iltasyazilim
FD Üye
Geçmişten Günümüze Dek Kullanılan Yazı Araçları ,
Harfler bir ülkeden öbür ülkeye, bir ulustan öbür ulusa geçerken bir diğer seyahat daha yapıyor Taşların üstünde papirüse, papirüsten mumlu levhalara, mumlu levhalardan parşömene ve parşömenden de kağıda geçiyorlardı Taş üzerinde düşey ve dümdüz yükseliyor, kağıdın üstünde yuvarlaklaşıyordu Balmumu üstünde de yıldız şeklinde kıvrıldılar Balçık üzerinde çivileştiler, yıldız iğne biçimi aldılar Hele kağıt ve parşömen üstünde sürekli kıllık ve biçim değiştirdiler
Kumlu toprağa ekilen bir ağaç,killi ve bataklık bir alana ekilen ağaçtan nasıl değişik şekilde büyürse; harfler de taştan kağıda geçen süreçte öylece görünüşlerini ve biçimlerini değiştirdiler
Yazı kâğıda dökmek için çok değişik araçlar kullanılmıştır Hiç elimizden düşürmediğimiz kağıt kalem dünün icadıdır Azıcık daha öncelere, ilk insanların resimlerden yazının hemen şimdi doğmakta olduğu çağlara dönersek o vakit yazı yazmanın inanılmayacak değin zorlama olduğu görülür Çünkü o günlerde bu meslek için gereken araçlar yoktu Herkes, ne ile neyin üstünde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı
O dönemin araçları arasında taş, koyunun kürek kemiği,balçık yaprağı,çanak çömlek parçaları, yırtıcı hayvan derileri ve ağaç kabukları gibi şeyler hep bu dönemde kullanılıyordu Tüm bunların üstüne sivriltilmiş bir kemikle ya da bilmek taşıyla kaba bir fotoğraf çiziktirmek mümkündü İslam Peygamberi HzMuhammed, kutsal kitap Kuranı Kerim'i koyunları kürek kemiği üstüne yazdırmıştı Eski Yunanlılar, halk müziği toplantılarında oylarını şimdi yapıldığı gibi kağıt üzerine değil de, çanak çömlek (ostrakon)lar üstüne yazarak verirlerdi
Papirüs bulunduktan daha sonra bile birçok yazarlar,fakirlik yüzünden yazılarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlardı Eski yunan bilginlerinden birinin kitap kâğıda dökmek için evindeki bütün çanak çömleği kırdığını anlatırlar görevle Mısır'da yer alan eski Romalı asker ve memurlar; bir aralar, papirüs yetersizliğinden hesap pusulalarını çanak çömlek parçaları üstüne yazmışlardır
Fakat palmiye yaprakları ile ağaç kabukları yazı yazmaya çok daha uygundu Yaprakların kenarları bir ölçüde kesildikten daha sonra iplikle dikiliyordu Bu kitabın kenarları altınla yaldızlanır veya renk renk boyanırdı Böylece fazla hoş bir kitap meydana gelmiş olurdu Ormanca zengin olan ülkelerde kayın ve ıhlamur ağacı kabuklarından yapılmış yapraklar üstüne yazı yazılırdı
Papirüs bulunmadan fazla önce bunların üstüne iğne ile yazı yazılmaktaydı Hindistan'da bir çok kitap palmiye yaprakları üzerine yazılmıştı
aynı zamanda fazla eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemi vardır;onu bügünde kullanmaktayız Bu taş üstüne yazı yazmadır Taştan kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır mezar tapınaklarının duvarlarına yazılı olan upuzun hikayeler günümüze kadar gelmiştir
ÇAMURDAN KAĞIDA DÜRÜST
Ahali çok eskiden beri taştan daha hafif, fakat onun dek dayanıklı bir nesnearadılar Tunç üstüne yazmayı denediler çok eskiden sarayları ve tapınaklarını süslemiş olan üzerleri yazılı tunç levhaları bugün de görmek mümkündür Bazen bu levhalardan birinin tüm bir duvarı kapladığı da olurdu Levhanın iki yüzüne yazı yazılmışsa, levha bir zincirle asılırdı
Anlatırlar; Fransa'da Blois kentinde, tunçtan bir kilise kapısı vardır Bu kilise kapısı bir kitabı andırır Kapının üzerinde Kont Etienne ile Blois kenti aralarında yapılmış bir mukavele yazılıdır Bu antlaşma gereğince ırk, Kont'un şatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor; buna karşılık Kont da şaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu Şarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaşma hala durmaktadır
Bir acayip yazı yazma yönetimi daha vardı
bir zamanlar Dicle ile Fırat boylarında yaşamış Asurlularla Babilliler bir zamanlar kullanmışlardı Koyuncuk'ta, eski başkent Ninova yıkıntıları aralarında Austen Henry Layard adlı bir İngiliz, Asur hükümdarı Asur Banibal'ın kitaplığını buldu Bu, içinde bir yaprak kağıt bile bulunmayan fazla acayip bir kitaplıktır Bu kitaplığın bütün kitapları lüleci çamurundandı
