iltasyazilim
FD Üye
Ey sevgili
En Sevgili'nin En Sevgilisi !
Sen; ışığa hâmile kapkaranlık bir dünyaya inen, bir kutsal nûr idin Ve insanlar çöllerde suya hasret, çoraklaşmış yürekleriyle, Senin nûrunu bekliyordu Bu onulmaz zamanda, bu amansız zamanda En Sevgili, En Sevgilisini sunuyordu insanlığa Ve En Sevgili, sonsuz bir lütûfta bulunuyordu çöllerde susuz kalmışlara
Ey yokluğun bağrına atılan ilk varlık tohumu, Kâinat’ın nûru!
Sen Câhiliye’nin üzerine bir medeniyet nûru gibi doğdun Küfrün bağrına bir ışık hançeri gibi doğdun Sen insanlığa bir rahmet, bir lütuftun‘’İçlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan (kötülüklerden, münkerden) onları temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur’’ (Âli İmran,3164)
Bugün bütün insanlığın bayramıdır Bugün, En Sevgili’nin Seni Kâinat’ın semâsında ebediyete kadar nur saçsın diye bir nûru kandil gibi astığı gündür
Bilirim hiçbir kelime, hiçbir beşer senin gelişini, senin nûrunu târif edemez Nûrun kalplere doğdu Bütün yeryüzünü aydınlattığı gibi, kalpleri de aydınlattı Sen, kalplerin gizli hazinelerinde saklısın Sen, kalplerin gizli bir dilisin İlâhi mesajlarınla kutsi tavırlarınla, İnsanların kalplerinden ışıklı bir âleme kapılar açtın Ve böylece, ışık yüzlü sevdâlıların oldu Ve o ışık yüzlü sevdâlıların, ukbâlara kanat açıp, sonsuzlaştılar
Bütün insanlık, Senin ışığınla yönelirken mutlak Sevgili’ye, Senin nûrunu göremeyen talihsizler de var elbet Işığını algılayamadılar onlar Oysa onlar için neler yapmadın ki Cehennem’in alevleri arasına fütursuzca dalan insanlara, o müşfik ellerini uzattın da tutmadılar Neler yapmadın ki bu uğurda
Ağaçları yürüttün inanmadılar
Taşları konuşturdun inanmadılar
Hatta Ay’ı ikiye parçaladın da bir parmak işâretinle, yine inanmadılar
Bile bile gittiler alevler arasına Arkalarından sızlayan yürek, yine Senin yüreğin oldu Ve biliyorsun ki insanlar alevlerin arasına bile bile hâla gitmekteler
Sana ulaşmak; Dünya ve Âhiret mutluluğunu yakalamaktır Seni uzaktan da olsa tanımak; Cennet ırmaklarını temâşa etmektir Seni sevmek; Cennet’te seninle berâber yaşamaktır Seni yüzlerce yıl önce öldü sanıyorlar Oysa o kadar yakınsın ki Seni sevmek o kadar kolay ki
Ey Âlemlerin gerçek nûru!
