Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Felsefe Sözlüğü

Felsefe Sözlüğü

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Felsefe Sözlüğü

Açık toplum: Modern İngiliz bilim ve siyaset felsefecisi Karl Popper ’la ünlü Fransız hayat filozofu ve metafizikçisi Henri Bergson ’un Özgür, demokratik, açık sözlü ve sivil topluma verdiği isim

Popper ’a kadar, açık toplum, tüm üyelerinin yönetime etkili bir biçimde katılabildikleri, iktidarı elinde tutanları ve hükümet politikalarını gereği gibi ve etkin bir biçimde eleştirebildikleri toplumdur Politikalar her ne değin birkaç birey göre oluşturulsa da, derhal herkesin bu politikaları eleştirip yargılayabilecek durumda olduğunu savunan Popper, açık toplum görüşü gereğince, eleştiriye yer vermeyen her tür totaliter ve baskıcı öğretiye, bireylerin yeteneklerine tarafından gelişebilmelerine ve yükselebilmelerine izin vermeyen, tek sesli toplumsa1siyasal düzenlerin kapalı hiyerarşilerine, eğitimde beyin yıkama ve koşullamaya, insan toplumunun geleceğini birtakım model ve yasalara göre önceden belirlemeye çalışan tarihsel görüşlere şiddetle karşı çıkmıştır

Popper ’da, sıradan değişme süreçlerine tanıdık olmayan olan kapalı toplumun aleyhinde yer alan ve etkinliğe, yaratıcılığa dayanan gelişme doğrultusu evvelden kestirilemeyen liberal ve demokratik bir toplum modeli olarak tanımlanan açık toplum, tarihi iki toplum tipi ya da türü arasındaki bir uğraş olarak gören Bergson ’da da, Özgürlük, becerikli, yenilikçi ve yenilikçilere yer ve yüksek bir değerinde veren devingen toplum diye tanımlama edilir Kapalı toplum ise, Bergson ’da dar görüşlü, yerleşik örf ve adetlerin etken olduğu, bağımsızlık olmayan, statik ve muhafazakar bir toplumdur Ona göre, açık toplumun üyelerinin ahlâki bir evrenselciliğe samimi yazıldıkları yerde, kapalı toplumun üyeleri kabile kültürü ve ilişkilerini, mutlak bir vatanseverliği benimserler


Hak: Bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu Herkesin adalet ettiği ödül veya cezayla karşılaşması hali

Yargı en ulu, tarafsız ve mutlak bir değerin anlatımı olarak, insanın davranışını ahlâki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temele alan ahlâk ilkesi, doğruluk, dürüstlük, açıklık, uygun ve dürüst muamele biçiminde karşımıza çıkar Bu çerçeve içinde, yargı bir kimsenin haklarıyla başkalarının (toplumun, halkın, hükümetin ya da bireylerin) hakları arasında bir uyumun bulunması hali, hak ve hukuka yerinde olma durumu, devletin bambaşka, hatta karşıt çıkarları olan millet aralarında hakka yerinde bir denge oluşturması durumu olarak anlaşılması mümkün

Yargı kavramı, keza 1 bireysel ve ayrıca de 2 toplumsal bir düzlemde ele alınabilir Buna kadar, birinci anlamda yargı, bireylerin bir özelliği olarak adil olma ya da adil davranmayı açıklama eder Bu bağlamda yargı, insanların vicdanlarında yer etmiş bulunan, ondan kaynaklanan tarafsız bir değerinde elde etmek durumundadır İster toplumsal, ister idareli olsun, objektif bir durumun yok de, bireysel bir eylemin özelliği olarak ortaya çıkan adalet, usulî hak ya da kural adaleti olarak bilinir

Burada hak, bir toplumun veya durumun özelliği olarak görülmediği için, yalnızca bireylerin eylemleri adil eylemler olarak görülebilir Buna göre, bir eylem, başkalarının haklarını etkilediği durumlarda, oysa ve ancak bu haklara saygı duymak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, adildir Başka bir deyişle, eylemler sahiplik haklarını koruyan ve sözleşmelerin yapılmasında sahtekarlık ve zor kullanımını yasaklayan genel kurallarla ahenkli iseler, adildirler

Nitekim, görüşleri bu girişim içine dahil edilebilecek olan çağdaş düşünürlerden F A Hayek ’e kadar, kişisel eylemlere uygulanabilecek bir terim olan yargı, maddi sonuçlarla değil de, eylemlere rehberlik eden kurallarla ilişkilidir Bir eylemin adaletli olup olmadığı, o eylemin etkilediği taraflara sağladığı maddi sonuçlara yok de, eylemin belirli kurallara uyarak yapılıp yapılmadığına bakmak suretiyle belirlenir Hayek ’in laf konusu davranış kurallarına verdiği isim, adil tutum kurallarıdır Bu kurallar soyut ve genel olup, kayıtlı kişilere karşısında her tarafta olumlu ya da olumsuz bir söylev takınmaz Adil tavır kurallarının belli başlıları ise, özel mülkiyete saygı, mülkiyetin rıza ile el değiştirmesi, sözleşmelere uyulması, aldanma ve zora başvurulmaması gibi negatif kurallardır İşte bu kurallara riayet eden eylemler, Hayek ’e göre, kim için ve nasıl bir sonuç doğurursa doğursun, adil edinmek durumundadır