Lüleci çamurundan büyükçe ve kalın levhalar hazırlanırdı Printer yazısını üç köşeli sivri çomağıyla bu levhaların üstüne yazardı Çomak, çamurun içine batırılıp tez çekilince kalın başlayıp incecik kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi Babilliler ve Asurlular böylece fazla çabuk yazı yazarak çivi yazısının düzgün ve fidan gibi satırlarıyla levhaları (tabletleri) doldururlardı Bu meslek bittikten sonra daha dirençli olması için çömlekçiye verilirdi Eski Asurlular da çömlekçiler kitap pişirirlerdi Bu Nedenle taş gibi dayanıklı kitaplar oluşurdu
Asurlular çamur üstüne yalnız yazı yazmazlar, basma da yaparlardı Kıymetli taşlardan, kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler kazırlardı Basmalar üzerindeki desenler bugün bu yolla yapılmaktadır Rotatif basma makinesi de bu türde çalışmakta ve yazılar merdanenin üzerinde bulunmaktadır
Bir antlaşma yaptıklarında bu merdaneyi balçık tablet üzerinden geçirirlerdi Bu Nedenle tablet üstünde mükemmel seçilebilen bir mühür çıkardı
PAPİRÜS BULUNUYOR
Mısırlıların icat ettikleri kitap ise çok garipti Uzun, çok uzun ve yüz metrelik bir şerit düşünün: Bu şerit kağıttan yapılmışa benzerse de bu çoğunlukla acayipbir kağıttı Elinize alıp ışığa tutarsanız,incecik bir fazla çapraz çizgilerden yapılmış karelerden meydana geleceği görülecektir Bir parçasını koparırsınız, gerçekte de tıpatıp hasıra benzer bazıeritlerden örülü olduğu zahmetsizce kavranabilir Görünüşe Göre bu kağıt; sarı, aydınlık ve perdahlıdır
Balmumu levhalar gibi basit kırılabilir de
Üzerindeki satırlar şeridin uzunluğunca yok de, dikine; onlarca, hatta yüzlerce sütunlar halinde yazılmıştır Eğer satırlar şeridin uzunluğunca yazılmış olmasaydı, her satırı okumak için şeridin bir başından öteki başına dek gidip ulaşmak gerekirdi Bu ilginç kağıt kendisinden daha garip bir bitkiden elde ediliyordu Nil kıyılarının bataklık yerlerinde çıplak, uzun gövdeli ve tepesinde püsküllü olan tekrar garip görünüşlü bir bitki yetişmekteydi Bu bitkinin adı papirüstü Dil bilim olarak da sözcük bir fazla dilimize geçmiştir
Papier (Almanca ve Fransızca), paper (İngilizce) olarak dünya dillerinde örnekleri vardır
YAZI YAZMADA BIRINCIL ARAÇLAR
Mumu bilmeyenimiz yoktur Balmumundan bir kitabı görenlerimiz ise fazla azdır Romalıların icat ettiği balmumundan kitapların hemen hemen geçen yüzyılın başarında, Fransız devrimine değin kullanıldığını bilenler o kadar azdır Balmumundan kitap bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır Her levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu doldurulurdu Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır Birinci ve sonuncu levhanın dış yüzeylerinde balmumu bulunmazdı Böylece kitap kapandığında balmumu iç yüzündeki yazıların silinmesinden korkulmazdı
Yağ gibi eritilebilen bir kitap, tuğla kitaplardan da, şerit kitaplardan da çok daha yadırgatıcıdır Bu deliklerden geçirilen kurdelalarla, levhalar birbirine bağlanarak bir kitap halini alırdı
Bu levhaların üzerine neyle yazılıyordu Şüphesiz mürekkeple yok Bu iş için bir ucu sivriltilmiş, öbür ucu yuvarlaklaştırılmış çelik kalemler kullanılıyordu İşte bizim silmek için kullandığımız lastiklerin ilklerinden biri de buydu Balmumu yazı tahtaları çok ucuzdu Dolayısıyla karalamalar, notlar günlük hesaplamalar bunların üstüne yazılıyordu Roma'ya uzak Mısır'a getirilen papirüs pahalıydı Bu yüzden de yalnız kitap yapmakta kullanılıyordu
Kalemin sivri ucu ile yazan, yuvarlak ucu ile de düzeltir veya silerlerdi
Fakat derhal kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından sonradan balmumu levhalardan vazgeçilebildi Oysa, bir kaç yüzyıl öncesine kadar hiçbir öğrenci kemerinde bir balmumu levha olmadan edemezdi Daha papirüsün en parlak döneminde ona zorlu bir rakip türemişti Parşomen!!!
