Fetva
Sorulan İslami bir soruya yetkili bir kimsenin verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap. Fetva veren kimseye müfti denir. İslam hukuku metodolojisinde müfti, müctehid anlamında kullanılmıştır.
Kendisi bizzat ictihad edecek durumda olmayan bir ilim sahibinin, diğer müctehidlerin söz ve fetvalarını alıp aktarmasından dolayı mecaz yoluyle müfti denir (ö. Nasuhi Bilmen, İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 246). Fetva, ictihada göre daha özel bir anlam taşır. Çünkü ictihad herhangi bir soru sorulsun veya sorulmasın fıkhı hükümleri kaynaklarından çıkarmak anlamına gelirken, fetva gerçek veya muhayyel bir soruya verilen cevaptır. Gerçek fetva, ictihad şartları ile birlikte diğer şartları da taşıyan müctehid tarafından verilir.
Bir kimse muhtaç olduğu İslami bilgileri ya kaynaklarından bizzat alır.
Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir. Kur'an-ı Kerim de, "Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorunuz" (en-Nahl, 16/43) buyurulur. Ayet!erde fetva kökünden "yesteftuneke = sana soruyorlar" ve "yüftikum = o size açıklıyor" gibi ifadeler kullanılmıştır .
Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir problemi çözmek, bir
- takım ön bilgileri ve özel yetenekleri gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı vasıfların bulunması öngörülmüştür. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) bir kimsenin müfti olabilmesi için kendisinde şu beş vasfin bulunması gerektiğini söyler:
a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah rızasını gözetmek. Çünkü kötü niyet, düşünceyi de kötüleştirir,
b) İlim , hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak,
c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak,
d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek,
e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak.
Bu şartlardan da anlaşılacağı gibi müftinin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması, halk nazarında itibar sahibi, basiretli vereceği fetvanın fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip olması gerekmektedir (Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuk Metodolojisi, Terc. Abdülkadir Şener, Ankara 1973, s.391 vd.).
Fetva geleneği İslam dininin doğuşu ile birlikte ortaya çıkmıştır. Sahabe problemlerini bizzat Allah elçisine sorar, O da bu problemleri ayet veya kendi buyurduğu hadisle çözümlerdi. Fetva verme ve yargı (kaza) fonksiyonu Hz. Peygamberde toplanmıştı. O
'nun vali olarak Yemen'e gönderdiği Muaz b. Cebel (ö. 18/639) ve Mekke'ye gönderdiği Attab b. Esid . (ö. 13/634) o yörelerde fetva verme ve kendilerine gelen davaları hükme bağlama yetkisine sahiptiler (Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236, 242; Tirmizi, Ahkam, 3; İmam es-Şafii, el-Ümm, VII, s.273; es-Serahsı, el-Mebsut, XIV, s.36).
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Ömer b. Abdülaziz gibi halifeler hem devlet başkanı, hem müfti ve hem de kadı itliler. Bu üç sıfat tek kişide toplanıyordu. Daha sonra devlet başkanlığı ile fetva ve kaza fonksiyonları birbirinden ayrılmıştır.
Mezheplerin oluştuğu II. ve III.
Hicri yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslam hukuku tedvin edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir. Sahabe devrinde doğrudan ayet ve hadislere başvurulurken artık fıkıh kaynakları kanun yerini almaya başlamıştır. Ancak hukuki bir problemin hükmünü fıkıh kitaplarından çıkarmakta kimi zaman güçlük vardır. Bu nedenle daha önceden verilmiş hazır cevaplar (fetvalar) toplanarak fetva kitapları meydana getirilmiştir.
Bunlar Kadilerin elinde komprime hazır bilgiler olup, uygulamada kolaylık sağlamıştır. Osmanlılar devrinde tertip ve tedvin edilen fetva kitapları sayısının yüzleri astığı düşünülürse, İslam hukuk doktrininin ne kadar işlendiği ve komprime bilgilerin çokluğu ortaya çıkar (Katip Çelebi, Keşfüz-zunun, fetva kitabı niteliğindeki eserler; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333/1915, II, s.61 -64).
Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir. Çünkü müfti, helal, haram, sıhhat, fesat ve benzeri hükümleri İslam adına açıklamış olur. Bu konuda gerekli araştırmayı yapmadan, kendi hevasına uyarak fetva vermek sorumluluğu gerektirir. Hele fetva, kul hakları ile ilgili ise daha dikkatli olmak gerekir. İctihad ve fevta vazifeleri büyük bir ilim ve ihtisas işidir. Ayet ve hadislerin manalarını sathi bir şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kimselerin bir müctehide tabi olmayıp da şer'i delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi namlarına fetva vermeleri caiz olmaz (ö. Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 250).
