iltasyazilim
FD Üye
Hayat aymazlıkla ve zulümle pıhtılaştığında
Nehrin kana karıştığı çağlarda ve yüreklerin yağmaya uğradığı coğrafyalarda Kutsal sözün diyetleri istenirken ruhun sarmal kuyularında Ve aynalar narsis hayallere heba edilirken zulmün kıyılarında
Birdenbire kendini aslıyla görmeye yönelince yağmurlar, inciler ve nisanlar; ve ruhuyla yüzleşme demine erdiğinde birer birer insanlar Sefil dünyanın daha sefil yağmacıları elinde kalmış bahçelerinde, bir gece, ıssız ve yapayalnız, bir Gül açtı Yegane dalı üzerinde öksüz bir Gül! Tertemiz billurdan ve o ilk nurdan Bir Gül! Cihan o gül gibi gül görmedi cihân olalı Gülün güzelliği dillerde dâstân olalı
Evvel zaman içinde gülüm,
Çığlık çığlığaydı varlık, ve muştular güneşlere ve dünyaya, muştular meleklere ve aya denildi! Beklenen rengi görecekti artık ağlayan gözler ve medhiyeler anlatacaktı şimdi cümle eksik sözler Birdenbire dalgalandı seherde hayat, ve çalkandı dünya Üzerinde yüzyıllardır söylenceler akan günün doğuşuydu o gün, gümüş aydınlıkların ifrit mağaralarını kendi duvarlarında boğuşuydu o gün Caddelerinde işkencelerin sabahladığı kentler, bilgelikle örmeye o gün başladı surlarını ve o gün durulandı suları kanlı akan çeşmelerin Gafiller bilmeseler de damarlarında dolanan aşklar, artık kendilerine bile isyan edecek; ve bütün aşklar, ancak Gül’ün aşkıyla temize çekilebilecekti
Eski zaman içinde gülüm,
Semavî bir gelişle gelen ve ulvî özleyişlerle beklenendi o; aydınlık yüzlerin en aydını içinde ve karanlık gecenin en karasında gizlenendi hem Allah’ın en sağlam ve kopmaz ipiydi; içinde sevinçlerin, barışların çiçeklendiği esenlik bahçesiydi Ay ışığı güller düşürdü onunla rahmet kokulu denizlere; ve onunla eylül bereketleri yıkadı yüzünü vahşet dokulu vahaların Güzellik yağmur yağmur yayıldı doğulara ve kuzeylere; taravet sicim sicim işlendi batılara ve güneylere Merhametin pınarı bir baştan binlerce başa ayrıldı çağında Çağ ki, ikindi güneşi kadar kısaydı, ve zulmet ikindi gölgesi kadar uzun
Kadim zaman içinde gülüm,
Saadet çağının ceviz sandığını kırarak işe başladı küfür Karabasan dehşetlerin sardığı uykusundan uyandırdı giderek akrepleri cehalet ve günahların kana kana içildiği üryanlıklarda hayata tuzaklar kurdu ihanet Zaman parçalandı ve aynasında binbir surete erdi bir suret Gül aşkıyla halat misali sımsıkı örülmesi umulanlar, acılarını flasalandırıp lime lime kopardılar hayatı Yaşamanın cesedini mumyalayan zalimler, biriken zamanı kokuşturdular önce, sonra ışıkları karanlığın paslanmış kilitleriyle kilitleyip anahtarları potalarda erittiler Kendilerine aralık, bize kapalıydı artık kapılar Eldeki kavuşmaları kendimizde yaşayarak sevinmeye çabaladık önceleri Yüzyıllarca ve yüzyıllarca Baharlarımız kışa, nevruzlarımız muharremlere döndü Aşkımızın, sevdamızın üstünden Ömür geçti, sene geçti, ay geçti Çağların kıyısından ürkerek yeniden tutunduğumuzda hayata, çıplak etlerimize kıymık batarcasına elemlerdi atıldıklarımız Aşklarımızın gizlice yaktığı acılı şamdanlar, kesik haykırışlarla nöbetlere vurduğumuz seherleri tutuşturdu ve gecenin kanlı kırbaçları dövdü durmadan geceleri
Zaman zaman içinde gülüm,
Kalemler Gül’ü yazdı; kelamlar Gül’ü söyledi Gül’ün adı hasret, Gül’e doğru firkat Gül’ü okuyan dilimde ilimler ilmiydi bilmek; gül dokuyan kilimde desenler deseniydi ilmek Gecenin kara defterine yazılan yıldızların nuruydu o, hem kuytusuna suçsuzluğun sığındığı gönüller süruruydu Ayak uçlarına basarak raksa kalkardı adını duyunca varlık; ve nigehban bakışların nazenin sevdalarına tutulurdu hiçbir kitaba sığmayan giriftarlık Sesi kesilmişti zindanlarda kırbaçların, sofrasından nur nur doymuştu gönülleri açların Şarkıların sonsuzlukla kesiştiği nağmelerini geçerdik tel tel saçlarını anarak; ve yasımızın alevlerde piştiği kan rengi acıları içerdik tül tül sevgisini içimizde sanarak
