nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Felsefenin Ana Konuları Nelerdir,
Veri Felsefesi (Epistemoloji)
Bilgi Felsefesinin Konusu : Doğa ve evrenle ilgili sorunlara tanrı ve ruh bağlamında getirilen fizik talimat duyu organlarının verileri ile açıklanamadığından bilginin kaynağına aracısız yönelmek gereği doğmuştur Böylece veri, felsefenin ana konularından birini oluşturmuştur Data felsefesinin konuları :
Epistomoloji (teorisi) : Sübje (bilen) ile obje (aşina) arasındaki ilişkiyi inceleyen veri felsefesi alanına epistomoloji denir Sübjenin, objeyi incelerken ulaşacağı sonuçlar felsefe açısından tartışmalıdır Bu tartışmalar veri kuramında iki esas çerçevede ortaya çıkmaktadır
Bilgi Kuramının Temel Kavramları
Doğruluk (Hakikat) : Bilginin bilgi konusu ile bütün uyma içinde bulunmasıdır Bir bilginin doğruluğu, onun kanıtlanabilmesi ile mümkündür Çünkü doğruluk düşünce ile nesne (obje) nin uygunluğudur
Realite : İnsan bilincinden bağımsız olarak var olanlardır Gerçeklik varlığın bir özelliği başka bir deyişle var oluş tarzıdır
Temellendirme : Bir yargının doğruluk iddiasının dayanağının gösterilmesidir Felsefede ileri sürülen her yargı gerekçeleri gösterilerek temellendirilir Temellendirme yargıları derinliğine ve genişliğine araştırarak yapılır
§ Bilginin kaynağı : “İnsan bilgiye hangi araçlarla ulaşır? sorusuna cevap arar Bu soruya verilen yanıtlar ayrı felsefi sistemlerin doğmasına yol açar Bilginin kaynağı akıldır, çünkü duyu organlarının bilgisi zorunlu ve emin değildir diyen rasyonalizme karşı empirizm, bilginin kaynağı deneydir, içten ve belirlenmiş bilgiye duyu organları aracılığı ile yapılan deney ve gözlem ulaştırır görüşünü savunur Entüisyonizm (sezicilik) ise bilginin kaynağının kavrama olduğunu ileri sürer
§ Bilginin değeri : Neleri ne derece bilebiliriz? Bilginin insan yaşamındaki yeri ve önemi nedir? Nelere bilgi demek gerekir? Sorularına epistomoloji yanıt arar
© Mantık : Dürüst bilgiye ulaşmak için düşünceler arasındaki ilişki ve düzeni yöneten ilke ve yasaları saptayan alan mantık (lojik) tır Mantık dürüst düşünmenin kurallarını koyar, ilkelerini saptar bilgi kuramı, bilginin objesi ile uygunluğunu temellendirirken mantığın kural ve ilkelerine dayanır
Bilgi Felsefesinin Temel Problemleri (Içten Bilginin Olanağı Problemi) : Bilgi felsefesinin tartıştığı temel sorun, içten bilginin olanaklılığı sorunudur Mutlak, kesin bilgilere ulaşılıp ulaşılamayacağı sorununa bahşedilen yanıtlar iki başlıkta toplanabilir:
© Içten Bilginin Olanaklılığı : Mutlak, doğru bilginin mümkün olduğunu savunan sistem ve felsefeciler, doğru bilgiye nereden, nasıl ve hangi araçlarla ulaşılacağı konusunda bambaşka fikirler ileri sürerler
§ Rasyonalizm (Akılcılık) : Rasyonalizme kadar, gerekli, emin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır O halde içten bilginin kaynağı akıldır Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu değişken bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir
Temsilcileri :
Sokrates : İÖ 5 yüzyılda yaşamıştır Sofist göreliliğe (relativizme) karşı çıkmış, bilgilerimizin doğuştan var olduğunu savunmuştur Sokrates ’e kadar öğretmenin görevi yeni bir şey öğrenmek yok insanın aklında gizli olan bilgileri doğurtmaktır Sokrates ’in bu yöntemine mantıkla ilgili adı verilir ve iki taraflı konuşmaya, tartışmaya dayanır
Platon : Platon ’a kadar bilginin kaynağı duyu organları olamaz Çünkü duyu verileri kişilere göre değişir Ancak matematiğin bilgileri kesindir Platon ’a göre iki türlü dünya vardır : idealar ve görünenler (fenomenler) dünyası İçinde yaşadığımız nesneler dünyası reel değildir Fenomenler dünyası dediği bu dünyanın bilgisi doxa (halisünasyon) dır Gerçek olan idealar dünyasıdır ve bu dünya fakat akılla kavranır Duyularla kavradığımız fenomenler dünyası idealar dünyasının bir gölgesi bir kopyasıdır
Aristoteles : Aristoteles ’e göre idealar nesnelerden egemen değildir İdealar, bir bir nesnelerin özünde tümel kavramlar olarak vardır Bilginin amacı tekil yani kişisel olanı bilmektir Çünkü sahiden var olan bir bir şeylerdir Ama tekilin bilgisine genelin bilgisinden yani tümelden ulaşılır Reel bilgi genel yargılara dayanan önermelerdir Bunun yöntemi de çıkarma (dedüksiyon) dir Tümdengelimin en biçimi ise mukayese (tasım) tır
Farabi : Farabi ’ye kadar, bilginin üç kaynağı duyular, akıl ve akıldır Düşünme ve hafıza yürütme yoluyla tekil bilgiler biçimlendirilerek hakiki bilgiye ulaşılır Böylece genel geçer ve belirli veri elde edilir Farabi ’ye tarafından us, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı birbirinden ayırarak en yüce erdem olan bilgiye ulaşılır; böylece Tanrı ’ya ulaşmanın da yolunu bulmuş olur
Descartes : Descartes, veri modeli olarak analiz ve senteze dayanan matematiği benimser Matematik bilgilerin kaynağı akıldır Araştırmaları esnasında meşhur “metodik belirsizlik yöntemini kullanır Bu yönteme kadar;
Her şeyden kesin olmama ederim
Değişkenlik ettiğimden değişkenlik edemem
O halde şüphenin kaynağı olan kendi varlığımdan kesin olmama edemem Düşünüyorum, öyleyse varım (Cogito, ergo sum)
İnsanın Ben ’inde (Benlik) Tanrı kavramı vardır
Tanrı ’nın yarattığı evrenin varlığından şüphe etmem
Spinoza : Spinoza da fiziği ve geometriyi tüm bilimlerin ideal modeli olarak görür Çünkü, fizik ve geometrinin sonuçları kesin ve zorunludur Bu özelliği de kullandığı yöntemden gelir O halde felsefe alanına da bu yöntem uygulanmalı ve felsefede de açık ve seçik bilgilere ulaşılmalıdır Spinoza “Etika adlı yapıtında felsefi sorunları, tıpatıp geometri problemlerini çözer gibi ele almıştır
Leibniz : Leibniz ’de Spinoza gibi matematiğin yöntemini felsefeye kullanmak istemiş, matematik dili kullanarak yapılan bir felsefe düşünmüştürDuyu verilerini inkar etmeyen Leibniz, bunların yeterince açık seçik olmadığını savunur Çok Iyi data, matematiğin bilgisi olan akla yatkın bilgidir Çünkü matematiğin kavramları arasındaki ilişkiyi akıl kurar Leibniz ’e göre, Tanrı fikri ve aklın ilkeleri, insan zihninde deneyden önce ve doğuştan vardır
