbuyurdu O hayatta olduğu müddetçe ben bu hâli hiç kimseye anlatmadım
Ebû Muhammed Basrî hazretleri halvethânesinden, yalnız kaldığı yerden çıkıp gezerken kuru bir ağacın yanına varsa, ağaç o anda yapraklanırdı Bir hastanın yanında gitse, hasta o an şifâ bulurdu Sıkıntısı varsa hafifler, âfiyet bulurdu Derdi olan da derdinden kurtulurdu
1184 (H580) yılında vefât eden Ebû Muhammed Basrî hazretleri Basra'da defnedildi Kabri cümbür cemaat kadar bilinmekte ve ziyâret edilmektedir
ŞU GÖRDÜĞÜN MALLARIN TÜMÜ EMÂNETTİR
Menâvî hazretleri kendisini sevenlerden birinin şöyle naklettiğini haber vermektedir:
Ebû Muhammedi Basrî hazretlerini ziyâret için Basra'ya gelmiştim Geçtiğim yerlerde hayvan sürüleri, arâziler, hurmalıklar gördüm Bunların kime âit olduğunu sordum Ebû Muhammed hazretlerine âit olduğunu söylediler Hatırıma, bunlar hükümdarların işidir diye geldi Acabâ Allah adamlarından birisi, kalbini böyle şeylerle niye meşgûl ediyor? Bu düşüncelerle yoluma devâm ettim Kur'ânı kerîmden En'âm sûresini okuyordum Kalbimden böylece hedef ettim ancak, o zâtın kapısına vardığım süre hangi âyeti kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin Bu niyetlerle ve En'âm sûresini okuyarak, o zâtın dergâhının eşiğine ayağımı koyduğumda, En'âm sûresinin; Onlar fakat, Allahü teâlânın kendilerini hidâyetine eriştirdiği kimselerdir Sen de onların gittiği yoldan yürümeâlindeki 90 âyetini okuyordum Ben demin içeri girmek için izin gönülsüzce, hizmetçi düşünmeden çıkıp beni karşıladı ve Ebû Muhammed hazretlerinin yanına götürdü Bu hâle çok hayret ettim Ebû Muhammed hazretleri, ismim ile hitâb ederek: Yâ Ömer! Benim malım diye yeryüzünde gördüğün şeylerin tümü emânettir Onlara âid en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur Allah adamları bunları, Allahü teâlânın dînine hizmet ve O'nun kullarına takviye için ellerinde bulundurur Fakat zerre dek bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini meşgûl etmez Zâten, kalbinde zerre değin dünyâ düşüncesi bulunan kimseye, Allahü teâlâyı tanımak nasîb olmaz Nerede kaldı ki, bunlara gönül vermiş olsunlarBu hâli görünce, hayretim ve Ebû Muhammed hazretlerine olan muhabbet ve bağlılığım daha da arttı
Kaynaklar:
1) Câmiu KerâmâtilEvliyâ; c2, s235
2) Tabakâtü'lMemâlik; c1, s150
*
Basra velîlerinin büyüklerinden İsmi, Kâsım bin Abdullah elBasrî, künyesi Ebû Muhammed'dir Doğum târihi bilinmemektedir 1184 (H580) senesinde Basra'da vefât etti
Minik yaştan îtibâren din ve fen ilimlerini öğrendi Nefsinin isteklerine her zaman sırt çevirdiTasavvuf büyüklerinin sohbetinde ileri derecelere kavuştu Zamanında Irak'ta bulunan evliyânın gözbebeği, âriflerin, Allahü teâlâya yakın olanların en üstünlerinden oldu Mâlikî mezhebi âlimlerinden idi Bu mezheb hükümlerine göre fetvâ verirdi Sohbetlerinde fıkıh ilmini ve tasavvufî hakîkatleri anlatırdı Millet, onun yüksek mânâlı, kalplere tesir eden değerli sözlerini dinleyip istifâde edebilmek için, sohbetlerine koşarlardı herkes pekçok mânâları ifâde eden vecîz sözleri, halk müziği aralarında dilden dile dolaşırdı
Haram ve belirsiz şeylere hiç yanaşmaz, dünyâya eğilim ve îtibâr etmezdi Sürekli ibâdet ve tâatle, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapmakla meşgûl idi Kendi hâlinde yaşardı Kimseye karışmaz, ne yiyip ne içtiğini, nafakasının nereden geldiğini kimse bilmezdi Çok defâ Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederlerdi Kerâmetleri öyle çoktur
