iltasyazilim
FD Üye
Cenâbı Hakk'ın geceye verdiği kıymet ve onun içine yerleştirdiği sırlar, sayısızdır Bu hususta Rabbimizin: (elİnşikâk, 17); (edDuhâ, 2) ve: Kararmaya yüz tuttuğunda geceye; ağarmaya başladığında sabaha andolsun!» (etTekvîr, 1718) şeklinde kasem buyurmasındaki sır, idrâkimize ve gönlümüze nice hakîkatleri seyrettirmek için açılan ilâhî bir penceredir
Yine âyeti kerîmede:
Geceyi size bir örtü yaptık(enNebe 10) buyurularak gecenin bir libâs oluşundan bahsedilmesi, ayrıca zikre şâyan bir tecellî taşır
Gerçekten geceler, sıhhî, ictimâî, ahlâkî ve bediî bir libâs, yâni örtüdür Dünya boyuna göre biçilmiş bir kudret, huzur ve nîmet elbisesidir İzaç kanunu bakımından da bir seâdet libâsıdır Aynı zamanda mahremiyeti koruyan bir sır perdesidir Maddî ve mânevî gizlenme isteyenler için de bir sığınaktır Bu bakımdan geceler, bir taraftan Hak âşıkları için bir vuslat demi olurken diğer taraftan mücrim ve nefsine mağlûb olanlar için de büyük bir aldanıştır
Gündüzler, gecelerin sıhhî istirâhatini vermekten uzaktır Dolayısıyla insan, gündüz yorgunluğunun maddî ve mânevî sıkletini gecenin sükûnetine bürünmedikçe üzerinden atamaz Aksi halde nice muhteris insanlar uykuyu te'hîr ederek hırslı binicilerin altında çatlayan atlar gibi nefislerini helâke götürürlerdi İşte şu ilâhî takdîrin netîcesindedir ki günler, gece ve gündüz olarak ikiye taksim edilmiştir
Müsbet veyâ menfî mühim vukûat ve hâdiseler gündüze nisbeten gecenin derûnunda galebe hâlindedir Nitekim gündüzlerden emin olmamamız kaydıyla, azâbı ilâhî'nin ekseriyetle geceleyin vâkî olduğu muhtelif âyeti kerîmelerde beyân edilmiştir Bunlardan birinde Cenâbı Hak buyurur:
Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azâbımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?(elA'râf sûresi 97)
Bu bakımdan geceler, azâbı ilâhîden kurtuluş için en mühim ilticâ vakitleridir
Diğer taraftan vahiyler, ekseriyetle gece vakitlerinde gelmiştir Peygamberliğin ilk müjdeleri olan rü'yâi sâdıkalar, ilham bahşeden gecelerin rûhâniyetinde vukû bulmuştur Bizlere bir ikrâm sadedindeki Rahmânî rü'yâdenilen levhi mahfuzdan istikbâle akseden pırıltılar, feyizli gecelerin sînesinde zuhûr eden hikmetlerdendir Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem'in dünyâyı teşrifleri Rebîulevvel ayının 12'sinde ve yine bir gecenin seher vaktindedir Tüm beşerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Habîbullâh sallâllâhü aleyhi ve sellem Efendimiz'in ilâhî huzûra kabul edilerek ezelî ve ebedî vuslatın hakîkatine erdiği mîrac hâdisesindeki isrâbir gece yolculuğudur Semâvâta urûc (yükseliş), Recep ayının 27 gecesindedir Kur'ân'ın dünyâ semâsına icmâlen nüzûlü Beraat Gecesinde, tafsîlen nüzûlü de Kadir Gecesindedir
Olgunluğa erişmiş mü'minler için geceler, derûnundaki sükûnet ve feyz dolayısıyla müstesnâ bir ganîmettir Bu ganîmetin kadrini lâyıkı ile bilenler, bilhassa gece yarısından sonra bütün mahlukâtın istirâhate çekilerek âlemi derin bir sükûnetin kapladığı hengâmda, duâ, ibâdet ve Hakk'a yanık ilticâların kabûlü için Rablerine teveccüh etmenin feyizli zemînini bulurlar Gece ve seherleri uyanık geçirmek husûsunda Cenâbı Hakk, kendisinden sakındıkları için ilâhî nîmetlere mazhar olarak cennette pınar başlarında dinleneceklerini beyân ile medhettiği o bahtiyar kulları hakkında şöyle buyurur:
Onlar geceleri pek az uyurlardı Seher vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi(ezZâriyât, 1718)
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf Allâh Teâlâ'nın rızâyı şerîfi için terk ederek ilâhî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farziyyeti olmadığı halde kılınan namazların ve yapılan tesbîhâtın Allâh'a yakınlık bakımından ehemmiyeti büyüktür Bu itibarla gönüllerde aşk ve muhabbeti ilâhînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına ve tesbihâta rağbet ve riâyet de o derecede tezâhür eder Denilebilir ki gece namazı ve tesbihleri, yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyetini taşır Herkes uyurken uyanık olmak, Mevlâyı Müteâl'in rahmet iklîmine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olan müstesnâ kullarından olmak demektir
Cenâbı Hakk buyurur:
(Ey peygamberi ekber!) O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor ve secde edenler arasında dolaşmanı da(eşŞuarâ, 217219)
Bu âyeti kerîme hakkında Kâdî Beyzâvî diyor ki:
Ümmet için beş vakit namaz farz olup da gece namazı sünnet hâline gelince, Rasuli Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem, ashâbın ahvâlini müşâhede sadedinde gece vakti hücrei seâdetlerinden dışarı çıkıp ashâbın evleri arasında dolaşmış ve o evleri Kur'ân kıraati, zikir ve tesbih sesiyle arı kovanları gibi uğuldar bir halde bulmuştu
