iltasyazilim
FD Üye
Güreş Türklerin en eski sporlarından biridir
Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin kures sözcüğünden gelmektedir
Zorlu doğa koşulları ile çaba eden birincil insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, yaklaşık olarak günlük hayatın bir tutam olmuşturTürkler ayrıca totem inanış ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile, doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi tekrar tekrar ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma belli olmak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır
Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, vefat yıldönümlerinde ve öteki özel günlerde beygir yarışları ve koşuların yanına güreş, çok önemli bir yer tutmuştur
Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, açılış yılları bütün olarak belirlenememiştir
Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süsleme eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir
MÖ 13 yyda yaşayan HiyungNu Türkleri'nde güreş, en yaygın çaba sporuydu Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın emin dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır Oğuz Türkleri'nde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Destanları'ndan anlaşılmaktadır Gılgamış ve Büyükbaba Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk olarak Türkler göre yapıldığının muhakkak kanıtlarıdır
Göç yolları aracılığıyla batıya yayılan güreş, Türklerin Anadolu'ya göçü ile birlikte Anadolu'ya getirilmiştir Türklerin getirdikleri güreş stilleri, bu yöredeki güreş stilleri ile kaynaşmış, bilhassa Ege ve Trakya'da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir Selçuklular ile başlayan yağlı güreş, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş ve günümüze kadar sürdürülmüştür Osmanlı İmparatorluğu'nda da güreşe özel yük verilmiş, vakıf niteliğinde olan özerk güreş örgütleri oluşturularak bu sporun örgütlenmesi sağlanmıştır Dağıtılmış bölgelerde kurulan güreş tekkelerinin çalışma yöntemlerinin günümüzde bile geçerliliğini koruyacak değin ileri ve çağdaş olduğu görülmüştür
Insanlar aralarında en fazla alaka görebilen güreş türleri, Karakucak Güreşi ve Yağlı Güreş olmuş, halk müziği dilinde Karakucak Anadolu Güreşi, Yağlı Güreş ise Rumeli Güreşiolarak adlandırılmıştır
Tanzimat Dönemi'ne kadar ödül olarak büyükbaş ya ad küçükbaş hayvan, tarıma kullanışlı arazi, halı, kilim gibi teşvik amaçlı ödüllerin ortaya konduğu güreş karşılaşmaları Tanzimat Dönemi'nden daha sonra para için yapılmaya başlandı Bu şart profesyonel güreşin yapılmaya başlandığının açık bir ifadesi oluyordu Osmanlılarda genç bir pehlivanın birincil defa kısbet giymesi, tıpkı sünnet gibi hayatının önemli bir olayını oluşturuyor ve bu özel gün farklı alanlara yönlendirilmiş törenlerle kutlanıyordu İyi pehlivanlar da, yetiştikleri alan için kayda değer bir iftihar sayılır ve bu nedenle çevresi kadar sürekli maddi, manevi destek görürdü
Osmanlı saraylarında özel padişah gösterileri için Hasan Güreşçi Bölüğüsabit; bilhassa, Sultan IV Murat ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde, ülke pehlivanlarına büyük tartı verilmiştir Padişah huzurunda yapılan güreşlere Refah Güreşidenilmiştir 19 yy padişahlarından Sultan Abdülaziz 'in güreşe duyduğu ilgi doğruca, güreş altın çağını yaşamıştır Bu dönemin güreşçileri arasında Koca Yusuf, Adalı Halil, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Kara Ahmet tüm dünyada ; Saçsız Aliço, Çolak Molla Mümin, Kavasoğlu İbrahim, Pomak Hasan, Hergeleci İbrahim, Tophaneli Yusuf ve Kızılcıklı pehlivanlardır
Avrupa'da ilk kez yabancı pehlivanlarla zirve ölçüşen güreşçimiz, Koca Yusuf'tur1898 yılında Paris'te Fransız Paul Pons'u hiç bilmediği grekoromen stilinde güreşerek mağlup etmiştir 1899 'da da Amerika'ya giden Koca Yusuf, Amerika'nın en meşhur pehlivanlarını teker teker yenmiştir Aynı sene Kara Ahmet Paris'te, Paul Pons ve Laurent de Bakerca'yı yenerek grekoromende Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır Bunlar, dünya güreşindeki ilk önemli başarılarımızdır
Türkiye'de modern anlamda güreş, 1910 yılında grekoromen stildeki çalışmalarla başlamıştır Modern güreş sporu konusunda güreşçilerimizi eğitmek üzere de Macar antrenör Raol Peter görevlendirilmiştir 1922 yılında Cumhuriyet'in ilanından önce oluşturulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde bulunan Güreş Federasyonu bir uçtan bir uca ülkede minder güreşi ile ilgili araştırmalar daha ahenkli ışık halkası gelmiştir Birincil güreş federasyonu başkanlığını da Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün kurucularından Ahmet Fetgeri Bey yapmıştır