Hegel : Belli bilgiye akılla ulaşılabileceğini savunan Hegel, duyu verilerinin varlığın özünü vermeyeceğini savunur Hegel ’e tarafından, gerçeğe, mantıkla ilgili adı bahşedilen “kavram la ulaşılabilir Diyalektik, ivedi, antiivedi, sentez aşamalarından geçerek bilgiyi oluşturur Önce ide (us) kavram olarak vardır (tez) İde kendi dışına çıkarak doğayı oluşturur (antiçabuk) Kendine yabancılaşan ide etik, din, hukuk, sanat gibi alanlarda yeniden kendi tinsel (ruhsal) varlığına döner (birleşim)
§ Empirizm (Deneycilik) : Dürüst bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer Bilginin kaynağı deneydir Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros ’ta görülür Ona gör bütün bilgilerin birincil kaynağı duyudur
Temsilcileri :
John Locke : Locke, rasyonalizme karşısında çıkarak insan aklının allah vergisi “manâsız levha (tabular asa) olduğunu savunur Anlamsız levha deneyler ve alışkanlıklarla sonra dolar ve bilgiye dönüşür Locke ’a göre insan aklında doğuştan olan veri yoktur Locke bilginin oluşumunu defalarca ikili gruplara ayırarak inceler Önce bilgiyi yaratıcı deney alanını ikiye ayırır :
Dış Deney : Dış dünyayı duyularla tanımamızı sağlar
İç Deney : Zihinsel işlemlerle içimizde oluşan olayları bildirir Dış ve iç deney akıl ve tasavvurlarımızın (ideal) kaynağıdır Hafıza ve tasavvurlar da iki biçimde oluşur
Yalın Tasavvurlar : Duyumlar ve ruhsal olaylarla ilgili tasavvurlardır
Bileşik Tasavvurlar : Yalın tasavvurları birleştirerek düzenleyen, hafıza tarafından üretilen tasavvurlardır
İkincil nitelikler : Algılayan sübjeye yan olarak duyumsanan ve tasavvur edilen niteliklerdir
Ilk nitelikler : Nesnelerin sübjeden bağımsız olarak kendiliğinden sahip oldukları özelliklerdir
George Berkeley : Empirizmi, aracısız duyu algısı olarak kabul eder Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden Berkeley, zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder
David Hume : Hume ’a kadar tek deney alanı vardır O da dünyayı duyularla tanımamızı karşılayan dış deneydir Zihinde yalnızca duyumlar ve izlenimler ile görüşler (idealar) vardır Düşünme ilkelerinin kaynağı da dış dünyadır Nedensellik ilkesi aklın gerekli sonucu yok, olayların ard arda yaşanmasının yarattığı bir “alışkanlık ya da “çağrışım dır Olaylar aralarında objektif bir nedensellik bağı yoktur Ona kadar deneyde kullanılan bilimler sadece olaylar arasındaki ilgiyi saptamalı daha ileriye gitmemelidir
Condillac : Empirizmi baştan sona duyumculuğa (sensüalizm) indirger Condillac ’a tarafından tüm bilgilerin kaynağı duyulardır Duyu verilerinin dışarıda hiçbir netice bilgi değildir İnsanınki gibi iç organları olan bir heykelin dışı mermerle kaplı olduğu için hiçbir etkilenimi olmaz Oysa heykelin misket kabukları kaldırılınca duyumlar ortaya çıkar Bu Nedenle heykel ruhsal ve zihinsel bir yaşama ulaşır
§ Kritisizm (Eleştiricilik) : Kristizm, data teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister
Temsilcisi
Immanuel Kant : Kant ’a göre, “Tüm veri deneyle başlar fakat deneyden doğmaz Deney bilginin hammaddesini sağlar, dolayısı ile deney verileri kimsesiz veri değildir Deney verilerini bir düzene belirlemek için akla gereklilik vardır Akılda, deneyden gelmeyen (a priori) kategoriler (kalıplar) vardır O halde bilgi, deneyden gelen (aposteriori) verilerin zihinde allah vergisi yer alan ve deneyden gelmeyen kategorilerde düzenlenmesi ile elde edilir
UYARI : Kant deneyden gelen bilgi ve verilerini bilginin hammaddesi kabul ederek empirizme; ama bu deney verilerinin zihinde allah vergisi bulunan kategorilerde işlenerek bilgiye dönüştüğünü kabul ederek de rasyonalizme yaklaşır Kant hem, içten ve emin bilgiye ulaşılabileceğini savunan dogmacılık ile tüm bilgilerin duyu verilerinden kaynaklandığı için göreli olduğunu savunan septisizmi de uzlaştırmaya çalışır Kant bu uzlaşmayı sağlarken veri alanını ikiye ayırır Fenımenler ve numenler alanı Fenomenler (görünenler) alanının bilgisi duyu verileriyle oluşur ve nesneler dünyasının bilgisi duyu organları ile kavranır Bu veri insanlara tarafından değişmez, böylece nesneldir (objektiftir) Ama duyu organlarının bilgilerinin dışında kalan numenler alanının bilgilerini bilemeyiz Çünkü bunlar zihinde doğuştan olan bulunan kategorilere kadar biçimlenmez Numenler alanının bilgisifizik bilgilerdir ve fizik bilgiler belirli değildir Kant, duyu verilerinin bilgilerinin bütün halk için benzer olduğunu savunarak nesnelliği ön plana çıkartıp dogmatizme yaklaşırken, numenler alanının fizik bilgilerinin göreli (relatif) olduğunu savunarak septisizme yaklaşır
§ Pozitivizm (Olguculuk) : Doğa bilimlerinin seri bir biçimde geliştiği 19 yüzyılda doğmuştur Felsefi sistemler yaşadıkları çağın özelliklerinden etkilenerek biçimlenir Pozitivizm de 19 yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur Pozitivizm ama duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur
Temsilcisi :
Auguste Comte : Pozitivizmin kurucusu Comte ’a kadar, insan sadece, duyu verilerine dayanan dış dünyayı bilebilir Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır Bu yüzden, olguların gerisinde yatan nedenler değil, olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı hedeflemek gerekir Felsefe, deney sonuçlarını sistemleştirerek ahlak, din, siyaset gibi alanlarda kullanmalıdır Felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları, bilimden ayıklamak olmalıdır Comte, insanlığın bilimin egemen olduğu fazla döneme ulaşana değin üç aşamadan geçtiğini söyler Comte ’un bu görüşüne üç hal yasası denir :
¨ Teolojik dönem : İlkel toplumlar dünyayla ilgili bütün soruların yanıtlarını tanrıda ve kutsal güçlerde aramışlardır Teolojik dönemin ürünü dindir
¨ fizik dönem : Bu dönemde insanlar dünyayı soyut güçlerle açıklamaya çalışmış ve felsefe bu döneme damgasını vurmuştur
¨ Artı dönem : Bu dönemde insan dünyayı doğa yasarlı ile izah etme yolunu seçmiştir, tüm soruların yanıtları bilimde aranmıştır