*
Nebe Sûresi 9 âyette uykunun subâtkılındığı bildirilmiştir Lügatte kesmek, ta?tîl etmek, rahat etmek, salgın, ölüm gibi mânâlara gelen bu kelime, uykunun muhtelif cepheleriyle alâkalıdır Uyku vücûda bir istirahat te'mîn ettiği gibi bedenî meşgaleleri de tâtil eder Âdetâ bizi uyanıklık hayâtımızdan ayırıp üstümüze çöken bir salgın misâli uyuşturur ve nihâyet ölümün hâlinden bir hisse aldırır
Hakîkaten gündüzün maîşet manzaralarıyla yorulan gözler, geçim gürültüleriyle dolan kulaklar, hayat düşüncesiyle bunalan dimağlar, dert anlatmaktan bezgin ve bitkin dudaklar, yorgun gönüller, türlü fânî çalışmalarla durgunlaşan kollar ve bacaklar, günün yükü altında ağırlaşan gövdeler, tam bir istirahat hasretini hissederken, ufuklar loşlaşır, akşamlar tüllenmeye başlar
Gecenin girişiyle artık günün dekor ve âhengi değişmiştir Günün meşgaleleriyle yorulan sinirlerimize ve çöken sînelerimize mukâbil gece, serin karanlıkları, sükutu ve sanki tesellî parıltıları halindeki salkım salkım yıldızlarıyla bir ihtişâm tablosu sergiler Muhteşem gece sarayının bu canlı, kandilli ve avizeli tavanı gülümserken bir yandan da görünmez ve salgın bir uyku hastalığı üzerimize çöker Zarurî bir gevşeklik içinde süzülmeye başlar ve nihâyet her meşgalemizi mecburen tâtil ederek, mevtâlar gibi rahat döşeklerimize uzanırız
Eşyâ, kâinât, siyah bir gecenin sükutuna râm olarak bir adem (yokluk) manzarasını alır Sanki âlem bir mezarlık, insanlar birer ölü Artık hapishâne ve hastahânedekilerin ızdırap manzaralarından eser yok Saraydakiler ise devlet ve saltanat cümbüşlerinden mahrum halde
Herkes gecenin umumî baskı kanunu altında zavallı bir haldedir Hattâ sırtları toprak bilmeyen zorbalar dahi bîçâreler gibi yerlere serilmişken sâlihler ve âbidler ise nefeslerini bir ömür tesbihi hâline getirerek Hakk'a yaklaşmaktadırlar
Vücûdlar müşterek bir ölüm tatbîkatı içinde fânîliklerinden sıyrılmış, ölüler gibi Hakk'ın hâkimiyetine açıkça teslim olmuştur Herkes yerde, her şey uykuda Fakat tecellîler başka başka Şimdi maddî görüşler, yorucu müşâhedeler durmuş; buna mukâbil, uykunun istirahati içinde seyri temâşâlar, rüzgarlar, berzahî iklimler ve filmler, zevkler, safâlar, neşeler, azaplar, ızdıraplar ve korkuların deverânı başlamıştır Gün âleminden gecenin esrârına geçişin hikmetini âyeti kerîme şöyle açıklar:
Gecenin ve gündüzün değişmesi onun eseridir Hâlâ akıl erdirmez misiniz?(elMü'minûn, 80)
Her gecenin sabaha uzanması hakîkati bizi haklı olarak sabah ümidine, pembe bir fecre bağlıyor Alıştığımız fânî âlem kânunlarına göre günümüz geceye, gecemiz de bir taraftan gündüze inkılâb ediyor Muzdaripler:
Göz yumma güneşten ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî her gecenin gündüzü vardır
terennümündeki tesellî ile sabahları beklerken öte yandan Hangi gündüz ki onun âhiri akşam olmaz!hikmetiyle gecelere karışıyoruz
Bütün gecegündüz değişmelerinin en mühim gayesi, umûmî bir kanun olan Hayat iki gün bir geceden ibârettirhakîkatini tatbikî bir şekilde tâlimdir Umûmî görüşe nazaran hayat, dünya günüyle âhiret günü arasındaki ölüm gecesinden ibârettir Yâni dünyâ fânî bir gün, ölüm muvakkat bir gece, âhıret ebedî bir hakîkat sabâhıdır
Uyku nasıl ki maddî hayatla mânevî hayâtın kavuşma noktasıdır, ölüm de öyledir Rasûlullâh Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem bir hadîsi şeriflerinde:
Kabir dünya konaklarının sonuncusu, âhiret menzillerinin ilkidirbuyurmuşlardır ki kabrin dünyâ ve âhiret husûsiyetlerini câmî bir berzah olduğunu insana tenbih eder
Kur'ânı Kerîm, uykuyu bir ölüm, uyanışı ise kıyamet sabahında kalkış olarak şöyle misallendirir:
Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O'dur Sonra dönüşünüz yine O'nadır Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir(elEn?am, 60)
Gerçekten uykuya dalan bir kişinin uzvî faâliyetleri devâm ettiği halde kalbî ve zihnî faâliyetleri ortadan kalkar Tefekkür ve tehassüs yok olur Uykunun ölümden farkı ruhi hayvânînin uyku esnâsında bedende bâkî kalmasıdır Lâkin ruhi sultânî onu terk etmiştir Uyandığı anda uykuda geçirdiği zamânı bilmeksizin bütün hayâtî fonksiyonları zihnî ve hissî olanlar da dâhil olmak üzere kaldıkları yerden devâm ederler
Bundan dolayıdır ki Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem: Uyku ölümün kardeşidirbuyurmuştur Bunun mânâsı, tefekküri mevt için başkalarının cenâzesinde bulunmaktan daha yakînî bir sûrette, insanın kendi uykusundan ölümün hakîkatini idrâk etmesidir
