Feyzullah Efendi Kimdir
Feyzullah Efendi Hayatı
Feyzullah Efendi 1805 (H1220) senesinde Silistrenin Sazlı koyunde dunyaya geldi İsmi, Muhammed bin Alidir Feyzullah lakabı ile meşhurdur Anadolu velilerinin meşhurlarındandır 1876 (H1293)de İstanbulda vefat etti Fatih Camiinde kalabalık bir cemaat tarafından cenaze namazı kılınıp, Halıcılar semtindeki dergahına defnedildi
Cocukluğunu ve tahsil hayatını kendisi şoyle anlatmıştır:
Cocukluk zamanında yaşım icabı olarak; oyun, eğlence gulup oynamak ve neşelenmek gibi şeylere asla rağbet etmezdim Mektebe başlamadan once; (Rabbi yessir: Rabbim kolaylaştır) ile (Rabbi zidni ilmen ve fehmen: Ya Rabbi ilmimi ve anlayışımı artır) mubarek sozlerini cok soylerdim Yine bir vaizden namazı ozursuz terk etmenin cok buyuk gunah olduğunu işittikten sonra onun tesiri ile namazlarımı ve oruclarımı hic terk etmedim Ayrıca nafile namazlar yanında gece teheccud namazı da kılardım
Beş yaşına vardığımda bir gece şu ruyayı gordum: NUrani yuzlu yedi zat, buyuk bir sahrada buyuk bir gurzu alıp ileriye doğru atıyor ve duştuğu yerden kaldırıp, sonra geriye doğru atıyordu Atma sırası bana gelip, orada idareci mevkiinde olan zat, gurzu alıp atmamı emredince, yaşımın kucukluğunden ve gurzun ağırlığından bahsederek, buna gucumun yetmeyeceğini soyledim Bana Besmelei şerifeyi okuyup, kaldırıp atmam emredilince, besmele ile alıp attım Sanki gurz, bir ok gibi havada ucarak hayli uzağa duştu Peşinden gidip yine Besmele ile yerden alıp beri tarafa attığımda, oradaki zatların başı uzerinden uzak bir mesafeye duştuHazır bulunanlar, atışımı beğenip, arkamı sığadılar, musafeha edip, sarıldılar Başkanları olan zat ise; Bundan sonra bizim yol arkadaşımız, dostumuz oldunuz Fakat gunduzleri oruc tutunuz, geceleri ibadet ediniz buyurdular Buna benzer daha nice manevi yuksek hallere kavuştum Zaman zaman ResUlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi gormekle şereflenirdim ve bana; Sen benim en gayretli, izzetli en yakınlarımdansın buyururdu
Yedi yaşımda ve 1812 (H1227) tarihinde mektebe başladım Bir sene zarfında Kuranı kerimi hatmettim ve ikişer defa tecvid ve ilmihal ve Birgivi kitaplarını okuyup yazdım On sekiz yaşıma kadar sarf, nahiv, Farsca ve fıkhı şeriften cok kitap okudum Bundan sonra her halim Allah korkusu, duşuncem daima namaz, oruc, ibadet ve taat, ResUlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sunneti seniyyesine uymaktı İcimizde Allahu tealanın sevgisi ve hakikat yolunun sevdası parıldamakta olup, her zaman alimlerin tasavvuf ehli zatların meclislerine ve sohbetlerine devamla vakitlerimi gecirirdim
Doğum yerim, Silistre eyaletine bağlı Hezargrad kasabasına uc saat mesafede bulunan Sazlı koyudur 1809 (H1224) tarihinde o havaliyi Rusyanın istilası, halkını esirlik pencesine duşurmuş Babam, Kulzade diye bilinen tanınmış bir aileden Ali bin Hasandır Babam butun aile efradı ve akrabasıyla Vidine hicret edip, orada uc sene kaldı Ruslarla sulh yapılmasından sonra Vidin valisi Molla İdris Paşa isyan etti Vidinden ayrılmayıp yerine tayin edilen Ali Paşayı şehre sokmadı Şehrin kale kapılarını kapattı Bunun uzerine Ali Paşa ile aralarında carpışma cıktı Şehir topa tutuldu Bu yuzden uzun muddet yer altında sığınakta yaşadık Sonunda İdris Paşa devlet kuvveti karşısında dayanamayıp bir gece firar etti Şehrin kapıları acılıp yeni vali şehre geldi Uc ay sonra şehirde buyuk bir veba salgını oldu Sonra Silistreye donduk İki bucuk sene kadar kaldıktan sonra, 1816 (H1232) senesinde tekrar Vidine gocup yerleştik Babam ve iki biraderimle kale neferliğine kaydolduk Gunduz mektebe gidiyordum O sırada Asakiri MansUrei Muhammediyye ordusunun kurulması sebebiyle askeri eğitimlere katıldım
Feyzullah Efendi, ceşitli vazifeler yaptı Butun bu vazifeleri sırasında kendisine rehberlik edecek bir murşid, yol gosterici de aradı Bu hususta şunları anlatmıştır:
Mevlana Halidi Bağdadi hazretlerinin halifelerinden Mufti elHac Huseyin Vaiz Efendinin huzUruna gidip talebeliğe kabUl edilmemi arzettim Ancak sekiz ay gecmesine rağmen talebeliğe kabUl etmedi Benim ise bu arzum gunden gune artıyordu ve asla incinmiyordum Devamlı huzUruna gider sohbetlerini dinlerdim Nihayet benim icin saadet gunu olan bir gun bana bu iş icin istihare yapmamı emretti Ben de istihare yaptım İki gece hicbir şey gormedim Cok uzgun ve mahzUn bir halde ucuncu gece de istihareye yattım Ucuncu gece ruyamda Huseyin Vaiz hazretlerini ziyarete gitmek icin atıma bindim Yolda şiddetli bir yağmura tutulup iyice ıslandım Bu hal uzere huzUruna vardım Bir cemaatle yemek yiyorlardı Beni de sofraya cağırdılar Huseyin Vaiz hazretleri eliyle bana ekmek ve yemek verip yememi emretti Yemek yenip kalkınca, benim doymadığımın farkına varıp yeniden yemek getirtti Onları da yiyip bitirdim Yine doymadım Ucuncu defa yemek getirildi Bu nefis yemekleri de bitirdim İştahım kesilmiyordu Bu sefer kendim yemek istedim Bunun uzerine; Kalk artık bizde sizi doyuracak yemek kalmadı Abdest al da namaza gidelim buyurdu Abdest aldım beraberce mescide gittik Namaz vaktinin girmesini beklemek uzere mescidin onunde durduk Bu sırada başımı kaldırıp semaya baktım Semada, Allahu tealanın ismi şerifini gayet parlak ve buyuk bir şekilde yazılmış gordum Kendimden gecip Allah, Allah, diye zikretmeye başladım ve bu hal uzere uykudan uyandım
Sabahleyin hemen Huseyin Vaiz hazretlerinin huzUruna koştum Gorduğum ruyayı anlattım Bunun uzerine abdestli olarak karşısına oturtup beni biat ettirdi Tasavvufta yetiştirmek uzere talebeliğe kabUl etti Bana gunde on beş bin defa soylemem icin verdiği zikir vazifesini yapmaya başladım Bir muddet tesirini goremedim Beni tekrar huzUruna alıp ikinci defa benimle ilgilendi Kalbimin acılması icin teveccuh etti Fakat yine bir tesiri gorulmedi Bunun uzerine benim yuzume bakarak bir (ah) cekti Bu sırada nefesi yuzume dokunup ağzıma ve burnuma doldu Ben de nefesini icime cekip, kalbim acılmadıkca bu nefesi salmayacağım diye duşunerek nefesimi tuttum Olsem bile salmıyacağım diye niyet ettim ve salmadım Bu halde iken birdenbire kalbim manen acılıp genişleyiverdi Bambaşka bir hale girdim Tasavvufta tarikatı aliyyei Nakşibendiyye hallerine kavuşup, tattım
Feyzullah Efendi, Huseyin Vaiz hazretleriyle tanışıp ondan feyz aldıktan sonra vazifeli olarak bir muddet ceşitli memleketlere gitti Vazifesi icabı hanımı ve cocuklarıyla birlikte deniz yoluyla İskenderiyyeye giderken hanımı hastalandı
Yolculukları sırasında şiddetli bir ruzgar esiyor ve yağmur yağıyordu Bu hava şartlarında cok tehlikeli ve sıkıntılı bir hale duştuler Şoyle anlatır: Şimşekler, yağmur ve şiddetli ruzgardan ateş ve kandil yakmak imkansız idi Kaptan ve tayfalar hayatlarından umit kesmişlerdi O gun o urpertici ve dehşetli havada, hasta hanımımın başında umitsiz duruyor ve uzgun uzgun etrafıma bakınıyordum Bu sırada Peygamber efendimizin rUhaniyeti gorundu; Bu kızım Fatımayı size emanet ettim, guzelce hizmetinde bulunun buyurdu Hanımım iyileşmeye başlayıp kısa zamanda tam sıhhatine kavuştu
Feyzullah Efendi, daha once goruşup feyz aldığı hocası Huseyin Vaiz hazretleri vefat edince, başka bir rehber arıyordu Şoyle anlatır: Murşidimin vefatıyla muhtac olduğum bir rehber buluncaya kadar dunyanın her tarafını dolaşmak en buyuk arzumdu Bu şekilde başıboş kalışım beni kahrediyordu ve yerimde duramıyordum Ancak (işler vakitlerine bırakılır, zaman gelince olur) buyrulduğu gibi bir muddet sabırla bekledim Bu hal uzere bir ay gecti (Daha sonra verilen bir vazifede dokuz ay daha calıştım) Hakiki maksadıma kavuşuncaya kadar gezip dolaşacaktım İskenderiyeden Anadoluya giden bir gemiye binip yola cıktım Yolda bir İngiliz korsan gemisi bizi esir aldı Birkac gun sonra da serbest bıraktı Bundan sonra denizde fırtına cıktı Alaiye iskelesine guclukle geldik ve on beş gun kaldık Bu sırada o memleketin insanlarından bazılarıyla goruşup konuştuk Bu konuşmalarımız sırasında Konyada buyuk bir alim ve meşhUr bir veli olan Muhammed Kudsi Efendiden bahsettiler Onun buyukluğunu ve ustunluğunu anlattılar O zata karşı kalbimde bir muhabbet ve meyl hasıl oldu Derhal ailemin bulunduğu yere gidip onlara; Ben aradığımı buldum! Hazırlanın yarın Konyaya gideceğiz dedim Onlar hazırlıklarını yaptılar ve ertesi gun yola cıktık Meğer Muhammed Kudsi hazretleri Konyada değil, Bozkırın Hoca koyunde imiş Yola cıkışımızın dorduncu yani Cuma gunu o koye ulaştık Koye yaklaşınca, koyun yakınında akan bir caydan gecerken ayakkabımın teki suya duştu Bulmak mumkun olmadı Atımdan indim, uzerimde kıymetli elbise, bir ayağımda ayakkabı ve bir ayağımda da mest olduğu halde yuruyordum Arkamdan da hanımım, cocuklarım ve hizmetcilerim geliyordu Eşyalarımızla yuklu bir halde pazar yerinden gecerken bize bakıp birbirlerine; Acaba nereye gidiyorlar? diyorlardı Hava soğuk ve kar yağmıştı Once bir evde misafir olduk Sonra hemen bir ev kiralayıp yerleştik
