Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ehl-i Beyt

Ehl-i Beyt

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Ehli Beyt Efendimiz (AS)’in ev halkı Annelerimiz ve çocuklarının bulunduğu yuva Yuvanın tanınan adı ise, Hanei Saadet Asrı Saadet insanının görebileceği en huzurlu aile Ailenin denge taşı, yaratılmışların en başıydı

Efendimiz (AS), hanımları, çocukları ve torunlarıyla o gün insanlarının gözü önünde, gönül evinde kainatı şereflendiriyordu Bu şeref ve Allah’ın rahmeti sayesinde insanlar canlı bir aile hayatını görüyorlar, hayatlarını da buna göre şekillendiriyorlardı Madde ve manada dertli her erkek, bizzat Efendimiz’e, kadınlar ise annelerimize başvuruyorlar, çocuklar da bu ailenin çocukları arasında arzı endam ediyorlardı Ve Bir kul yeryüzünde peygamberliğini icra ediyordu İşte Alemlerin Rabbi, müminlere bu peygamberin ailesini sevmelerini emrediyordu:

“De ki; ben buna karşılık sizden akrabamı sevmenizden başka ücret istemiyorum (Şura23)

Efendimiz (AS)’ın eşleri, kızı Fatıma, damadı Ali, torunları Hasan ve Hüseyin (RA) işte bu ailenin fertleriydi Bu ailenin fertlerinin yükü ise ağırdı: peygamber Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliği ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de güzellikle salıvereyim

“Eğer Allah’ı ve peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız bilin ki; Allah içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır

“Ey peygamber Hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkartılır Bu Allah’a göre kolaydır (Ahzab2830)

Zor olan tek şey vardı: O gün de toplumunun arasında zavallı insanlar vardı Kainatın Efendisi’nin erkek çocukları yaşamayınca, “soyu kesildi“ diyenler vardı Artık bu ailenin sonunun geldiğine hükmediyorlardı Ama ilâhi irade, ailenin devamını murad ediyordu:

“Asıl soyu kesik olan, şüphesiz seni kötüleyendir (Kevser3)

Baba kız

Bu ailenin kızıydı Fatıma (RA) O, gül neslin anası Fatımatü’zZehra elBetûl’dü O Neslinden gelenler cehennem ateşi asla görmeyecek ‘Fatıma’, akpak yüzü, nur haliyle saf ‘Zehra’, din ve soy itibariyle benzeri olmayan, Cenabı Hakk’a kendini adamış ‘Betûl’, bir kızdı o

Kainatın Efendisi ne zaman seferden dönse, biriciği Fatıma’nın evine uğrar, hal ve hatırını sorar; sefere çıkarken de en son onunla vedalaşırdı Yürüyüşü ve konuşmasıyla Sevgili Peygamberimiz’e en çok benzeyendi Fatıma (RA) içeri girdiğinde, Alemlerin Efendisi ayağa kalkar, onu karşılar, “Hoş geldin kızım“ derdi İlâhi irade daha küçüklükten onu sevilmeye hazırlamıştı Biricik babasını hiç yalnız bırakmaz, adım adım takip ederdi Kâbe’nin önünde nasıl da secdeye kapanmıştı

Kainatın Biriciği Ebu Cehil ve avanesi kopup gelmişler, deve pisliklerini nübüvvet mührünün üzerine atma cüretini göstermişlerdi Beş yaşlarındaki o küçük Fatıma koşarak gelmiş, Alemlerin Efendisine atılan pislikleri elleriyle temizlemiş, onlara beddualar etmişti Baba kız arasındaki bu sevginin elbette rabbanî bir yönü vardı

Kainatın Serveri’nin Medine’yi şereflendirmesinin ardından henüz beş ay geçmişti Evlilik dönemi gelmişti Fatıma (RA) ile evlenmek dünya ve ahirette elde edilecek en büyük şeref demekti

Ve bu herkese nasip olmazdı Kullar ancak sebeplere yönelir Allah da “ol“ derse, iş oluverirdi

Ve Sahabei Kiram bu şerefe ulaşmak istiyordu Hz Ebubekir, Ömer, Osman (RA) ebedi şerefi her an kolluyorlardı Her defasında da, Efendimiz (AS):