§ Çözümlemeli Felsefe : Çözümlemeli felsefe, felsefeye bilimlerin dilini tahlil etmek işlevi yükler Böylece felsefe, düşünsel bir faaliyet alanı olmaktan çıkarılır, yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir Felsefe, bilimlerin dilini çözümleyecek, onların kavram yapılarını araştıracaktır Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır Neo pozitivizm (yeni pozitivizm) ya da mantıkçı empirizm adıyla da anılan analitik felsefe, felsefeyi çağdaş (sembolik) mantık alanı olarak görür
Temsilcisi :
Ludwig Wittgenstein, Schlick, Rudolf Carnap ve Reichenbach ’dır
Ludwig Wittgenstein : Wittgenstein ’e tarafından, dilin sınırları ile gerçekliğin ve düşüncenin sınırları aynıdır O halde dilde kullanılan anlamlı önermeler gerçekliğin yansımalarıdır Varlık oysa dili bilmekle olasıdır bu nedenle doğruya dil analizleri ile ulaşılır Dil ile anlatılamayan konularda susmak gerekir
§ Entüisyonizm (Sezgicilik) : Belirli ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir
Temsilcileri :
Henri Bergson : Bergson ’a kadar içten bilgiye kavrama ile ulaşılır İnsanları bilgiye ulaştıran iki yeti vardır Akıl ve içgüdü Zeka, madde dünyasının atıl (statik) halini kavratır Içgüdü, sürekli hareket ve başkalaşım içinde olan gerçek yaşamı kavratır Böylece madde dünyasının anlık bilgilerini veren akıl ile değişen yaşamın bilgilerini veren içgüdünün birleşmesinden algılama oluşur ve insan belli ve değişmeyen bilgilere ulaşır Zeka + Sezgi Algılama
Gazali : Orta Devir İslam dünyasında Gazali sezgiyi hakikate götüren tek kaynak olarak kabul eder Gazali ’ye kadar duyularla elde edilen verilere güvenilmez Zihin da her konuyu kavramada yetkisiz kalır Nitekim akla dayalı bütün felsefi sistemler birbiri ile çatışmaktadır Gazali ’ye kadar muhakkak bilgiye imanla ulaşılır lakin akla da ihtiyaç vardır Bilginin temelinde fikir olmasına rağmen, onu belirli bilgiye dönüştüren “iman dır İmana dayanan din, akla dayanan felsefeden tekrar tekrar üstündür Belirli bilgi, Tanrı bilgisidir Tanrı bilgisine de iman ve sezgiyle ulaşılır
Pragmatizm (Faydacılık) : Bilgiye avantaj açısından yakında olacak olan pragmatizm bir hayat felsefesidir Amerika Birleşik Devletleri ’nde doğan bu eğilim, felsefi bir akıntı olmanın ötesinde geniş ırk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır Pragmatizme tarafından, ne ancak faydalıdır o bilgidir, ne fakat bilgidir o faydalıdır
Temsilcileri :
William James : İnsanın teme amacının kendini gözetmek olduğunu söyleyen W James bilgiye de bu açıdan yaklaşır Ona kadar doğrular pratik hayat içinde, eylem içinde oluşur Doğruluğun ölçütü faydadır Bilimlerin verileri, pratik yaşamamızı kolaylaştırıyorsa, bilgidir Yaşamda insanların gereksinimlerini kesintisiz değişir Bu yüzden doğrulukta bu değişime paralel olarak değişir
John Dewey : John Dewey ’e kadar zihin, doğadan yararlanmayı sağlayan, mutlu olmayı öğreten bir araçtır Dewey, insanın biyolojik işlevlerinden yola çıkarak, bilgiye çevreye armoni sürecini sağlayan bir vasıta olarak bakar Pragmatizm felsefeyi fizik sorunların dışına taşıyarak yaşanan olgularla sınırladığından pozitivizme yaklaşır Ama faydanın zamanla değişebileceğinden laf etmesi de bu akımın relativist yönünü ön plana çıkarır
§ Fenomenoloji (Görüngübilim) : Fenomenoloji, pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına aleyhinde “genel objeler in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz dürüst bilgidir ve bu “öz fakat bilinçle kavranır
Temsilcisi :
Edmund Husserl : Husserl, fenomen kavramını durum karşılığında yok, görünenlerin içindeki öz olarak kullanır Bu yüzden ona göre, reel bilgiye özden ulaşabilir Bilginin bir yanına özne (sübje), diğer yanına nesne (obje) vardır Özne, nesne dünyasındaki özleri bilebilir, ve bu özler özneye önceden verilmiştir Bilgiye varmak için duyuların sağladığı verilerden vazgeçip, bilinci ve özü tahlil etmek gerekir Husserl, felsefenin tüm bilimlerin özlerini ortaya koyan bilimler bilimi işlevini de üstlenmesini ister
© Doğru Bilginin Olanaksızlığı : İnsanın açık, belirli ve mutlak bilgiye ulaşamayacağını savunan felsefi sistemler, Sofizm, Septisizm (Kuşkuculuk) ve Yüksekokul kuşkuculuğu akımlarıyla karşımıza çıkar
§ Sofizm : Sofist felsefe İÖ 5 yüzyılda, doğa filozoflarına tepki olarak doğar Sofistlere göre duyu verileri insanlara tarafından değiştiğinden emin bilgilere gelmek olanaksızdır Bu yüzden veri görelidir (relatiftir)
Protagoras ’a kadar insan her şeyin ölçüsüdür
Gorgias ise “Hiçbir şey yoktur Olsa bile bilinemez Bilinse bile başkasına aktarılamaz diyerek dürüst bilginin olanaksızlığını dile getirmiştir
§ Septisizm (Şüphecilik, Kuşkuculuk) : Şüpheci Pyrhon (Piron), verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek, hiçbir konuda belirlenmiş yargıya varılamayacağını ileri sürer Duyumcu (Sensüalist) kuşkuculardan Sextus Empricus ’a tarafından doğru data olanaksızdır Çünkü;
Aynı şeyler öbür insanlarda bambaşka etkiler yapar
Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır
Algılar, içinde bulunduğumuz duruma kadar değişir
Septisizmin Eleştirisi : Septisizm hiçbir konuda yargıya varmadan her konuda kesin olmama ederek yaşamayı savunan yelken direği bir görüştür Ancak septisizm, dogmatizmin “mutlak doğrucu anlayışına aleyhinde insan zihnini uyarmış böylece bilimsel şüphenin doğuşunun ortamını hazırlamıştır Bilimde değişkenlik vasıta, septisizmde değişkenlik amaçtır Bilim, doğru bilgiye ulaşana kadar her şeyden belirsizlik eder Fakat septikler yaşam boyu her şeyden kesin olmama etmeyi savunmuşlardır
Bilim Felsefesi
Bilim Felsefesine Giriş :
© Bilim Felsefesinin Konusu : Bilim felsefesi, bilimlerin ortaya koyduğu kavr*** kuram (teori) ve yasalarla bunların ait olduğu olayları inceler Felsefe, bilim felsefesi aracılığı ile bilim üzerinde düşünme, bilimin mantığını oluşturma gereğini duymuştur
Bilim felsefesinin yanıt aradığı esas sorular şunlardır :
§ Bilimsel bilgi birikerek ilerleyen data midir?