Minder güreşine ilgi belirten Fenerbahçe, Beşiktaş, Üsküdar, Anadolu, Kumkapı ve Haliç Fener kulüplerinde yer alan Türk güreşçilerinin bireysel çabaları, minder güreşinin yaygınlaşıp benimsenmesinde kayda değer rol oynamıştır Ahmet Fetgeri, Kemal Türel, Tıbbiyeli Sami, Mazhar Kazancı , Dr Emin Şükrü Kurt, Usta Acar, Mızıkacı Danyal, Mehmet Ali Fetgeri, M Sami Karayel, Hattat Şevket , Cemal Sek, Seyfi Cenap Berksoy, Dürrü Sade, Vehbi Emre, Celal Davut Arıbal , İlhami Polater minder güreşine öncülük eden Türk güreşçileri olmuşlardır
Türk güreşinin yönetiminde en üst basamağı yaratıcı Türkiye Güreş Federasyonu, 1922 yılında TİCİ (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) bünyesinde kurulmuş, 1923 yılında FILA (Federation İnternationale de Lutte Amateur)'ya aza olmuştur
1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslar arası alandaki birincil önemli tecrübe olmuştur Bu olimpiyatlara katılan takımımız Seyfi Cenap Berksoy, Fuat Akbaş, Dürrü Sade, Mazhar Çakar ve Tayyar Yalaz'dan oluşmuş ve takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör Türkiye'deki minder güreşinin kurucusu olmuştur 1928 Amserdam Olimpiyatları'nda Tayyar Yalaz 675 kiloda dördüncü, öteki güreşçilerimizden Nuri Boytorun, Çoban Mehmet kilolarında altıncı olarak uluslar arası alanda isimlerini duyurmuşlardır 1932 yılında güreşçilerimiz ilk olarak Balkan Şampiyonası'na katılmış, 5 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak ekip halinde de 1liği elde etmişlerdir 1935 yılından itibaren grekoromen tarz yanına özgür güreş şampiyonası düzenlenmiştir Güreşçilerimiz, serbest stile böylece tez adapte olmuşlardır ama, benzer sene içinde Türkiye'ye gelen Alman Milli Takımı'nı 70 gibi ağır bir yenilgiye uğratmışlardır
Bundan Böyle özgürlük güreşi de öğrenen Türk güreşçileri, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'na keza grekoromen keza de serbest stilde katılmışlar ve grekoromen stilde 61 kg güreşçimiz Yaşar Erkan altın madalya kazanarak olimpiyatlardaki birincil birinciliğimizin sahibi olmuş, hür güreşte 79 kiloda Mersinli Ahmet Kireççi de bronz madalya kazanmıştır Bundan sonraki uluslar arası karşılaşmalar yoğunlaştırılmıştır
1938 yılında Estonya'nın başkenti Tallin'de yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda ağır yük güreşçimiz Çoban Mehmet Avrupa üçüncüsü olmuştur Bu Avrupa Güreş Şampiyonası'ndaki birincil derecemizdir
1939'da Türk güreşçileri Avrupa Özgürlük Güreş Şampiyonası'na katılmış, Yaşar Doğu (66 kg) ve Mustafa Çakmak (87 kg) iki gümüş madalya kazanarak güreşte yeni bir dönem başlatmışlardır *
Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin kures sözcüğünden gelmektedir
Zorlu doğa koşulları ile çaba eden birincil insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, yaklaşık olarak günlük hayatın bir tutam olmuşturTürkler ayrıca totem inanış ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile, doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi tekrar tekrar ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma belli olmak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır
Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, vefat yıldönümlerinde ve öteki özel günlerde beygir yarışları ve koşuların yanına güreş, çok önemli bir yer tutmuştur
Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, açılış yılları bütün olarak belirlenememiştir
Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süsleme eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir
MÖ 13 yyda yaşayan HiyungNu Türkleri'nde güreş, en yaygın çaba sporuydu Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın emin dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır Oğuz Türkleri'nde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Destanları'ndan anlaşılmaktadır Gılgamış ve Büyükbaba Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk olarak Türkler göre yapıldığının muhakkak kanıtlarıdır