Çok eski zamanlardan beri çobanlıkla geçinilen uluslar yazılarını evcil ve yaban hayvanı derileri üzerinde yazarlardı Lakin derinin yazı yazmaya yerinde bir madde;yani parşomen haline gelebilmesi için ayrıntılarıyla terbiye edilmiş olması gerekti Bakın bu nasıl olmuştu:
ANADOLU TEKRAR ÖNDE
Eski Mısır'ın İskenderiye kentindeki kitaplıkta bir milyona yakın papirüs tomarı bulunuyordu Bu kitaplığın zenginleşip büyümesinde, Ptolome Sülalesi'nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı Bu Nedenle İskenderiye kitaplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen kitaplığı oldu Ama bir vakit sonradan bir başka kitaplık,Anadolu'daki Bergama kenti kitaplığı onunla yarışmaya başladı
O sırda hükümdarlık eden Mısır Firavunu, Bergama kitaplığını insafsızca cezandırmaya karar verdi ve ülkesinden papirüs gönderilmesini yasakladı İşte o günden sonradan Bergama, dünyaya parşomen satan bir yer haline geldi Kısa bir vakit daha sonra Parşomeni katlanabileceği ve defter haline getirilebileceği anlaşıldı ayrı olarak yapraklardan dikilmiş kitap da böyle ortaya çıktı
Bergama hükümdarı da buna karşılık şöyle bir önlem düşündü: Yurdunun en sanatçı adamlarını yanında çağırıp koyun yada keçi derisinden papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde hazırlamalarını buyurdu Yunanca pergament adını bölge Parşomen,doğduğu kentin (Pergamon) adını alarak böyle icat olmuştu
Zamanla Darı'da Papirüs daha az üretilmeye başlandı Hele Araplar Darı'ı aldıktan daha sonra Darı'dan Avrupa ülkelerine olan papirüs gönderilişi tamamen durdu İşte oysa o gün parşomen kesin bir zafere ulaştı Bu, pek de olumlu bir galibiyet değildi Roma imparatorluğu,bu olaydan bir kaç asır önce kuzeyden ve doğudan gelen benzeri ilkel kavimlerce yıkıma uğratılmıştı
bitmeyen savaşlar bir zamanlar zengin olan kentleri ıssız bir duruma getirmişti Her geçen sene yalnız bilginlerden değil, okumayazma bilenlerinin sayısını da azaltmıştı Parşomen, kitap kopya etmeye yarayan biricik vasıta olarak kaldığında, onun üzerine yazı yazacak birey de yaklaşık olarak kalmamış gibiydi Romalı kitapçıların büyük kopya işlikleri şimdiden kapanmıştı Yalnız kral saraylarında, ağdalı bir dile mektuplar yazar yazıcılar kalmıştı diğer taraftan, kuytu ormanlar da ya da ıssız vadilerde kaybolmuş manastırlarda sevap işlemek için kitap kopya eden keşişlere de karşılaşmak mümkündü
KİTAP KİTAP!!!
O çağlarda kullanılan mürekkep de Romalıların ya da Mısırlıların kullandıkları mürekkepten ayrıydı Parşomen üzerine yazmak için deriye tamamen sinen ve silinmesi basit olmayan, özel dayanıklı bir mürekkep buluş olunmuştu Bu mürekkep, bugün de bir çok mürekkeplerin yapıldığı gibi mazı soyundan (mürekkep kozası), demirsülfattan ve reçineden (ya da Arap zamkından) yapılırdı
İşte bundan böyle kağıdın icat edilmiş olduğu günlerden kalma eski bir elyazmasında yer alan ve o zaman ki mürekkeplerin nasıl yapıldığını anlatan bir reçete: Mazıları bir Ren şarabı içine atarak güneşe ya da sıcak bir yere bırakınız Bunu, unla karıştırmış, demir sülfat katınız sık sık,bir kaşıkla karıştırınız Güzel bir mürekkep elde etmiş olursunuz Mazıların yeter derecede, Ren şarabının da mazıların içinde kaybolacak miktarda olması gerekir İstediğimiz ölçüyü tutturabilmeniz için demir sülfatı kademeli olarak koyunuz Mürekkebi kaleminizle kağıdın üzerinde bir deneyiniz İstediğiniz dek siyah olmadığını görürseniz, koyultmak için bir reçine tozu katınız, sonra da dilediğinizi yazınız!
Elde edilecek sarı suyu bir bezden süzdükten sonra ve mazıları da ezdikten sonra bu suyu başka bir şişeye doldurunuz
Bu eski mürekkebin şaşırtıcı bir özelliği vardı O mürekkeple yazıldığından önceleri yazının rengi çok solgun olurdu Aradan bir süre geçtikten sonradan yazı kararırdı Bizim şimdiki mürekkeplerimiz ise ,içlerine boya katabildiğimiz için daha iyidir bu nedenle de bunları yalnız okuyan yok, yazar da iyi görebilir
Bir dönemler nasıl papirüs parşomene yenildiyse,eninde sonunda parşomen de yerini hepimizin bildiği kağıt'a bırakmak zorunda kaldı
ÇİNLİLER KAĞIDI YAPIYOR
