Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

“Gel, şu kararmış dünyamızı da aydınlat!..”

“Gel, şu kararmış dünyamızı da aydınlat!..”

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
“Gel, şu kararmış dünyamızı da aydınlat!


07042019 alıntıdır

Asırlar boyunca nice kapkaranlık devirler sürpriz bir şafakla aydınlanmıştır

*Zulmetler hiçbir zaman sürekli olmamıştır; bazen ışık inkıtaları yaşanmıştır ama onda da kalıcı bir kesinti vuku bulmamıştır Bir yerde güneş batmışsa başka bir yerde doğmuş; diğer yerde batmışsa bir başka yerde doğmuş ve izafi tecellileriyle başlarımızı hep okşamıştır Asırlar boyunca nice kapkaranlık devirler sürpriz bir şafakla aydınlanmıştır

*Hangi çağ olursa olsun, sıkışmalar, genişliğe çıkmanın adeta sırlı anahtarları gibidir; açılmayan kapılar o esnada açılır Her sıkıntı ve tazyik bir inşiraha gebedir Hadis diye rivayet edilen fakat İmam Sühreverdî’ye ait olduğu söylenen, “Sıkıştırdığın kadar sıkıştır, sıkışmanın son noktası açılma demektir sözü de bunu ifade eder

*Evet, “Karar kararabildiğin kadar zira kararmanın son noktası fecrin başlangıç noktasıdır Gecenin en karanlık noktası fecri kâzibe tekâbül eder Fecri kâzibin kendisi yalancı bir fecirdir ama o, fecri sâdıkın en doğru şahidi ve en inandırıcı referansıdır

O geldi; zulmün sesi kesildi, mazlumun âhı dindi ve sinelerdeki adalet duygusu dirildi!

*Sahabei Kiram’ın neş’et ettiği dönemde kopkoyu bir cehalet vardı O gün yalandoğru iç içe, günahsevap yol arkadaşı, fazilet mefhumu silik bir kavram, rezalet hevâ ve heves pazarlarının en mergûb metâıydı Hemen herkes o vahşethânei belâda birbirini endişe ile süzüyordu; hak ayaklar altında pâyimâl, kuvvet bütün azgınlığıyla her şeye hâkim ve dişli olmak âdeta bir imtiyazdı Sözü sadece pençesi güçlü olanlar söylüyordu Hayvanî ölçüler içinde boğuşma insanların her günkü tabiî hâli birbirini yemek mârifet kaba kuvveti iradenin hakkı saymak takdirlik iş idi

*O dönemde ismet, iffet, hakka hürmet mülâhazaları en sefil günlerini yaşamaktaydı ve günümüzdekinden de beterdi; ne kalbe rağbet ediliyordu ne akla itibar; hakaret görüyordu salim düşünce ve dinî duygular vicdan, zihnin bir yanına sıkışmış yitik mefhumlu bir ucûbe ruh, biyolojik hayatın birkaç kademe altında sürüm sürüm bir mağdur hırsızlık râyiç, harâmîlik yiğitlik, yağmatalan şecaat emaresi düşünceler sefil, duygular vahşi, yürekler merhametsiz ve ufuklar da zifte boyanmış gibi simsiyahtı

*Öyle korkunç bir dönemde her şeye yeten muhteşem bir kalb enginliğiyle O geldi; O geldi ve bir hamlede dünyanın çehresindeki yıllanmış küfleri temizledi ufuklardaki isipası sildi gönülleri ışık ümidiyle şahlandırdı gözlerdeki perdeyi kaldırdı ve ruhlara o güne kadar görmedikleri farklı şeyleri müşâhede etme zevkini duyurdu aklın nabzını kalbin ritmine bağladı sinelerdeki değişik hezeyanları kalbî ve ruhî heyecanlara çevirdi

*O geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı O geldi, zulmün sesi kesildi mazlumun âhı dindi ve sinelerdeki adalet duygusu dirildi O geldi kaba kuvvete “Dur! deyiverdi; mütecavizlerin haddini bildirdi ve hakkın dilindeki zincirleri çözdü

“Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret

*Merhum Mehmet Akif, “Bir Gece şiirinde o günkü karanlığı ve İnsanlığın İftihar Tablosu’yla atan şafağı ne güzel anlatır:

“On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nereden görecekler? Göremezlerdi tabiî:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma’murei dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları yere serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cemiyyeti, medyûn ona ferdi
Medyûndur o masûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret

Bir kere daha ışık gelip karanlığı boğacak ve her yana yeniden nurlar yağacak!

*Rasûlü Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) Efendimiz şöyle buyurur:

?????? ???????????? ???????? ??????????? ???????? ????? ??????? ???????? ????????????? ?????????? ??????????? ??? ???????? ????????

“İslâm garip olarak başladı (gariplerle temsil edildi) ve bir gün başladığı gibi yeniden bir gurbet dönemi yaşayacaktır Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!

