Çok değil 100 yıl kadar önce 'Denizlerin Hamamböceği' olarak küçümsenen ıstakoz şimdilerde yüzlerce liraya satılıyor ve birbirinden ilginç yöntemlerle en gurme lezzetler arasında görülüyor. Peki o yıllardan bugüne ne değişti?
Istakoz vaktinde o kadar değersiz görülürdü ki Massachusetts kıyısına yığılır, kimi zaman balık yemi olarak kimi zaman da köpek maması olarak kullanılırdı. Gübre olarak kullanan bile vardı! Ülkemizde de durum farklı değildi.
Peki hiç mi ıstakoz yiyen yoktu?
Vardı fakat öylesine isteksiz tüketilirdi ki konserve haline getirilmiş ıstakozlar ucuz protein kaynağı olarak görüldüğü için hizmetçiler, mahkumlar, uzak denizlere yollanan askerler ve fakir kişilerce tüketilirdi. Rivayete göre ıstakoz kabuklarının ya da konserve kutularının bir evin etrafında görülmesi o evde fakir insanların yaşadığını düşündürürdü.
Pes artık demeyin! Bahsi geçen yıllarda konserve fasulyeler konserve ıstakozdan 5 kat daha pahalıydı!
Yıllarca küçümsenen ıstakozun dönüşüyse muhteşem olacaktı.
Demiryolu ağı ABD'nin batısına doğru genişledikçe demiryolu işletmecileri doğu kıyısında çöpe atılacak kadar değersiz ıstakozları çok ucuza alıp yepyeni bir damak tadı oluşturmayı hedeflediler.
Dönüm noktasındaysa trenlerde çalışan şefler ıstakoz pişirmede yeni bir yöntem keşfetti.
Istakozu canlıyken pişirirlerse tadının inanılmaz derecede değiştiğini ve bu haliyle herkesin seveceğini düşündüler. Haklılardı! Trenlerde ıstakozu yiyenler doyamıyor, kendi şehirlerinde de bu tadı arıyorlardı. Meşhur 'arz/talep meselesi' pratikte de işe yaramış ve talep arzını doğurmuştu. 1950'lerden itibaren ıstakoz hiç bulunmadığı sofralarda yer edinmeye başladı.
Istakozu canlı pişirmek demişken...
Istakozu meşhur eden canlı pişirme yöntemi de tartışmalara konu olmakta. Haklı olarak canlı pişirilmesinin doğru olmadığı belirtilse de böyle pişirilmesi de bir sebebe bağlanıyor.
Istakozların bizim tanımladığımız şekliyle bir beyne sahip olmadığı ve bu sebeple acıyı da hissedemeyecekleri söylenir.
Istakozlar doğal olarak barındırdıkları bakteri ve toksinleri öldükten sonra yavaş yavaş salgılamaya başlayacağı için canlı olarak pişirilir ve olası zehirlenme etkileri önlenmeye çalışılır.
Istakozun canlı pişirilmesine karşı argümanlardan biri de pişirme esnasında çıkardığı seslerdir.
Istakoz diğer kabuklu deniz canlıları gibi ses tellerine sahip değildir ve bu sebeple acı kaynaklı ses çıkaramaz. Istakoz pişirenler pişirme esnasında çıkan seslerin hayvanın kabuklarının sıcak suya temasıyla ortaya çıktığını söyler. Karar sizin!
Sonuç olarak, ıstakoz yüz yıl içerisinde en değerli yiyecekler arasında kendine yer buldu.
Bugünlerde değersiz gördüğümüz yiyecekleri o kadar küçümsememek gerek, gün gelir onlar da statü göstergesi haline gelebilir!