Kağıdı birincil yapanlar, Çinlilerdir 2000 yıl kadar önce ,daha Avrupa'da Yunanlılar ve Romalılar meşhur Darı papirüsleri üstüne yazı yazarken, Çinliler kağıt yapmayı şimdiden biliyorlardı Kağıt yapmak için bambu lifleri, bir takım otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu Bunları, bir dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlardı Bu hamurdan da kağıt yapılıyordu Burada kalıp olarak fidan gibi bambu kamışıyla ipekten kafes biçiminde örülmüş çevreler kullanılıyordu
Kalıbın üzerine kağıt kurumadan biraz dökülüp liflerin birbirine yapışması ve keçe haline gelmesi için kalıp her tarafa eğilirdi Su, kafesin deliklerinden akar, kafesin üstünde de nemli kağıt tabakası kalırdı Bu tabakayı özenle kaldırır, bir tahtanın üzerine serer ve güneşe kurutulardı Sonunda bu kurutulmuş kağıt yapraklarından bir tomarını tahtadan üretilmiş bir zorlama aracının altına koyarlardı
Kağıt Asya'dan Avrupa'ya gelinceye kadar çoğu yıllar geçti Bu iş bazı aşamalardan geçti: 704 yılında Araplar, Orta Asya'da Semerkant kentini aldılar Orada ellerine geçirdikleri bir fazla ganimet aralarında kağıt yapmanın sırrını da alıp ülkelerine yürürdüler Bu yolla Arapların eline geçen kağıt nedeniyle Sicilya, İspanya ve Suriye gibi ülkelerde kağıt fabrikaları kuruldu
Suriye'nin Avrupalıların Bambiç diye adlandırıldıkları Manbiç kentinde de bir fabrika kurlmuştu
Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doğu mallarıyla birlikte Avrupa'ya Manbiç kağıdı da sürürüryorlardı Kağıtların en iyisi tüm tabakalar halinde satılan Bağdat Kağıdı sayılıyordu Mısır'da farklı alanlara yönlendirilmiş kağıt türleri yapılmaktaydı Bunların arasında çok büyük tabakalar halinde yapılan İskenderiye kağıdından tutun da, güvercin postalarında kullanılan ufacık tabakalara kadar her türlü kağıt vardı
Bu cins kağıt eski paçavralardan yapılmaktaydı Siyah benekli bir rengi vardı Avrupa'nın kendi kağıt fabrikaları veya o günlerin deyimiyle kağıt değirmenlerigörülünceye değin aradan yüzyıllar geçti Artık XIII yüzyılda bu tür kağıt değirmenlerini bakmak mümkündü
Işığa tutulduğunda, yer yer kaba şaka parçaları bile görülüyordu
BASKININ ÖNDERİ
Bu sıralarda Almanya'nın Mayence kentinde Johanm Gensfleich Gutenberg adlı bir adam kendi bastığı kitabı; yani, baskı makinesiyle basılan ilk kitabı gözden geçirmekteydi Harflerin biçimiyle kitabın ahenkli elyazması kitapları çok andırıyordu Lakin aralarındaki fark yine de uzakta bile görülüyordu Yazıcının (hattat) yazı kalemiyle savaşa tutuşan zorlama makinesi çok kısa zamanda onu alt etti Çünkü elle ama uzun yıllar süresice yapılan kocaman eserler,baskı makinesinde bir kaç günde bastırabiliyordu
Siyah ve okunaklı harfler törene çıkmış askerler gibi sürükleyici ve dimdik duruyorlardı
Git gide el yazması bir kitapla baskı makinesinde basılan bir kitap arasındaki benzerlik gitgide azaldı yavaşça harfler kâğıda dökmek fazla zordu Oysa, baskı makinesi bunu kolayca yapabiliyordu Böylece kocaman, kalın kitapların yerini baskı makinesinde basılmış, harfleri okunaklı ufak kitaplar aldı
Elyazması kitaplardaki her devlete ait, ressamlar gerçekleştirmek zorundaydı Zorlama makinesinden basılan kitaplarda ise elle yapılan resimlerin yerini gravürler aldı Yazı yazan alet,yani baskı makinesi, aynı zamandan fotoğraf yapan makineye dönüştü Böylece birkaç saat içinde yüzlerce gravüryerine getirmekolası oluyordu Tüm bunlar kitapları ucuzlattı Günümüzün kitaplarında gördüğümüz başlıklar, iç kapaklar, dış kapakklar, gömme başlıklar, bizi hiç şaşırtmaz Sayfa başındaki sayılar bize çok doğal görünür Kelimeleri virgülleri gördüğümüzde de Bu da ne oluyordiye şaşırmazsınız herhalde
Ancak kitaplarda iç kapağın başlığın ,gömme başlıkların ve virgüllerin olmadığı dönemler vardı Bütün bunların ne zaman ve neden ortaya çıktığını kesinkes bildirmek bile mümkündür Sözgelişi, dış kapak 1500 yılında şu nedenle ortaya çıkmıştır Vaktiyle kitaplar basılmaz yazılırdı Bunlar büyük bir çoğunlukla satmak için yok,ısmarlama olarak yazılırdı Bu yüzden kitap yazanın kitabı etmesine hiç gerek yoktu
Basımevleri için şart daha da farklıydı Bir basımevi yüzlerce, binlerce sayıda kitap basılıyordu Keza bu bastığı kitaplar ısmarlama olarak yok,doğrudan doğruya satış içindi Bu kitaplara herif bulmak gerekliydi O dönemde kitabın birincil sayfası kitapçı dükkanının kapısına asılırdı Bu, kitabın çıkışını bildiren bir duyuru demekti