§ Bilimsel yasalar muhakkak midir?
§ Bilimsel önermeler doğrulanarak mı, yahut yanlışlanarak mı kabul edilmelidir?
§ Bilimler hangi yöntemleri izlemelidir?
© Bilimin Tarihsel Gelişimi : Zamanla konularını ve yöntemlerini belirleyen alanlar felsefeden ayrılıp egemen bilimler haline geldiler ilk olarak Euclides (Öklid), geometriyi felsefeden ayırarak egemen bir bilim haline dönüştürdü
Rönesansla birlikte Kopernik, Kepler, Galilei gibi düşünürler ve Newton ’un çalışmaları fizik biliminin kurulmasını sağladı
Rönesansla tümevarım yönteminin yaygınlaşması doğa bilimlerinin gelişmesinin önünü açan temel etkenlerden biridir
19 yüzyılda Labochevsky, Bolyai ve Rieman, Euclides dışı geometri anlayışının temellerini attılar Euclides dışı geometrilerin yarattığı yeni fizik anlayışı bilimin kendi içindeki alternatiflerini çoğalttı
De Morgan, Boole, Frege, Peano ’nun çalışmalarıyla, önermeleri ve çıkarımları matematiksel dille ifade eden modern (sembolik) mantık doğdu
Doğa bilimlerinde ve geometride doğan alternatif anlayışlar, felsefedeki yaygın nedensellik açıklamalarına karşı olasılığa dayalı nedensellik anlayışlarını doğurdu
Bilime Farklı Yaklaşımlar : Hafıza tarihi sürecinde bilime bambaşka görüş açıları daima görülmüştür Bu bambaşka manzara açılarının ikisi bilimi ürün olarak ve faaliyet olarak görebilen görüşlerdir
© Mahsul Olarak Bilim : Yeni pozitivizmde (Mantıkçı Empirizm) ifadesini bulan bu görüşe göre, bilimsel sonuçlar birer orandır ve felsefe bu ürünleri tarihsel gelişim sürecinde anlamaya çalışır Bilimsel ürünler önermelerle ifade edilir Felsefe, bu önermelerin doğrulamasını mantıklı analizlerle yapar
Pozitivizmin esas sayıtlıları (ön kabul) şunlardır :
§ Bilim olgular hakkında araştırma yapma tekniğidir
§ Gerçek tektir; bilimlerin yöntemi de tektir
§ Bilim, birikerek ilerler
§ Bilim olguların bir arada görülme sıklığını araştırmalıdır
Yeni pozitivizme göre felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları mantık yoluyla ayıklamaktır Yeni pozitivizmin temsilcilerinden Carnap ’a kadar, bilimsel önermeler duyu verileri ve gözlemlerle pekiştiriliyorsa, ondan meydana çıkan önermeler de pekiştirilmiş olur Duyu verilerine ve gözlemlere dayanmayan önermeler,fizik önermelerdir ve bunların bilimde yeri olmamalıdır
Reichenbach ’a tarafından olgusal dünya ile örtüşmeyen önermeler fizik önermelerdir ve data değildir Olasılığın yüksek derecede belirlenmesi bilgiyi geçerli kılar Hempel ise,fizik ve mantığın fiziki dünyanın özünü ortaya koyamayacağını savunur Wittgenstein ’a tarafından, her cümleye karşılık bir olgu vardır ve bu nedenle dilin yapısına bakarak evrenin yapısını ortaya koyabiliriz
© Etkinlik Olarak Bilim (Yaygın Bilim Anlayışına Getirilen Eleştiriler) : Bilime ürün olarak bakan pozitivizme aleyhinde bilime etkinlik olarak bakanlar şu eleştirilerden yola çıkarlar :
§ Bilim adamları, bilime tarafsız bakamazlar
§ Ayrı bilimleri, matematiksel fiziğin yöntemine bağlantı kurmak dünyayı anlamakta beceriksiz kalır
§ Bilimler birikerek ilerleyen bir süreçte değil, her çağın değerler sisteminden (paradigmalarından) kopuşlarla, yani sıçramalı devrimlerle gelişir
Thomas Kuhn, bilimin birikerek ilerleyen bir süreçte geliştiğini reddeder Bunu da paradigma kavramı ile açıklar Bilim adamları, kendilerinden önceki dönemlerin bilim yapma anlayışını (paradigmasını) reddederek yeni paradigmalar ortaya koyarlar Bu da sıçramalı bir devrimle yeni bir bilim anlayışına geçiştir Her çağın kendi paradigmalarına göre doğrular vardır İlkçağın paradigmalarına tarafından Aristoteles fiziği Newton fiziği, günümüz paradigmalarına göre de kuantum fiziği doğrudur
Toulmin, Darwin ’in evrim teorisinden esinlenerek bilim anlayışının da evrimleştiğini söyler Darwin ’e tarafından nasıl oysa çevreye harmoni sağlayamayan canlılar yok oluyorsa bilimde de gereksinimleri karşılamayan anlayışlar yok olur Yeni gereksinimler yeni bilim teorileri oluşturur
Bilimin Değeri : Bilim insanların doğayı ve toplumu daha iyi tanıyarak doğayı denetlemesini ve toplumsal yaşamı düzenlemesini sağlar 19 yüzyılda bilimsel gelişmelerden etkilenen felsefe, bilimleri dünyadaki her türlü sorunu çözebilecek bir vasıta olarak görmüştür Bilimlerin amacı insanı, toplumu ve evreni tanımak, gerçeği aramaktır Teknoloji insan yaşamını kolaylaştıran bir işleve sahip olabileceği gibi toplumlara hasar veren bir işleve de sahip olabilmektedir
Bilimsel çalışmaların sonuçlarının kullanımı sorunlu olabilmektedir Insanlar, bu sonuçların olumlu kullanılmasının yollarını incelemek zorundadırlar Bilimi tamamen reddetmek de, insanın varoluşunu değil saymaktır
Bilimin olumlu sonuçları, negatif sonuçlarından çok daha fazladır Bilim, sayılamayacak değin çok yararı ile insanların daha dar yaşamasının ortamını hazırlamıştır *
Veri Felsefesi (Epistemoloji)
Bilgi Felsefesinin Konusu : Doğa ve evrenle ilgili sorunlara tanrı ve ruh bağlamında getirilen fizik talimat duyu organlarının verileri ile açıklanamadığından bilginin kaynağına aracısız yönelmek gereği doğmuştur Böylece veri, felsefenin ana konularından birini oluşturmuştur Data felsefesinin konuları :
Epistomoloji (teorisi) : Sübje (bilen) ile obje (aşina) arasındaki ilişkiyi inceleyen veri felsefesi alanına epistomoloji denir Sübjenin, objeyi incelerken ulaşacağı sonuçlar felsefe açısından tartışmalıdır Bu tartışmalar veri kuramında iki esas çerçevede ortaya çıkmaktadır
Bilgi Kuramının Temel Kavramları
Doğruluk (Hakikat) : Bilginin bilgi konusu ile bütün uyma içinde bulunmasıdır Bir bilginin doğruluğu, onun kanıtlanabilmesi ile mümkündür Çünkü doğruluk düşünce ile nesne (obje) nin uygunluğudur