“Ben O’nun hakkında ilâhi hükmü bekliyorum! diyordu Mademki akrabasını sevmeyi, en yüce sevgili emretmişti O Allah, buna elbette güç yetirecekti Sahabe, kendi arasında: “Ey Ali! sen ne diye istemiyorsun Fatıma’yı? dediklerinde O: Ebubekir, Ömer, geri çevrildikten sonra ha! diyordu

Kul bir kere başını eğmeye görsün, Kainatın Sahibi Kaldır kulum başını! demez mi?! Eğmişti Ali (RA) gönlünü, bükmüştü boynunu Kendini sahabe arasında en küçük görüyordu; hiçliğe adamıştı kendini

Ey Musa! Sevilmen ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendi sevgimi lûtfettim (Taha39) buyuran Allah, en çok sevdiği ve alemleri hatırına yarattığı biricik peygamberinin sevgisini elbette üzerine alırdı

Kardeşim

İlâhi iradenin neticesinde, Ali (RA), Efendimiz‘in huzuruna vardı Nuru Muhammedî karşısında büklüm büklüm olmuş, kalakalmıştı Konuşamıyordu bir türlü Ne zaman Kainatın Serveri: “Ey Ali! Benden Fatıma’yı mı istemeye geldin? deyince, ancak “evet“ diyebildi Fakat bir sonraki görüşmelerinde

“Ey Allahın Rasulü! O’na mehir olarak verebileceğim hiçbir şeyim yok Bir atım, bir de zırhım var Atımı satayım mı?

“Zırhını sat Ama atın sana lazım olacak!

İş kesinleşince insanlar arasında konuşmalar arttı Zira hadise hiç de bekledikleri gibi gerçekleşmemişti Rasulullah (AS) onlara: O’nu ben nikahlamadım Allah nikahladı buyuruyordu Ve Emir verdiler:“Gidin Fatıma’nın evini hazırlayın!

Ümmü Seleme ve Aişe validelerimiz Fatıma’yı tepeden tırnağa techiz edeceklerdi Odaya girdiler Toprak zemini düzlediler, iki yastık kılıfına hurma lifi doldurdular Hurma ve kuru üzümden oluşan yemek hazırladılar Fatıma’ya tatlı su ikram ettiler Elbise ve su kırbası asabilsinler diye evin köşesine de askı kurdular (İbni Mace)

Yatsı namazından sonraydı Kainatın Efendisi, Fatıma’nın evine uğradı Yapılanları gözden geçirdi Ensar’dan bazıları:

“Ey Ali! Düğün ziyafeti vermeyecek misin? deyince, ensardan biri:
“Koç benden! dedi

Ali (RA) da yarım ölçek arpa almak için zırhını rehin olarak bıraktı Ziyafetin ardından Efendimiz (AS), kendisi gelinceye kadar Fatıma’nın yanına girmemesini Ali’ye söyledi

Efendimiz (AS) eve geldi ve içeri girmek için izin istedi İzin verilince:“Kardeşim burada mı? diye sordu Dadı Ümmü Eymen:

“Ey Allah’ın Rasulü! Senin kardeşin de kim? deyince:
“Ebu Talib’in oğlu Ali!
“Sen kızını onunla nikahlamadın mı?
“Evet, ama o benim kardeşimdir

Aldığı abdest suyundan, Ali (RA)’ın göğsüne serpti Ve dua etti: “Allahım! Bu evliliği mübarek kıl! Onlara ve nesillerine de mübarek kıl! (Tirmizî)

Efendimiz (AS) her sabah namazına çıkarken, yeni evlilerin evinin önünde durur ve onları namaza kaldırırdı Altı ay böyle devam etti Onlara çok kereler:

“Ey Ehli Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak istiyor (Ahzab 33) ayetini okurdu

Torun sevgisi


Kainatın en sevgili babası, onları böyle yetiştiriyordu Torunları Hasan ve Hüseyin’i öpüp kokluyordu