Seninle biz Dünya ile Güneş gibiyiz
Senin ışığın kendinde ve Senin ışığın olmazsa biz bir hiçiz Güneş olmazsa, Dünya’da hayatın olmayacağını bilenler, Sen olmazsan Kâinat’ın olmayacağını bilmiyorlar Oysa Sen, değil Güneş, bütün Kâinat’ın nûrusun
Ve sonra; iyiye, güzele, doğruya ait ne varsa insanlığın yüreğinde, hepsinin zirvesi Sende tecelli etmiştir
O güzel yüzünle, O hüsnü niyetinle bütün insanlara yol gösterici oldun Ve en değerli mücevherlerle dolu olan, o kutsî kitabın mücevherlerini cömertçe dağıttın insanlığa Bütün Kâinat gönül zengini oldu Senin cömertliğinle
Sesinin ulaşmadığı kulak kalmadı Ama sesinin girmediği yürekler oldu Kilitliydiler onlar, kilitlenmişlerdi kör bir inat uğruna Ve bugün o yüreklere; kin düştü, yalan düştü Ve o yürekler; günah adına ne varsa yeyip şiştikçe şişti
Sen O güçlü nefesinle çöllerde öyle fırtınalar estirdin ki, kimisinin gözlerine kum olup doldun ama yüreğine girdin Kimisi de hem yüreğini hem gözlerini kapattı Sana Estirdiğin fırtına öyle bir fırtınaydı ki ovaları tepe, tepeleri dağ yaptın Işığınla öyle baharlar oluşturdun ki gönüllerde, Cennet’ten bir köşeydiler
Ama kışlarını bahara çevirdiğin bazı gözler,
bahar çiçeklerini kar gibi gördüler
Onlar ne de talihsizdiler
Senin nûrunla bakılmayan Kâinat karanlık
Senin Nûrunla bakmayan göz kör
Senin nûrunla dolmayan kalp vahşidir
Sen yaratılmışların en şereflilerinin en şereflisisin
Sen muhabbet fedâilerinin şâhısın Sen mutluluğun vesilesi, hidayet güneşisin Hakîkatin ışığısın Hakk’ın yeryüzündeki nûrusun O ışığınla vahşi insanları merhamet âbidesi hâline getirdin Medenîlere baş eyledin O nûrunla kalplere muhabbet iksiri taşıdın Nefislerin saltanat sürdüğü ruhları nurlandırdın Nefsin saltanatını yıkıp, ruhlara Sultân oldun
Ey Kâinat'ın hayat iksiri!
Sen Kâinat kitabının bitmeyen mürekkebisin Bir ulu ağaçsa şayet yeryüzü, Sen onun çekirdeğisin ve meyvesisin Bir insansa eğer Kâinat, sen onun hem aklı hem de ruhusun Ve Cennet bahçesi dersek Kâinat’a, sen onun susmayan bülbülüsün Ve şayet büyük bir saraysa o, Sen o sarayın donatıcısı ve hizmet edicisisin Kapına gelen herkesi içeri alıp, ikramda bulunansın Nûrundan damlatansın
Ve kalpler; ya Dünya’da senin nûrunla tanışacak ya da Âhiret’ te Cehennem’in nârıyla tanışacaktır
Ey Sevgili, nûrundan bir damlaya talibiz bugün
Arifhan AKPINAR Haber 7
En Sevgili'nin En Sevgilisi !
Sen; ışığa hâmile kapkaranlık bir dünyaya inen, bir kutsal nûr idin Ve insanlar çöllerde suya hasret, çoraklaşmış yürekleriyle, Senin nûrunu bekliyordu Bu onulmaz zamanda, bu amansız zamanda En Sevgili, En Sevgilisini sunuyordu insanlığa Ve En Sevgili, sonsuz bir lütûfta bulunuyordu çöllerde susuz kalmışlara
Ey yokluğun bağrına atılan ilk varlık tohumu, Kâinat’ın nûru!
Sen Câhiliye’nin üzerine bir medeniyet nûru gibi doğdun Küfrün bağrına bir ışık hançeri gibi doğdun Sen insanlığa bir rahmet, bir lütuftun‘’İçlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan (kötülüklerden, münkerden) onları temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur’’ (Âli İmran,3164)
Bugün bütün insanlığın bayramıdır Bugün, En Sevgili’nin Seni Kâinat’ın semâsında ebediyete kadar nur saçsın diye bir nûru kandil gibi astığı gündür
Bilirim hiçbir kelime, hiçbir beşer senin gelişini, senin nûrunu târif edemez Nûrun kalplere doğdu Bütün yeryüzünü aydınlattığı gibi, kalpleri de aydınlattı Sen, kalplerin gizli hazinelerinde saklısın Sen, kalplerin gizli bir dilisin İlâhi mesajlarınla kutsi tavırlarınla, İnsanların kalplerinden ışıklı bir âleme kapılar açtın Ve böylece, ışık yüzlü sevdâlıların oldu Ve o ışık yüzlü sevdâlıların, ukbâlara kanat açıp, sonsuzlaştılar
Bütün insanlık, Senin ışığınla yönelirken mutlak Sevgili’ye, Senin nûrunu göremeyen talihsizler de var elbet Işığını algılayamadılar onlar Oysa onlar için neler yapmadın ki Cehennem’in alevleri arasına fütursuzca dalan insanlara, o müşfik ellerini uzattın da tutmadılar Neler yapmadın ki bu uğurda
Ağaçları yürüttün inanmadılar
Taşları konuşturdun inanmadılar
Hatta Ay’ı ikiye parçaladın da bir parmak işâretinle, yine inanmadılar
Bile bile gittiler alevler arasına Arkalarından sızlayan yürek, yine Senin yüreğin oldu Ve biliyorsun ki insanlar alevlerin arasına bile bile hâla gitmekteler
Sana ulaşmak; Dünya ve Âhiret mutluluğunu yakalamaktır Seni uzaktan da olsa tanımak; Cennet ırmaklarını temâşa etmektir Seni sevmek; Cennet’te seninle berâber yaşamaktır Seni yüzlerce yıl önce öldü sanıyorlar Oysa o kadar yakınsın ki Seni sevmek o kadar kolay ki
Ey Âlemlerin gerçek nûru!