Realite : İnsan bilincinden bağımsız olarak var olanlardır Gerçeklik varlığın bir özelliği başka bir deyişle var oluş tarzıdır
Temellendirme : Bir yargının doğruluk iddiasının dayanağının gösterilmesidir Felsefede ileri sürülen her yargı gerekçeleri gösterilerek temellendirilir Temellendirme yargıları derinliğine ve genişliğine araştırarak yapılır
§ Bilginin kaynağı : “İnsan bilgiye hangi araçlarla ulaşır? sorusuna cevap arar Bu soruya verilen yanıtlar ayrı felsefi sistemlerin doğmasına yol açar Bilginin kaynağı akıldır, çünkü duyu organlarının bilgisi zorunlu ve emin değildir diyen rasyonalizme karşı empirizm, bilginin kaynağı deneydir, içten ve belirlenmiş bilgiye duyu organları aracılığı ile yapılan deney ve gözlem ulaştırır görüşünü savunur Entüisyonizm (sezicilik) ise bilginin kaynağının kavrama olduğunu ileri sürer
§ Bilginin değeri : Neleri ne derece bilebiliriz? Bilginin insan yaşamındaki yeri ve önemi nedir? Nelere bilgi demek gerekir? Sorularına epistomoloji yanıt arar
© Mantık : Dürüst bilgiye ulaşmak için düşünceler arasındaki ilişki ve düzeni yöneten ilke ve yasaları saptayan alan mantık (lojik) tır Mantık dürüst düşünmenin kurallarını koyar, ilkelerini saptar bilgi kuramı, bilginin objesi ile uygunluğunu temellendirirken mantığın kural ve ilkelerine dayanır
Bilgi Felsefesinin Temel Problemleri (Içten Bilginin Olanağı Problemi) : Bilgi felsefesinin tartıştığı temel sorun, içten bilginin olanaklılığı sorunudur Mutlak, kesin bilgilere ulaşılıp ulaşılamayacağı sorununa bahşedilen yanıtlar iki başlıkta toplanabilir:
© Içten Bilginin Olanaklılığı : Mutlak, doğru bilginin mümkün olduğunu savunan sistem ve felsefeciler, doğru bilgiye nereden, nasıl ve hangi araçlarla ulaşılacağı konusunda bambaşka fikirler ileri sürerler
§ Rasyonalizm (Akılcılık) : Rasyonalizme kadar, gerekli, emin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır O halde içten bilginin kaynağı akıldır Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu değişken bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir
Temsilcileri :
Sokrates : İÖ 5 yüzyılda yaşamıştır Sofist göreliliğe (relativizme) karşı çıkmış, bilgilerimizin doğuştan var olduğunu savunmuştur Sokrates ’e kadar öğretmenin görevi yeni bir şey öğrenmek yok insanın aklında gizli olan bilgileri doğurtmaktır Sokrates ’in bu yöntemine mantıkla ilgili adı verilir ve iki taraflı konuşmaya, tartışmaya dayanır
Platon : Platon ’a kadar bilginin kaynağı duyu organları olamaz Çünkü duyu verileri kişilere göre değişir Ancak matematiğin bilgileri kesindir Platon ’a göre iki türlü dünya vardır : idealar ve görünenler (fenomenler) dünyası İçinde yaşadığımız nesneler dünyası reel değildir Fenomenler dünyası dediği bu dünyanın bilgisi doxa (halisünasyon) dır Gerçek olan idealar dünyasıdır ve bu dünya fakat akılla kavranır Duyularla kavradığımız fenomenler dünyası idealar dünyasının bir gölgesi bir kopyasıdır
Aristoteles : Aristoteles ’e göre idealar nesnelerden egemen değildir İdealar, bir bir nesnelerin özünde tümel kavramlar olarak vardır Bilginin amacı tekil yani kişisel olanı bilmektir Çünkü sahiden var olan bir bir şeylerdir Ama tekilin bilgisine genelin bilgisinden yani tümelden ulaşılır Reel bilgi genel yargılara dayanan önermelerdir Bunun yöntemi de çıkarma (dedüksiyon) dir Tümdengelimin en biçimi ise mukayese (tasım) tır
Farabi : Farabi ’ye kadar, bilginin üç kaynağı duyular, akıl ve akıldır Düşünme ve hafıza yürütme yoluyla tekil bilgiler biçimlendirilerek hakiki bilgiye ulaşılır Böylece genel geçer ve belirli veri elde edilir Farabi ’ye tarafından us, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı birbirinden ayırarak en yüce erdem olan bilgiye ulaşılır; böylece Tanrı ’ya ulaşmanın da yolunu bulmuş olur
Descartes : Descartes, veri modeli olarak analiz ve senteze dayanan matematiği benimser Matematik bilgilerin kaynağı akıldır Araştırmaları esnasında meşhur “metodik belirsizlik yöntemini kullanır Bu yönteme kadar;
Her şeyden kesin olmama ederim
Değişkenlik ettiğimden değişkenlik edemem
O halde şüphenin kaynağı olan kendi varlığımdan kesin olmama edemem Düşünüyorum, öyleyse varım (Cogito, ergo sum)
İnsanın Ben ’inde (Benlik) Tanrı kavramı vardır
Tanrı ’nın yarattığı evrenin varlığından şüphe etmem
Spinoza : Spinoza da fiziği ve geometriyi tüm bilimlerin ideal modeli olarak görür Çünkü, fizik ve geometrinin sonuçları kesin ve zorunludur Bu özelliği de kullandığı yöntemden gelir O halde felsefe alanına da bu yöntem uygulanmalı ve felsefede de açık ve seçik bilgilere ulaşılmalıdır Spinoza “Etika adlı yapıtında felsefi sorunları, tıpatıp geometri problemlerini çözer gibi ele almıştır
Leibniz : Leibniz ’de Spinoza gibi matematiğin yöntemini felsefeye kullanmak istemiş, matematik dili kullanarak yapılan bir felsefe düşünmüştürDuyu verilerini inkar etmeyen Leibniz, bunların yeterince açık seçik olmadığını savunur Çok Iyi data, matematiğin bilgisi olan akla yatkın bilgidir Çünkü matematiğin kavramları arasındaki ilişkiyi akıl kurar Leibniz ’e göre, Tanrı fikri ve aklın ilkeleri, insan zihninde deneyden önce ve doğuştan vardır
Hegel : Belli bilgiye akılla ulaşılabileceğini savunan Hegel, duyu verilerinin varlığın özünü vermeyeceğini savunur Hegel ’e tarafından, gerçeğe, mantıkla ilgili adı bahşedilen “kavram la ulaşılabilir Diyalektik, ivedi, antiivedi, sentez aşamalarından geçerek bilgiyi oluşturur Önce ide (us) kavram olarak vardır (tez) İde kendi dışına çıkarak doğayı oluşturur (antiçabuk) Kendine yabancılaşan ide etik, din, hukuk, sanat gibi alanlarda yeniden kendi tinsel (ruhsal) varlığına döner (birleşim)