Şimdiki zaman içinde Gül’üm,
Ölümün ıslak kuytulara diktiği kanlı mızraklar bölüyor sevenlerini Rahmet dualarının beklediği sınırlarından ülkenin, amin olup geliyor kurşunlar içimize Soğuk kahkahalar deliyor sonsuz dostlukların parolasını ve deniz diplerinde yosun tutan batıklar kadar paslı düşüncelere kurban oluyor Gül kokulu selamlarımız Adına evvelce and içenler, vitrin mankenleri kadar korkusuz ve utançsız şimdi; çarpmayan yüreklerinde soğumuş duygularla damıtıyorlar muhayyer suçların ezilmişliğini ve ürküntülü yasaların aldanışlarında çırpınıyor aşkına üftade nazeninler ve çaresizler
Şimdiki zaman içinde Gül’üm,
Kişnemesinden güneşlerin doğacağı küheylanlar kendilerini de geçmek zorundalar artık Ta ki sürüklenen ömürlerin sıkışan zembereğinden sevinçler boşansın üstümüze sağanak sağanak Bir daha çıkmamak için kaderlerinin kabuğuna girenler, gülendam güzellikleriyle yeniden salınmaya dursunlar Ta ki hasret burcuna gün düşsün, ve sonbaharlar son yaprak dökümüyle son kez görüşsün Hasret çeken evler yola çıksın birer birer; ve şehir şehir metropollere yağsın güzel kaderler Sonunda acı dolu yürekler dikenlere katlanmaya alışsın; ve Gül’e kanatlanan gönüllerin beyaz sesleri semadan taşsın
Gelecek zaman içinde Gül’üm,
Gelecek zaman için de!
Aynasında dîdâr görünen ey! De bize, gelecek zaman için de!
Ey en güzel şiiri bütün zamanların! Gelecek zaman içinde, aşkınla önce donat bizi, tut sevgine sonra at bizi!
Nehrin kana karıştığı çağlarda ve yüreklerin yağmaya uğradığı coğrafyalarda Kutsal sözün diyetleri istenirken ruhun sarmal kuyularında Ve aynalar narsis hayallere heba edilirken zulmün kıyılarında
Birdenbire kendini aslıyla görmeye yönelince yağmurlar, inciler ve nisanlar; ve ruhuyla yüzleşme demine erdiğinde birer birer insanlar Sefil dünyanın daha sefil yağmacıları elinde kalmış bahçelerinde, bir gece, ıssız ve yapayalnız, bir Gül açtı Yegane dalı üzerinde öksüz bir Gül! Tertemiz billurdan ve o ilk nurdan Bir Gül! Cihan o gül gibi gül görmedi cihân olalı Gülün güzelliği dillerde dâstân olalı
Evvel zaman içinde gülüm,
Çığlık çığlığaydı varlık, ve muştular güneşlere ve dünyaya, muştular meleklere ve aya denildi! Beklenen rengi görecekti artık ağlayan gözler ve medhiyeler anlatacaktı şimdi cümle eksik sözler Birdenbire dalgalandı seherde hayat, ve çalkandı dünya Üzerinde yüzyıllardır söylenceler akan günün doğuşuydu o gün, gümüş aydınlıkların ifrit mağaralarını kendi duvarlarında boğuşuydu o gün Caddelerinde işkencelerin sabahladığı kentler, bilgelikle örmeye o gün başladı surlarını ve o gün durulandı suları kanlı akan çeşmelerin Gafiller bilmeseler de damarlarında dolanan aşklar, artık kendilerine bile isyan edecek; ve bütün aşklar, ancak Gül’ün aşkıyla temize çekilebilecekti
Eski zaman içinde gülüm,
Semavî bir gelişle gelen ve ulvî özleyişlerle beklenendi o; aydınlık yüzlerin en aydını içinde ve karanlık gecenin en karasında gizlenendi hem Allah’ın en sağlam ve kopmaz ipiydi; içinde sevinçlerin, barışların çiçeklendiği esenlik bahçesiydi Ay ışığı güller düşürdü onunla rahmet kokulu denizlere; ve onunla eylül bereketleri yıkadı yüzünü vahşet dokulu vahaların Güzellik yağmur yağmur yayıldı doğulara ve kuzeylere; taravet sicim sicim işlendi batılara ve güneylere Merhametin pınarı bir baştan binlerce başa ayrıldı çağında Çağ ki, ikindi güneşi kadar kısaydı, ve zulmet ikindi gölgesi kadar uzun