Bunun için kitabın adını, birinci sayfaya büyük harflerle basmak gerekiyordu İşte böylece kitap kapağı ortaya çıkmış oldu
Kitabın çıkışıyla, şu belli başlı değin elde ettiğimiz bilgilerin çoğunu bu yolla elde etmiş olduk Kitaplar şayet elektronik bir ortama geçebilir Şu lahza hali hazırda ebooks dediğimiz teknolojik aletler kullanılmakta Oysa bir geçek var ama, yazının ölümsüzlüğü Olur Ya sözcüklerin, olur ya de düşüncelerin eninde sonunda beden bulacağı ve kullanacağı yazılardır Geçmişin zorluklarıyla geleceğimize pencere açarsak, yazının icadını aklımızdan çıkarmayalım *
Harfler bir ülkeden öbür ülkeye, bir ulustan öbür ulusa geçerken bir diğer seyahat daha yapıyor Taşların üstünde papirüse, papirüsten mumlu levhalara, mumlu levhalardan parşömene ve parşömenden de kağıda geçiyorlardı Taş üzerinde düşey ve dümdüz yükseliyor, kağıdın üstünde yuvarlaklaşıyordu Balmumu üstünde de yıldız şeklinde kıvrıldılar Balçık üzerinde çivileştiler, yıldız iğne biçimi aldılar Hele kağıt ve parşömen üstünde sürekli kıllık ve biçim değiştirdiler
Kumlu toprağa ekilen bir ağaç,killi ve bataklık bir alana ekilen ağaçtan nasıl değişik şekilde büyürse; harfler de taştan kağıda geçen süreçte öylece görünüşlerini ve biçimlerini değiştirdiler
Yazı kâğıda dökmek için çok değişik araçlar kullanılmıştır Hiç elimizden düşürmediğimiz kağıt kalem dünün icadıdır Azıcık daha öncelere, ilk insanların resimlerden yazının hemen şimdi doğmakta olduğu çağlara dönersek o vakit yazı yazmanın inanılmayacak değin zorlama olduğu görülür Çünkü o günlerde bu meslek için gereken araçlar yoktu Herkes, ne ile neyin üstünde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı
O dönemin araçları arasında taş, koyunun kürek kemiği,balçık yaprağı,çanak çömlek parçaları, yırtıcı hayvan derileri ve ağaç kabukları gibi şeyler hep bu dönemde kullanılıyordu Tüm bunların üstüne sivriltilmiş bir kemikle ya da bilmek taşıyla kaba bir fotoğraf çiziktirmek mümkündü İslam Peygamberi HzMuhammed, kutsal kitap Kuranı Kerim'i koyunları kürek kemiği üstüne yazdırmıştı Eski Yunanlılar, halk müziği toplantılarında oylarını şimdi yapıldığı gibi kağıt üzerine değil de, çanak çömlek (ostrakon)lar üstüne yazarak verirlerdi
Papirüs bulunduktan daha sonra bile birçok yazarlar,fakirlik yüzünden yazılarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlardı Eski yunan bilginlerinden birinin kitap kâğıda dökmek için evindeki bütün çanak çömleği kırdığını anlatırlar görevle Mısır'da yer alan eski Romalı asker ve memurlar; bir aralar, papirüs yetersizliğinden hesap pusulalarını çanak çömlek parçaları üstüne yazmışlardır
Fakat palmiye yaprakları ile ağaç kabukları yazı yazmaya çok daha uygundu Yaprakların kenarları bir ölçüde kesildikten daha sonra iplikle dikiliyordu Bu kitabın kenarları altınla yaldızlanır veya renk renk boyanırdı Böylece fazla hoş bir kitap meydana gelmiş olurdu Ormanca zengin olan ülkelerde kayın ve ıhlamur ağacı kabuklarından yapılmış yapraklar üstüne yazı yazılırdı
Papirüs bulunmadan fazla önce bunların üstüne iğne ile yazı yazılmaktaydı Hindistan'da bir çok kitap palmiye yaprakları üzerine yazılmıştı
aynı zamanda fazla eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemi vardır;onu bügünde kullanmaktayız Bu taş üstüne yazı yazmadır Taştan kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır mezar tapınaklarının duvarlarına yazılı olan upuzun hikayeler günümüze kadar gelmiştir
ÇAMURDAN KAĞIDA DÜRÜST
Ahali çok eskiden beri taştan daha hafif, fakat onun dek dayanıklı bir nesnearadılar Tunç üstüne yazmayı denediler çok eskiden sarayları ve tapınaklarını süslemiş olan üzerleri yazılı tunç levhaları bugün de görmek mümkündür Bazen bu levhalardan birinin tüm bir duvarı kapladığı da olurdu Levhanın iki yüzüne yazı yazılmışsa, levha bir zincirle asılırdı
Anlatırlar; Fransa'da Blois kentinde, tunçtan bir kilise kapısı vardır Bu kilise kapısı bir kitabı andırır Kapının üzerinde Kont Etienne ile Blois kenti aralarında yapılmış bir mukavele yazılıdır Bu antlaşma gereğince ırk, Kont'un şatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor; buna karşılık Kont da şaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu Şarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaşma hala durmaktadır