Bir gün Efendimiz çarşıdaydı Hüseyin’in de aralarında bulunduğu bir grup çocuk oyun oynuyordu Efendimiz (AS) onu yakalamak için ellerini açtı Çocuk sağa sola koşmaya başlayınca O da peşinden koştu, ellerinden yakalayıp tutunca bir elini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve: “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim Kim Hüseyin’i severse Allah da onu sevsin buyurdu

Çoğu kez Hasan ve Hüseyin’ in ellerinden tutup:
“Kim beni, bu ikisini ve bunların ana ve babalarını severse, kıyamet gününde o benimle beraber, benim derecemde olur derdi (Tirmizî)



Bu sevgide bir hakikat gizlenmişti Kainatın Serveri “Kızım Fatıma benden bir parçadır“ derken ve torunları Hasan ve Hüseyin‘i öperken, yaratılışın getirdiği babalık hissi ile davranmıyordu:



Hasan (RA)’ın başını öperken, aslında onun neslinden gelecek olan Abdulkadir Geylanî (KS)’yi ve onun kudsi hizmetlerini nübüvvet nazarıyla görüp takdir ve teşvik ederek öpüyordu Hüseyin (RA)’a şefkat gösterirken, onun nur silsilesinden gelen Zeynel Abidin ve Caferi Sadık gibi pek çok imamın, Kur’an ve Sünnet’e peygamber vârisi olarak yapacağı hizmetleri görüyordu İhtimal, onların üzerinde Hz Adem’den Asrı Saadet’e, ta haşir meydanına kadar geçmiş ile geleceğin perdelerini kaldırıp, hem de kainatın son peygamberi olarak nice hadiseleri müşahede ediyordu Rahman’ın nur nazarıyla Hasan ve Hüseyin’in ardından gelecek İslâm dininin istikbaldeki nice velilerini, kutublarını, peygamber vârisi alimlerini; o Nuru Muhammedî’yi taşıyan yüzde görerek tebessüm ediyor, onları kokluyordu İşte o nazarda Şahı Geylanî’nin alacağı hisse vardı! (Bediuzzaman)

Ailenin gözbebeği


İşte İnsan aklının eremeyeceği kadar ulvî anlamlar taşıyan bu ailenin gözbebeğiydi Fatıma Nuru Muhammedî’yi nesillere taşıyan, gül neslin anası ve rahmet deryasının biricik parçası Fatıma‘yı yine bir kez, ama bu kez son yolculuğuna çıkmak üzere ve hasta yatağındayken yanına çağırdı Aişe (RA)’ın odası o gün Medine’ nin, hatta yeryüzündeki tüm evlerin en karanlık anına şahit olmak üzereydi



“Kızım Fatıma! Hoşgeldin dedi ve sağına oturttu Sırrını kulağına fısıldadı Biricik Fatıma’nın gözlerinden yaşlar boşandı Ama ardından o göz yaşları gönüllerde açan tebessüme dönüştü Önce gözyaşı, sonra tebessüm Belki de bu iki tavır hiç bir zaman böylesine dost olamayacaktı Ve bir ara dayanamadı, Aişe (RA) sordu Fatıma’ya, neydi bunun anlamı Fatıma anlattı:



“Rasulullah (AS) bu hastalığının ardından vefat edeceğini söyleyince dayanamadım ağladım Ama ailesi içerisinde kendisine ilk kavuşanın ben olacağımı söyleyince, sevindim ve güldüm



Peygamber ve ailesi, tüm insanlığa, kurulacak bütün yuvalara en güzel örnekti Onun kesilmeyen nesli, Kur’an ve Sünnet’i yaşatan imamlar ile onları görüp tabi olanlardı Yuvalarını Nuru Muhammedî ile aydınlatanlar, insanlığa rehber olanlardı Zira onlar, Allah’ın varlığını kendilerinde, hanımlarında, çocuklarında ve tüm nesillerinde yaşayarak ve yaşatarak gösteriyorlardı Allah Tealâ bunun tefekkür edilmesini istiyordu:



“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının belgelerindendir Bunlarda düşünüp ibret alanlar için dersler vardır! (Rum21)



Ahmet Yatağan
 
858,496Konular
981,848Mesajlar
29,893Kullanıcılar
cengo967Son üye
Üst Alt