nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Geçmişten günümüze unutulan meslekler
Unutulan meslekler
geçmişten günümüze meslekler
eski meslekler
Basmacı
Basma en yaygın kullanılan kumaştı; sıcacık gelirli, hatta orta halli ailelerin bayan ve kızları basma giyerlerdi Ayrıca amele, ırgat, yanaşma ve uşak boyundan erkeklerin mintanları da basmadandı Seyyar basmacılar yelken bezinden oldukça büyük bir bohça, elde demir arşın sokak cadde dolaşırlardı Basma satan bohçacı kadınlar günümüze değin ulaştı
Celep
Kentlere koyun ve sığır getirip satan esnafa celep denirdi Celeplik büyük sermaye işiydi Sürüler çobanlar göre uzakta mesafelerden kente yayalara ait getirilir; sürü yolda kısmen telef olurdu İstanbul ’un et ihtiyacı önceleri Balkanlardan, sonraları Erzurum yaylasından karşılanmıştı Sürüler İstanbul ’a büyük ölçüde Trabzon üzerinden sevk edilirdi
Hırdavatçı
Dünün hırdavatçıları nalburlardı Çivi, kilit, menteşe vb inşaat işlerinde kullanılan temel girdilerin satışı, pazar ekonomisinin gelişimiyle daha da önem kazandı Nalburlar, şehir ve kasaba ekonomilerinin ayrılmaz parçasıydı Birçok nalbur eşyası yurtdışından gelirdi
Nalbant
Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması, hayvan tırnakları altına demir parçası yani balata ya da nalça çakılması, nalbantlığı yaygın bir ışık halkası getirmişti Günümüzde araba lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısında aynı işlevi görüyordu Nalbantlar genellikle ulaşım güzergahlarında yer edinirdi
Mestçi
Ayakkabı ya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi Değişik türleri vardı Devenin but derisinden yapılanına deve mesti, yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi İç mekanların pak tutulması, mest giymeyi gerektiriyordu Mestçi esnafı but ölçüsüne tarafından çalışırdı
Sayacı
Saya, ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü Önceden millet dilinde, evlerin antre kısmında ayakkabıların çıkarıldığı ya da konduğu küçük bölüme de saya denirdi Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı Sayacı, dünün ayakkabıcısıydı Yaygın bir zanaattı Geniş bir alıcı kitlesine hitap ederdi
Rençber
Rençber, birincil evrelerde çiftlik sahibi anlamına geliyordu Ama kentleşmeyle birlikte bugün ırgat diye nitelenebilecek birçok işi üstlendi Tarla, bahçe, yapı vb yerlerde kazma, taş ve toprak taşıma gibi işleri yapan gündelikçi, amele ve ırgat, o günlerin rençberleriydi
Sepetçi
Plastikten önce su geçirmez kaplar topraktan veya bakırdan yapılır, diğerleri saz, kamış veya ince dallardan örülürdü Genellikle sapı olan, yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan bu cins kapları sepetçi örerdi Sepet hamalı, çoğunlukla pazar yapanların sebzemevyesini sırtındaki sepetle eve taşırdı Sepet kimi süre bavul yerine de kullanılırdı
Urgancı
Keten, kenevir, pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi Lüzum ev ekonomisinde gerekse zanaatta urgan yaygın olarak kullanılırdı Urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı Genel Olarak değişmez dükkanları bulunurdu Seyyar urgancı nadir görülürdü
Bacacı