Hemen o gun Muhammed Kudsi hazretlerinin huzUruna gittim Mubarek yuzunu gorunce, ben de tam bir aşk ve muhabbet hasıl oldu İcimden bu buyuk zat beni talebeliğe kabUl etse diye gecerken, bana; Soyun da gel! buyurdu Dunyalık namına neyim varsa her şeyimi bırakmamı işaret ettiğini farkettim Hemen kiraladığım eve gidip butun aile efradımı yanıma cağırdım Butun altın kıymetli mucevherat ve silah sandıklarını acıp bunları taksim edip dağıttım Sonra da hizmetcilerimin tamamını serbest bıraktım Onlara; Ey evladlarım! Kucukluğumden beri can u gonulden aradığım murşidi kamili ve murebbii mukemmili Allahu tealaya hamdolsun ki bugun buldum Yıkayıcının elindeki olu gibi ona teslim ve tabi oldum Bana soyun da gel! buyurdu Artık benim dunya ile işim kalmadı Siz beni oldu kabUl ediniz! İşte sizi Allah icin serbest ve hur bırakıyorum Serbestsiniz dedim Sonra oğullarım Tahir ve Sadıka ve hanımıma donerek; İşte yaptığımız muameleyi gordunuz ve anladınız İsterseniz sizi buradan Vidine gondereyim Orada oturunuz Nasibimizde var ise bir gun yine kavuşuruz Eğer burada kalmayı isterseniz sabır ve tahammul gostermeniz icab eder Hocam ne zaman izin verirse o zaman gelip sizinle goruşurum dedim Hanımım ve oğullarım tam bir teslimiyetle; Sacının bir teline bin can ve baş feda olsun diyerek orada kalmayı istediler Feyzullah Efendi onların bu samimi teslimiyeti uzerine onları kiraladığı evde bırakıp Muhammed Kudsi hazretlerinin huzUruna gitti Hocası onu hemen halvete soktu Kırk gun bir yerde yalnız ibadet ve taatla meşgUl oldu Daha bu vazifeye başladığı sıralarda idi Bir gun bir ah cektiğinde yanında bulunan arkadaşlarının suratle yanından kacıştıklarını gorup nicin kactıklarını sordu Onlar: Sen ah cektiğin zaman ağzından ateş cıkıyordu Biz bu ateşten korkup kactık dediler
Kendisi şoyle anlatır: Bir sabah vakti Muhammed Kudsi hazretlerinin sohbet meclisinde en on saftan bir adım ileri oturmuştum İceri teşrif ettiklerinde safların duzeltilmesi ile vazifeli olan Celal Efendi ile birlikte yanıma gelip kalabalık bir cemaat onunde kolumdan tutarak beni en arka safa gecirdi Bunun bir hikmetinin ve nefsimin kusuru sebebiyle olduğunu duşunerek dışarı atılmadığıma şukrettim
Feyzullah Efendi, Muhammed Kudsi hazretlerinin yanında yedi ay muddetle tasavvufta cok sıkı bir şekilde calıştı Meşakkatli riyazetler cekti Yedi ay sonra ona tasavvufta icazet ve hilafet verdi Kendisi şoyle anlatmıştır: H1257 senesi Rebiulevvel ayının başında bir Cuma gunu, Cuma namazından sonra Muhammed Kudsi hazretleri camiden cıktığı sırada pazar halkı buyuk bir kalabalık halinde saf saf dizilmiş bekler bir halde idi Hocam halka selam verdikten sonra ellerini acıp onlara dua etti Buyuk kalabalık da; Amin! dedi Bu duadan sonra beni medresenin bir odasına goturup, daha onceden benim icin yazdığı icazetnameyi cıkarıp actı ve okudu Sonra bana verdi ve beni irşad vazifesi yapmakla vazifelendirdi Hemen o gun Malatyaya gitmemi emretti Hazırlanıp vedalaşarak yola cıktım Kırk beş gunde Malatyaya ulaştım Burada insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle meşgul oldum
1842 (H1258) senesinde hacca gitmek uzere yola cıktım Şama kadar atla, Maana kadar merkeble, Maandan on sekiz saat yuruyerek yol aldıktan sonra bir nargileci katırı kiraladım Kendimden gecmiş bir halde aşk ve şevk icinde Medinei munevvereye ulaştım Uc gun Medinede kalıp ResUlullah efendimizin turbesini ziyaret ettim Sonra bir deve kiralayıp Mekkei mukerremeye gittim Arafattaki Cebeli Rahmeye yuruyerek cıkıp indim Hac farizasını yerine getirdikten sonraCiddeden bir gemiye binerek kısa yoldan donerkenAkabei Resi Muhammed denilen korfez onunden BerrulAcem denilen tarafa yoneldiğimiz sırada şiddetli bir ruzgar cıktı Gemimizin direği kırıldı Dalgaların şiddetle carpmasıyla gemi su ile doldu Herkes geminin batmak uzere olduğunu gorerek feryada başladı Ben Allahu tealaya tevekkul ederek sessiz bir halde duruyordum Bu sırada gemideki hacılar benim sakin halime bakıp yanıma toplandılar Bu dehşet verici halden kurtulmamız icin bildiğiniz duaları okumanızı istirham ediyoruz dediler Bunun uzerine Behaeddin Nakşibend Buhari hazretlerini hatırlayarak; Ya Şahı Nakşibend yetiş, yardım et, bizi Allahu tealanın izni ile kurtar! diye nida ettim Bu sırada Behaeddin Buhari hazretleri Allahu tealanın izni ile geminin gerisinde deniz uzerinde gozuktu Batmak uzere olan gemimizi tutup doğrultarak yoluna koydu Himmet ve yardımlarıyla gemimiz tehlikeyi atlattı Butun yolcular sevincle gemiden karaya indiler Bu işin farkında olanlar yanıma toplanıp bizim kurtuluşumuza vesile oldunuz diye teşekkur ettiler