Ebû Abdullahi Belhî hazretleri şöyle anlatıyor: Bir gün Mekkei mükerremede, Mescidi Haram içinde bulunan Makâmı İbrâhim denilen yerde oturuyordum Duhâ, kuşluk vakti idi Ansızın Ebû Muhammed elBasrî hazretlerini gördüm Yanında dört kişi daha vardı Kâbei muazzamayı yedi defâ tavaf edip namaz kıldılar Sonradan BenîŞeybe kapısından çıktılar Ben de onlara tâbi olup, arkalarından gittim İçlerinden birisi beni reddetmek istedi Lakin Ebû Muhammed hazretleri mâni olup; Onu bırak, mâni olma!buyurdu Daha Sonra herbirini, diğerinin önüne gelecek şekilde bir hizâya getirdi En sonlarında da ben vardım Sonra onlardan herbirinin, adım atarken bir öndekinin ayak izine basmasını, diğer yere basmamasını emretti Önümüzden yürümeye başladı Biz ardındaki emrettiği şekilde yürüyorduk Altımızdaki yer katlanıp dürülüyor ve fazla mesâfe alıyorduk Medînei münevvereye ulaştık Duhâ vakti ile öğle namazı arasındaki eksik bir zamanda, Mekke'den Medîne'ye gelmiştik Hâlbuki, bu uzaklık takrîben on iki jurnal yol idi Öğle namazını Mescidi Nebî'de kıldık Namazdan daha sonra aynen evvelki gibi yola çıktık Kısa zamanda kendimizi Kudüs'teki Mescidi Aksâ'da bulduk İkindi namazını orada kıldık Daha Sonra yeniden benzer şekilde yola çıktık Akşam namazını bir sed üzerinde kılıp, aynı şekilde yola devâm ettik Tekrar az bir vakit içinde büyük bir dağın başına vardık Namaz vakti gelince yatsı namazını kıldık Ebû Muhammed hazretleri dağın en yüksek uygun oturdu Biz de etrafındaydık Dağın her göre, ona bâzı kimseler gelmeye başladı Her birisi heybetli kimselerdi Ebû Muhammed hazretlerinden, güneş misâli nûr yayılıyordu Ve gelenlerin herkes, ay gibi parlıyordu herkes gelip selâm veriyor ve Ebû Muhammed hazretlerinin huzûrunda oturuyorduDaha Sonra diğer bâzı kimseler, havadan inip yanında geldiler Bunlar da havada yürüyorlar, yıldırım çakması gibi parlıyorlardı Bâzıları Ebû Muhammed hazretlerine bir şeyler soruyorlar, o da cevap veriyor, onlarla konuşuyordu O Kadar tatlı sohbet ediyor ve böylece hoş konuşuyordu ki, bu hal karşı o heybetli kimselerden bâzıları düşüp bayılıyor, bâzıları ayakta titreyerek baskı duruyorlardı Bâzıları göz yaşlarını su baskını gibi akıtıyorlardı Bâzıları feryâd ediyorlar, bâzıları da havada döne döne gidip, gözden kayboluyorlardı O Kadar bir hâl idi oysa, sabah namazı vaktinde orada bulunanlar ile berâber sabah namazını kılıncaya kadar, yarı dağın altımızda sallandığını hissediyorduk Sonra dağın arka tarafına indi Peşinden biz de geldik bundan başka ne görelim, önümüzde sonu görülmeyen, bembeyaz, fazla nûrlu ve tatlı bir yer vardı Miskden daha tatlı olan kokusu her tarafa yayılıyordu Biz orada bâzı kimseler gördük Değişik tesbîhler söyliyerek, Allahü teâlâyı zikrediyorlardı Onların nûrları gözleri kamaştırıyordu Ebû Muhammed hazretleri de, Allahü teâlânın zikri ile kendinden geçmiş bir hâlde, sağa sola sallanıyordu Ayakta zor duruyordu Allahü teâlâya şöyle niyazda bulunuyordu:
Yâ Rabbî! Sana olan şevk beni sarsıyor Senden farklı almak beni perişân ediyor Azâbından fazla korkuyor isem de, rahmetinden ümitsiz değilim Bana gazab etmenden korkuyorum ve bu hâl beni mahvediyor Senin muhabbetin ile başı dönen hâldeyim Senin yakınlığın, beni derleyip toparlıyor ve sevindiriyor Seninle beraber almak, benim en büyük sürûr ve sevincimdirBu hal duhâ vaktine değin devâm etti Sonra geldiğimiz yere döndük Orası, geçen günkü gördüğümüz gibi değildi Kimseler yoktu Sonra yürüdü Biz hep kendisini tâkib ediyorduk Altın ve gümüşlerle süslü bir şehre geldik Orada, dalları birbirine girmiş fazla hoş ağaçlar, tatlı suların aktığı nehirler, dallarda dizilmiş ve olgunlaşmış çok meyveler vardı Biz, o şehre girdik Olgun meyvelerden yiyip, tatlı sulardan içtik Ebû Muhammed hazretleri, bizlere birer tâne elma almamızı emretti Emir icâbı hepimiz birer elma aldık, yalnız Mekkei mükerremede benim onlarla birlikte gitmemi istemeyip, beni reddeden kimse elma alamadı Ebû Muhammed hazretleri ona;
Bu, senin edebte kusûr etmen ve bu kimsenin hatırını kırman sebebiyledirbuyurup, beni işâret etti Sonradan bana; Bunun için Allahü teâlâdan magfiret iste! Bu yol, edebi muhâfaza ve edebin hükümlerine riâyet etmek üzerine kurulmuşturbuyurdu