İstanbul ’da yangınların büyük çoğunluğu, temizlenmesi ihmal edilmiş bacalardaki kurumların tutuşmasıyla çıkıyordu Bilhassa ahşap binaların yoğun olduğu şehir halkı dokularında, baca temizliği büyük tartma taşıyordu Kış öncesi bacacılara büyük meslek düşüyordu Fırın bacalarının da her ay temizlenmesi öngörülmüştü
Bileyci
Bıçak ve emsali şeyleri çarka tutup bileyen esnaf genel olarak seyyardı Demirden üretilmiş ev aletleri görece kıymetli eşyalardı İstanbul ’daki bileyci esnafının büyük çoğunluğu, Karadenizli bekar uşağı ya da Buharalı idi Bileycinin mahalleye gelişi kısa sürede duyulur, ev sekenesi, her türlü kesici ya da yarıcı aleti sık aralıklarla bileyletirdi
Erikçi
Osmanlı sıkça kendi tahvil, bahçe ve bostanındaki meyveyi tüketiyordu Ama kentleşme kimi meyvelerin pazara çıkmasına neden oldu Meyve genel olarak mahallelerde haftanın açıklanmış günlerinde kurulan pazarlarda herif bulurdu Sokak satıcıları bilhassa turfanda meyve satarlardı Seyyar erikçinin pazarladığı turfanda erik, yazın yaklaştığını müjdelerdi
Sarımsakçı
Osmanlı mutfak kültüründe sarımsağın farklı bir yeri vardı Keskin kokusuna rağmen beslenme değerinin yüksek oluşu ve kimi kokuları bastırması nedeniyle çoğu yemek sarımsaklanmadan yenmezdi Seyyar satıcıların bu konuda ihtisaslaşmaları, talebin yüksekliğini kanıtlıyordu
Limonatacı
Limonata, dünün gazozu ya da “kolasıydı Bilhassa yaz aylarının sıcak günlerinde limonatacıya büyük rağbet olurdu Seyyar limonatacılar genelde kente mevsimlik göçen Anadolu insanlarıydı Üçbeş kuruşu bir araya getirir, hasat mevsiminde köyüne dönerdi Limonata evlerde ikram kültürünün de bir parçasıydı
Hallaç
Hallaç bugünkü döşemecilerin bir anlamda dününü simgeliyordu Osmanlı hanesinde kullanılan yatak, yorgan, döşek gibi ev eşyasında dolgu malzemesi olarak pamuk ya da yün kullanılırdı Zamanla sertleşen bu dolguyu hallaç, kiriş ve tokmağıyla kabartırdı Hallaçların hemen hepsi Karadeniz yalısı uşaklarıydı
Bezzaz
Bugünkü manifaturacıların karşılığı olarak, bez ve kumaş satan esnafa bezzaz, çarşılarına Bezzazistan denirdi Halk ağzında zamanla “bedestan ya da “bedestene dönüşmüştü Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci, “dibacı, “kadifeci, “atlasçı denirdi Bez ticareti, 19 yüzyılda büyük ölçüde İngiliz üreticilerin eline geçti
Zerzevatçı
Zerzevat sebze anlamına geliyordu Zerzevatçı ise bugünün maydanoz, dereotu, salata, hıyar, turp ve marul gibi sebzelerde uzmanlaşmış manavıydı Büyük Kasaba dokularının bir parçası olan bostanlar, Osmanlı insanının sebze ihtiyacını karşılardı Zamanla halden, civar ve mahalle bahçe ya da bostanlarından, pazar yerlerinden miktar edilir oldu
Çömlekçi
Topraktan üretilmiş çanak, çömlek, testi, sürahi, kadeh, kase, küp ve saksı gibi eşyalar satan esnafa çömlekçi denirdi Orta ve üstteki kazanç grupları, kalaylanmış bakır kap kullanırdı Önceden Bayezid Meydanı ’nda bir sıra çömlekçi dükkanı vardı Toprak kapların yerini zamanla bakır ve yarı maden kaplar aldı Ama çömlek bilhassa kırsal yörelerde günümüzde de hâlâ kullanılıyor
Değirmenci
Değirmenci gerçekte un öğüten esnafa denirdi Görece büyük girişimci sayılırdı Kahve değirmeni, jurnal hayatın ayrılmaz bir parçasıydı Keyif maddesi olarak kahve, çaydan çok daha önce Osmanlı ’nın yaşamına girmişti Kahve değirmeni satan esnaf da değirmenci addolunuyordu