Kasirden Kana ve Said yoluyla Mısıra İskenderiyyeye ve bir yelkenli gemiyle Beyruta vardığımızda yolcuları karantinaya aldılar Beni yol arkadaşlarımdan ayırıp; Sende altın vardır diyerek insanlar arasında uzerimi aradılar Bende altın olmadığını gorduklerinde, karantina işlerine bakan kimse uygunsuz sozler soyleyerek hakaret etti Sonra da; Alın bunu, hapisteki frenk gavurunun odasına koyun dedi Beni bir frenkin hapsedilmiş olduğu odaya goturup, yanına koydular Hapsedildiğim odada ben namaz kılıyordum Frenk ise kendi aleminde idi Kufur ve hezeyan dolu sozler soylerdi Tam on beş gun orada hapsedildim Muddet dolunca, cıkardılar Oradan Şama gittim Şamda Mevlana Halidi Bağdadi hazretlerinin kabri şerifini ziyaret ettim Ziyaretimi yapıp Beyruta dondum Beyruttan bir gemi ile Trablus ve Lazkiyeye, sonra Antakyaya, oradan da Kilise ve Antebe gectim Antebde ilk murşidim Huseyin Vaiz hazretlerinin kabrini ziyaret ettim Sonra Malatyaya geldim Altı ay kadar Malatyada kaldıktan sonra, Hicazdan aldığım bazı hediyeler ile hocam Muhammed Kudsi hazretlerini ziyaret icin yola cıktım Sivasa varınca atımın ayağı sakatlandı Zileye kadar yaya yurudum Oradan başka bir hayvan bulup, Yozgat uzerinden yoluma devam ettim KonyaBozkıra gelip hocamı ziyaret ettim Tekrar Malatyaya dondum
1845 (H1262) senesinde ucuncu defa huzUruna gittim Daha sonra izin alıp memleketim Vidine ziyarete gittim Uc ay Vidinde kaldım Kabiliyetli kimselerden, alimlerden, salihlerden pekcok kimsenin tasavvufta yolumuza girmesine vesile oldum Daha sonra Vidinden ayrılıp İstanbul uzerinden Malatyaya dondum Malatya ahalisi bize cok yakın alaka ve muhabbet gosterdi Fakat eyaletin merkezi olan Harput ahalisi tasavvuf ehlini sevmiyor, kendilerini irşad icin giden dervişleri kovuyorlardı Oraya da hizmet etmek icin gittim Harputta halka on ayak olup tasavvuf ehline duşmanlık ettiren mufti, benim Harputa vardığım gun olmuştu Yine halkı kışkırtanlardan ileri gelen biri de bir sebeple başka yere surgun edilmişti Bir hafta kadar Harputta kaldım halk alaka gosterdi Onlara rehberlik etmesi icin birini yerime vekil bıraktım Bir muddet sonra ikinci defa Harputa gittim Bu gidişimde halk buyuk alaka gosterip, pekcok kimse tasavvufta bizim yolumuza girdi Bunun uzerine orada yerime bir halife bıraktım Boylece yolumuz o havalide her tarafa yayıldı
Feyzullah Efendi, 1847 (H1264) senesinde İstanbula gidip insanları irşad, doğru yolu gosterme ile meşgUl oldu Hocası Muhammed Kudsi Efendi ona daha onceden; İstanbulun bir koşesinde yerleşip, nice zaman tanınmazsın Yalnızlık aleminde gizli kalırsın! buyurmuştu İşaret edildiği gibi İstanbulda sekiz sene talebeleri ve cocuklarıyla kendi halleri uzere bir evde kaldılar Sessiz sedasız insanları irşad ile meşgUl oldu Daha sonra ismi duyulup tanındı Sohbetleri cok kıymetli idi Uzunca boylu, buğday benizli, guler yuzlu, yumuşak sozlu, kalbi feyz sacan buyuk bir veli ve rehberdi Etrafına ilim ve feyz sacmaya başladı Alimler, tasavvuf ehli zatlar, devletin ileri gelenleri ve halk buyuk kalabalıklar halinde sohbetlerinde toplandı Boylece pekcok kimse onun rehberliği ile saadete kavuştu Talebeleri gayet iyi yetişip alim, salih ve fazilet sahibi oldular
Bir zamanlar Konya valisi olan Ali Kemal Paşa şoyle anlatır: İstanbulda bulunan bazı fitne ve fesad zumreleri, Feyzullah Efendinin hizmetlerine, ilim ve evliyalık yolunda cok talebe yetiştirmesine tahammul edemediler O zaman ben Midillide vali idim Tevkif edilmek, zindana atılmak gibi şeyler onun icin umurunda değildi ve hizmetine devam ediyordu Cin taifesinden altı bin kişiyi irşad edip yetiştirdiğini biliyorum
Kerametleri coktur Bunlardan biri, ResUlullah efendimizin onun icin; Dostum Hacı Feyzullah Efendi buyurmasıdır Şoyle ki: Salihlerden Mustafa Efendi isminde bir zata ruyasında, ResUlullah efendimiz; Sen İstanbulda dostum Hacı Feyzullah Efendiye git buyurmuştur O da gelerek Feyzullah Efendinin sohbetlerine katılmış ve cok istifade etmiştir
1) ŞemsuşŞumUs; s116
2) Menakıbı Feyzullah Efendi, Universite Kutuphanesi, İbni Emin Kısmı, TY, No: 2760