Diğer bir âyeti celîlede de:
Allâh, öleceklerin ölümleri ânında, ölmeyeceklerin de uykuları esnâsında rûhlarını alır Ölmelerine hükmettiği kimselerin cânını tutar, diğerlerini de adı konmuş müddete kadar bırakır Muhakkak ki bunda düşünebilen zümre için ibretler vardır(ezZümer, 42) buyurulur
Âyeti kerîme uykunun bir ölüm mâhiyeti taşıdığı telkînini yapmaktadır Her ölenin kefene bürünmesi kabîlinden gece de insanları siyah bir örtü altına alır Mühim olan o örtünün altında kulun Rabbi ile berâber olmasıdır Cenâbı Hak buyurur:
Sabahakşam Rabb'inin ismini yâdet Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et(İnsan 2526)
Hazreti Ebû Bekir radıyallâhu anh da bir öğütlerinde, Hazreti Ömer radıyallâhu anh'a:
Yâ Ömer! Allâh'ın, senin üzerinde gece edâ edilmesi gereken bir hakkı vardır, onu gündüz kabûl etmez; gündüz bir hakkı vardır, onu da gece kabûl etmezdiyerek bu hakîkatlere riâyet husûsunda hassâsiyete dâvet eder
Eğer mü'min, geceyi gâyeli kullanabilir ve zikrin rûhâniyetinden nasip alabilirse gecesi gündüzünden daha aydınlık olur Lâkin gâyesiz uykuya mahkûm bir gece ise taşa, denize ve çöle yağan yağmur gibi semeresiz ve telâfisi zor bir kayıptır Geceden nasip alabilmek istiğfârile başlar İnsan nefsâniyete meyli sebebi ile fıtratında bulunan cehâlet, şehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve öfke gibi temâyüllere meyleder, ilâhî nîmetler karşısında nankörlük ederek günah işler Mü'min, gaflet perdesini aralayabilirse işlediği cürmün ağırlığını vicdânında hisseder, nedâmetle ve ılık gözyaşlarıyla istiğfâr eder
Hiç günahımız olmasa dahî, lutfedilen ilâhî nîmetlere şükredebilmemiz tâkatimizin üzerindedir Bu bakımdan da acziyet içinde istiğfârımız, kulluğun zarûretindendir
Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem, günâh işlemekten mâsum olduğu halde Cenâbı Hakk'ın nîmetlerine kâmil mânâda şükredememe endişesi içinde geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar namaz kılar ve gecelerin ihyâsı husunda da ashâbına örnek teşkil ederlerdi Ashâbı da büyük bir vecd içinde onu taklîd edebilmenin heyecânını yaşardı
Hazreti Âişe radıyallâhu anhâ vâlidemiz kendilerine sordular:
Yâ Rasulallâh! Allâh Teâlâ, Fetih Suresi'nde sizi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu halde niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?
Buyurdular:
Şükreden bir kul olmayayım mı?
Diğer hadîsi şerîflerinde de şöyle buyurmaktadırlar:
Kelimei tevhîd ile îmânınızı tecdîd edin
Nasıl yaşarsanız öyle vefât edersiniz
Dolayısıyla seherde başlayan tevhîdin rûhâniyeti günlerimizi ve gönüllerimizi ihâta ederse son nefesimiz yâni dünyâdaki her şeye büyük vedâ da, kelîmei tevhîdin rûhâniyeti ile inşâallâh bir şebi arûsa dönüşür
Seherlerde getirilen salavâtı şerîfenin kıymeti pek yücedir Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz'e karşı bir muhabbet ve heyecan vesîlesidir Cenâbı Hakk, Habîbini tekrîm ederek gönüllerimizin Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem'in feyz ü bereketiyle dolup taşması için üzerimize düşen vazîfeyi bildirdiği âyeti kerîmede şöyle buyurur:
Allâh ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin(elAhzâb, 56)
Seherlerdeki zikir, yâni gönlün Rabbi ile berâber olması, kalbin ihyâsı bakımından çok mühimdir Cesedimizin maddî gıdâya ihtiyâcı olduğu gibi rûhumuzun da Hâlık'ını tanıyıp kulluk yapabilmesi için mânevî gıdâya ihtiyâcı vardır Maddî gıdâlar nasıl ki tâ kılcal damarlara kadar yayılıp cesedin hayâtiyetini devâm ettirirse, mânevî gıdâ olan zikrullâhın da bütün letâiflerde mekân bulup mü'mini intibâha getirmesi zarûrîdir
Îmânlı ölmenin, ilâhî neşveler ve safâlara kavuşmanın yolu zikri dâimîdedir
Abdullâh b Mes'ûd radıyallâhu anh:
Biz Rasûlullâh'ın terbiyesinde öyle bir hâle gelmiştik ki, boğazımızdan geçen lokmaların tesbîhlerini duyardıkbuyuruyor
Bir aile saâdeti iklîminde yaşanan, istirahatli ve ihyâ edilmiş gecenin ardından, hayâtî kıymetleri hâiz bir maîşet sabâhı gelir Nitekim gündüzlerin bir maîşet meşgalesi olduğuna ve vakitlerin insan için tanzîm edilmiş şekline, âyeti kerîmede şöyle işâret buyurulur:
Muhakkak ki gece (ibâdet için yatağından) kalkan kişi, neş'e bakımından daha kuvvetli, (Kur'ân'ı) okuyuş bakımından da daha sağlamdır Doğrusu sana gündüz vakti uzun bir meşguliyet vardır Rabbinin ismini zikret Bütün varlığınla O'na yönel(elMüzzemmil, 68)
Gecenin sükûn ve bediî manzarasının câzibesi ve sırları, onu ibâdet ve tefekkürde derinleşerek geçirenlere âiddir Bu sırra sahip olan kulların kalbî âlemleri, ulvî hasletlerle yerler ve gökler kadar genişleyip nice ilâhî tecellîlere ma?kes olur ve mârifetullâh libâsına bürünürler