Kolancı
Hayvanın semerini ya da eyerini bağlantı kurmak için kullanılan örme ya da kayış bağa kolan deniyordu Osmanlı taşımacılıkta büyük ölçüde hayvan kullanıyordu ve kolancılık ulaşım sektörünün “yan sanayilerinden biriydi Özellikle yol güzergahlarında dükkan açarlardı
Fesçi
Fes, II Mahmud devrinde devlete ait serpuş olarak kabul edilmiş, Cumhuriyet ’in ilk yıllarına değin Osmanlı erkeğinin kimliğini oluşturmuştu Her ne kadar Feshane ’de yerli fes üretilmişse de çoğu Avusturya ’dan ithal ediliyordu Osmanlı ’nın son döneminde Avusturya mallarına karşısında yapılan fes boykotu ünlüdür
Kavuncu
Kavun ve karpuz, mevye olarak tüketildiği gibi, Osmanlı ’nın tatlı ve su ihtiyacını da gideriyordu Çevre bostanlarda yetiştirilen kavunlar, seyyar satıcılar yoluyla tüketiciye ulaştırılıyordu Sepet içinde semt aralarında dolaşan kavuncu, genel olarak Anadolu ’dan mevsimlik göç etmiş insanlardandı
İncirci
Dünün insanı şeker ihtiyacını büyük ölçüde meyveyle gideriyordu Ülkede yaygın olan meyvelerden biri de incirdi Derhal her Osmanlı ’nın bahçesinde bir incir ağacı vardı Yaş yenir, kurutulur, her mevsim tüketilirdi Yaş inciri, seyyar incirci satardı Kurutuldukdan sonra şekerci dükkanına düşerdi
Leblebici
Dünün kuruyemişlerinin başında leblebi gelirdi Nohutu, dış kabuğunu çıkardıktan sonra fırında kavurup seyyar satan kişiye leblebici denirdi Bir nesil ihtisaslaşmış kuruyemişçiydi İçinde leblebi olan şeker, leblebi şekeri de revaç bulan bir eğlencelikti
Pilavcı
Günümüz lokantasında tüketilen birçok gıda maddesi, dün seyyar satıcılarca da pazarlanırdı Çarşıpazar yerlerinde, meydanlarda hâlâ gözlenen ve düşük gelir grubuna karşın seyyar pilavcı, lokantaların veya aş evlerinin yaygınlaşmadığı bir dönemde evinden uzaktan, sokaktaki insanın öğle yemeği ihtiyacını gideriyordu Pilavcılar genellikle Karamanlı olurdu
Salepçi
Salepçi dünün seyyar muhallebicisiydi Ama muhallebi pazarlayan seyyar satıcılar da vardı Salep yumru köklü bir otun dövülmesiyle elde edilen beyaz tozun, şekerli süt veya su ile kaynatılmasından elde edilirdi Bilhassa kış aylarında bozacılar ve salepçiler müşterinin ayağına hizmet götüren seyyar satıcılardı
Kozacı
Ipekli kumaş üstteki kazanç gruplarınca tüketilirdi Osmanlı ipeklisi yurtdışında da büyük alkış kazanmıştı Ipek üretiminin ham maddesi ipek böceği kozası, tekstil sektörünün temel girdilerinden biriydi Bursa ve çevresinde yaygındı Kozacı, koza ticaretiyle uğraşırdı Koza üreticisiyle ipekli imalathaneleri arasındaki ticareti yürütürdü
Üzümcü
Tahvil, bahçe, bostan eski kentlerin dokularının bir parçasıydı Üzüm, incir gibi geniş tüketim alanı olan meyvelerdendi Hem şıra yapılır, kurutulur ve gayrı müslimlerce şarap yapımında kullanılırdı Seyyar üzümcü, günlük taze üzüm pazarlardı
Şerbetçi
Içecek sektörünün gözdesi şerbetti Meyve özü, su ve şeker karışımı bu meşrubat veya şurup, yaz aylarında büyük kasaba insanının serinlemesine vesile olurdu Hem misafirlere şerbet ikram etmek de adettendi Şerbetçi dükkanları olduğu gibi, seyyar şerbetçiler de müşteriye hizmet götürürlerdi Özellikle seyyar demirhindiciler, İstanbul ’a İzmir ’den gelirlerdi