Müfti, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri arasından tercih yapabilir. Ancak bunu yaparken üç şarta bağlı kalması gerekir: Delil bakımından zayıf olan görüşü seçmemelidir. Tercih ettiği görüş insanların yararına olmalı ve onları ne şiddete ve ne de gevşekliğe sevketmemelidir. Bu görüş, iyi niyete dayanmalı, sırf insanları memnun etmek ve onların keyfi arzularını tatmin etmek için seçilmiş olmamalıdır (Ebu Zehra, a.g.e., s.392-393).
İctihad yapabilen müfti bütün dikkat, iyi niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de yanılsa da sevap kazanır. Hadiste şöyle buyurulur: "Hakim ictihad yaparak hükmedip, bunda isabet ederse, onun için iki mükafat vardır. İctihadla hükmedip de yanılırsa, onun için bir mükafat vardır" (Buhari, el-İ'tisam, 21; Müslim, el-Akdiye, 15; Ahmed b. Hanbel, III, 187).
Fetva kitaplarından bazıları:
a) Hindiyye: "el-Fetava'l-Hindiyye ve el-Alemgiriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzib Bahadır Alemgir (ö. 1 1 18/1706)'in emriyle, Hindistan alimlerinden bir kurul tarafından te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebine ait, arapça olup, hükümleri delillerini kapsamına almaz. Meseleler fıkıh bablarına göre düzenlenmiştir. Eser birkaç defa basılmıştır (Bulak, I-VI, 1310/1892, el-Meymeniye, 1323/1905).
b) Haniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b. Mansur (ö. 592/1196) tarafından te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebi'ne göre verilen fetvalardan ibarettir. Çok yaygın olan ve sık sık meydana gelen meseleleri kapsamına alır. Hindiyye'nin kenarında basılmıştır.
c) Bezzaziyye: Harezmli Muhammed b. Muhammed el-Kerderi (ö. 827/1424) tarafından te'lif edilmiş olup, el-Camiu'l-Vecız adiyle yine Fetevay-ı Hindiyye'nin kenarında basılmıştır.
d) Hulasatü'l-Ecvibe: Çeşmizade Muhammed Halis (ö. 1298/1881) tarafından on beş yıllık bir çalışma sonucu tertip edilmiş olup, bazı rumuzlar kullanılarak Feyziyye, İbn Nüceym, Abdurrahım, Behce, Ali Efendi ve Netice adlarını taşıyan altı fetva kitaplarının fetvalarını bir araya getirmiştir. "Cevapların özeti" anlamına gelen bu eser iki cilt halinde basılmıştır.
e) Mahmud Şeltut, el-Fetava: Muasir Ezher alimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser, tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen fetvaları kapsamına almaktadır.
Sorulan İslami bir soruya yetkili bir kimsenin verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap. Fetva veren kimseye müfti denir. İslam hukuku metodolojisinde müfti, müctehid anlamında kullanılmıştır.
Kendisi bizzat ictihad edecek durumda olmayan bir ilim sahibinin, diğer müctehidlerin söz ve fetvalarını alıp aktarmasından dolayı mecaz yoluyle müfti denir (ö. Nasuhi Bilmen, İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 246). Fetva, ictihada göre daha özel bir anlam taşır. Çünkü ictihad herhangi bir soru sorulsun veya sorulmasın fıkhı hükümleri kaynaklarından çıkarmak anlamına gelirken, fetva gerçek veya muhayyel bir soruya verilen cevaptır. Gerçek fetva, ictihad şartları ile birlikte diğer şartları da taşıyan müctehid tarafından verilir.
Bir kimse muhtaç olduğu İslami bilgileri ya kaynaklarından bizzat alır.
Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir. Kur'an-ı Kerim de, "Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorunuz" (en-Nahl, 16/43) buyurulur. Ayet!erde fetva kökünden "yesteftuneke = sana soruyorlar" ve "yüftikum = o size açıklıyor" gibi ifadeler kullanılmıştır .
Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir problemi çözmek, bir
- takım ön bilgileri ve özel yetenekleri gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı vasıfların bulunması öngörülmüştür. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) bir kimsenin müfti olabilmesi için kendisinde şu beş vasfin bulunması gerektiğini söyler:
a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah rızasını gözetmek. Çünkü kötü niyet, düşünceyi de kötüleştirir,
b) İlim , hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak,
c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak,
d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek,
e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak.
Bu şartlardan da anlaşılacağı gibi müftinin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması, halk nazarında itibar sahibi, basiretli vereceği fetvanın fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip olması gerekmektedir (Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuk Metodolojisi, Terc. Abdülkadir Şener, Ankara 1973, s.391 vd.).
Fetva geleneği İslam dininin doğuşu ile birlikte ortaya çıkmıştır. Sahabe problemlerini bizzat Allah elçisine sorar, O da bu problemleri ayet veya kendi buyurduğu hadisle çözümlerdi. Fetva verme ve yargı (kaza) fonksiyonu Hz. Peygamberde toplanmıştı. O
'nun vali olarak Yemen'e gönderdiği Muaz b. Cebel (ö. 18/639) ve Mekke'ye gönderdiği Attab b. Esid . (ö. 13/634) o yörelerde fetva verme ve kendilerine gelen davaları hükme bağlama yetkisine sahiptiler (Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236, 242; Tirmizi, Ahkam, 3; İmam es-Şafii, el-Ümm, VII, s.273; es-Serahsı, el-Mebsut, XIV, s.36).