Muhterem üstâzımız Mûsâ Efendi kuddise sirruh, rehberi fâzılı olan sultânü'lârifîn Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Hazretleri'nin mârifetullâh ve kulluk yolunda bizlere bir nümûnei imtisâl vasfındaki yüksek ahlâkı ile onun geceleri ihyâ hâlinden bir ânını şöyle anlatır:
Muhterem üstâzımız Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu kuddise sirruh Hazretleri'nin, sîmâi âlî, vechi mübârekleri mütebessim olmasına rağmen, için için, içden içden ağlarlardı Ümmeti müslimenin, zâlimlerin elinden necât bulmaları için ağlarlardı Günahkârların kurtuluşu, afvı için ağlarlar, yaşlarını içlerine akıtırlardı Kur'ânı Kerîm tilâvet edilirken huşû içinde dinlerler, bazen göz yaşları süzüle süzüle yanaklarına akardı Bilhassa hac esnâsında Medînei Münevvere ile Mekkei Mükerreme arasında vasıta içinde refîklerinin uyuduğu zaman, ay ışığı altında, gözlerinden inci daneleri gibi göz yaşlarının aktığı görülürdü Tasvîre sığmayan bu lâhûtî manzara, şâir ve edîblerin tarifini yapmakta güçlük çekecekleri bir güzellikte idi
Bu cümleleri nakleden Mûsâ Efendi kuddise sirruh Hazretleri'nin kendileri de aynı hâl ile mütehallî idiler Bilhassa gece ibadetlerine olan iştiyâkları, âşıkın mâşuku ile buluşma anına olan arzu, hasret ve iştiyâkının târifsiz bir tezâhürü hâlindeydi Bedenen sıkıntılı, muzdarip olduğu hastalık günlerinde dahî bu hâllerini muhâfaza ederler, böylece dâimâ ilâhî muhabbet ufkunun zirvesinde yaşarlardı Nitekim geçirdikleri bir göz ameliyatı sonrası narkozdan henüz uyanmışlardı ki, etrafındakilere ilk sorduğu suâlleri:
Saat kaç oldu?cümlesinden ibaret olmuştu
Kendisine:
Efendim! Saat üç olmak üzere!denilince:
Gece ibadeti pek mühimdir; ihmâl edilmez!diyerek yanındakilerin yardımıyla hemen teyemmüm almışlar, içinde bulunduğu ızdıraplı hâli âdetâ unutmuşçasına gönlünü Rabbine vererek tarifsiz bir mânevî zevk u şevk içinde îmâ ile iki rek'at teheccüd namazı kılmışlar ve mûtâd zikir ve tesbîhâtlarını îfâya koyulmuşlardı Bu hâliyle bizlere âdetâ:
Korkuyla ve ümidle Rablerine yalvarmak üzere (ibâdet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allâh yolunda harcarlar(esSecde, 16) âyetinin sırrını anlatmışlardı
Bu sırrı idrâk eden ehli gönül bilir ki, gecelerin feyzinden istifâdeyi ihmâl edenler, sabaha yorgun ve uyuşuk çıkarak gündüzün bereketinden mahrum kalırlar Gecelerin nîmetini bilmeyen böyle kimseler için gündüzün hayrını düşünmek mümkün değildir Dolayısıyla sabahın selâmetini elde etmek isteyen her insan, ilâhî ve mânevî manzaraların iklîmine girebilmek yolunda gecesini gâyeli kullanmak mecbûriyetindedir
Bu itibarla Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:
Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır
Ümmetime zor gelmese, iki rek'at gece namazını üzerlerine farz kılardım
Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allâh'dan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allâh ne dilerse verir
Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa, Allâh her ikisini de Allâh'ı çok çok zikredenlerden yazar
Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmâl etmeyin! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir Geceleyin ibâdet etmek, Allâh'a yaklaştırıcı, günâhlara kefâret sebebi, vücûdu hastalıklardan koruyucu ve günâhlardan alıkoyucudur(Tirmizî)
Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem yine buyururlar:
Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi:
Hazreti Peygamber sallâllâhü aleyhi ve sellem, Ebû Zerr'e şöyle buyurdular:
Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rek'at namaz kıl Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver Ya haklı yere bir söz söyle, yahud kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!
Hayâtı gün ve gece devreleri içinde görmek, ayrı bir ilâhî ihtişam ve ibret levhasıdır Bir mü'minin gecesini tamâmen uykuda harcayarak ilâhî feyz ve rûhâniyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu içinde uykuya kurban etmesi büyük bir hüsrandır Zîrâ bizler, fânî lezzetleri ellerinden alınacak âhiret yolcularıyız Bir yaz bulutu hâlinde gelip geçen dünyâ hayâtı, âhiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gündüzü akşamsız telâkkî etmekten başka bir şey değildir
Yâ Rabbî! Şu kısacık ömürde bizleri nefsimize zebûn eyleyerek geceleri gafletle geçirmek hüsrânına dûçâr eyleme! Gecenin esrârından bizlere bir nasîb ihsân eyle! İhyâ edilen gecelerin feyz yağmurlarıyla gönlümüzü âbâd eyle!