Darıcı
Mısır tohumları, buğday gibi gıda maddesi olarak kullanılırdı Bazı bölgelerde mısıra da darı adı verilirdi Cin darısı, ateşte patlatılan minik taneli mısırdı Buğday ve buğday unundan üretilmiş ekmek tüketmeye kesesi yetmeyen yoksul ahali, darı tüketirdi Ayrıca hayvan yemi olarak kullanılırdı
Çıracı
Osmanlı uzun yıllar güç kaynağı olarak odun kullanmıştı Kömür fakat 19 yüzyılda gündeme gelmişti Odun, çam gibi reçineli ağaçların yağı ve ivedi yanmaya kullanışlı kesimleri kullanılarak ateşlenirdi Genellikle Ürgüplü olan çıracı, tartıyla aldığı çırayı kalem kalem desteler, deste hesabıyla satardı Bilhassa kış aylarında sokakta sık görülen bir esnaftı
Deveci
Demiryolu öncesi kara ulaşımında en yaygın kullanılan hayvan deveydi Hem sarayın hassa develeri vardı Seferi hümâyunlarda padişahın ağırlığını taşır, sürre* alaylarında kullanılırdı Deveciler genel olarak konargöçer yörüklerdi Başlarına kırmızı sivri külah giyerlerdi
Sucu
Eski zamanlarda hemencecik her evin bir kuyusu vardı Oysa meşrubat su uzak getirilirdi Sucu veya saka, kent ya da kasabada su taşımacılığıyla uğraşırdı Pınar ya da çeşmeden aldığı suyu hanelere sevk ederdi Limonatacı ve şerbetçi gibi, özellikle yaz aylarında sokakta bardakla su satan seyyar satıcılara da sucu denirdi
Lehimci
Plastik öncesinde yaygın kullanılan maden kaplar, konut ekonomilerinde toprak kapların yerini aldı Lehimci veya tenekeci, minik ev aletlerini tamir eden gezici esnaftı Teneke maşrapa kulpunu, kademhane ibriği emziğini, gusülhane çinkosunu lehimlerlerdi Lehimci genellikle demircinin emrindeki sanayiini oluşturuyordu
Ciğerci
Batılı seyyahların en gözde seyyar satıcısı, omuzda sırıkla dolaşan ciğerci ve paçacıydı Mahalleye ciğercinin geldiği, evin kedisinden belirli olurdu Sokakta et satışı ender olmasına rağmen, ciğer ve paça en çok talep gören sakatatlardı Tavası, yahnisi yapılırdı Değişmez ciğercide yürek, böbrek gibi öteki sakatat türleri de pazarlanırdı
Sepet Hamalı Motorlu araçlar öncesi şehir içi yükleme, boşaltma ve nakliye işleri hamal esnafının gediğiydi Mevsimlik olarak İstanbul gibi büyük kentlere gelen hamalların dinç loncaları vardı Iş sık sık babadan oğula geçerdi Pazarlarda sebzemevye taşıyanlarına küfeci denirdi Her iş kolunun ayrı bir hamal kolu olurdu Bunların en ünlüleri, iç ve dış bedesten hamallarıydı
Direk
Hamalı Fıçı gibi hacimli, yekpare ve ağır önem, sırık hamallarınca taşınırdı Bunlar genellikle dört birey olur, dişbudak ağacından üretilmiş uzun sırıkları omuzlarına alarak, iki önde, iki arkada yükü paylaşırlardı Nakliye büyük bir düzen gerektirirdi Aksi takdirde yük öteki hamallara kayar ve kazalara neden olurdu Beyoğlu ’nda tahtırevanları taşıyanlara da hamal denirdi
Demirci
Fabrika üretimi öncesi o kadar çok eşya ve alet, insan eliyle demirden yapılırdı Demirci, demiri dükkanında döğer, biçim verirdi Sıkıcı, ağır bir meslekti Defalarca alev aleyhinde, kömür ve demir tozlarına bulanarak çalışılırdı Örs üstünde demirin ağır balyozla dövülmesi pazı kuvveti, vücut takatı ve sağlam karoser gerektirirdi *
