ellerimiz ellerinizdedir efendim Bildik oysa siz insanların en lütufkârısınız… Bir köleyi bir çocuğu deha geri çevirmezdiniz Birnin elini tuttuğunuzda elinizi tutan kimse bırakmadıkça elini bırakmazdınız Çölün aziz misafiri Suskunların kutlu sözcüsü Hüzünlerin sabırlı bekçisi Teselli yağmuru Refah pınarı Efendimiz Kokunuz duyuldu önce Saçları rüzgârın yakasına tutuşmuş çocuklardan biri ellerini kumlardan çekip koştu Gözlerini yukarı çevirdi Yukarıların habercisinin yücelerin gezginin yüzüne bıraktı kalbini Kanatlarını sessizliğin avucuna yayıveren kelebekler asılı kaldı havada Rüzgâr nefesini tuttu Kum tanecikleri gül yüzünüzün kıvrımlarına koşuştu Billur elleri uzandı nur ellerinize Eline avucuna yığdı çocuk sevinçlerinin hepsini Bakışlarını akıttı yüzünüze Gözlerinize ta gözlerinizin bebeğine baktı Efendim Varlığınızın çölü gül(l)e çevirdiğini ölümü sonsuza bitiştirdiğini bilerek baktı gözlerinizin içine Kendisinden önce kardeşlerini yutan çölün tozlarını temizlendi ellerinizle yüzünden Nefes aldı gözlerinizle buluşunca gözleri Ola Ki de delice seğirtti ardınızdan Siz de onu beklediniz ola ki; hepimizi her şeyimizi tüm kızlarımızı kucaklayan yitirdiklerimizi bize yeniden vaad eden tebessümünüzle beklediniz Kız çocuğunun dudağında sonsuza goncalanan tebessüm gülleri açıldı Sizin karanlıkları dağıtan hüzünleri silen korkuları boğan tebessümünüze dokundu bakışları “Kal dedi gözleri “birazcık kal gitme… Avucunuza bıraktı avuçlarının huzurunu… Ola Ki birkaç adımı birlikte attınız Efendim Yavaşladınız Fakat hiç acelenizin olmadığını bilirdik Boyu hizasında eğiliverdiniz Bize döndüğünüz gibi yükseklerin en yükseği miractan iner gibi Bizim hatırımıza indiğiniz gibi el üstünde tutulduğunuz semâdan arzın çölüne Gözümüzün yaşını silmek için alkışlandığınız göklerin cezbesinden sıyrılıp bulandığınız gibi dünyanın hüznüne Sırf bizi sevindirmek için Yakınlık makamından uzak kalmaya razı olduğunuz gibi Eğildiniz Efendim eğiliverdiniz Yanımıza döndünüz Yüzümüze baktınız Hatırımızı saydınız Nazladınız Kız çocuklarımıza ebedî teselliler getirdiniz deste deste Kucakladınız sımsıcak Medine’li kız çocuğunun elinden tuttunuz Adı kâh Hacer kâh Maria kâh Samaneh olur ya Rojda ya da Lena oluverdi Fıtratı İslam idi kız çocuğunun… Onun sevincini öncelediniz; sonraya bıraktınız başkalarını Onu sevindirmeyi önemsediniz bekleyenleri ötelediniz Lahza dondu Mekan doğruldu Çöl dirildi Zaman tekrar kanatlandı bakışlarınızın göğünde Gülümseme ettiniz Minik kız çocuklarının hatırını her şeyin önüne aldınız Onlar için çektiğiniz sancıları sakladınız onun gözlerinden Onlar için kanayan ayaklarınızı unuttunuz onun sevincinde Dualarınızın göğünde bir güneş gibi yükselttiniz kız çocuğu mutluluklarını Ellerinizin nuruyla ışıdı kızın yüzü Ve kızın ışıyan yüzünden yansıyan ışığın somurtkan sevinç mutluluk pencere önlerimize dek taştı Ve kızın gözlerine nakşolan gül yanağınızın kokusu döndü dolaştı kızlarımızın yanağına bulaştı Acilen o kızın yanağından servet bir ışıltıyı ve kokuyu taşıyor kızlarımızın yanakları Onların lüle saçlarında ceylan titrekliğindeki kocaman gözlerinde beyaz gülüşlerinde yarım kalmış acemi ve günahsız dualarında sizin tesellinizi içiyoruz her gün Minik kızlarımızı seviyoruz Efendim sayenizde Onlar için umutlanıyorsak sizin müjdenizle Onları sevindirebiliyorsak sizin hatırınıza Efendim… Ne varsa sevgiden yana elimizde avucumuzda mayasını sizin tebessümünüzden devşirdik Efendim Efendimiz Niçin hâlâ elini tutmaktan uzakta düştüğümüz kızlarımız var bizim Elimize tutunan yetimleri öksüzleri ötelere öylece kaygısızca itiverdik biz Kızlarımızın sımsıcak tebessümlerini soluğumuzdan buz tutmuş dipsiz kuyulara savuran buzdan heykelleriz biz O günahsız dudakların “Baba! deyişlerini huzursuz ve telaşlı saatlerin yüzünde par(ç)alayan babalarız biz… Şimdi kapı arkalarında baba yolu bekleyen nazenin kız çocuklarını babasız bırakanlarla aynı şehirleri paylaşıyoruz biz Bir gün olsun âh bir lahza olsun kızımız tutunca elimizden hiç bırakmamaya ahdederken biz o bırakmadıkça onun elini bırakmamaya niyetlenirken biz hatıranı ete kemiğe bürüyüp giyinebilir miyiz? Nasıl olur da o billur elleri salıveririz ellerimizden nâr görüp çözülüvermiş buz gibi biz? Niçin gözlerinizin içine büyüdüğümüz vakit da o ışıltıyla bakamayız o kız gibi biz? Acaba biz kimlerdeniz? Sizin tuttuğunuz eli tutamayıp itenlerden miyiz? Ellerinizden kızlarımızın gül kokladığı Efendimiz… Özür dileriz Menbaı siz olan kızlarımızın yüzünden bize yansıyacak bir sadakalık parıltı dileniriz… Affımızı isteriz…