Kadim zaman içinde gülüm,
Saadet çağının ceviz sandığını kırarak işe başladı küfür Karabasan dehşetlerin sardığı uykusundan uyandırdı giderek akrepleri cehalet ve günahların kana kana içildiği üryanlıklarda hayata tuzaklar kurdu ihanet Zaman parçalandı ve aynasında binbir surete erdi bir suret Gül aşkıyla halat misali sımsıkı örülmesi umulanlar, acılarını flasalandırıp lime lime kopardılar hayatı Yaşamanın cesedini mumyalayan zalimler, biriken zamanı kokuşturdular önce, sonra ışıkları karanlığın paslanmış kilitleriyle kilitleyip anahtarları potalarda erittiler Kendilerine aralık, bize kapalıydı artık kapılar Eldeki kavuşmaları kendimizde yaşayarak sevinmeye çabaladık önceleri Yüzyıllarca ve yüzyıllarca Baharlarımız kışa, nevruzlarımız muharremlere döndü Aşkımızın, sevdamızın üstünden Ömür geçti, sene geçti, ay geçti Çağların kıyısından ürkerek yeniden tutunduğumuzda hayata, çıplak etlerimize kıymık batarcasına elemlerdi atıldıklarımız Aşklarımızın gizlice yaktığı acılı şamdanlar, kesik haykırışlarla nöbetlere vurduğumuz seherleri tutuşturdu ve gecenin kanlı kırbaçları dövdü durmadan geceleri
Zaman zaman içinde gülüm,
Kalemler Gül’ü yazdı; kelamlar Gül’ü söyledi Gül’ün adı hasret, Gül’e doğru firkat Gül’ü okuyan dilimde ilimler ilmiydi bilmek; gül dokuyan kilimde desenler deseniydi ilmek Gecenin kara defterine yazılan yıldızların nuruydu o, hem kuytusuna suçsuzluğun sığındığı gönüller süruruydu Ayak uçlarına basarak raksa kalkardı adını duyunca varlık; ve nigehban bakışların nazenin sevdalarına tutulurdu hiçbir kitaba sığmayan giriftarlık Sesi kesilmişti zindanlarda kırbaçların, sofrasından nur nur doymuştu gönülleri açların Şarkıların sonsuzlukla kesiştiği nağmelerini geçerdik tel tel saçlarını anarak; ve yasımızın alevlerde piştiği kan rengi acıları içerdik tül tül sevgisini içimizde sanarak
Şimdiki zaman içinde Gül’üm,
Ölümün ıslak kuytulara diktiği kanlı mızraklar bölüyor sevenlerini Rahmet dualarının beklediği sınırlarından ülkenin, amin olup geliyor kurşunlar içimize Soğuk kahkahalar deliyor sonsuz dostlukların parolasını ve deniz diplerinde yosun tutan batıklar kadar paslı düşüncelere kurban oluyor Gül kokulu selamlarımız Adına evvelce and içenler, vitrin mankenleri kadar korkusuz ve utançsız şimdi; çarpmayan yüreklerinde soğumuş duygularla damıtıyorlar muhayyer suçların ezilmişliğini ve ürküntülü yasaların aldanışlarında çırpınıyor aşkına üftade nazeninler ve çaresizler
Şimdiki zaman içinde Gül’üm,
Kişnemesinden güneşlerin doğacağı küheylanlar kendilerini de geçmek zorundalar artık Ta ki sürüklenen ömürlerin sıkışan zembereğinden sevinçler boşansın üstümüze sağanak sağanak Bir daha çıkmamak için kaderlerinin kabuğuna girenler, gülendam güzellikleriyle yeniden salınmaya dursunlar Ta ki hasret burcuna gün düşsün, ve sonbaharlar son yaprak dökümüyle son kez görüşsün Hasret çeken evler yola çıksın birer birer; ve şehir şehir metropollere yağsın güzel kaderler Sonunda acı dolu yürekler dikenlere katlanmaya alışsın; ve Gül’e kanatlanan gönüllerin beyaz sesleri semadan taşsın
Gelecek zaman içinde Gül’üm,
Gelecek zaman için de!
Aynasında dîdâr görünen ey! De bize, gelecek zaman için de!
Ey en güzel şiiri bütün zamanların! Gelecek zaman içinde, aşkınla önce donat bizi, tut sevgine sonra at bizi!