§ Empirizm (Deneycilik) : Dürüst bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer Bilginin kaynağı deneydir Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros ’ta görülür Ona gör bütün bilgilerin birincil kaynağı duyudur
Temsilcileri :
John Locke : Locke, rasyonalizme karşısında çıkarak insan aklının allah vergisi “manâsız levha (tabular asa) olduğunu savunur Anlamsız levha deneyler ve alışkanlıklarla sonra dolar ve bilgiye dönüşür Locke ’a göre insan aklında doğuştan olan veri yoktur Locke bilginin oluşumunu defalarca ikili gruplara ayırarak inceler Önce bilgiyi yaratıcı deney alanını ikiye ayırır :
Dış Deney : Dış dünyayı duyularla tanımamızı sağlar
İç Deney : Zihinsel işlemlerle içimizde oluşan olayları bildirir Dış ve iç deney akıl ve tasavvurlarımızın (ideal) kaynağıdır Hafıza ve tasavvurlar da iki biçimde oluşur
Yalın Tasavvurlar : Duyumlar ve ruhsal olaylarla ilgili tasavvurlardır
Bileşik Tasavvurlar : Yalın tasavvurları birleştirerek düzenleyen, hafıza tarafından üretilen tasavvurlardır
İkincil nitelikler : Algılayan sübjeye yan olarak duyumsanan ve tasavvur edilen niteliklerdir
Ilk nitelikler : Nesnelerin sübjeden bağımsız olarak kendiliğinden sahip oldukları özelliklerdir
George Berkeley : Empirizmi, aracısız duyu algısı olarak kabul eder Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden Berkeley, zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder
David Hume : Hume ’a kadar tek deney alanı vardır O da dünyayı duyularla tanımamızı karşılayan dış deneydir Zihinde yalnızca duyumlar ve izlenimler ile görüşler (idealar) vardır Düşünme ilkelerinin kaynağı da dış dünyadır Nedensellik ilkesi aklın gerekli sonucu yok, olayların ard arda yaşanmasının yarattığı bir “alışkanlık ya da “çağrışım dır Olaylar aralarında objektif bir nedensellik bağı yoktur Ona kadar deneyde kullanılan bilimler sadece olaylar arasındaki ilgiyi saptamalı daha ileriye gitmemelidir
Condillac : Empirizmi baştan sona duyumculuğa (sensüalizm) indirger Condillac ’a tarafından tüm bilgilerin kaynağı duyulardır Duyu verilerinin dışarıda hiçbir netice bilgi değildir İnsanınki gibi iç organları olan bir heykelin dışı mermerle kaplı olduğu için hiçbir etkilenimi olmaz Oysa heykelin misket kabukları kaldırılınca duyumlar ortaya çıkar Bu Nedenle heykel ruhsal ve zihinsel bir yaşama ulaşır
§ Kritisizm (Eleştiricilik) : Kristizm, data teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister
Temsilcisi
Immanuel Kant : Kant ’a göre, “Tüm veri deneyle başlar fakat deneyden doğmaz Deney bilginin hammaddesini sağlar, dolayısı ile deney verileri kimsesiz veri değildir Deney verilerini bir düzene belirlemek için akla gereklilik vardır Akılda, deneyden gelmeyen (a priori) kategoriler (kalıplar) vardır O halde bilgi, deneyden gelen (aposteriori) verilerin zihinde allah vergisi yer alan ve deneyden gelmeyen kategorilerde düzenlenmesi ile elde edilir
UYARI : Kant deneyden gelen bilgi ve verilerini bilginin hammaddesi kabul ederek empirizme; ama bu deney verilerinin zihinde allah vergisi bulunan kategorilerde işlenerek bilgiye dönüştüğünü kabul ederek de rasyonalizme yaklaşır Kant hem, içten ve emin bilgiye ulaşılabileceğini savunan dogmacılık ile tüm bilgilerin duyu verilerinden kaynaklandığı için göreli olduğunu savunan septisizmi de uzlaştırmaya çalışır Kant bu uzlaşmayı sağlarken veri alanını ikiye ayırır Fenımenler ve numenler alanı Fenomenler (görünenler) alanının bilgisi duyu verileriyle oluşur ve nesneler dünyasının bilgisi duyu organları ile kavranır Bu veri insanlara tarafından değişmez, böylece nesneldir (objektiftir) Ama duyu organlarının bilgilerinin dışında kalan numenler alanının bilgilerini bilemeyiz Çünkü bunlar zihinde doğuştan olan bulunan kategorilere kadar biçimlenmez Numenler alanının bilgisifizik bilgilerdir ve fizik bilgiler belirli değildir Kant, duyu verilerinin bilgilerinin bütün halk için benzer olduğunu savunarak nesnelliği ön plana çıkartıp dogmatizme yaklaşırken, numenler alanının fizik bilgilerinin göreli (relatif) olduğunu savunarak septisizme yaklaşır
§ Pozitivizm (Olguculuk) : Doğa bilimlerinin seri bir biçimde geliştiği 19 yüzyılda doğmuştur Felsefi sistemler yaşadıkları çağın özelliklerinden etkilenerek biçimlenir Pozitivizm de 19 yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur Pozitivizm ama duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur
Temsilcisi :
Auguste Comte : Pozitivizmin kurucusu Comte ’a kadar, insan sadece, duyu verilerine dayanan dış dünyayı bilebilir Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır Bu yüzden, olguların gerisinde yatan nedenler değil, olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı hedeflemek gerekir Felsefe, deney sonuçlarını sistemleştirerek ahlak, din, siyaset gibi alanlarda kullanmalıdır Felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları, bilimden ayıklamak olmalıdır Comte, insanlığın bilimin egemen olduğu fazla döneme ulaşana değin üç aşamadan geçtiğini söyler Comte ’un bu görüşüne üç hal yasası denir :
¨ Teolojik dönem : İlkel toplumlar dünyayla ilgili bütün soruların yanıtlarını tanrıda ve kutsal güçlerde aramışlardır Teolojik dönemin ürünü dindir
¨ fizik dönem : Bu dönemde insanlar dünyayı soyut güçlerle açıklamaya çalışmış ve felsefe bu döneme damgasını vurmuştur
¨ Artı dönem : Bu dönemde insan dünyayı doğa yasarlı ile izah etme yolunu seçmiştir, tüm soruların yanıtları bilimde aranmıştır
§ Çözümlemeli Felsefe : Çözümlemeli felsefe, felsefeye bilimlerin dilini tahlil etmek işlevi yükler Böylece felsefe, düşünsel bir faaliyet alanı olmaktan çıkarılır, yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir Felsefe, bilimlerin dilini çözümleyecek, onların kavram yapılarını araştıracaktır Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır Neo pozitivizm (yeni pozitivizm) ya da mantıkçı empirizm adıyla da anılan analitik felsefe, felsefeyi çağdaş (sembolik) mantık alanı olarak görür