Unutulan meslekler
geçmişten günümüze meslekler
eski meslekler
Basmacı
Basma en yaygın kullanılan kumaştı; sıcacık gelirli, hatta orta halli ailelerin bayan ve kızları basma giyerlerdi Ayrıca amele, ırgat, yanaşma ve uşak boyundan erkeklerin mintanları da basmadandı Seyyar basmacılar yelken bezinden oldukça büyük bir bohça, elde demir arşın sokak cadde dolaşırlardı Basma satan bohçacı kadınlar günümüze değin ulaştı
Celep
Kentlere koyun ve sığır getirip satan esnafa celep denirdi Celeplik büyük sermaye işiydi Sürüler çobanlar göre uzakta mesafelerden kente yayalara ait getirilir; sürü yolda kısmen telef olurdu İstanbul ’un et ihtiyacı önceleri Balkanlardan, sonraları Erzurum yaylasından karşılanmıştı Sürüler İstanbul ’a büyük ölçüde Trabzon üzerinden sevk edilirdi
Hırdavatçı
Dünün hırdavatçıları nalburlardı Çivi, kilit, menteşe vb inşaat işlerinde kullanılan temel girdilerin satışı, pazar ekonomisinin gelişimiyle daha da önem kazandı Nalburlar, şehir ve kasaba ekonomilerinin ayrılmaz parçasıydı Birçok nalbur eşyası yurtdışından gelirdi
Nalbant
Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması, hayvan tırnakları altına demir parçası yani balata ya da nalça çakılması, nalbantlığı yaygın bir ışık halkası getirmişti Günümüzde araba lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısında aynı işlevi görüyordu Nalbantlar genellikle ulaşım güzergahlarında yer edinirdi
Mestçi
Ayakkabı ya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi Değişik türleri vardı Devenin but derisinden yapılanına deve mesti, yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi İç mekanların pak tutulması, mest giymeyi gerektiriyordu Mestçi esnafı but ölçüsüne tarafından çalışırdı
Sayacı
Saya, ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü Önceden millet dilinde, evlerin antre kısmında ayakkabıların çıkarıldığı ya da konduğu küçük bölüme de saya denirdi Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı Sayacı, dünün ayakkabıcısıydı Yaygın bir zanaattı Geniş bir alıcı kitlesine hitap ederdi
Rençber
Rençber, birincil evrelerde çiftlik sahibi anlamına geliyordu Ama kentleşmeyle birlikte bugün ırgat diye nitelenebilecek birçok işi üstlendi Tarla, bahçe, yapı vb yerlerde kazma, taş ve toprak taşıma gibi işleri yapan gündelikçi, amele ve ırgat, o günlerin rençberleriydi
Sepetçi
Plastikten önce su geçirmez kaplar topraktan veya bakırdan yapılır, diğerleri saz, kamış veya ince dallardan örülürdü Genellikle sapı olan, yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan bu cins kapları sepetçi örerdi Sepet hamalı, çoğunlukla pazar yapanların sebzemevyesini sırtındaki sepetle eve taşırdı Sepet kimi süre bavul yerine de kullanılırdı
Urgancı
Keten, kenevir, pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi Lüzum ev ekonomisinde gerekse zanaatta urgan yaygın olarak kullanılırdı Urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı Genel Olarak değişmez dükkanları bulunurdu Seyyar urgancı nadir görülürdü
Bacacı