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Ömer b. Abdülaziz gibi halifeler hem devlet başkanı, hem müfti ve hem de kadı itliler. Bu üç sıfat tek kişide toplanıyordu. Daha sonra devlet başkanlığı ile fetva ve kaza fonksiyonları birbirinden ayrılmıştır.
Mezheplerin oluştuğu II. ve III.
Hicri yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslam hukuku tedvin edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir. Sahabe devrinde doğrudan ayet ve hadislere başvurulurken artık fıkıh kaynakları kanun yerini almaya başlamıştır. Ancak hukuki bir problemin hükmünü fıkıh kitaplarından çıkarmakta kimi zaman güçlük vardır. Bu nedenle daha önceden verilmiş hazır cevaplar (fetvalar) toplanarak fetva kitapları meydana getirilmiştir.
Bunlar Kadilerin elinde komprime hazır bilgiler olup, uygulamada kolaylık sağlamıştır. Osmanlılar devrinde tertip ve tedvin edilen fetva kitapları sayısının yüzleri astığı düşünülürse, İslam hukuk doktrininin ne kadar işlendiği ve komprime bilgilerin çokluğu ortaya çıkar (Katip Çelebi, Keşfüz-zunun, fetva kitabı niteliğindeki eserler; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333/1915, II, s.61 -64).
Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir. Çünkü müfti, helal, haram, sıhhat, fesat ve benzeri hükümleri İslam adına açıklamış olur. Bu konuda gerekli araştırmayı yapmadan, kendi hevasına uyarak fetva vermek sorumluluğu gerektirir. Hele fetva, kul hakları ile ilgili ise daha dikkatli olmak gerekir. İctihad ve fevta vazifeleri büyük bir ilim ve ihtisas işidir. Ayet ve hadislerin manalarını sathi bir şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kimselerin bir müctehide tabi olmayıp da şer'i delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi namlarına fetva vermeleri caiz olmaz (ö. Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 250).
Müfti, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri arasından tercih yapabilir. Ancak bunu yaparken üç şarta bağlı kalması gerekir: Delil bakımından zayıf olan görüşü seçmemelidir. Tercih ettiği görüş insanların yararına olmalı ve onları ne şiddete ve ne de gevşekliğe sevketmemelidir. Bu görüş, iyi niyete dayanmalı, sırf insanları memnun etmek ve onların keyfi arzularını tatmin etmek için seçilmiş olmamalıdır (Ebu Zehra, a.g.e., s.392-393).
İctihad yapabilen müfti bütün dikkat, iyi niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de yanılsa da sevap kazanır. Hadiste şöyle buyurulur: "Hakim ictihad yaparak hükmedip, bunda isabet ederse, onun için iki mükafat vardır. İctihadla hükmedip de yanılırsa, onun için bir mükafat vardır" (Buhari, el-İ'tisam, 21; Müslim, el-Akdiye, 15; Ahmed b. Hanbel, III, 187).
Fetva kitaplarından bazıları:
a) Hindiyye: "el-Fetava'l-Hindiyye ve el-Alemgiriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzib Bahadır Alemgir (ö. 1 1 18/1706)'in emriyle, Hindistan alimlerinden bir kurul tarafından te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebine ait, arapça olup, hükümleri delillerini kapsamına almaz. Meseleler fıkıh bablarına göre düzenlenmiştir. Eser birkaç defa basılmıştır (Bulak, I-VI, 1310/1892, el-Meymeniye, 1323/1905).
b) Haniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b. Mansur (ö. 592/1196) tarafından te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebi'ne göre verilen fetvalardan ibarettir. Çok yaygın olan ve sık sık meydana gelen meseleleri kapsamına alır. Hindiyye'nin kenarında basılmıştır.
c) Bezzaziyye: Harezmli Muhammed b. Muhammed el-Kerderi (ö. 827/1424) tarafından te'lif edilmiş olup, el-Camiu'l-Vecız adiyle yine Fetevay-ı Hindiyye'nin kenarında basılmıştır.
d) Hulasatü'l-Ecvibe: Çeşmizade Muhammed Halis (ö. 1298/1881) tarafından on beş yıllık bir çalışma sonucu tertip edilmiş olup, bazı rumuzlar kullanılarak Feyziyye, İbn Nüceym, Abdurrahım, Behce, Ali Efendi ve Netice adlarını taşıyan altı fetva kitaplarının fetvalarını bir araya getirmiştir. "Cevapların özeti" anlamına gelen bu eser iki cilt halinde basılmıştır.
e) Mahmud Şeltut, el-Fetava: Muasir Ezher alimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser, tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen fetvaları kapsamına almaktadır.