Ben, o şahıs için cenâbı Hak'tan magfiret diledim O kimse de, mahcûb bir şekilde fazla tövbe ve istigfâr etti Bundan sonra Ebû Muhammed hazretleri; Acilen sen de arkadaşların gibi bir elma al!buyurdu O talebe de elini uzattı ve elmayı aldı Ebû Muhammed sonra buyurdu fakat: Burası evliyâ şehridir Buraya velî olmayan giremez Sen velî olduğun için buraya girdin Lakin bir defâ edebe riâyetsizlik etken nedeniyle, o nîmetten mahrûm olmuş idin Tövbe ve istigfârdan daha sonra her tarafta o elmadan alabildin
Daha Sonra yürüdük, bâzı yerlerden geçtik Arâziye isâbet eden bir facia nedeniyle kurumuş bir ağaç gördük Onun için duâ ettiler, anında ağaç yeşerip, yaprak açtı bundan başka baktım Mekkei mükerremeye gelmişiz Öğle namazı vakti idi Namazı kıldık Sonradan, kendisi hayatta olduğu müddetçe bu durumdan hiç kimseye bir şey anlatmamam için benden söz aldı Daha Sonra kayboldular Bir müddet onları hiç göremedim
Bir süre sonradan, Ebû Muhammed hazretlerini bakmak arzusu bende dayanılmaz bir hâle gelince Basra'ya gittim Yanına günlerce kaldım Bir gün Basra'nın dışına çıktı Ben de yanında idim Eshâbı kirâmdan Talhâ bin Ubeydullah'ın türbesine geldik Kabri görür görmez geriye doğru döndü Sonradan dönüp kabri ziyâret etti
Başı öne eğik, fazla saygılı ve fazla edebli olarak, mahzûn bir hâlde idi Sonradan ben ziyâret ederken, dönüp her tarafta gitmesinin hikmetini suâl ettim Birinci defâ gittiğimde, Talhâ hazretleri oturuyordu Üstünde fazla kıymetli yeşil bir elbise, başında inci ve mücevherlerle süslü çok güzel bir tâc vardı Yanına da, iki tâne hûrî vardı O durumda gidip ziyâret etmekten hayâ ettim O hûrîler gittikten daha sonra ziyâret ettimbuyurdu O hayatta olduğu müddetçe ben bu hâli hiç kimseye anlatmadım
Ebû Muhammed Basrî hazretleri halvethânesinden, yalnız kaldığı yerden çıkıp gezerken kuru bir ağacın yanına varsa, ağaç o anda yapraklanırdı Bir hastanın yanında gitse, hasta o an şifâ bulurdu Sıkıntısı varsa hafifler, âfiyet bulurdu Derdi olan da derdinden kurtulurdu
1184 (H580) yılında vefât eden Ebû Muhammed Basrî hazretleri Basra'da defnedildi Kabri cümbür cemaat kadar bilinmekte ve ziyâret edilmektedir
ŞU GÖRDÜĞÜN MALLARIN TÜMÜ EMÂNETTİR
Menâvî hazretleri kendisini sevenlerden birinin şöyle naklettiğini haber vermektedir:
Ebû Muhammedi Basrî hazretlerini ziyâret için Basra'ya gelmiştim Geçtiğim yerlerde hayvan sürüleri, arâziler, hurmalıklar gördüm Bunların kime âit olduğunu sordum Ebû Muhammed hazretlerine âit olduğunu söylediler Hatırıma, bunlar hükümdarların işidir diye geldi Acabâ Allah adamlarından birisi, kalbini böyle şeylerle niye meşgûl ediyor? Bu düşüncelerle yoluma devâm ettim Kur'ânı kerîmden En'âm sûresini okuyordum Kalbimden böylece hedef ettim ancak, o zâtın kapısına vardığım süre hangi âyeti kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin Bu niyetlerle ve En'âm sûresini okuyarak, o zâtın dergâhının eşiğine ayağımı koyduğumda, En'âm sûresinin; Onlar fakat, Allahü teâlânın kendilerini hidâyetine eriştirdiği kimselerdir Sen de onların gittiği yoldan yürümeâlindeki 90 âyetini okuyordum Ben demin içeri girmek için izin gönülsüzce, hizmetçi düşünmeden çıkıp beni karşıladı ve Ebû Muhammed hazretlerinin yanına götürdü Bu hâle çok hayret ettim Ebû Muhammed hazretleri, ismim ile hitâb ederek: Yâ Ömer! Benim malım diye yeryüzünde gördüğün şeylerin tümü emânettir Onlara âid en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur Allah adamları bunları, Allahü teâlânın dînine hizmet ve O'nun kullarına takviye için ellerinde bulundurur Fakat zerre dek bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini meşgûl etmez Zâten, kalbinde zerre değin dünyâ düşüncesi bulunan kimseye, Allahü teâlâyı tanımak nasîb olmaz Nerede kaldı ki, bunlara gönül vermiş olsunlarBu hâli görünce, hayretim ve Ebû Muhammed hazretlerine olan muhabbet ve bağlılığım daha da arttı
Kaynaklar:
1) Câmiu KerâmâtilEvliyâ; c2, s235
2) Tabakâtü'lMemâlik; c1, s150
*