Yâ Rabb! Bir taraftan istirâhat iklîmiyle bedeni, diğer taraftan vuslat ve rahmet iklîmiyle rûhu engin ve müstesnâ bir lâhûtî huzûra kavuşturan geceleri kulluk vecdi içinde geçirebilmeyi nasîb eyle! Bir gece hükmünde olan şu dünyâdan bizleri de Sen'in rızâna ermiş bir âşıkı sâdık olarak âhıret sabâhına ulaştır ve vuslatının lezzeti ile mütelezziz eyle!
Yine âyeti kerîmede:
Geceyi size bir örtü yaptık(enNebe 10) buyurularak gecenin bir libâs oluşundan bahsedilmesi, ayrıca zikre şâyan bir tecellî taşır
Gerçekten geceler, sıhhî, ictimâî, ahlâkî ve bediî bir libâs, yâni örtüdür Dünya boyuna göre biçilmiş bir kudret, huzur ve nîmet elbisesidir İzaç kanunu bakımından da bir seâdet libâsıdır Aynı zamanda mahremiyeti koruyan bir sır perdesidir Maddî ve mânevî gizlenme isteyenler için de bir sığınaktır Bu bakımdan geceler, bir taraftan Hak âşıkları için bir vuslat demi olurken diğer taraftan mücrim ve nefsine mağlûb olanlar için de büyük bir aldanıştır
Gündüzler, gecelerin sıhhî istirâhatini vermekten uzaktır Dolayısıyla insan, gündüz yorgunluğunun maddî ve mânevî sıkletini gecenin sükûnetine bürünmedikçe üzerinden atamaz Aksi halde nice muhteris insanlar uykuyu te'hîr ederek hırslı binicilerin altında çatlayan atlar gibi nefislerini helâke götürürlerdi İşte şu ilâhî takdîrin netîcesindedir ki günler, gece ve gündüz olarak ikiye taksim edilmiştir
Müsbet veyâ menfî mühim vukûat ve hâdiseler gündüze nisbeten gecenin derûnunda galebe hâlindedir Nitekim gündüzlerden emin olmamamız kaydıyla, azâbı ilâhî'nin ekseriyetle geceleyin vâkî olduğu muhtelif âyeti kerîmelerde beyân edilmiştir Bunlardan birinde Cenâbı Hak buyurur:
Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azâbımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?(elA'râf sûresi 97)
Bu bakımdan geceler, azâbı ilâhîden kurtuluş için en mühim ilticâ vakitleridir
Diğer taraftan vahiyler, ekseriyetle gece vakitlerinde gelmiştir Peygamberliğin ilk müjdeleri olan rü'yâi sâdıkalar, ilham bahşeden gecelerin rûhâniyetinde vukû bulmuştur Bizlere bir ikrâm sadedindeki Rahmânî rü'yâdenilen levhi mahfuzdan istikbâle akseden pırıltılar, feyizli gecelerin sînesinde zuhûr eden hikmetlerdendir Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem'in dünyâyı teşrifleri Rebîulevvel ayının 12'sinde ve yine bir gecenin seher vaktindedir Tüm beşerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Habîbullâh sallâllâhü aleyhi ve sellem Efendimiz'in ilâhî huzûra kabul edilerek ezelî ve ebedî vuslatın hakîkatine erdiği mîrac hâdisesindeki isrâbir gece yolculuğudur Semâvâta urûc (yükseliş), Recep ayının 27 gecesindedir Kur'ân'ın dünyâ semâsına icmâlen nüzûlü Beraat Gecesinde, tafsîlen nüzûlü de Kadir Gecesindedir
Olgunluğa erişmiş mü'minler için geceler, derûnundaki sükûnet ve feyz dolayısıyla müstesnâ bir ganîmettir Bu ganîmetin kadrini lâyıkı ile bilenler, bilhassa gece yarısından sonra bütün mahlukâtın istirâhate çekilerek âlemi derin bir sükûnetin kapladığı hengâmda, duâ, ibâdet ve Hakk'a yanık ilticâların kabûlü için Rablerine teveccüh etmenin feyizli zemînini bulurlar Gece ve seherleri uyanık geçirmek husûsunda Cenâbı Hakk, kendisinden sakındıkları için ilâhî nîmetlere mazhar olarak cennette pınar başlarında dinleneceklerini beyân ile medhettiği o bahtiyar kulları hakkında şöyle buyurur:
Onlar geceleri pek az uyurlardı Seher vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi(ezZâriyât, 1718)
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf Allâh Teâlâ'nın rızâyı şerîfi için terk ederek ilâhî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farziyyeti olmadığı halde kılınan namazların ve yapılan tesbîhâtın Allâh'a yakınlık bakımından ehemmiyeti büyüktür Bu itibarla gönüllerde aşk ve muhabbeti ilâhînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına ve tesbihâta rağbet ve riâyet de o derecede tezâhür eder Denilebilir ki gece namazı ve tesbihleri, yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyetini taşır Herkes uyurken uyanık olmak, Mevlâyı Müteâl'in rahmet iklîmine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olan müstesnâ kullarından olmak demektir
Cenâbı Hakk buyurur:
(Ey peygamberi ekber!) O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor ve secde edenler arasında dolaşmanı da(eşŞuarâ, 217219)
Bu âyeti kerîme hakkında Kâdî Beyzâvî diyor ki:
Ümmet için beş vakit namaz farz olup da gece namazı sünnet hâline gelince, Rasuli Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem, ashâbın ahvâlini müşâhede sadedinde gece vakti hücrei seâdetlerinden dışarı çıkıp ashâbın evleri arasında dolaşmış ve o evleri Kur'ân kıraati, zikir ve tesbih sesiyle arı kovanları gibi uğuldar bir halde bulmuştu