Bir acayip yazı yazma yönetimi daha vardı
bir zamanlar Dicle ile Fırat boylarında yaşamış Asurlularla Babilliler bir zamanlar kullanmışlardı Koyuncuk'ta, eski başkent Ninova yıkıntıları aralarında Austen Henry Layard adlı bir İngiliz, Asur hükümdarı Asur Banibal'ın kitaplığını buldu Bu, içinde bir yaprak kağıt bile bulunmayan fazla acayip bir kitaplıktır Bu kitaplığın bütün kitapları lüleci çamurundandı
Lüleci çamurundan büyükçe ve kalın levhalar hazırlanırdı Printer yazısını üç köşeli sivri çomağıyla bu levhaların üstüne yazardı Çomak, çamurun içine batırılıp tez çekilince kalın başlayıp incecik kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi Babilliler ve Asurlular böylece fazla çabuk yazı yazarak çivi yazısının düzgün ve fidan gibi satırlarıyla levhaları (tabletleri) doldururlardı Bu meslek bittikten sonra daha dirençli olması için çömlekçiye verilirdi Eski Asurlular da çömlekçiler kitap pişirirlerdi Bu Nedenle taş gibi dayanıklı kitaplar oluşurdu
Asurlular çamur üstüne yalnız yazı yazmazlar, basma da yaparlardı Kıymetli taşlardan, kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler kazırlardı Basmalar üzerindeki desenler bugün bu yolla yapılmaktadır Rotatif basma makinesi de bu türde çalışmakta ve yazılar merdanenin üzerinde bulunmaktadır
Bir antlaşma yaptıklarında bu merdaneyi balçık tablet üzerinden geçirirlerdi Bu Nedenle tablet üstünde mükemmel seçilebilen bir mühür çıkardı
PAPİRÜS BULUNUYOR
Mısırlıların icat ettikleri kitap ise çok garipti Uzun, çok uzun ve yüz metrelik bir şerit düşünün: Bu şerit kağıttan yapılmışa benzerse de bu çoğunlukla acayipbir kağıttı Elinize alıp ışığa tutarsanız,incecik bir fazla çapraz çizgilerden yapılmış karelerden meydana geleceği görülecektir Bir parçasını koparırsınız, gerçekte de tıpatıp hasıra benzer bazıeritlerden örülü olduğu zahmetsizce kavranabilir Görünüşe Göre bu kağıt; sarı, aydınlık ve perdahlıdır
Balmumu levhalar gibi basit kırılabilir de
Üzerindeki satırlar şeridin uzunluğunca yok de, dikine; onlarca, hatta yüzlerce sütunlar halinde yazılmıştır Eğer satırlar şeridin uzunluğunca yazılmış olmasaydı, her satırı okumak için şeridin bir başından öteki başına dek gidip ulaşmak gerekirdi Bu ilginç kağıt kendisinden daha garip bir bitkiden elde ediliyordu Nil kıyılarının bataklık yerlerinde çıplak, uzun gövdeli ve tepesinde püsküllü olan tekrar garip görünüşlü bir bitki yetişmekteydi Bu bitkinin adı papirüstü Dil bilim olarak da sözcük bir fazla dilimize geçmiştir
Papier (Almanca ve Fransızca), paper (İngilizce) olarak dünya dillerinde örnekleri vardır
YAZI YAZMADA BIRINCIL ARAÇLAR
Mumu bilmeyenimiz yoktur Balmumundan bir kitabı görenlerimiz ise fazla azdır Romalıların icat ettiği balmumundan kitapların hemen hemen geçen yüzyılın başarında, Fransız devrimine değin kullanıldığını bilenler o kadar azdır Balmumundan kitap bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır Her levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu doldurulurdu Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır Birinci ve sonuncu levhanın dış yüzeylerinde balmumu bulunmazdı Böylece kitap kapandığında balmumu iç yüzündeki yazıların silinmesinden korkulmazdı
Yağ gibi eritilebilen bir kitap, tuğla kitaplardan da, şerit kitaplardan da çok daha yadırgatıcıdır Bu deliklerden geçirilen kurdelalarla, levhalar birbirine bağlanarak bir kitap halini alırdı
Bu levhaların üzerine neyle yazılıyordu Şüphesiz mürekkeple yok Bu iş için bir ucu sivriltilmiş, öbür ucu yuvarlaklaştırılmış çelik kalemler kullanılıyordu İşte bizim silmek için kullandığımız lastiklerin ilklerinden biri de buydu Balmumu yazı tahtaları çok ucuzdu Dolayısıyla karalamalar, notlar günlük hesaplamalar bunların üstüne yazılıyordu Roma'ya uzak Mısır'a getirilen papirüs pahalıydı Bu yüzden de yalnız kitap yapmakta kullanılıyordu
Kalemin sivri ucu ile yazan, yuvarlak ucu ile de düzeltir veya silerlerdi
Fakat derhal kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından sonradan balmumu levhalardan vazgeçilebildi Oysa, bir kaç yüzyıl öncesine kadar hiçbir öğrenci kemerinde bir balmumu levha olmadan edemezdi Daha papirüsün en parlak döneminde ona zorlu bir rakip türemişti Parşomen!!!