Seninle biz Dünya ile Güneş gibiyiz
Senin ışığın kendinde ve Senin ışığın olmazsa biz bir hiçiz Güneş olmazsa, Dünya’da hayatın olmayacağını bilenler, Sen olmazsan Kâinat’ın olmayacağını bilmiyorlar Oysa Sen, değil Güneş, bütün Kâinat’ın nûrusun
Ve sonra; iyiye, güzele, doğruya ait ne varsa insanlığın yüreğinde, hepsinin zirvesi Sende tecelli etmiştir
O güzel yüzünle, O hüsnü niyetinle bütün insanlara yol gösterici oldun Ve en değerli mücevherlerle dolu olan, o kutsî kitabın mücevherlerini cömertçe dağıttın insanlığa Bütün Kâinat gönül zengini oldu Senin cömertliğinle
Sesinin ulaşmadığı kulak kalmadı Ama sesinin girmediği yürekler oldu Kilitliydiler onlar, kilitlenmişlerdi kör bir inat uğruna Ve bugün o yüreklere; kin düştü, yalan düştü Ve o yürekler; günah adına ne varsa yeyip şiştikçe şişti
Sen O güçlü nefesinle çöllerde öyle fırtınalar estirdin ki, kimisinin gözlerine kum olup doldun ama yüreğine girdin Kimisi de hem yüreğini hem gözlerini kapattı Sana Estirdiğin fırtına öyle bir fırtınaydı ki ovaları tepe, tepeleri dağ yaptın Işığınla öyle baharlar oluşturdun ki gönüllerde, Cennet’ten bir köşeydiler
Ama kışlarını bahara çevirdiğin bazı gözler,
bahar çiçeklerini kar gibi gördüler
Onlar ne de talihsizdiler
Senin nûrunla bakılmayan Kâinat karanlık
Senin Nûrunla bakmayan göz kör
Senin nûrunla dolmayan kalp vahşidir
Sen yaratılmışların en şereflilerinin en şereflisisin
Sen muhabbet fedâilerinin şâhısın Sen mutluluğun vesilesi, hidayet güneşisin Hakîkatin ışığısın Hakk’ın yeryüzündeki nûrusun O ışığınla vahşi insanları merhamet âbidesi hâline getirdin Medenîlere baş eyledin O nûrunla kalplere muhabbet iksiri taşıdın Nefislerin saltanat sürdüğü ruhları nurlandırdın Nefsin saltanatını yıkıp, ruhlara Sultân oldun
Ey Kâinat'ın hayat iksiri!
Sen Kâinat kitabının bitmeyen mürekkebisin Bir ulu ağaçsa şayet yeryüzü, Sen onun çekirdeğisin ve meyvesisin Bir insansa eğer Kâinat, sen onun hem aklı hem de ruhusun Ve Cennet bahçesi dersek Kâinat’a, sen onun susmayan bülbülüsün Ve şayet büyük bir saraysa o, Sen o sarayın donatıcısı ve hizmet edicisisin Kapına gelen herkesi içeri alıp, ikramda bulunansın Nûrundan damlatansın
Ve kalpler; ya Dünya’da senin nûrunla tanışacak ya da Âhiret’ te Cehennem’in nârıyla tanışacaktır
Ey Sevgili, nûrundan bir damlaya talibiz bugün
Arifhan AKPINAR Haber 7