Feyzullah Efendi Hayatı
Feyzullah Efendi 1805 (H1220) senesinde Silistrenin Sazlı koyunde dunyaya geldi İsmi, Muhammed bin Alidir Feyzullah lakabı ile meşhurdur Anadolu velilerinin meşhurlarındandır 1876 (H1293)de İstanbulda vefat etti Fatih Camiinde kalabalık bir cemaat tarafından cenaze namazı kılınıp, Halıcılar semtindeki dergahına defnedildi
Cocukluğunu ve tahsil hayatını kendisi şoyle anlatmıştır:
Cocukluk zamanında yaşım icabı olarak; oyun, eğlence gulup oynamak ve neşelenmek gibi şeylere asla rağbet etmezdim Mektebe başlamadan once; (Rabbi yessir: Rabbim kolaylaştır) ile (Rabbi zidni ilmen ve fehmen: Ya Rabbi ilmimi ve anlayışımı artır) mubarek sozlerini cok soylerdim Yine bir vaizden namazı ozursuz terk etmenin cok buyuk gunah olduğunu işittikten sonra onun tesiri ile namazlarımı ve oruclarımı hic terk etmedim Ayrıca nafile namazlar yanında gece teheccud namazı da kılardım
Beş yaşına vardığımda bir gece şu ruyayı gordum: NUrani yuzlu yedi zat, buyuk bir sahrada buyuk bir gurzu alıp ileriye doğru atıyor ve duştuğu yerden kaldırıp, sonra geriye doğru atıyordu Atma sırası bana gelip, orada idareci mevkiinde olan zat, gurzu alıp atmamı emredince, yaşımın kucukluğunden ve gurzun ağırlığından bahsederek, buna gucumun yetmeyeceğini soyledim Bana Besmelei şerifeyi okuyup, kaldırıp atmam emredilince, besmele ile alıp attım Sanki gurz, bir ok gibi havada ucarak hayli uzağa duştu Peşinden gidip yine Besmele ile yerden alıp beri tarafa attığımda, oradaki zatların başı uzerinden uzak bir mesafeye duştuHazır bulunanlar, atışımı beğenip, arkamı sığadılar, musafeha edip, sarıldılar Başkanları olan zat ise; Bundan sonra bizim yol arkadaşımız, dostumuz oldunuz Fakat gunduzleri oruc tutunuz, geceleri ibadet ediniz buyurdular Buna benzer daha nice manevi yuksek hallere kavuştum Zaman zaman ResUlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi gormekle şereflenirdim ve bana; Sen benim en gayretli, izzetli en yakınlarımdansın buyururdu
Yedi yaşımda ve 1812 (H1227) tarihinde mektebe başladım Bir sene zarfında Kuranı kerimi hatmettim ve ikişer defa tecvid ve ilmihal ve Birgivi kitaplarını okuyup yazdım On sekiz yaşıma kadar sarf, nahiv, Farsca ve fıkhı şeriften cok kitap okudum Bundan sonra her halim Allah korkusu, duşuncem daima namaz, oruc, ibadet ve taat, ResUlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sunneti seniyyesine uymaktı İcimizde Allahu tealanın sevgisi ve hakikat yolunun sevdası parıldamakta olup, her zaman alimlerin tasavvuf ehli zatların meclislerine ve sohbetlerine devamla vakitlerimi gecirirdim
Doğum yerim, Silistre eyaletine bağlı Hezargrad kasabasına uc saat mesafede bulunan Sazlı koyudur 1809 (H1224) tarihinde o havaliyi Rusyanın istilası, halkını esirlik pencesine duşurmuş Babam, Kulzade diye bilinen tanınmış bir aileden Ali bin Hasandır Babam butun aile efradı ve akrabasıyla Vidine hicret edip, orada uc sene kaldı Ruslarla sulh yapılmasından sonra Vidin valisi Molla İdris Paşa isyan etti Vidinden ayrılmayıp yerine tayin edilen Ali Paşayı şehre sokmadı Şehrin kale kapılarını kapattı Bunun uzerine Ali Paşa ile aralarında carpışma cıktı Şehir topa tutuldu Bu yuzden uzun muddet yer altında sığınakta yaşadık Sonunda İdris Paşa devlet kuvveti karşısında dayanamayıp bir gece firar etti Şehrin kapıları acılıp yeni vali şehre geldi Uc ay sonra şehirde buyuk bir veba salgını oldu Sonra Silistreye donduk İki bucuk sene kadar kaldıktan sonra, 1816 (H1232) senesinde tekrar Vidine gocup yerleştik Babam ve iki biraderimle kale neferliğine kaydolduk Gunduz mektebe gidiyordum O sırada Asakiri MansUrei Muhammediyye ordusunun kurulması sebebiyle askeri eğitimlere katıldım
Feyzullah Efendi, ceşitli vazifeler yaptı Butun bu vazifeleri sırasında kendisine rehberlik edecek bir murşid, yol gosterici de aradı Bu hususta şunları anlatmıştır:
Mevlana Halidi Bağdadi hazretlerinin halifelerinden Mufti elHac Huseyin Vaiz Efendinin huzUruna gidip talebeliğe kabUl edilmemi arzettim Ancak sekiz ay gecmesine rağmen talebeliğe kabUl etmedi Benim ise bu arzum gunden gune artıyordu ve asla incinmiyordum Devamlı huzUruna gider sohbetlerini dinlerdim Nihayet benim icin saadet gunu olan bir gun bana bu iş icin istihare yapmamı emretti Ben de istihare yaptım İki gece hicbir şey gormedim Cok uzgun ve mahzUn bir halde ucuncu gece de istihareye yattım Ucuncu gece ruyamda Huseyin Vaiz hazretlerini ziyarete gitmek icin atıma bindim Yolda şiddetli bir yağmura tutulup iyice ıslandım Bu hal uzere huzUruna vardım Bir cemaatle yemek yiyorlardı Beni de sofraya cağırdılar Huseyin Vaiz hazretleri eliyle bana ekmek ve yemek verip yememi emretti Yemek yenip kalkınca, benim doymadığımın farkına varıp yeniden yemek getirtti Onları da yiyip bitirdim Yine doymadım Ucuncu defa yemek getirildi Bu nefis yemekleri de bitirdim İştahım kesilmiyordu Bu sefer kendim yemek istedim Bunun uzerine; Kalk artık bizde sizi doyuracak yemek kalmadı Abdest al da namaza gidelim buyurdu Abdest aldım beraberce mescide gittik Namaz vaktinin girmesini beklemek uzere mescidin onunde durduk Bu sırada başımı kaldırıp semaya baktım Semada, Allahu tealanın ismi şerifini gayet parlak ve buyuk bir şekilde yazılmış gordum Kendimden gecip Allah, Allah, diye zikretmeye başladım ve bu hal uzere uykudan uyandım
Sabahleyin hemen Huseyin Vaiz hazretlerinin huzUruna koştum Gorduğum ruyayı anlattım Bunun uzerine abdestli olarak karşısına oturtup beni biat ettirdi Tasavvufta yetiştirmek uzere talebeliğe kabUl etti Bana gunde on beş bin defa soylemem icin verdiği zikir vazifesini yapmaya başladım Bir muddet tesirini goremedim Beni tekrar huzUruna alıp ikinci defa benimle ilgilendi Kalbimin acılması icin teveccuh etti Fakat yine bir tesiri gorulmedi Bunun uzerine benim yuzume bakarak bir (ah) cekti Bu sırada nefesi yuzume dokunup ağzıma ve burnuma doldu Ben de nefesini icime cekip, kalbim acılmadıkca bu nefesi salmayacağım diye duşunerek nefesimi tuttum Olsem bile salmıyacağım diye niyet ettim ve salmadım Bu halde iken birdenbire kalbim manen acılıp genişleyiverdi Bambaşka bir hale girdim Tasavvufta tarikatı aliyyei Nakşibendiyye hallerine kavuşup, tattım
Feyzullah Efendi, Huseyin Vaiz hazretleriyle tanışıp ondan feyz aldıktan sonra vazifeli olarak bir muddet ceşitli memleketlere gitti Vazifesi icabı hanımı ve cocuklarıyla birlikte deniz yoluyla İskenderiyyeye giderken hanımı hastalandı
Yolculukları sırasında şiddetli bir ruzgar esiyor ve yağmur yağıyordu Bu hava şartlarında cok tehlikeli ve sıkıntılı bir hale duştuler Şoyle anlatır: Şimşekler, yağmur ve şiddetli ruzgardan ateş ve kandil yakmak imkansız idi Kaptan ve tayfalar hayatlarından umit kesmişlerdi O gun o urpertici ve dehşetli havada, hasta hanımımın başında umitsiz duruyor ve uzgun uzgun etrafıma bakınıyordum Bu sırada Peygamber efendimizin rUhaniyeti gorundu; Bu kızım Fatımayı size emanet ettim, guzelce hizmetinde bulunun buyurdu Hanımım iyileşmeye başlayıp kısa zamanda tam sıhhatine kavuştu
Feyzullah Efendi, daha once goruşup feyz aldığı hocası Huseyin Vaiz hazretleri vefat edince, başka bir rehber arıyordu Şoyle anlatır: Murşidimin vefatıyla muhtac olduğum bir rehber buluncaya kadar dunyanın her tarafını dolaşmak en buyuk arzumdu Bu şekilde başıboş kalışım beni kahrediyordu ve yerimde duramıyordum Ancak (işler vakitlerine bırakılır, zaman gelince olur) buyrulduğu gibi bir muddet sabırla bekledim Bu hal uzere bir ay gecti (Daha sonra verilen bir vazifede dokuz ay daha calıştım) Hakiki maksadıma kavuşuncaya kadar gezip dolaşacaktım İskenderiyeden Anadoluya giden bir gemiye binip yola cıktım Yolda bir İngiliz korsan gemisi bizi esir aldı Birkac gun sonra da serbest bıraktı Bundan sonra denizde fırtına cıktı Alaiye iskelesine guclukle geldik ve on beş gun kaldık Bu sırada o memleketin insanlarından bazılarıyla goruşup konuştuk Bu konuşmalarımız sırasında Konyada buyuk bir alim ve meşhUr bir veli olan Muhammed Kudsi Efendiden bahsettiler Onun buyukluğunu ve ustunluğunu anlattılar O zata karşı kalbimde bir muhabbet ve meyl hasıl oldu Derhal ailemin bulunduğu yere gidip onlara; Ben aradığımı buldum! Hazırlanın yarın Konyaya gideceğiz dedim Onlar hazırlıklarını yaptılar ve ertesi gun yola cıktık Meğer Muhammed Kudsi hazretleri Konyada değil, Bozkırın Hoca koyunde imiş Yola cıkışımızın dorduncu yani Cuma gunu o koye ulaştık Koye yaklaşınca, koyun yakınında akan bir caydan gecerken ayakkabımın teki suya duştu Bulmak mumkun olmadı Atımdan indim, uzerimde kıymetli elbise, bir ayağımda ayakkabı ve bir ayağımda da mest olduğu halde yuruyordum Arkamdan da hanımım, cocuklarım ve hizmetcilerim geliyordu Eşyalarımızla yuklu bir halde pazar yerinden gecerken bize bakıp birbirlerine; Acaba nereye gidiyorlar? diyorlardı Hava soğuk ve kar yağmıştı Once bir evde misafir olduk Sonra hemen bir ev kiralayıp yerleştik