Çok eski zamanlardan beri çobanlıkla geçinilen uluslar yazılarını evcil ve yaban hayvanı derileri üzerinde yazarlardı Lakin derinin yazı yazmaya yerinde bir madde;yani parşomen haline gelebilmesi için ayrıntılarıyla terbiye edilmiş olması gerekti Bakın bu nasıl olmuştu:
ANADOLU TEKRAR ÖNDE
Eski Mısır'ın İskenderiye kentindeki kitaplıkta bir milyona yakın papirüs tomarı bulunuyordu Bu kitaplığın zenginleşip büyümesinde, Ptolome Sülalesi'nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı Bu Nedenle İskenderiye kitaplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen kitaplığı oldu Ama bir vakit sonradan bir başka kitaplık,Anadolu'daki Bergama kenti kitaplığı onunla yarışmaya başladı
O sırda hükümdarlık eden Mısır Firavunu, Bergama kitaplığını insafsızca cezandırmaya karar verdi ve ülkesinden papirüs gönderilmesini yasakladı İşte o günden sonradan Bergama, dünyaya parşomen satan bir yer haline geldi Kısa bir vakit daha sonra Parşomeni katlanabileceği ve defter haline getirilebileceği anlaşıldı ayrı olarak yapraklardan dikilmiş kitap da böyle ortaya çıktı
Bergama hükümdarı da buna karşılık şöyle bir önlem düşündü: Yurdunun en sanatçı adamlarını yanında çağırıp koyun yada keçi derisinden papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde hazırlamalarını buyurdu Yunanca pergament adını bölge Parşomen,doğduğu kentin (Pergamon) adını alarak böyle icat olmuştu
Zamanla Darı'da Papirüs daha az üretilmeye başlandı Hele Araplar Darı'ı aldıktan daha sonra Darı'dan Avrupa ülkelerine olan papirüs gönderilişi tamamen durdu İşte oysa o gün parşomen kesin bir zafere ulaştı Bu, pek de olumlu bir galibiyet değildi Roma imparatorluğu,bu olaydan bir kaç asır önce kuzeyden ve doğudan gelen benzeri ilkel kavimlerce yıkıma uğratılmıştı
bitmeyen savaşlar bir zamanlar zengin olan kentleri ıssız bir duruma getirmişti Her geçen sene yalnız bilginlerden değil, okumayazma bilenlerinin sayısını da azaltmıştı Parşomen, kitap kopya etmeye yarayan biricik vasıta olarak kaldığında, onun üzerine yazı yazacak birey de yaklaşık olarak kalmamış gibiydi Romalı kitapçıların büyük kopya işlikleri şimdiden kapanmıştı Yalnız kral saraylarında, ağdalı bir dile mektuplar yazar yazıcılar kalmıştı diğer taraftan, kuytu ormanlar da ya da ıssız vadilerde kaybolmuş manastırlarda sevap işlemek için kitap kopya eden keşişlere de karşılaşmak mümkündü
KİTAP KİTAP!!!
O çağlarda kullanılan mürekkep de Romalıların ya da Mısırlıların kullandıkları mürekkepten ayrıydı Parşomen üzerine yazmak için deriye tamamen sinen ve silinmesi basit olmayan, özel dayanıklı bir mürekkep buluş olunmuştu Bu mürekkep, bugün de bir çok mürekkeplerin yapıldığı gibi mazı soyundan (mürekkep kozası), demirsülfattan ve reçineden (ya da Arap zamkından) yapılırdı
İşte bundan böyle kağıdın icat edilmiş olduğu günlerden kalma eski bir elyazmasında yer alan ve o zaman ki mürekkeplerin nasıl yapıldığını anlatan bir reçete: Mazıları bir Ren şarabı içine atarak güneşe ya da sıcak bir yere bırakınız Bunu, unla karıştırmış, demir sülfat katınız sık sık,bir kaşıkla karıştırınız Güzel bir mürekkep elde etmiş olursunuz Mazıların yeter derecede, Ren şarabının da mazıların içinde kaybolacak miktarda olması gerekir İstediğimiz ölçüyü tutturabilmeniz için demir sülfatı kademeli olarak koyunuz Mürekkebi kaleminizle kağıdın üzerinde bir deneyiniz İstediğiniz dek siyah olmadığını görürseniz, koyultmak için bir reçine tozu katınız, sonra da dilediğinizi yazınız!
Elde edilecek sarı suyu bir bezden süzdükten sonra ve mazıları da ezdikten sonra bu suyu başka bir şişeye doldurunuz
Bu eski mürekkebin şaşırtıcı bir özelliği vardı O mürekkeple yazıldığından önceleri yazının rengi çok solgun olurdu Aradan bir süre geçtikten sonradan yazı kararırdı Bizim şimdiki mürekkeplerimiz ise ,içlerine boya katabildiğimiz için daha iyidir bu nedenle de bunları yalnız okuyan yok, yazar da iyi görebilir
Bir dönemler nasıl papirüs parşomene yenildiyse,eninde sonunda parşomen de yerini hepimizin bildiği kağıt'a bırakmak zorunda kaldı
ÇİNLİLER KAĞIDI YAPIYOR
Kağıdı birincil yapanlar, Çinlilerdir 2000 yıl kadar önce ,daha Avrupa'da Yunanlılar ve Romalılar meşhur Darı papirüsleri üstüne yazı yazarken, Çinliler kağıt yapmayı şimdiden biliyorlardı Kağıt yapmak için bambu lifleri, bir takım otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu Bunları, bir dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlardı Bu hamurdan da kağıt yapılıyordu Burada kalıp olarak fidan gibi bambu kamışıyla ipekten kafes biçiminde örülmüş çevreler kullanılıyordu