Temsilcisi :
Ludwig Wittgenstein, Schlick, Rudolf Carnap ve Reichenbach ’dır
Ludwig Wittgenstein : Wittgenstein ’e tarafından, dilin sınırları ile gerçekliğin ve düşüncenin sınırları aynıdır O halde dilde kullanılan anlamlı önermeler gerçekliğin yansımalarıdır Varlık oysa dili bilmekle olasıdır bu nedenle doğruya dil analizleri ile ulaşılır Dil ile anlatılamayan konularda susmak gerekir
§ Entüisyonizm (Sezgicilik) : Belirli ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir
Temsilcileri :
Henri Bergson : Bergson ’a kadar içten bilgiye kavrama ile ulaşılır İnsanları bilgiye ulaştıran iki yeti vardır Akıl ve içgüdü Zeka, madde dünyasının atıl (statik) halini kavratır Içgüdü, sürekli hareket ve başkalaşım içinde olan gerçek yaşamı kavratır Böylece madde dünyasının anlık bilgilerini veren akıl ile değişen yaşamın bilgilerini veren içgüdünün birleşmesinden algılama oluşur ve insan belli ve değişmeyen bilgilere ulaşır Zeka + Sezgi Algılama
Gazali : Orta Devir İslam dünyasında Gazali sezgiyi hakikate götüren tek kaynak olarak kabul eder Gazali ’ye kadar duyularla elde edilen verilere güvenilmez Zihin da her konuyu kavramada yetkisiz kalır Nitekim akla dayalı bütün felsefi sistemler birbiri ile çatışmaktadır Gazali ’ye kadar muhakkak bilgiye imanla ulaşılır lakin akla da ihtiyaç vardır Bilginin temelinde fikir olmasına rağmen, onu belirli bilgiye dönüştüren “iman dır İmana dayanan din, akla dayanan felsefeden tekrar tekrar üstündür Belirli bilgi, Tanrı bilgisidir Tanrı bilgisine de iman ve sezgiyle ulaşılır
Pragmatizm (Faydacılık) : Bilgiye avantaj açısından yakında olacak olan pragmatizm bir hayat felsefesidir Amerika Birleşik Devletleri ’nde doğan bu eğilim, felsefi bir akıntı olmanın ötesinde geniş ırk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır Pragmatizme tarafından, ne ancak faydalıdır o bilgidir, ne fakat bilgidir o faydalıdır
Temsilcileri :
William James : İnsanın teme amacının kendini gözetmek olduğunu söyleyen W James bilgiye de bu açıdan yaklaşır Ona kadar doğrular pratik hayat içinde, eylem içinde oluşur Doğruluğun ölçütü faydadır Bilimlerin verileri, pratik yaşamamızı kolaylaştırıyorsa, bilgidir Yaşamda insanların gereksinimlerini kesintisiz değişir Bu yüzden doğrulukta bu değişime paralel olarak değişir
John Dewey : John Dewey ’e kadar zihin, doğadan yararlanmayı sağlayan, mutlu olmayı öğreten bir araçtır Dewey, insanın biyolojik işlevlerinden yola çıkarak, bilgiye çevreye armoni sürecini sağlayan bir vasıta olarak bakar Pragmatizm felsefeyi fizik sorunların dışına taşıyarak yaşanan olgularla sınırladığından pozitivizme yaklaşır Ama faydanın zamanla değişebileceğinden laf etmesi de bu akımın relativist yönünü ön plana çıkarır
§ Fenomenoloji (Görüngübilim) : Fenomenoloji, pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına aleyhinde “genel objeler in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz dürüst bilgidir ve bu “öz fakat bilinçle kavranır
Temsilcisi :
Edmund Husserl : Husserl, fenomen kavramını durum karşılığında yok, görünenlerin içindeki öz olarak kullanır Bu yüzden ona göre, reel bilgiye özden ulaşabilir Bilginin bir yanına özne (sübje), diğer yanına nesne (obje) vardır Özne, nesne dünyasındaki özleri bilebilir, ve bu özler özneye önceden verilmiştir Bilgiye varmak için duyuların sağladığı verilerden vazgeçip, bilinci ve özü tahlil etmek gerekir Husserl, felsefenin tüm bilimlerin özlerini ortaya koyan bilimler bilimi işlevini de üstlenmesini ister
© Doğru Bilginin Olanaksızlığı : İnsanın açık, belirli ve mutlak bilgiye ulaşamayacağını savunan felsefi sistemler, Sofizm, Septisizm (Kuşkuculuk) ve Yüksekokul kuşkuculuğu akımlarıyla karşımıza çıkar
§ Sofizm : Sofist felsefe İÖ 5 yüzyılda, doğa filozoflarına tepki olarak doğar Sofistlere göre duyu verileri insanlara tarafından değiştiğinden emin bilgilere gelmek olanaksızdır Bu yüzden veri görelidir (relatiftir)
Protagoras ’a kadar insan her şeyin ölçüsüdür
Gorgias ise “Hiçbir şey yoktur Olsa bile bilinemez Bilinse bile başkasına aktarılamaz diyerek dürüst bilginin olanaksızlığını dile getirmiştir
§ Septisizm (Şüphecilik, Kuşkuculuk) : Şüpheci Pyrhon (Piron), verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek, hiçbir konuda belirlenmiş yargıya varılamayacağını ileri sürer Duyumcu (Sensüalist) kuşkuculardan Sextus Empricus ’a tarafından doğru data olanaksızdır Çünkü;
Aynı şeyler öbür insanlarda bambaşka etkiler yapar
Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır
Algılar, içinde bulunduğumuz duruma kadar değişir
Septisizmin Eleştirisi : Septisizm hiçbir konuda yargıya varmadan her konuda kesin olmama ederek yaşamayı savunan yelken direği bir görüştür Ancak septisizm, dogmatizmin “mutlak doğrucu anlayışına aleyhinde insan zihnini uyarmış böylece bilimsel şüphenin doğuşunun ortamını hazırlamıştır Bilimde değişkenlik vasıta, septisizmde değişkenlik amaçtır Bilim, doğru bilgiye ulaşana kadar her şeyden belirsizlik eder Fakat septikler yaşam boyu her şeyden kesin olmama etmeyi savunmuşlardır
Bilim Felsefesi
Bilim Felsefesine Giriş :
© Bilim Felsefesinin Konusu : Bilim felsefesi, bilimlerin ortaya koyduğu kavr*** kuram (teori) ve yasalarla bunların ait olduğu olayları inceler Felsefe, bilim felsefesi aracılığı ile bilim üzerinde düşünme, bilimin mantığını oluşturma gereğini duymuştur
Bilim felsefesinin yanıt aradığı esas sorular şunlardır :
§ Bilimsel bilgi birikerek ilerleyen data midir?