Hemen o gun Muhammed Kudsi hazretlerinin huzUruna gittim Mubarek yuzunu gorunce, ben de tam bir aşk ve muhabbet hasıl oldu İcimden bu buyuk zat beni talebeliğe kabUl etse diye gecerken, bana; Soyun da gel! buyurdu Dunyalık namına neyim varsa her şeyimi bırakmamı işaret ettiğini farkettim Hemen kiraladığım eve gidip butun aile efradımı yanıma cağırdım Butun altın kıymetli mucevherat ve silah sandıklarını acıp bunları taksim edip dağıttım Sonra da hizmetcilerimin tamamını serbest bıraktım Onlara; Ey evladlarım! Kucukluğumden beri can u gonulden aradığım murşidi kamili ve murebbii mukemmili Allahu tealaya hamdolsun ki bugun buldum Yıkayıcının elindeki olu gibi ona teslim ve tabi oldum Bana soyun da gel! buyurdu Artık benim dunya ile işim kalmadı Siz beni oldu kabUl ediniz! İşte sizi Allah icin serbest ve hur bırakıyorum Serbestsiniz dedim Sonra oğullarım Tahir ve Sadıka ve hanımıma donerek; İşte yaptığımız muameleyi gordunuz ve anladınız İsterseniz sizi buradan Vidine gondereyim Orada oturunuz Nasibimizde var ise bir gun yine kavuşuruz Eğer burada kalmayı isterseniz sabır ve tahammul gostermeniz icab eder Hocam ne zaman izin verirse o zaman gelip sizinle goruşurum dedim Hanımım ve oğullarım tam bir teslimiyetle; Sacının bir teline bin can ve baş feda olsun diyerek orada kalmayı istediler Feyzullah Efendi onların bu samimi teslimiyeti uzerine onları kiraladığı evde bırakıp Muhammed Kudsi hazretlerinin huzUruna gitti Hocası onu hemen halvete soktu Kırk gun bir yerde yalnız ibadet ve taatla meşgUl oldu Daha bu vazifeye başladığı sıralarda idi Bir gun bir ah cektiğinde yanında bulunan arkadaşlarının suratle yanından kacıştıklarını gorup nicin kactıklarını sordu Onlar: Sen ah cektiğin zaman ağzından ateş cıkıyordu Biz bu ateşten korkup kactık dediler
Kendisi şoyle anlatır: Bir sabah vakti Muhammed Kudsi hazretlerinin sohbet meclisinde en on saftan bir adım ileri oturmuştum İceri teşrif ettiklerinde safların duzeltilmesi ile vazifeli olan Celal Efendi ile birlikte yanıma gelip kalabalık bir cemaat onunde kolumdan tutarak beni en arka safa gecirdi Bunun bir hikmetinin ve nefsimin kusuru sebebiyle olduğunu duşunerek dışarı atılmadığıma şukrettim
Feyzullah Efendi, Muhammed Kudsi hazretlerinin yanında yedi ay muddetle tasavvufta cok sıkı bir şekilde calıştı Meşakkatli riyazetler cekti Yedi ay sonra ona tasavvufta icazet ve hilafet verdi Kendisi şoyle anlatmıştır: H1257 senesi Rebiulevvel ayının başında bir Cuma gunu, Cuma namazından sonra Muhammed Kudsi hazretleri camiden cıktığı sırada pazar halkı buyuk bir kalabalık halinde saf saf dizilmiş bekler bir halde idi Hocam halka selam verdikten sonra ellerini acıp onlara dua etti Buyuk kalabalık da; Amin! dedi Bu duadan sonra beni medresenin bir odasına goturup, daha onceden benim icin yazdığı icazetnameyi cıkarıp actı ve okudu Sonra bana verdi ve beni irşad vazifesi yapmakla vazifelendirdi Hemen o gun Malatyaya gitmemi emretti Hazırlanıp vedalaşarak yola cıktım Kırk beş gunde Malatyaya ulaştım Burada insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle meşgul oldum
1842 (H1258) senesinde hacca gitmek uzere yola cıktım Şama kadar atla, Maana kadar merkeble, Maandan on sekiz saat yuruyerek yol aldıktan sonra bir nargileci katırı kiraladım Kendimden gecmiş bir halde aşk ve şevk icinde Medinei munevvereye ulaştım Uc gun Medinede kalıp ResUlullah efendimizin turbesini ziyaret ettim Sonra bir deve kiralayıp Mekkei mukerremeye gittim Arafattaki Cebeli Rahmeye yuruyerek cıkıp indim Hac farizasını yerine getirdikten sonraCiddeden bir gemiye binerek kısa yoldan donerkenAkabei Resi Muhammed denilen korfez onunden BerrulAcem denilen tarafa yoneldiğimiz sırada şiddetli bir ruzgar cıktı Gemimizin direği kırıldı Dalgaların şiddetle carpmasıyla gemi su ile doldu Herkes geminin batmak uzere olduğunu gorerek feryada başladı Ben Allahu tealaya tevekkul ederek sessiz bir halde duruyordum Bu sırada gemideki hacılar benim sakin halime bakıp yanıma toplandılar Bu dehşet verici halden kurtulmamız icin bildiğiniz duaları okumanızı istirham ediyoruz dediler Bunun uzerine Behaeddin Nakşibend Buhari hazretlerini hatırlayarak; Ya Şahı Nakşibend yetiş, yardım et, bizi Allahu tealanın izni ile kurtar! diye nida ettim Bu sırada Behaeddin Buhari hazretleri Allahu tealanın izni ile geminin gerisinde deniz uzerinde gozuktu Batmak uzere olan gemimizi tutup doğrultarak yoluna koydu Himmet ve yardımlarıyla gemimiz tehlikeyi atlattı Butun yolcular sevincle gemiden karaya indiler Bu işin farkında olanlar yanıma toplanıp bizim kurtuluşumuza vesile oldunuz diye teşekkur ettiler