Kalıbın üzerine kağıt kurumadan biraz dökülüp liflerin birbirine yapışması ve keçe haline gelmesi için kalıp her tarafa eğilirdi Su, kafesin deliklerinden akar, kafesin üstünde de nemli kağıt tabakası kalırdı Bu tabakayı özenle kaldırır, bir tahtanın üzerine serer ve güneşe kurutulardı Sonunda bu kurutulmuş kağıt yapraklarından bir tomarını tahtadan üretilmiş bir zorlama aracının altına koyarlardı
Kağıt Asya'dan Avrupa'ya gelinceye kadar çoğu yıllar geçti Bu iş bazı aşamalardan geçti: 704 yılında Araplar, Orta Asya'da Semerkant kentini aldılar Orada ellerine geçirdikleri bir fazla ganimet aralarında kağıt yapmanın sırrını da alıp ülkelerine yürürdüler Bu yolla Arapların eline geçen kağıt nedeniyle Sicilya, İspanya ve Suriye gibi ülkelerde kağıt fabrikaları kuruldu
Suriye'nin Avrupalıların Bambiç diye adlandırıldıkları Manbiç kentinde de bir fabrika kurlmuştu
Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doğu mallarıyla birlikte Avrupa'ya Manbiç kağıdı da sürürüryorlardı Kağıtların en iyisi tüm tabakalar halinde satılan Bağdat Kağıdı sayılıyordu Mısır'da farklı alanlara yönlendirilmiş kağıt türleri yapılmaktaydı Bunların arasında çok büyük tabakalar halinde yapılan İskenderiye kağıdından tutun da, güvercin postalarında kullanılan ufacık tabakalara kadar her türlü kağıt vardı
Bu cins kağıt eski paçavralardan yapılmaktaydı Siyah benekli bir rengi vardı Avrupa'nın kendi kağıt fabrikaları veya o günlerin deyimiyle kağıt değirmenlerigörülünceye değin aradan yüzyıllar geçti Artık XIII yüzyılda bu tür kağıt değirmenlerini bakmak mümkündü
Işığa tutulduğunda, yer yer kaba şaka parçaları bile görülüyordu
BASKININ ÖNDERİ
Bu sıralarda Almanya'nın Mayence kentinde Johanm Gensfleich Gutenberg adlı bir adam kendi bastığı kitabı; yani, baskı makinesiyle basılan ilk kitabı gözden geçirmekteydi Harflerin biçimiyle kitabın ahenkli elyazması kitapları çok andırıyordu Lakin aralarındaki fark yine de uzakta bile görülüyordu Yazıcının (hattat) yazı kalemiyle savaşa tutuşan zorlama makinesi çok kısa zamanda onu alt etti Çünkü elle ama uzun yıllar süresice yapılan kocaman eserler,baskı makinesinde bir kaç günde bastırabiliyordu
Siyah ve okunaklı harfler törene çıkmış askerler gibi sürükleyici ve dimdik duruyorlardı
Git gide el yazması bir kitapla baskı makinesinde basılan bir kitap arasındaki benzerlik gitgide azaldı yavaşça harfler kâğıda dökmek fazla zordu Oysa, baskı makinesi bunu kolayca yapabiliyordu Böylece kocaman, kalın kitapların yerini baskı makinesinde basılmış, harfleri okunaklı ufak kitaplar aldı
Elyazması kitaplardaki her devlete ait, ressamlar gerçekleştirmek zorundaydı Zorlama makinesinden basılan kitaplarda ise elle yapılan resimlerin yerini gravürler aldı Yazı yazan alet,yani baskı makinesi, aynı zamandan fotoğraf yapan makineye dönüştü Böylece birkaç saat içinde yüzlerce gravüryerine getirmekolası oluyordu Tüm bunlar kitapları ucuzlattı Günümüzün kitaplarında gördüğümüz başlıklar, iç kapaklar, dış kapakklar, gömme başlıklar, bizi hiç şaşırtmaz Sayfa başındaki sayılar bize çok doğal görünür Kelimeleri virgülleri gördüğümüzde de Bu da ne oluyordiye şaşırmazsınız herhalde
Ancak kitaplarda iç kapağın başlığın ,gömme başlıkların ve virgüllerin olmadığı dönemler vardı Bütün bunların ne zaman ve neden ortaya çıktığını kesinkes bildirmek bile mümkündür Sözgelişi, dış kapak 1500 yılında şu nedenle ortaya çıkmıştır Vaktiyle kitaplar basılmaz yazılırdı Bunlar büyük bir çoğunlukla satmak için yok,ısmarlama olarak yazılırdı Bu yüzden kitap yazanın kitabı etmesine hiç gerek yoktu
Basımevleri için şart daha da farklıydı Bir basımevi yüzlerce, binlerce sayıda kitap basılıyordu Keza bu bastığı kitaplar ısmarlama olarak yok,doğrudan doğruya satış içindi Bu kitaplara herif bulmak gerekliydi O dönemde kitabın birincil sayfası kitapçı dükkanının kapısına asılırdı Bu, kitabın çıkışını bildiren bir duyuru demekti
Bunun için kitabın adını, birinci sayfaya büyük harflerle basmak gerekiyordu İşte böylece kitap kapağı ortaya çıkmış oldu
Kitabın çıkışıyla, şu belli başlı değin elde ettiğimiz bilgilerin çoğunu bu yolla elde etmiş olduk Kitaplar şayet elektronik bir ortama geçebilir Şu lahza hali hazırda ebooks dediğimiz teknolojik aletler kullanılmakta Oysa bir geçek var ama, yazının ölümsüzlüğü Olur Ya sözcüklerin, olur ya de düşüncelerin eninde sonunda beden bulacağı ve kullanacağı yazılardır Geçmişin zorluklarıyla geleceğimize pencere açarsak, yazının icadını aklımızdan çıkarmayalım *