Genlerin Örtülmesi 1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün çok özgül özelliklere sahip çift zincirli ve sarmal yapı modelini ortaya koymuşlardır Kalıtımsal olayların hücrede mikro düzeydeki temeli, genetik materyal görevini yüklenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır Nükleik asitlerin iki türü olan DNA ve RNA aynı primer özelliklere sahiptir Bu moleküllerin inşa taşı ise nükleotiddir ve temelde dört kimyasal ünitenin (kısaca A, T, C, G) genel bir sıra peşine düşüp takip etmeyecek bir biçimde ardı ardına dizilmesinden genler oluşmuştur Doğada milyonlarca türün farklılığı, insanda karakterlerin çeşitliliği bu 4 değişiklik nükleotidin farklı kombinasyonlarda dizilimi kalıtımsal parola ile gerçekleşir DNA üzerindeki genler zorunlu emri fakat bir arabulucu molekül aracılığıyla protein senaaaleme düzeneğine (ribozom) iletir Bu arabulucu molekülde RNA’dır RNA molekülleri DNA nın anlatım yapması sonucu oluşur İşte her şey DNA molekülümüzün taşıdığı o esrarengiz mesajda gizli Bugün artık insan genomu diye tanımladığımız ve 23 kromozoma yayılmış olan bu yazı, yani biyolojik alınyazımız yaklaşık üç milyar harften oluşuyor Genom, gen olarak adlandırdığımız genetik data öbeklerinden oluşur ve insan genomdaki genlerin tahmini sayısı 80 bin dolayındadır Diğer bir deyişle, insanın doğumundan ölümüne kadar tüm evreleri, üç milyar harften ve takriben 80 bin genden oluşan devasa bir genetik bilgisayar programında saklıdır Kalıtımsal bilgisayar benzetmesinden yola çıkarak, genlerimizin her birini öbür bir yazılım programı (çizim, görüntüleme ya da ses yazılımları vb) olarak ele alabiliriz Bu yazılımlar kullanımları zamana ve mekâna göre değişen ve ihtiyaç duyulduğunda devreye sokulan bilgilerdir İnsanlığın 200 milyon yıllık tarihinin resmini yaratıcı kesintisiz göçler, savaşlar, yok olmalar ve yeniden türemelerle harmanlanan bu akrabalığın tortusu hâlâ genlerimizde saklı duruyor Bir kısmı bizim bilincimizde parazit yaratırken bir kısmı da üstüne inşa edilebilecek temeller oluşturmakta gen havuzumuzda İnsan hücrelerinde DNA molekülü, hiçbir vakit çıplak değildir Tekrar Tekrar proteinlerle birleşmiştir ve bu proteinler (histon proteinler), çift zincirli DNA molekülünün devamlı unsurlarıdırUzun yıllar bu proteinlerin, sadece, çok uzun boylardaki DNA molekülünün (İnsanda bu 2 metredir), mikron boyutundaki hücre içine paketlenmesi görevini üstlendiği düşünülmüştür Bu paketlenmiş yapıya kromozom adı verilmiştir Daha sonraları ise; bu proteinlerin DNA bilgisinin düzenlenmesinde fonksiyonel oldukları anlaşılmıştır Kromozomlarda, DNA ile birleşmiş proteinlerin, DNA’nın RNA kalıpları olarak işlev yapma yeteneğini baskıladıkları saptanmıştır Genin etkin ya da inaktif olmasını yani, belirli nukleotidlerin (bilhassa adenin ve timin nükleotidleri) üstüne yerleşen moleküllerin proteinler olduğu açıklanmaktadır Bu proteinler genleri örterek o genin anlatım yapmasını engellemekte ve dolayısı ile o birimde genin ürünü olan özellik açığa çıkamamaktadır Bir insandaki karaciğer hücresi ile beyin hücresinin genomu aynıdır Gelişim sürecinin başında TEK hücre’nin (zigot) çoğalarak öbür programlar altında farklı işlevleri üstlenmesi; proteinlerin genomlarda öbür işlevleri ortaya çıkartacak genleri açmakapamaişlemi ile hücrelerdeki dokusal özelleşmeyi gerçekleştirmeleri neticesidir Ama, insan genomu çabuk halde yapılmış programlar değildir ve her birimizin genleri aralarında küçüktefek şansın dönmesi görülmektedir Kardeşler arasında bile gözlemlenebilen biçim ve davranış farklılıklarının aşağı bu ufaktefek şartların değişmesi yatmaktadır Bu değişikliklerde, mutasyonlarla ve anneden ve babadan gelen homolog kromozomların kolları arasında meydana gelen parça değişimleri ile (crossingover) oluşur Kalıtımsal şifreleri belirleyen nükleotid sıralarında meydana gelen değişimlerin etkileri o birimde ara sıra hemen, bazense birkaç cins sonra görülebilmektedir Crossingover ile meydana gelen parça değişimleri ile rekombinant (her tarafta düzenlenmiş) DNA molekülleri oluşur Böylece çeşitlilik ortaya çıkar neticede bir zigot bütün ırsi bilgiyi taşımak ve meydana getirdiği hücrelere vermekle beraber, gelişmenin sonuna yaklaştıkça bu ırsi bilginin büyük bir kısmının kapatıldığını (meslek görmez ışık halkası getirildiğini) görmekteyiz Bu kapatılmanın histonlar kadar yapıldığı 1950 yılından beri savunulmaktadır