İstanbul ’da yangınların büyük çoğunluğu, temizlenmesi ihmal edilmiş bacalardaki kurumların tutuşmasıyla çıkıyordu Bilhassa ahşap binaların yoğun olduğu şehir halkı dokularında, baca temizliği büyük tartma taşıyordu Kış öncesi bacacılara büyük meslek düşüyordu Fırın bacalarının da her ay temizlenmesi öngörülmüştü
Bileyci
Bıçak ve emsali şeyleri çarka tutup bileyen esnaf genel olarak seyyardı Demirden üretilmiş ev aletleri görece kıymetli eşyalardı İstanbul ’daki bileyci esnafının büyük çoğunluğu, Karadenizli bekar uşağı ya da Buharalı idi Bileycinin mahalleye gelişi kısa sürede duyulur, ev sekenesi, her türlü kesici ya da yarıcı aleti sık aralıklarla bileyletirdi
Erikçi
Osmanlı sıkça kendi tahvil, bahçe ve bostanındaki meyveyi tüketiyordu Ama kentleşme kimi meyvelerin pazara çıkmasına neden oldu Meyve genel olarak mahallelerde haftanın açıklanmış günlerinde kurulan pazarlarda herif bulurdu Sokak satıcıları bilhassa turfanda meyve satarlardı Seyyar erikçinin pazarladığı turfanda erik, yazın yaklaştığını müjdelerdi
Sarımsakçı
Osmanlı mutfak kültüründe sarımsağın farklı bir yeri vardı Keskin kokusuna rağmen beslenme değerinin yüksek oluşu ve kimi kokuları bastırması nedeniyle çoğu yemek sarımsaklanmadan yenmezdi Seyyar satıcıların bu konuda ihtisaslaşmaları, talebin yüksekliğini kanıtlıyordu
Limonatacı
Limonata, dünün gazozu ya da “kolasıydı Bilhassa yaz aylarının sıcak günlerinde limonatacıya büyük rağbet olurdu Seyyar limonatacılar genelde kente mevsimlik göçen Anadolu insanlarıydı Üçbeş kuruşu bir araya getirir, hasat mevsiminde köyüne dönerdi Limonata evlerde ikram kültürünün de bir parçasıydı
Hallaç
Hallaç bugünkü döşemecilerin bir anlamda dününü simgeliyordu Osmanlı hanesinde kullanılan yatak, yorgan, döşek gibi ev eşyasında dolgu malzemesi olarak pamuk ya da yün kullanılırdı Zamanla sertleşen bu dolguyu hallaç, kiriş ve tokmağıyla kabartırdı Hallaçların hemen hepsi Karadeniz yalısı uşaklarıydı
Bezzaz
Bugünkü manifaturacıların karşılığı olarak, bez ve kumaş satan esnafa bezzaz, çarşılarına Bezzazistan denirdi Halk ağzında zamanla “bedestan ya da “bedestene dönüşmüştü Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci, “dibacı, “kadifeci, “atlasçı denirdi Bez ticareti, 19 yüzyılda büyük ölçüde İngiliz üreticilerin eline geçti
Zerzevatçı
Zerzevat sebze anlamına geliyordu Zerzevatçı ise bugünün maydanoz, dereotu, salata, hıyar, turp ve marul gibi sebzelerde uzmanlaşmış manavıydı Büyük Kasaba dokularının bir parçası olan bostanlar, Osmanlı insanının sebze ihtiyacını karşılardı Zamanla halden, civar ve mahalle bahçe ya da bostanlarından, pazar yerlerinden miktar edilir oldu
Çömlekçi
Topraktan üretilmiş çanak, çömlek, testi, sürahi, kadeh, kase, küp ve saksı gibi eşyalar satan esnafa çömlekçi denirdi Orta ve üstteki kazanç grupları, kalaylanmış bakır kap kullanırdı Önceden Bayezid Meydanı ’nda bir sıra çömlekçi dükkanı vardı Toprak kapların yerini zamanla bakır ve yarı maden kaplar aldı Ama çömlek bilhassa kırsal yörelerde günümüzde de hâlâ kullanılıyor
Değirmenci
Değirmenci gerçekte un öğüten esnafa denirdi Görece büyük girişimci sayılırdı Kahve değirmeni, jurnal hayatın ayrılmaz bir parçasıydı Keyif maddesi olarak kahve, çaydan çok daha önce Osmanlı ’nın yaşamına girmişti Kahve değirmeni satan esnaf da değirmenci addolunuyordu