Kasirden Kana ve Said yoluyla Mısıra İskenderiyyeye ve bir yelkenli gemiyle Beyruta vardığımızda yolcuları karantinaya aldılar Beni yol arkadaşlarımdan ayırıp; Sende altın vardır diyerek insanlar arasında uzerimi aradılar Bende altın olmadığını gorduklerinde, karantina işlerine bakan kimse uygunsuz sozler soyleyerek hakaret etti Sonra da; Alın bunu, hapisteki frenk gavurunun odasına koyun dedi Beni bir frenkin hapsedilmiş olduğu odaya goturup, yanına koydular Hapsedildiğim odada ben namaz kılıyordum Frenk ise kendi aleminde idi Kufur ve hezeyan dolu sozler soylerdi Tam on beş gun orada hapsedildim Muddet dolunca, cıkardılar Oradan Şama gittim Şamda Mevlana Halidi Bağdadi hazretlerinin kabri şerifini ziyaret ettim Ziyaretimi yapıp Beyruta dondum Beyruttan bir gemi ile Trablus ve Lazkiyeye, sonra Antakyaya, oradan da Kilise ve Antebe gectim Antebde ilk murşidim Huseyin Vaiz hazretlerinin kabrini ziyaret ettim Sonra Malatyaya geldim Altı ay kadar Malatyada kaldıktan sonra, Hicazdan aldığım bazı hediyeler ile hocam Muhammed Kudsi hazretlerini ziyaret icin yola cıktım Sivasa varınca atımın ayağı sakatlandı Zileye kadar yaya yurudum Oradan başka bir hayvan bulup, Yozgat uzerinden yoluma devam ettim KonyaBozkıra gelip hocamı ziyaret ettim Tekrar Malatyaya dondum
1845 (H1262) senesinde ucuncu defa huzUruna gittim Daha sonra izin alıp memleketim Vidine ziyarete gittim Uc ay Vidinde kaldım Kabiliyetli kimselerden, alimlerden, salihlerden pekcok kimsenin tasavvufta yolumuza girmesine vesile oldum Daha sonra Vidinden ayrılıp İstanbul uzerinden Malatyaya dondum Malatya ahalisi bize cok yakın alaka ve muhabbet gosterdi Fakat eyaletin merkezi olan Harput ahalisi tasavvuf ehlini sevmiyor, kendilerini irşad icin giden dervişleri kovuyorlardı Oraya da hizmet etmek icin gittim Harputta halka on ayak olup tasavvuf ehline duşmanlık ettiren mufti, benim Harputa vardığım gun olmuştu Yine halkı kışkırtanlardan ileri gelen biri de bir sebeple başka yere surgun edilmişti Bir hafta kadar Harputta kaldım halk alaka gosterdi Onlara rehberlik etmesi icin birini yerime vekil bıraktım Bir muddet sonra ikinci defa Harputa gittim Bu gidişimde halk buyuk alaka gosterip, pekcok kimse tasavvufta bizim yolumuza girdi Bunun uzerine orada yerime bir halife bıraktım Boylece yolumuz o havalide her tarafa yayıldı
Feyzullah Efendi, 1847 (H1264) senesinde İstanbula gidip insanları irşad, doğru yolu gosterme ile meşgUl oldu Hocası Muhammed Kudsi Efendi ona daha onceden; İstanbulun bir koşesinde yerleşip, nice zaman tanınmazsın Yalnızlık aleminde gizli kalırsın! buyurmuştu İşaret edildiği gibi İstanbulda sekiz sene talebeleri ve cocuklarıyla kendi halleri uzere bir evde kaldılar Sessiz sedasız insanları irşad ile meşgUl oldu Daha sonra ismi duyulup tanındı Sohbetleri cok kıymetli idi Uzunca boylu, buğday benizli, guler yuzlu, yumuşak sozlu, kalbi feyz sacan buyuk bir veli ve rehberdi Etrafına ilim ve feyz sacmaya başladı Alimler, tasavvuf ehli zatlar, devletin ileri gelenleri ve halk buyuk kalabalıklar halinde sohbetlerinde toplandı Boylece pekcok kimse onun rehberliği ile saadete kavuştu Talebeleri gayet iyi yetişip alim, salih ve fazilet sahibi oldular
Bir zamanlar Konya valisi olan Ali Kemal Paşa şoyle anlatır: İstanbulda bulunan bazı fitne ve fesad zumreleri, Feyzullah Efendinin hizmetlerine, ilim ve evliyalık yolunda cok talebe yetiştirmesine tahammul edemediler O zaman ben Midillide vali idim Tevkif edilmek, zindana atılmak gibi şeyler onun icin umurunda değildi ve hizmetine devam ediyordu Cin taifesinden altı bin kişiyi irşad edip yetiştirdiğini biliyorum
Kerametleri coktur Bunlardan biri, ResUlullah efendimizin onun icin; Dostum Hacı Feyzullah Efendi buyurmasıdır Şoyle ki: Salihlerden Mustafa Efendi isminde bir zata ruyasında, ResUlullah efendimiz; Sen İstanbulda dostum Hacı Feyzullah Efendiye git buyurmuştur O da gelerek Feyzullah Efendinin sohbetlerine katılmış ve cok istifade etmiştir
1) ŞemsuşŞumUs; s116
2) Menakıbı Feyzullah Efendi, Universite Kutuphanesi, İbni Emin Kısmı, TY, No: 2760