§ Bilimsel yasalar muhakkak midir?
§ Bilimsel önermeler doğrulanarak mı, yahut yanlışlanarak mı kabul edilmelidir?
§ Bilimler hangi yöntemleri izlemelidir?
© Bilimin Tarihsel Gelişimi : Zamanla konularını ve yöntemlerini belirleyen alanlar felsefeden ayrılıp egemen bilimler haline geldiler ilk olarak Euclides (Öklid), geometriyi felsefeden ayırarak egemen bir bilim haline dönüştürdü
Rönesansla birlikte Kopernik, Kepler, Galilei gibi düşünürler ve Newton ’un çalışmaları fizik biliminin kurulmasını sağladı
Rönesansla tümevarım yönteminin yaygınlaşması doğa bilimlerinin gelişmesinin önünü açan temel etkenlerden biridir
19 yüzyılda Labochevsky, Bolyai ve Rieman, Euclides dışı geometri anlayışının temellerini attılar Euclides dışı geometrilerin yarattığı yeni fizik anlayışı bilimin kendi içindeki alternatiflerini çoğalttı
De Morgan, Boole, Frege, Peano ’nun çalışmalarıyla, önermeleri ve çıkarımları matematiksel dille ifade eden modern (sembolik) mantık doğdu
Doğa bilimlerinde ve geometride doğan alternatif anlayışlar, felsefedeki yaygın nedensellik açıklamalarına karşı olasılığa dayalı nedensellik anlayışlarını doğurdu
Bilime Farklı Yaklaşımlar : Hafıza tarihi sürecinde bilime bambaşka görüş açıları daima görülmüştür Bu bambaşka manzara açılarının ikisi bilimi ürün olarak ve faaliyet olarak görebilen görüşlerdir
© Mahsul Olarak Bilim : Yeni pozitivizmde (Mantıkçı Empirizm) ifadesini bulan bu görüşe göre, bilimsel sonuçlar birer orandır ve felsefe bu ürünleri tarihsel gelişim sürecinde anlamaya çalışır Bilimsel ürünler önermelerle ifade edilir Felsefe, bu önermelerin doğrulamasını mantıklı analizlerle yapar
Pozitivizmin esas sayıtlıları (ön kabul) şunlardır :
§ Bilim olgular hakkında araştırma yapma tekniğidir
§ Gerçek tektir; bilimlerin yöntemi de tektir
§ Bilim, birikerek ilerler
§ Bilim olguların bir arada görülme sıklığını araştırmalıdır
Yeni pozitivizme göre felsefenin görevi bilimin içine karışan fizik unsurları mantık yoluyla ayıklamaktır Yeni pozitivizmin temsilcilerinden Carnap ’a kadar, bilimsel önermeler duyu verileri ve gözlemlerle pekiştiriliyorsa, ondan meydana çıkan önermeler de pekiştirilmiş olur Duyu verilerine ve gözlemlere dayanmayan önermeler,fizik önermelerdir ve bunların bilimde yeri olmamalıdır
Reichenbach ’a tarafından olgusal dünya ile örtüşmeyen önermeler fizik önermelerdir ve data değildir Olasılığın yüksek derecede belirlenmesi bilgiyi geçerli kılar Hempel ise,fizik ve mantığın fiziki dünyanın özünü ortaya koyamayacağını savunur Wittgenstein ’a tarafından, her cümleye karşılık bir olgu vardır ve bu nedenle dilin yapısına bakarak evrenin yapısını ortaya koyabiliriz
© Etkinlik Olarak Bilim (Yaygın Bilim Anlayışına Getirilen Eleştiriler) : Bilime ürün olarak bakan pozitivizme aleyhinde bilime etkinlik olarak bakanlar şu eleştirilerden yola çıkarlar :
§ Bilim adamları, bilime tarafsız bakamazlar
§ Ayrı bilimleri, matematiksel fiziğin yöntemine bağlantı kurmak dünyayı anlamakta beceriksiz kalır
§ Bilimler birikerek ilerleyen bir süreçte değil, her çağın değerler sisteminden (paradigmalarından) kopuşlarla, yani sıçramalı devrimlerle gelişir
Thomas Kuhn, bilimin birikerek ilerleyen bir süreçte geliştiğini reddeder Bunu da paradigma kavramı ile açıklar Bilim adamları, kendilerinden önceki dönemlerin bilim yapma anlayışını (paradigmasını) reddederek yeni paradigmalar ortaya koyarlar Bu da sıçramalı bir devrimle yeni bir bilim anlayışına geçiştir Her çağın kendi paradigmalarına göre doğrular vardır İlkçağın paradigmalarına tarafından Aristoteles fiziği Newton fiziği, günümüz paradigmalarına göre de kuantum fiziği doğrudur
Toulmin, Darwin ’in evrim teorisinden esinlenerek bilim anlayışının da evrimleştiğini söyler Darwin ’e tarafından nasıl oysa çevreye harmoni sağlayamayan canlılar yok oluyorsa bilimde de gereksinimleri karşılamayan anlayışlar yok olur Yeni gereksinimler yeni bilim teorileri oluşturur
Bilimin Değeri : Bilim insanların doğayı ve toplumu daha iyi tanıyarak doğayı denetlemesini ve toplumsal yaşamı düzenlemesini sağlar 19 yüzyılda bilimsel gelişmelerden etkilenen felsefe, bilimleri dünyadaki her türlü sorunu çözebilecek bir vasıta olarak görmüştür Bilimlerin amacı insanı, toplumu ve evreni tanımak, gerçeği aramaktır Teknoloji insan yaşamını kolaylaştıran bir işleve sahip olabileceği gibi toplumlara hasar veren bir işleve de sahip olabilmektedir
Bilimsel çalışmaların sonuçlarının kullanımı sorunlu olabilmektedir Insanlar, bu sonuçların olumlu kullanılmasının yollarını incelemek zorundadırlar Bilimi tamamen reddetmek de, insanın varoluşunu değil saymaktır
Bilimin olumlu sonuçları, negatif sonuçlarından çok daha fazladır Bilim, sayılamayacak değin çok yararı ile insanların daha dar yaşamasının ortamını hazırlamıştır *