Kolancı
Hayvanın semerini ya da eyerini bağlantı kurmak için kullanılan örme ya da kayış bağa kolan deniyordu Osmanlı taşımacılıkta büyük ölçüde hayvan kullanıyordu ve kolancılık ulaşım sektörünün “yan sanayilerinden biriydi Özellikle yol güzergahlarında dükkan açarlardı
Fesçi
Fes, II Mahmud devrinde devlete ait serpuş olarak kabul edilmiş, Cumhuriyet ’in ilk yıllarına değin Osmanlı erkeğinin kimliğini oluşturmuştu Her ne kadar Feshane ’de yerli fes üretilmişse de çoğu Avusturya ’dan ithal ediliyordu Osmanlı ’nın son döneminde Avusturya mallarına karşısında yapılan fes boykotu ünlüdür
Kavuncu
Kavun ve karpuz, mevye olarak tüketildiği gibi, Osmanlı ’nın tatlı ve su ihtiyacını da gideriyordu Çevre bostanlarda yetiştirilen kavunlar, seyyar satıcılar yoluyla tüketiciye ulaştırılıyordu Sepet içinde semt aralarında dolaşan kavuncu, genel olarak Anadolu ’dan mevsimlik göç etmiş insanlardandı
İncirci
Dünün insanı şeker ihtiyacını büyük ölçüde meyveyle gideriyordu Ülkede yaygın olan meyvelerden biri de incirdi Derhal her Osmanlı ’nın bahçesinde bir incir ağacı vardı Yaş yenir, kurutulur, her mevsim tüketilirdi Yaş inciri, seyyar incirci satardı Kurutuldukdan sonra şekerci dükkanına düşerdi
Leblebici
Dünün kuruyemişlerinin başında leblebi gelirdi Nohutu, dış kabuğunu çıkardıktan sonra fırında kavurup seyyar satan kişiye leblebici denirdi Bir nesil ihtisaslaşmış kuruyemişçiydi İçinde leblebi olan şeker, leblebi şekeri de revaç bulan bir eğlencelikti
Pilavcı
Günümüz lokantasında tüketilen birçok gıda maddesi, dün seyyar satıcılarca da pazarlanırdı Çarşıpazar yerlerinde, meydanlarda hâlâ gözlenen ve düşük gelir grubuna karşın seyyar pilavcı, lokantaların veya aş evlerinin yaygınlaşmadığı bir dönemde evinden uzaktan, sokaktaki insanın öğle yemeği ihtiyacını gideriyordu Pilavcılar genellikle Karamanlı olurdu
Salepçi
Salepçi dünün seyyar muhallebicisiydi Ama muhallebi pazarlayan seyyar satıcılar da vardı Salep yumru köklü bir otun dövülmesiyle elde edilen beyaz tozun, şekerli süt veya su ile kaynatılmasından elde edilirdi Bilhassa kış aylarında bozacılar ve salepçiler müşterinin ayağına hizmet götüren seyyar satıcılardı
Kozacı
Ipekli kumaş üstteki kazanç gruplarınca tüketilirdi Osmanlı ipeklisi yurtdışında da büyük alkış kazanmıştı Ipek üretiminin ham maddesi ipek böceği kozası, tekstil sektörünün temel girdilerinden biriydi Bursa ve çevresinde yaygındı Kozacı, koza ticaretiyle uğraşırdı Koza üreticisiyle ipekli imalathaneleri arasındaki ticareti yürütürdü
Üzümcü
Tahvil, bahçe, bostan eski kentlerin dokularının bir parçasıydı Üzüm, incir gibi geniş tüketim alanı olan meyvelerdendi Hem şıra yapılır, kurutulur ve gayrı müslimlerce şarap yapımında kullanılırdı Seyyar üzümcü, günlük taze üzüm pazarlardı
Şerbetçi
Içecek sektörünün gözdesi şerbetti Meyve özü, su ve şeker karışımı bu meşrubat veya şurup, yaz aylarında büyük kasaba insanının serinlemesine vesile olurdu Hem misafirlere şerbet ikram etmek de adettendi Şerbetçi dükkanları olduğu gibi, seyyar şerbetçiler de müşteriye hizmet götürürlerdi Özellikle seyyar demirhindiciler, İstanbul ’a İzmir ’den gelirlerdi