Buna rağmen ikinci anlamda adalet, toplumsal bir düzlemde, ve bireylerin eylemlerinin yok de, toplumsal bir durumun özelliği olarak ortaya çıkar Bu çerçeve içinde hak, kendisini iki şekilde gösterir Bunlardan birincisi olan ve kuralların uygulanmasındaki tarafsızlık ve yeknesaklığı ifade eden adalete, formel hak adı verilir Buna rağmen, bir toplumun, belirlenmiş bir yargı ölçütüne yerinde olduğu, yani toplumdaki kaynaklar ve malların dağılımı evvelden saptanmış bir ahlâki ayırıcı özellik veya ilkeye yerinde düştüğü takdirde adaletli olduğunu söyleyen adalet anlayışına sosyal yargı ya da distribütör yargı adı verilir Söz konusu adaletin temel ilkeleri ise, sırasıyla a) herkese ihtiyacına göre, b) herkese değerine kadar, c) herkese adalet ettiğine kadar, d) herkese yaptığı anlaşmaya tarafından ilkeleridir


Adler, Alfred: 18701937 yılları arasında yaşamış olan meşhur Avusturyalı psikolog

Kişisel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu veya bayağılık kompleksi deyimini ilk olarak olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip fayda ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlayış uğraşı içinde olmuştur Yaşamı her tarafında toplumsal sorunlar karşısında büyük bir duyarlık gösteren Adler, biyoloji ile ilgili ve cinsel etmenleri temele alan Freud ’dan kişiler arasındaki hiyerarşik toplumsal ilişkileri ön plana dışlamak bakımından çeşitlilik gösterir Diğer bir deyişle, çocukluk dönemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bozukluklara yol açtığı konusunda Freud ’a katılmayan Adler ’in psikolojisinde, insanın en temel güdüsünü meydana getiren yetkinleşme çabasını bir fayda çabası ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun giderilmesi olarak tanımlanır İnsanın geleceğe ilişkin beklentileri göre güdülendiğini ve dolayısıyla insan davranışının çocuklukta yaşanan deneyimler tarafından belirlenmediğini öne süren Adler, insan varlığını yalnızca çevre ve kalıtımın bir ürünü olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır

O işte bu çerçeve içinde insanın servet aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan kişisel bir karakter ve yaşam tarzı yaratan yaratıcı bir benin varlığından laf etmiştir Ona göre kayda değer etkenleri doğum, maddesel eksiklik ve aldırmazlık veya şımartılma olan yaşam biçimi erken çocukluk döneminde oluşur Mantık, toplumsal ilgi ve kendini aşma çabasının ruh sağlığına sinyâl ettiğini öne süren Adler, aşağılık duygusunun kişinin kendi güvenliğiyle ilgili benmerkezcil kaygısı ve başkaları üstünde egemenlik kurma eğiliminin ruhsal bozukluk belirtisi olduğunu öne sürmüştür

Ahlâk: 1 Genel anlamda, mutlak olarak iyi olduğu düşünülen veya emin bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü İnsanların kendisine göre yaşadıkları, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü veya kurallar toplamı 2 Bir kimsenin iyi niteliklerini veya kişiliğini ifade eden tavır ve davranışlar bütünü, huy


Yüksekokul: Yunan filozofu Platon tarafından, MÖ 387 Atina ’da, kentin kuzeybatısında bulunan ve adını kahraman Akademos ’tan alan orman içinde yerleşmiş olan öğretim ve araştırma merkezi; tarihin tanıdığı birincil yüksek Öğretim kurumu

Fikir: Genelde, insanda varolan soyutlama yapma, seziş, bağıntı kurma, düşünme, benzerliklerin ve farklılıkların bilincine varma kapasitesi, çıkarsama yapabilme yetisi Vahiy, inanç, algı, duygu, duyum, idrak ve deneyden bambaşka olarak, salt insana özgü olan bilme yetisi, doğru düşünme ve hüküm verme yeteneği, kavram oluşturma gücü,


Akılcılık: Rasyonalizm Evreni bir tamamiyle düşünce yoluyla yorumlamayı, kişisel ve toplumsal yaşamı aklın ilkelerine göre düzenlemeyi amaçlayan hitabe

Sosyolojide, on dokuzuncu yüzyıldan başlayarak, çoğunluk pozitivizmle özdeşleştirilmiştir

öte yandan, akılcılığın hemen defalarca Batı uygarlığının başka toplumlar ve irrasyonel oldukları düşünülen ilkeller karşısındaki üstünlüğünü vurgulayan örtük bedel yargılarını içerdiği akıldan çıkarılmamalıdır


Fikir çağı: Felsefede, 17 yüzyılın ikinci yarısında başlayıp, 19 yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan ve her alanda aklı temele alan Aydınlanma çağına bahşedilen bir diğer isim


Zihin yürütme: Genel Olarak, düşünceleri bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir biçimde birbirlerine bağlama işlemi Mantıklı bir biçimde düşünme


Aksiyom: Genelde, açıkça bir biçimde içten olduğu düşünülen, ne kanıtlanan ne de çürütülebilen öneri

Toplumsal anlamda ise, aksiyom, görüşün anlamını, değerini ve önemini anlayabilecek yetide ve uzmanlıkta olan cümbür cemaat göre açık açık bir olgu olarak kabul edilen görünüm anlamına kazanç Burada aksiyomu belirleyen kriter, bütün akılcı varlıkların veya bayağı, bilge insanların ya da uzmanların tasdik veya uzlaşımlarıdır


Algılama: Modern psikoloji ve epistemolojide, duyusal olarak uyarılma sonucunda, evler, arabalar, ağaçlar türünden banal nesnelerle ilgili kavrayışa verilen isim Dış dünyayı duyular yoluyla, iç yaşantıları ise içebakışla algılama yetisi insan varlığının kendisini çevreleyen dış dünyadan duyu organları aracılığıyla edindiği malumât *
 
858,505Konular
982,611Mesajlar
33,037Kullanıcılar
link67Son üye
Üst Alt