Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

fakir ve kör

fakir ve kör
0
26

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,764
Etkileşim
85
Puan
48
F-D Coin
0
yoksul ve âmâ FAKIR VE KÖR Kibirli ve varlıklı birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu ayrıca paylar ayrıca de kapıyı yüzüne kapatır Zavallı yoksul içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar Bir âmâ, onun ağlamalarını duyar Kalkar yanında gelir, niçin böyle ağlayan olduğunu, ağladığını sorar Yoksul olanı biteni anlatır Âmâ, avuntu vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider Kör ona aleyhinde fazla güzel bir misafirperverlik gösterir Fakirin, ayrıca karnı doyar ayrıca de gönlü hoş olur Gönlü o kadar hoş olur fakat, o memnuniyet içinde: Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o acayiplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri pat diye açılır Görmeğe başlar Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır Yer yerinden oynar Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar İşin doğruluğunu bilmek için gözü açılan şahsa gelir: Fazla şanslıymışsın Gözün nasıl açıldı, kim açtı Hey! seni gidi tedbirsiz seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir kutsal zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı Desene kendime yazık ettim, pek bir doğanmışki o kadar bir devletmiş ancak, kıymetini bilemedim, bana yok sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandır, göz açar Ancak gönül gözü âmâ olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler FATİHİN HALKINI İMTİHANI Hazreti Fatih Sultan Mehmet istanbul'u fethetme plânları yapıyordu Daha az önce 21 yaşında yer alan hükümdar, İstanbul'un fethine girişmeden önce, halkını imtihan etmek istemişti Sabahın erken saatlerinde tebdili kıyafet ederek, Osmanlı'nın başşehri olan Edirne'de çarşıya çıktı Çarşının bir göre girip, alış veriş yapmaya başladı Birinci dükkâna varıp birşey aldı İkinci bir şey istediğinde dükkân sahibi vermedi Fatih'i tanımıyordu dükkân sahibi Fatih Hazretleri mal olduğu halde niçin vermediğini sordu Adam: Ben sana bir şey satmakla sabahleyin siftahımı yapmış oldum, ikinci alacağını da karşıdaki dükkândan al Çünkü o az önce siftah etmemiştir, dedi Fatih hoşnut olmuştu Öbürüne vardı, bir tedarik mal aldı İkincisini istediğinde o da vermeyip komşu dükkâna gönderdi Böylece Hazreti Fatih koca çarşıyı doğruca değin dolaştı Hepsinde benzer karşılıklı olma ile karşılaşmıştı Aldıkları erzakı, medresede ilim tahsil eden talebelere gönderdi, kendisi de saraya gelip Allah'a şükür secdesine kapandı ve şöyle dedi: — Ya Rabbi sana hamdolsun Bana böyle birbirini düşünen insanlar ihsan ettin Ben bu milletimle yok Bizans'ı, dünyayı bile fethederim, dedi ve istanbul'un Fetih planlarını hazırlamaya başladı 51 gün süren muhasaradan sonra Bizans, Akşemseddin Hazretlerinin de bizzat iştirakiyle fetholunmuştu İstanbul fetholunduktan sonra, Osmanlı imparatorluğunun merkezi Edirne'den İstanbul'a taşındı İSTANBUL'UN MÂNEVÎ FÂTİHİ Ubeydullahı Ahrâr'ın torunu Hâce Muhammed Kâsım'dan şöyle nakledilmiştir: Ubeydullahı Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden daha sonra, âniden atının hazırlanmasını istedi Atı hazırlanınca, binip Semerkant'tan hızla çıktı Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup, tâkib ettiler Biraz yol aldıktan sonradan Semerkant'ın açık havada bir yerde talebelerine; Siz burada durunuz!buyurdu Sonradan atını Abbâs Sahrâsı denilen sahrâya içten sürdü Talebeleri aralarında Mevlânâ Şeyh adıyla meşhur bir talebesi, bir müddet daha peşinden gidip tâkib etmişti Bu talebesi şöyle anlattı: Hâce UbeydullahıAhrâr hazretleri ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı Sonradan pat diye gözden kaybolduUbeydullahı Ahrâr daha sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında; Türk Sultânı Sultan Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harbediyordu Benden yardım istedi Ona takviye etmeye gittim Allahü teâlânın izniyle gâlib geldi Galibiyet kazanıldıbuyurdu Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydullahı Ahrâr hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdî'nin şöyle anlattığını nakletmiştir: Bilâdı Rûm'a (Anadolu'ya) gittiğimde, Sultan Muhammed Fâtih Hânın oğlu Sultan Bâyezîd Hân, bana, babam UbeydullahıAhrâr'ın şeklini ve şemâilini târif etti ve; O zâtın beyaz bir atı var mıydı?diye sordu Ben de târif ettiği bu zâtın, babam Ubeydullahı Ahrâr olduğunu ve beyâz bir atının olup, bâzan ona bindiğini söyledim Bunun üzerine Sultan Bâyezîd Hân, bana şöyle anlattı: Babam Sultan Muhammed Fâtih Hân bana şunları dedi: İstanbul'u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullahı Ahrâr Semerkandî'nin imdâdıma yetişmesini istedim Şekil ve şemâilini târif ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir beygir üzerinde bir zât yanıma geldi; Korkma!buyurdu Ben de; Nasıl endişelenmeyeyim, küffâr fazladedim Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden bakmamı söyledi Baktım, büyük bir ordu gördüm İşte bu ordu ile sana yardıma geldim Derhal sen falan tepenin üzerine çık, üç defâ kös vur ve orduna hücûm emri verbuyurdu Emirlerini aynen yerine getirdim O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti Bu Nedenle düşman hezîmete uğradı İstanbul'un fetih işi gerçekleştialinti  
 
858,467Konular
981,168Mesajlar
29,537Kullanıcılar
emirbregaSon üye
Üst Alt