Darıcı
Mısır tohumları, buğday gibi gıda maddesi olarak kullanılırdı Bazı bölgelerde mısıra da darı adı verilirdi Cin darısı, ateşte patlatılan minik taneli mısırdı Buğday ve buğday unundan üretilmiş ekmek tüketmeye kesesi yetmeyen yoksul ahali, darı tüketirdi Ayrıca hayvan yemi olarak kullanılırdı
Çıracı
Osmanlı uzun yıllar güç kaynağı olarak odun kullanmıştı Kömür fakat 19 yüzyılda gündeme gelmişti Odun, çam gibi reçineli ağaçların yağı ve ivedi yanmaya kullanışlı kesimleri kullanılarak ateşlenirdi Genellikle Ürgüplü olan çıracı, tartıyla aldığı çırayı kalem kalem desteler, deste hesabıyla satardı Bilhassa kış aylarında sokakta sık görülen bir esnaftı
Deveci
Demiryolu öncesi kara ulaşımında en yaygın kullanılan hayvan deveydi Hem sarayın hassa develeri vardı Seferi hümâyunlarda padişahın ağırlığını taşır, sürre* alaylarında kullanılırdı Deveciler genel olarak konargöçer yörüklerdi Başlarına kırmızı sivri külah giyerlerdi
Sucu
Eski zamanlarda hemencecik her evin bir kuyusu vardı Oysa meşrubat su uzak getirilirdi Sucu veya saka, kent ya da kasabada su taşımacılığıyla uğraşırdı Pınar ya da çeşmeden aldığı suyu hanelere sevk ederdi Limonatacı ve şerbetçi gibi, özellikle yaz aylarında sokakta bardakla su satan seyyar satıcılara da sucu denirdi
Lehimci
Plastik öncesinde yaygın kullanılan maden kaplar, konut ekonomilerinde toprak kapların yerini aldı Lehimci veya tenekeci, minik ev aletlerini tamir eden gezici esnaftı Teneke maşrapa kulpunu, kademhane ibriği emziğini, gusülhane çinkosunu lehimlerlerdi Lehimci genellikle demircinin emrindeki sanayiini oluşturuyordu
Ciğerci
Batılı seyyahların en gözde seyyar satıcısı, omuzda sırıkla dolaşan ciğerci ve paçacıydı Mahalleye ciğercinin geldiği, evin kedisinden belirli olurdu Sokakta et satışı ender olmasına rağmen, ciğer ve paça en çok talep gören sakatatlardı Tavası, yahnisi yapılırdı Değişmez ciğercide yürek, böbrek gibi öteki sakatat türleri de pazarlanırdı
Sepet Hamalı Motorlu araçlar öncesi şehir içi yükleme, boşaltma ve nakliye işleri hamal esnafının gediğiydi Mevsimlik olarak İstanbul gibi büyük kentlere gelen hamalların dinç loncaları vardı Iş sık sık babadan oğula geçerdi Pazarlarda sebzemevye taşıyanlarına küfeci denirdi Her iş kolunun ayrı bir hamal kolu olurdu Bunların en ünlüleri, iç ve dış bedesten hamallarıydı
Direk
Hamalı Fıçı gibi hacimli, yekpare ve ağır önem, sırık hamallarınca taşınırdı Bunlar genellikle dört birey olur, dişbudak ağacından üretilmiş uzun sırıkları omuzlarına alarak, iki önde, iki arkada yükü paylaşırlardı Nakliye büyük bir düzen gerektirirdi Aksi takdirde yük öteki hamallara kayar ve kazalara neden olurdu Beyoğlu ’nda tahtırevanları taşıyanlara da hamal denirdi
Demirci
Fabrika üretimi öncesi o kadar çok eşya ve alet, insan eliyle demirden yapılırdı Demirci, demiri dükkanında döğer, biçim verirdi Sıkıcı, ağır bir meslekti Defalarca alev aleyhinde, kömür ve demir tozlarına bulanarak çalışılırdı Örs üstünde demirin ağır balyozla dövülmesi pazı kuvveti, vücut takatı ve sağlam karoser gerektirirdi *