*
Nebe Sûresi 9 âyette uykunun subâtkılındığı bildirilmiştir Lügatte kesmek, ta?tîl etmek, rahat etmek, salgın, ölüm gibi mânâlara gelen bu kelime, uykunun muhtelif cepheleriyle alâkalıdır Uyku vücûda bir istirahat te'mîn ettiği gibi bedenî meşgaleleri de tâtil eder Âdetâ bizi uyanıklık hayâtımızdan ayırıp üstümüze çöken bir salgın misâli uyuşturur ve nihâyet ölümün hâlinden bir hisse aldırır
Hakîkaten gündüzün maîşet manzaralarıyla yorulan gözler, geçim gürültüleriyle dolan kulaklar, hayat düşüncesiyle bunalan dimağlar, dert anlatmaktan bezgin ve bitkin dudaklar, yorgun gönüller, türlü fânî çalışmalarla durgunlaşan kollar ve bacaklar, günün yükü altında ağırlaşan gövdeler, tam bir istirahat hasretini hissederken, ufuklar loşlaşır, akşamlar tüllenmeye başlar
Gecenin girişiyle artık günün dekor ve âhengi değişmiştir Günün meşgaleleriyle yorulan sinirlerimize ve çöken sînelerimize mukâbil gece, serin karanlıkları, sükutu ve sanki tesellî parıltıları halindeki salkım salkım yıldızlarıyla bir ihtişâm tablosu sergiler Muhteşem gece sarayının bu canlı, kandilli ve avizeli tavanı gülümserken bir yandan da görünmez ve salgın bir uyku hastalığı üzerimize çöker Zarurî bir gevşeklik içinde süzülmeye başlar ve nihâyet her meşgalemizi mecburen tâtil ederek, mevtâlar gibi rahat döşeklerimize uzanırız
Eşyâ, kâinât, siyah bir gecenin sükutuna râm olarak bir adem (yokluk) manzarasını alır Sanki âlem bir mezarlık, insanlar birer ölü Artık hapishâne ve hastahânedekilerin ızdırap manzaralarından eser yok Saraydakiler ise devlet ve saltanat cümbüşlerinden mahrum halde
Herkes gecenin umumî baskı kanunu altında zavallı bir haldedir Hattâ sırtları toprak bilmeyen zorbalar dahi bîçâreler gibi yerlere serilmişken sâlihler ve âbidler ise nefeslerini bir ömür tesbihi hâline getirerek Hakk'a yaklaşmaktadırlar
Vücûdlar müşterek bir ölüm tatbîkatı içinde fânîliklerinden sıyrılmış, ölüler gibi Hakk'ın hâkimiyetine açıkça teslim olmuştur Herkes yerde, her şey uykuda Fakat tecellîler başka başka Şimdi maddî görüşler, yorucu müşâhedeler durmuş; buna mukâbil, uykunun istirahati içinde seyri temâşâlar, rüzgarlar, berzahî iklimler ve filmler, zevkler, safâlar, neşeler, azaplar, ızdıraplar ve korkuların deverânı başlamıştır Gün âleminden gecenin esrârına geçişin hikmetini âyeti kerîme şöyle açıklar:
Gecenin ve gündüzün değişmesi onun eseridir Hâlâ akıl erdirmez misiniz?(elMü'minûn, 80)
Her gecenin sabaha uzanması hakîkati bizi haklı olarak sabah ümidine, pembe bir fecre bağlıyor Alıştığımız fânî âlem kânunlarına göre günümüz geceye, gecemiz de bir taraftan gündüze inkılâb ediyor Muzdaripler:
Göz yumma güneşten ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî her gecenin gündüzü vardır
terennümündeki tesellî ile sabahları beklerken öte yandan Hangi gündüz ki onun âhiri akşam olmaz!hikmetiyle gecelere karışıyoruz
Bütün gecegündüz değişmelerinin en mühim gayesi, umûmî bir kanun olan Hayat iki gün bir geceden ibârettirhakîkatini tatbikî bir şekilde tâlimdir Umûmî görüşe nazaran hayat, dünya günüyle âhiret günü arasındaki ölüm gecesinden ibârettir Yâni dünyâ fânî bir gün, ölüm muvakkat bir gece, âhıret ebedî bir hakîkat sabâhıdır
Uyku nasıl ki maddî hayatla mânevî hayâtın kavuşma noktasıdır, ölüm de öyledir Rasûlullâh Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem bir hadîsi şeriflerinde:
Kabir dünya konaklarının sonuncusu, âhiret menzillerinin ilkidirbuyurmuşlardır ki kabrin dünyâ ve âhiret husûsiyetlerini câmî bir berzah olduğunu insana tenbih eder
Kur'ânı Kerîm, uykuyu bir ölüm, uyanışı ise kıyamet sabahında kalkış olarak şöyle misallendirir:
Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O'dur Sonra dönüşünüz yine O'nadır Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir(elEn?am, 60)
Gerçekten uykuya dalan bir kişinin uzvî faâliyetleri devâm ettiği halde kalbî ve zihnî faâliyetleri ortadan kalkar Tefekkür ve tehassüs yok olur Uykunun ölümden farkı ruhi hayvânînin uyku esnâsında bedende bâkî kalmasıdır Lâkin ruhi sultânî onu terk etmiştir Uyandığı anda uykuda geçirdiği zamânı bilmeksizin bütün hayâtî fonksiyonları zihnî ve hissî olanlar da dâhil olmak üzere kaldıkları yerden devâm ederler
Bundan dolayıdır ki Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem: Uyku ölümün kardeşidirbuyurmuştur Bunun mânâsı, tefekküri mevt için başkalarının cenâzesinde bulunmaktan daha yakînî bir sûrette, insanın kendi uykusundan ölümün hakîkatini idrâk etmesidir
Diğer bir âyeti celîlede de:
Allâh, öleceklerin ölümleri ânında, ölmeyeceklerin de uykuları esnâsında rûhlarını alır Ölmelerine hükmettiği kimselerin cânını tutar, diğerlerini de adı konmuş müddete kadar bırakır Muhakkak ki bunda düşünebilen zümre için ibretler vardır(ezZümer, 42) buyurulur
