Hayal ve umutlarla başlanan ancak kısa sürede hüsranla sonuçlanan evliliklerin sayısı günümüzde oldukça artmaktadır. Bu artışı etkileyen faktörlere bakıldığında; bunu yalnızca eşlerden birine yüklemek veya evliliği bitiren sadece bir sonuca bağlamak; madalyonun bir yüzüne odaklanmaktır ve eksik bir bakış açısıdır.
Televizyon kumandasını tek elinde tuttuğu, çoraplarını koltuğun arasına sıkıştırdığı veya çok iyi yemek yapamadığı için ayrılma kararı almak; eşler tarafından evliliği bitirme nedenleri olarak ortaya sunulmaktadır; ancak bu evlilik denizi göründüğü kadar sığ değildir.
Çocukların küçükken oynadıkları evcililik oyunlarında; kızların anne rolünü erkeklerin evin erkeği rolünü üstlenmesinden roller ve beklentiler şekillenmektedir. Aynı yaşlara geldiklerinde aileler cinsiyetlerine göre çocuklarına birbirine zıt olan yönlendirmeler yapmaktadır. Kız çocuğuna evlenme zamanının geldiği söylendiği yaşta erkekler için çok erken olduğu, işini ve maddi durumunu düzene koyması gerektiği söylemlerinde bulunulmaktadır. Toplumun beklentileri, ailelerin çocukları üzerinde kurdukları hayaller belirlenmiş olan ‘’ideal evlilik yaşı’’ kültüre ve aile yapısına göre değişmekte olsa da evliliğe yüklenen anlamları belirlemektedir.
Beklentiler ve buna paralel tutum ve davranışlar henüz evliliğe hazırlanırken bile farklıdır. Kızların gelinlik, düğün, balayı üçlüsünde en ince detaylarla keyifle boğuşurken; erkekler evlilik hazırlıklarındaki harcamalar ve düğün masraflarını düşünmekten yorulurlar.
Bu durum erkeklerde ve kadınlarda farklı bir zeminde şekillendirir ve farklı beklentiler oluşturur. Evlilik öncesi, eşlerin beklentisi ve evliliğe yüklemiş oldukları anlam birbirinden farklı olabilir; çiftler arasında konuşmaya gerek duyulmamış olan ayrıntılar sonradan evlilikleri çıkmaza sokabilmektedir. Beklentilerin gerçekçi olması ilişkinin temelini sağlamlaştırır, evlilikteki uyum ve mutluluk için belirleyici bir faktördür. Gözden kaçırılan bir nokta da; evliliğin filmlerdeki gibi bir son değil; aslında bir başlangıç olduğudur.
‘‘EVLENİNCE DEĞİŞİR’’
‘‘BEN ONU DEĞİŞTİRİRİM’’ ÜTOPYASI…
Her insanın büyürken gözlemlediği, aşina olduğu ailenin değerleri, eş rolleri ve ritüelleri farklıdır. Birbirinden farklı ortamlarda yetişen iki insanın aynı bakış açısında sahip olması ve olaylara aynı tepkileri vermesini beklemek gerçekçi değildir.
Ancak fark edilmiş olan zıtlıklar, bir diğerine anlamsız gelen davranışlar evlendikten sonra değiştirme inancıyla rafa kaldırılmaktadır. Farklı olmayı evlilik öncesinde doğal kabul ederek uyum sağlamak için gösterilen çaba; evlilikte yerini eleştiriye bırakmaktadır. Evlenmeden önce birbirlerine şimdiki haliyle iyi oldukları, sevildikleri mesajlarını vurgularken; evlendikten sonra her bir davranışı göze batar hale dönüşmektedir.
Farklı oluşları doğal kabul etmek, zenginlik olarak ele almak gerekmektedir. Eşler yeni oluşturdukları ailenin yeni kural ve sınırlarını, stilini yaratmak gerekmektedir.
Eşler zaman içinde birbirlerinden öğrenir; örneğin çok sabırsız olan bir eş diğerinden daha sakin olabilmeyi öğrenerek değişim yaşamaları görülebilmektedir. Bu noktada değişime açık olmak çok önemli bir föktördür. Ancak bir insanı kendi doğruları ve isteği doğrultusunda şekillendirmek onu bambaşka biri haline dönüştürmeye çalışmak boşa kürek çekmekten farksızdır.
AŞKI EVLİLİK DEĞİL İLETİŞİMSİZLİK ÖLDÜRÜR !
Evliliklerde eşler arası uçurumun oluşmasına neden olan; ilişkinin başlarındaki iletişim tarzının değişmesidir. Eşlerin zamanla birbirlerini dinlememeleri, konuşurken ne söyleyeceğini önceden tahmin etmeleri zihin okumaları ikili sohbetlerin tadını kaçırmaktadır.
Geniş aile içindeki olayları veya konuşulanları daha sonra birbirlerine silah olarak kullanmak ilişkiye büyük darbe vuran yanlışlardandır. Sürekli sen dilini kullanarak suçlayıcı bir tutum sergilemek karşı tarafı savunmaya itmektedir.
Konuşurken ifade edilenlere, suçlayıcı üsluba dikkat edilmeden saygının azalması; eşlerin birbirini incitmekten çekinmemeleri aradaki aşkın, heyecanın ölmesine neden olmaktadır.
EVLİ OLUNCA BİREY OLMAYI UNUTMAK
Flört sürecinizde ayrı ayrı geçirdiğiniz zamanlardan sonra bir arada geçirdiğiniz anların değeri ve anlamı çok daha fazladır. Birbirinize duyduğunuz özlemek için farkında olmasanız da fırsat yaratmış olursunuz. Arkadaşlarınızla yaptığınız aktiviteler, kendi başınıza kaldığınız saatler, spora gitmeniz, kendi ailenizle olduğunuz zamanlar evlenince her ne yapıyorsanız eşinizle beraber yapmalıymışsınız gibi bir çerçeveye sıkıştırdığınızda film tersine dönmeye başlıyor. Eşler birbirlerinin alanlarına saygı duymak ve bireysel alan oluşturmalarına izin vermelidir. Eşler birbirlerinin ilgi alanlarına ara sıra dahil olup; kadınlar eşleriyle bilgisayar / play-station oyunu oynayabilir, futbol izleyebilir; erkekler de bir aşk filmi izleyip, alışveriş yaparken eşlik edebilir. Birbirlerinin ilgi alanlarına saygı göstermek ve merak duymak ilişkideki yakınlığı arttırmaktadır.
Eşlerin beraber zaman geçirmeleri, ortak keyif aldıkları etkinlikleri yapmaları ne kadar önemli ise ayrı ayrı da vakit geçirmeleri de bir o kadar önem taşımaktadır. Evli olunsa da ayrı birey olmak unutulmamalı kişinin kendisine gösterdiği özen kendisi için devam etmelidir. Evlilikte eşlerin ayrı zaman geçirmeleri birbirlerine olan tolerans düzeyinin artmasını da sağlamaktadır.