*Günümüzde de din ve samimi dindarlar koyu bir gurbet yaşamaktadırlar Fakat Asrı Saadet’te ve sonraki zaman dilimlerinde ışık gelip karanlığın tepesine bindiği gibi, bir kere daha ışık gelecek, karanlığı boğacak Her yana yeniden nurlar yağacak ve sizin beklediğiniz o mutlu günler beklenmedik şekilde, sürpriz bir mahiyette bir bir doğacak

*Ne var ki, imtihan zamanında sabretmek, mazlumiyetlere rağmen mefkûreye sahip çıkmak ve Hak yolda başa gelen her şeye katlanmak çok önemlidir Ashabı Kiram’ın büyüklüğünde ve hiç kimsenin onların derecesine yetişemeyecek olmasında bu hususun da tesiri vardır Zira Sahabei Kiram efendilerimiz İslâm’a sahip çıkmanın çok pahalı olduğu bir zamanda ona sahip çıkmışlardır

*Merhum Mehmet Akif “Çanakkale Şehitlerine şiirinde “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi sözüyle aslında Ashabı Bedr’i küçültmüyor; fakat bir şair mülahazasıyla, bir şiir esprisi içerisinde berikileri biraz yukarıya çıkartıyor Allah nezdinde öyle de olabilir; öyleyse o Allah’ın bir lütfudur Mektepte sarığını açıp Çanakkale’ye koşan ve şehadete yürüyen o insanların azm ü ikdamlarını hafife almamak lazımdır Bununla beraber mutlak fazilette Ashabı Kiram ile kimse boy ölçüşemez

Bedir Savaşı’nın İslâm tarihinde, Bedir Ashabı’nın sahabe arasında ve Bedir’e iştirak eden meleklerin de bütün melekler içinde hususî bir yeri vardır

*Sahabe, enbiyâdan sonra, ittifakla insanlığın en büyükleridirler Sahabe, Allah Rasûlü’nün peygamberliğiyle ve risaletiyle münasebettar olmuşlardır Ayrıca, “Sohbette insibağ vardır Ashabı Kiram, Efendimiz’in sohbetine mazhar olmuş ve O’nun boyasıyla boyanmışlardır Dahası onlar her zaman doğruluğun peşinde bulunmuş; Sâdıkı Masdûk (sallallâhu aleyhi ve sellem) efendimizin etrafında, sadakat üzere hale oluşturmuş ve Müseylimetü’lKezzâb’ların şe’ni olan yalana asla tenezzül etmemişlerdir Bir de vahiy sağanağı altında yaşadıklarından sürekli canlı kalmış ve hep daha ötelere mesafe almışlardır Bütün bunlarla beraber, Sahabei kiram, müthiş bir yalnızlık ve koyu bir vahşete maruz yaşadıkları halde Allah’ın dinine ve peygamberine sahip çıkmışlardır

*Bedir, Mekke ile Medine arasında bir mevkinin adıdır Belki de ay oradan çok iyi temâşâ edildiği için bu yer “Bedir diye anılmıştır Kur’ânı Kerim’de, meleklerin zaman zaman yeryüzüne indikleri; bu cümleden olarak, onların, Bedir Savaşı’nda Müslümanları teşcî etmek ve kuvvei mâneviyelerini artırmak için, başlarında Cebrail (aleyhisselâm) olduğu hâlde mü’minler arasında dolaştıkları Kur’ânı Kerim’de açıkça zikredilmektedir

*Bedir Savaşı’nın İslâm tarihinde, Bedir Ashabı’nın sahabe arasında ve Bedir’e iştirak eden meleklerin de bütün melekler içinde hususî bir yeri vardır O kadar ki, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekke’nin fethine hazırlanırken, Hâtıb İbn Ebî Beltaa, fetih hazırlığını Mekke’de Kureyş’in ileri gelenlerine bildirmeye teşebbüs eder Bir kadınla onlara mektup gönderir Fakat Allah, Efendimiz’i bundan haberdar eder O da gidip mektubu getirmeleri için Hazreti Ali, Hazreti Zübeyir, Hazreti Mikdad’ı gönderir Derken mektup getirilir Mektup Hâtıb İbn Ebî Beltaa’dandır Hâtıb İbn Ebî Beltaa’nın yaptığı, normal ölçülere göre nifak sayılır Bu yüzden, Hazreti Ömer (radıyallâhu anh), “Yâ Rasûlallah, bırak şu münafığın kellesini alayım! der Bunun üzerine, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ne biliyorsun? Belki Cenâbı Allah, Bedir Harbi’ne katılmış bulunanlara savaş günü bakıp ‘Siz istediğinizi yapınız, Ben sizi affetmişimdir Cennet size vacip olmuş, siz de Cennet’e girmeye hak kazanmışsınız’ buyurmuştur diye cevap verir

“Ne gam o gemidekilere ki, dümende oturan sensin ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)!

*İslam’ın garipliğini, ümmetin kimsesizliğini ve Hizmet gönüllülerinin gurbetini vicdanımızda duyup Muzdarip Şair’in “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesindeki yanık nağmeleriyle Cenâbı Hakk’ın dergâhına yöneliyoruz:

“Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi…
Eyvah, o da leyli mâtem oldu!
Alem bugün üç yüz elli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harîmi pâki şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu
Allah için, ey Nebiyyi ma’sum,
İslâm’ı bırakma böyle bîkes,
Ümmeti bırakma böyle mazlum

*Sadi Şirazi, “Ne gam o gemidekilere ki, dümende oturan sensin ya Muhammed! der Evet, kaptanlığını İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptığı bir gemi de asla batmayacaktır; zira Habibi Ekrem ve onun tayfası her zaman Cenâbı Hakk’ın koruyup kollamasına mazhardır

alıntıdır
 
858,497Konular
982,554Mesajlar
30,293Kullanıcılar
CyscoderSon üye
Üst Alt