Âyeti kerîme uykunun bir ölüm mâhiyeti taşıdığı telkînini yapmaktadır Her ölenin kefene bürünmesi kabîlinden gece de insanları siyah bir örtü altına alır Mühim olan o örtünün altında kulun Rabbi ile berâber olmasıdır Cenâbı Hak buyurur:
Sabahakşam Rabb'inin ismini yâdet Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et(İnsan 2526)
Hazreti Ebû Bekir radıyallâhu anh da bir öğütlerinde, Hazreti Ömer radıyallâhu anh'a:
Yâ Ömer! Allâh'ın, senin üzerinde gece edâ edilmesi gereken bir hakkı vardır, onu gündüz kabûl etmez; gündüz bir hakkı vardır, onu da gece kabûl etmezdiyerek bu hakîkatlere riâyet husûsunda hassâsiyete dâvet eder
Eğer mü'min, geceyi gâyeli kullanabilir ve zikrin rûhâniyetinden nasip alabilirse gecesi gündüzünden daha aydınlık olur Lâkin gâyesiz uykuya mahkûm bir gece ise taşa, denize ve çöle yağan yağmur gibi semeresiz ve telâfisi zor bir kayıptır Geceden nasip alabilmek istiğfârile başlar İnsan nefsâniyete meyli sebebi ile fıtratında bulunan cehâlet, şehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve öfke gibi temâyüllere meyleder, ilâhî nîmetler karşısında nankörlük ederek günah işler Mü'min, gaflet perdesini aralayabilirse işlediği cürmün ağırlığını vicdânında hisseder, nedâmetle ve ılık gözyaşlarıyla istiğfâr eder
Hiç günahımız olmasa dahî, lutfedilen ilâhî nîmetlere şükredebilmemiz tâkatimizin üzerindedir Bu bakımdan da acziyet içinde istiğfârımız, kulluğun zarûretindendir
Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem, günâh işlemekten mâsum olduğu halde Cenâbı Hakk'ın nîmetlerine kâmil mânâda şükredememe endişesi içinde geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar namaz kılar ve gecelerin ihyâsı husunda da ashâbına örnek teşkil ederlerdi Ashâbı da büyük bir vecd içinde onu taklîd edebilmenin heyecânını yaşardı
Hazreti Âişe radıyallâhu anhâ vâlidemiz kendilerine sordular:
Yâ Rasulallâh! Allâh Teâlâ, Fetih Suresi'nde sizi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu halde niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?
Buyurdular:
Şükreden bir kul olmayayım mı?
Diğer hadîsi şerîflerinde de şöyle buyurmaktadırlar:
Kelimei tevhîd ile îmânınızı tecdîd edin
Nasıl yaşarsanız öyle vefât edersiniz
Dolayısıyla seherde başlayan tevhîdin rûhâniyeti günlerimizi ve gönüllerimizi ihâta ederse son nefesimiz yâni dünyâdaki her şeye büyük vedâ da, kelîmei tevhîdin rûhâniyeti ile inşâallâh bir şebi arûsa dönüşür
Seherlerde getirilen salavâtı şerîfenin kıymeti pek yücedir Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz'e karşı bir muhabbet ve heyecan vesîlesidir Cenâbı Hakk, Habîbini tekrîm ederek gönüllerimizin Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem'in feyz ü bereketiyle dolup taşması için üzerimize düşen vazîfeyi bildirdiği âyeti kerîmede şöyle buyurur:
Allâh ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin(elAhzâb, 56)
Seherlerdeki zikir, yâni gönlün Rabbi ile berâber olması, kalbin ihyâsı bakımından çok mühimdir Cesedimizin maddî gıdâya ihtiyâcı olduğu gibi rûhumuzun da Hâlık'ını tanıyıp kulluk yapabilmesi için mânevî gıdâya ihtiyâcı vardır Maddî gıdâlar nasıl ki tâ kılcal damarlara kadar yayılıp cesedin hayâtiyetini devâm ettirirse, mânevî gıdâ olan zikrullâhın da bütün letâiflerde mekân bulup mü'mini intibâha getirmesi zarûrîdir
Îmânlı ölmenin, ilâhî neşveler ve safâlara kavuşmanın yolu zikri dâimîdedir
Abdullâh b Mes'ûd radıyallâhu anh:
Biz Rasûlullâh'ın terbiyesinde öyle bir hâle gelmiştik ki, boğazımızdan geçen lokmaların tesbîhlerini duyardıkbuyuruyor
Bir aile saâdeti iklîminde yaşanan, istirahatli ve ihyâ edilmiş gecenin ardından, hayâtî kıymetleri hâiz bir maîşet sabâhı gelir Nitekim gündüzlerin bir maîşet meşgalesi olduğuna ve vakitlerin insan için tanzîm edilmiş şekline, âyeti kerîmede şöyle işâret buyurulur:
Muhakkak ki gece (ibâdet için yatağından) kalkan kişi, neş'e bakımından daha kuvvetli, (Kur'ân'ı) okuyuş bakımından da daha sağlamdır Doğrusu sana gündüz vakti uzun bir meşguliyet vardır Rabbinin ismini zikret Bütün varlığınla O'na yönel(elMüzzemmil, 68)
Gecenin sükûn ve bediî manzarasının câzibesi ve sırları, onu ibâdet ve tefekkürde derinleşerek geçirenlere âiddir Bu sırra sahip olan kulların kalbî âlemleri, ulvî hasletlerle yerler ve gökler kadar genişleyip nice ilâhî tecellîlere ma?kes olur ve mârifetullâh libâsına bürünürler
Muhterem üstâzımız Mûsâ Efendi kuddise sirruh, rehberi fâzılı olan sultânü'lârifîn Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Hazretleri'nin mârifetullâh ve kulluk yolunda bizlere bir nümûnei imtisâl vasfındaki yüksek ahlâkı ile onun geceleri ihyâ hâlinden bir ânını şöyle anlatır:
Muhterem üstâzımız Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu kuddise sirruh Hazretleri'nin, sîmâi âlî, vechi mübârekleri mütebessim olmasına rağmen, için için, içden içden ağlarlardı Ümmeti müslimenin, zâlimlerin elinden necât bulmaları için ağlarlardı Günahkârların kurtuluşu, afvı için ağlarlar, yaşlarını içlerine akıtırlardı Kur'ânı Kerîm tilâvet edilirken huşû içinde dinlerler, bazen göz yaşları süzüle süzüle yanaklarına akardı Bilhassa hac esnâsında Medînei Münevvere ile Mekkei Mükerreme arasında vasıta içinde refîklerinin uyuduğu zaman, ay ışığı altında, gözlerinden inci daneleri gibi göz yaşlarının aktığı görülürdü Tasvîre sığmayan bu lâhûtî manzara, şâir ve edîblerin tarifini yapmakta güçlük çekecekleri bir güzellikte idi
Bu cümleleri nakleden Mûsâ Efendi kuddise sirruh Hazretleri'nin kendileri de aynı hâl ile mütehallî idiler Bilhassa gece ibadetlerine olan iştiyâkları, âşıkın mâşuku ile buluşma anına olan arzu, hasret ve iştiyâkının târifsiz bir tezâhürü hâlindeydi Bedenen sıkıntılı, muzdarip olduğu hastalık günlerinde dahî bu hâllerini muhâfaza ederler, böylece dâimâ ilâhî muhabbet ufkunun zirvesinde yaşarlardı Nitekim geçirdikleri bir göz ameliyatı sonrası narkozdan henüz uyanmışlardı ki, etrafındakilere ilk sorduğu suâlleri:
Saat kaç oldu?cümlesinden ibaret olmuştu
Kendisine:
Efendim! Saat üç olmak üzere!denilince:
Gece ibadeti pek mühimdir; ihmâl edilmez!diyerek yanındakilerin yardımıyla hemen teyemmüm almışlar, içinde bulunduğu ızdıraplı hâli âdetâ unutmuşçasına gönlünü Rabbine vererek tarifsiz bir mânevî zevk u şevk içinde îmâ ile iki rek'at teheccüd namazı kılmışlar ve mûtâd zikir ve tesbîhâtlarını îfâya koyulmuşlardı Bu hâliyle bizlere âdetâ:
Korkuyla ve ümidle Rablerine yalvarmak üzere (ibâdet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allâh yolunda harcarlar(esSecde, 16) âyetinin sırrını anlatmışlardı
Bu sırrı idrâk eden ehli gönül bilir ki, gecelerin feyzinden istifâdeyi ihmâl edenler, sabaha yorgun ve uyuşuk çıkarak gündüzün bereketinden mahrum kalırlar Gecelerin nîmetini bilmeyen böyle kimseler için gündüzün hayrını düşünmek mümkün değildir Dolayısıyla sabahın selâmetini elde etmek isteyen her insan, ilâhî ve mânevî manzaraların iklîmine girebilmek yolunda gecesini gâyeli kullanmak mecbûriyetindedir
Bu itibarla Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:
Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır
Ümmetime zor gelmese, iki rek'at gece namazını üzerlerine farz kılardım
Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allâh'dan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allâh ne dilerse verir
Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa, Allâh her ikisini de Allâh'ı çok çok zikredenlerden yazar
Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmâl etmeyin! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir Geceleyin ibâdet etmek, Allâh'a yaklaştırıcı, günâhlara kefâret sebebi, vücûdu hastalıklardan koruyucu ve günâhlardan alıkoyucudur(Tirmizî)
Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem yine buyururlar:
Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi:
Hazreti Peygamber sallâllâhü aleyhi ve sellem, Ebû Zerr'e şöyle buyurdular:
Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rek'at namaz kıl Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver Ya haklı yere bir söz söyle, yahud kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!
Hayâtı gün ve gece devreleri içinde görmek, ayrı bir ilâhî ihtişam ve ibret levhasıdır Bir mü'minin gecesini tamâmen uykuda harcayarak ilâhî feyz ve rûhâniyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu içinde uykuya kurban etmesi büyük bir hüsrandır Zîrâ bizler, fânî lezzetleri ellerinden alınacak âhiret yolcularıyız Bir yaz bulutu hâlinde gelip geçen dünyâ hayâtı, âhiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gündüzü akşamsız telâkkî etmekten başka bir şey değildir
Yâ Rabbî! Şu kısacık ömürde bizleri nefsimize zebûn eyleyerek geceleri gafletle geçirmek hüsrânına dûçâr eyleme! Gecenin esrârından bizlere bir nasîb ihsân eyle! İhyâ edilen gecelerin feyz yağmurlarıyla gönlümüzü âbâd eyle!
Yâ Rabb! Bir taraftan istirâhat iklîmiyle bedeni, diğer taraftan vuslat ve rahmet iklîmiyle rûhu engin ve müstesnâ bir lâhûtî huzûra kavuşturan geceleri kulluk vecdi içinde geçirebilmeyi nasîb eyle! Bir gece hükmünde olan şu dünyâdan bizleri de Sen'in rızâna ermiş bir âşıkı sâdık olarak âhıret sabâhına ulaştır ve vuslatının lezzeti ile mütelezziz eyle!
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.