iltasyazilim
FD Üye
Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayrimüslimlere verilemeyeceğinde bakış birliğine varmışlardır Çünkü başlıca olarak zekât müslüman fakirlerin hakkıdır (Kâsânî, Bedâî ’, II, 49; Nevevî, elMecmû ’, VI, 197; elFetâva ’lHindiyye, I, 207; İbn Nüceym, elBahr, II, 261) Fakat Kur ’anı Kerim ’de zekâtın sarf edileceği yerler arasında, kalpleri İslam ’a ısındırılacak olan “müellefei kulûb da zikredilmiş (Tevbe, 960); Hz Peygamber (sas) de gerek zekât gerekse öteki devlet gelirlerinden kalplerini İslam ’a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır
Resûlullah ’ın (sas) vefatından daha sonra bir takım kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak devlet başkanı olan Hz Ebû Bekir ’den zekât gelirinden pay istemişler, duruma muttali olan Hz Ömer (ra) de “De ama; Hak, Rabbinizdendir Bundan Böyle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin (Kehf, 1829) âyetini okuyarak, bundan böyle müellefei kulûbun kalmadığını ifade etmiş ve onların talebini reddetmiştir
Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hz Ömer ’in bu ictihâdına ve Hulefâyı Râşidin döneminde “müellefei kulûba pay ayrılmamış (İbn Ebû Şeybe, elMusannef, IV, 361) oluşuna dayanarak Tevbe sûresinin 60 âyetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır Ama Hz Ömer ’in müellefei kulûb sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili âyetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından yok, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefei kulûb sınıfından saymamasından dolayıdır
Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam ’a ısındırılmak veya kötülüklerinden belli olunmak istenen yoksa müslümanlara yardımcı olacakları umulan gayrimüslimlere de “müellefei kulûb sınıfından zekât verilmesi maslahata yerinde bulunabilir Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri hâlinde müellefei kulûb ’a zekât verilebileceğini, ara sıra buna gereksinim duyulabileceğini söylemişlerdir *
Resûlullah ’ın (sas) vefatından daha sonra bir takım kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak devlet başkanı olan Hz Ebû Bekir ’den zekât gelirinden pay istemişler, duruma muttali olan Hz Ömer (ra) de “De ama; Hak, Rabbinizdendir Bundan Böyle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin (Kehf, 1829) âyetini okuyarak, bundan böyle müellefei kulûbun kalmadığını ifade etmiş ve onların talebini reddetmiştir
Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hz Ömer ’in bu ictihâdına ve Hulefâyı Râşidin döneminde “müellefei kulûba pay ayrılmamış (İbn Ebû Şeybe, elMusannef, IV, 361) oluşuna dayanarak Tevbe sûresinin 60 âyetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır Ama Hz Ömer ’in müellefei kulûb sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili âyetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından yok, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefei kulûb sınıfından saymamasından dolayıdır
Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam ’a ısındırılmak veya kötülüklerinden belli olunmak istenen yoksa müslümanlara yardımcı olacakları umulan gayrimüslimlere de “müellefei kulûb sınıfından zekât verilmesi maslahata yerinde bulunabilir Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri hâlinde müellefei kulûb ’a zekât verilebileceğini, ara sıra buna gereksinim duyulabileceğini söylemişlerdir *