Zaman zaman hikayenin kötü adamı olmanın aslında gerçekten “kötü” olmadığını bana ilk olarak -belki kötü bir örnek olacak fakat- Spawn öğretmişti. Todd McFarlane'in yarattığı karakter üzerimde olağanüstü bir etki yapmış ve iyi ile kötü kavramlarını kafamda yeniden tanımlamıştı. Tabii yıllar içerisinde kendimi oyunlara verdikten sonra çok daha keskin hatları olan kötü adamlarla tanışarak yarattığım karakterleri de bunlar üzerine odakladım.
Yanlış anlamayın, ben kötü bir adamım ve dünyayı ele geçirmek istiyorum gibi şeyler söylemiyorum. Fakat bunu yapacak olsam öncelikle kendime iyi bir “kötü adam ini” yaptıracağımdan eminim. İşte bu nedenle Evil Genius serisi, beni “kötü adam olma” hayallerime bir adım daha yaklaştırmayı başarmıştı.
Kötüyüm Ben Kötüyüm
Buruk zafer... Sanırım Evil Genius 2'yi en iyi böyle tanımlayabiliriz. Evet, ortada gerçekten özlediğimiz bir serinin geri dönüşünün verdiği heyecan var. Fakat bu geri dönüşün ne kadar yeterli olduğu tartışmaya açık. Merakla beklediğimiz 10 strateji oyunu listesine dahi konuk ettiğimiz Evil Genius 2, bazı konularda hala geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor.
Tabii oyunu derinlemesine incelemeden önce Evil Genius 2'nin ne olduğuna değinmek gerek. EG2, kötü adam olarak oynadığınız ve kendinize bir üs kurarak dünyayı ele geçirmeye çalıştığınız bir strateji oyunu. Bu girişimleriniz haliyle giderek dünyanın her köşesindeki özel kuvvetlerin dikkatini çekiyor. Üssünüzü basan ajanlara hazırlayabileceğiniz tuzaklar sayesinde kendinizi güvende tutabiliyorsunuz.
Oyunun bir diğer artısı da bahsi geçen tuzak sistemleri. Dünya çapında düzenlediğiniz operasyonların ardından -birazdan değineceğiz- global istihbarat ajanlarının dikkatini çekmeye başlıyorsunuz. Önce üssünüze basit müfettişler gönderen istihbarat büroları, işler sarpa sardığında canınızı sıkabilecek süper ajanlar ile karşınıza çıkıyor. Bu ajanları ortadan kaldırmanın ise birkaç farklı yolu var.
Minion kelimesini pek sevmiyorum bu sebeple yazının kalanında bu tabiri “Erhan” olarak değiştireceğim. Yanlış anlaşılma olmaması adına bu ismi tamamen rastgele seçtiğimi söylemek istiyorum.
Wipeout Üssü
İkinci ve en keyifli atlatma yolu ise tuzaklar. Fakat bu tuzakları yarattığınız koridorların şekline göre tasarlayabildiğiniz için kendinize ait küçük çaplı Rube Goldberg makineleri üretebiliyorsunuz. Örneğin ajanları geriye iten fanı uzun koridorlar boyunca kullanıp en son kendilerini dondurucu lazerler ile dondurabiliyorsunuz. Bu sistemlerin çalışmasını izlemek o kadar keyifli ki bazen etrafınızdaki şeyi unutuyorsunuz.
Zaten oyunun keyifli olduğu anlar da bu noktalarda karşımıza çıkıyor diyebilirim.Tabii isterseniz sert güç kullanarak eğitim bölümünüzde eğittiğiniz Erhan'ları, bu ajanların başına salabiliyorsunuz. Hatta zaman zaman bu ajanları yakalamak da işinize geliyor zira büyük istihbarat ajansları yavaş yavaş kaybolan ajanlarının peşine düşmeye başlayabiliyor. Bunun önüne geçebilmek için de ajanlara “ayak gıdıklama” usulü ile “işkence” edebiliyorsunuz.
Kısacası oyunun hem üs kurma, hem de tuzak mekanikleri bir hayli keyifli. Peki ama bu oyuna neden “buruk zafer” nitelendirmesi yaptık?
Bura Benim İnim, Dört Bile Almaz Elim
İlk olarak oyuna eklenen ve oyunun “makro” kısımlarını oluşturması beklenen dünyayı ele geçirme mekaniğinden bahsetmek gerek. Bu sistem özellikle oyunun senaryo kısmını oynayanların bir hayli başını ağrıtacak buna inanabilirsiniz. Çünkü bu dünya sistemi olmadan hiçbir şekilde doğru dürüst nakit akışı sağlayamıyorsunuz.
Sisteme, panelde bulunan dünya tuşu ile erişebiliyorsunuz. Kontrol odasını inşa etmenizin ardından otomatik olarak açılan bu seçenek sayesinde önünüze basitçe çizilmiş bir dünya haritası geliyor. Yapılan sunumlarda beni en çok heyecanlandıran şey olan bu sistem, aynı çizimi gibi oldukça ama oldukça “basit”.
Yukarıda da belirttiğim gibi kendi kurduğum üs içerisine yeni ajanların gelmesi için ben bu “tehdit düşürme” görevlerine sık sık gözlerimi dikmedim. Her bölgenin üstünde bulunan ufak bir bar var ve bu bar dolduğunda ya üssünüze süper ajanlar geliyor ya da sadece o bölgeyi 5 dakika kadar kullanamıyorsunuz.
Kalp Kırığı
Senaryo modunun üstümde bıraktığı o nahoş etkiyi ancak sandbox moduna giriş yaparak alt ettim. Bu modda paranız sınırısız olduğu için gereksiz görevleri yapmaya gerek duymuyor ve üssünüzü geliştirmeye odaklanabiliyorsunuz. Yaklaşık 8 saatimin bu mod içerisinde geçtiğini düşünüyorum. Hele ki yukarıda bahsettiğim olayların pek çoğunu sorunsuz şekilde yaşamak paha biçilemez bir deneyimdi.
Son Söz
Saydığım ve beni üzen noktalarına rağmen oyunun kendini oynattığını söylemem gerek. Sizleri 10-15 saat arasında eğlendireceğini düşündüğüm Evil Genius 2'nin fiyatı da oldukça uygun. Bu sebeple bile kendisine bir şans verilebilir. Hem kim dünyanın kontrolünü ele geçirmek istemez ki?