Göç yolları aracılığıyla batıya yayılan güreş, Türklerin Anadolu'ya göçü ile birlikte Anadolu'ya getirilmiştir Türklerin getirdikleri güreş stilleri, bu yöredeki güreş stilleri ile kaynaşmış, bilhassa Ege ve Trakya'da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir Selçuklular ile başlayan yağlı güreş, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş ve günümüze kadar sürdürülmüştür Osmanlı İmparatorluğu'nda da güreşe özel yük verilmiş, vakıf niteliğinde olan özerk güreş örgütleri oluşturularak bu sporun örgütlenmesi sağlanmıştır Dağıtılmış bölgelerde kurulan güreş tekkelerinin çalışma yöntemlerinin günümüzde bile geçerliliğini koruyacak değin ileri ve çağdaş olduğu görülmüştür
Insanlar aralarında en fazla alaka görebilen güreş türleri, Karakucak Güreşi ve Yağlı Güreş olmuş, halk müziği dilinde Karakucak Anadolu Güreşi, Yağlı Güreş ise Rumeli Güreşiolarak adlandırılmıştır
Tanzimat Dönemi'ne kadar ödül olarak büyükbaş ya ad küçükbaş hayvan, tarıma kullanışlı arazi, halı, kilim gibi teşvik amaçlı ödüllerin ortaya konduğu güreş karşılaşmaları Tanzimat Dönemi'nden daha sonra para için yapılmaya başlandı Bu şart profesyonel güreşin yapılmaya başlandığının açık bir ifadesi oluyordu Osmanlılarda genç bir pehlivanın birincil defa kısbet giymesi, tıpkı sünnet gibi hayatının önemli bir olayını oluşturuyor ve bu özel gün farklı alanlara yönlendirilmiş törenlerle kutlanıyordu İyi pehlivanlar da, yetiştikleri alan için kayda değer bir iftihar sayılır ve bu nedenle çevresi kadar sürekli maddi, manevi destek görürdü
Osmanlı saraylarında özel padişah gösterileri için Hasan Güreşçi Bölüğüsabit; bilhassa, Sultan IV Murat ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde, ülke pehlivanlarına büyük tartı verilmiştir Padişah huzurunda yapılan güreşlere Refah Güreşidenilmiştir 19 yy padişahlarından Sultan Abdülaziz 'in güreşe duyduğu ilgi doğruca, güreş altın çağını yaşamıştır Bu dönemin güreşçileri arasında Koca Yusuf, Adalı Halil, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Kara Ahmet tüm dünyada ; Saçsız Aliço, Çolak Molla Mümin, Kavasoğlu İbrahim, Pomak Hasan, Hergeleci İbrahim, Tophaneli Yusuf ve Kızılcıklı pehlivanlardır
Avrupa'da ilk kez yabancı pehlivanlarla zirve ölçüşen güreşçimiz, Koca Yusuf'tur1898 yılında Paris'te Fransız Paul Pons'u hiç bilmediği grekoromen stilinde güreşerek mağlup etmiştir 1899 'da da Amerika'ya giden Koca Yusuf, Amerika'nın en meşhur pehlivanlarını teker teker yenmiştir Aynı sene Kara Ahmet Paris'te, Paul Pons ve Laurent de Bakerca'yı yenerek grekoromende Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır Bunlar, dünya güreşindeki ilk önemli başarılarımızdır
Türkiye'de modern anlamda güreş, 1910 yılında grekoromen stildeki çalışmalarla başlamıştır Modern güreş sporu konusunda güreşçilerimizi eğitmek üzere de Macar antrenör Raol Peter görevlendirilmiştir 1922 yılında Cumhuriyet'in ilanından önce oluşturulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde bulunan Güreş Federasyonu bir uçtan bir uca ülkede minder güreşi ile ilgili araştırmalar daha ahenkli ışık halkası gelmiştir Birincil güreş federasyonu başkanlığını da Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün kurucularından Ahmet Fetgeri Bey yapmıştır
Minder güreşine ilgi belirten Fenerbahçe, Beşiktaş, Üsküdar, Anadolu, Kumkapı ve Haliç Fener kulüplerinde yer alan Türk güreşçilerinin bireysel çabaları, minder güreşinin yaygınlaşıp benimsenmesinde kayda değer rol oynamıştır Ahmet Fetgeri, Kemal Türel, Tıbbiyeli Sami, Mazhar Kazancı , Dr Emin Şükrü Kurt, Usta Acar, Mızıkacı Danyal, Mehmet Ali Fetgeri, M Sami Karayel, Hattat Şevket , Cemal Sek, Seyfi Cenap Berksoy, Dürrü Sade, Vehbi Emre, Celal Davut Arıbal , İlhami Polater minder güreşine öncülük eden Türk güreşçileri olmuşlardır
Türk güreşinin yönetiminde en üst basamağı yaratıcı Türkiye Güreş Federasyonu, 1922 yılında TİCİ (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) bünyesinde kurulmuş, 1923 yılında FILA (Federation İnternationale de Lutte Amateur)'ya aza olmuştur
1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslar arası alandaki birincil önemli tecrübe olmuştur Bu olimpiyatlara katılan takımımız Seyfi Cenap Berksoy, Fuat Akbaş, Dürrü Sade, Mazhar Çakar ve Tayyar Yalaz'dan oluşmuş ve takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör Türkiye'deki minder güreşinin kurucusu olmuştur 1928 Amserdam Olimpiyatları'nda Tayyar Yalaz 675 kiloda dördüncü, öteki güreşçilerimizden Nuri Boytorun, Çoban Mehmet kilolarında altıncı olarak uluslar arası alanda isimlerini duyurmuşlardır 1932 yılında güreşçilerimiz ilk olarak Balkan Şampiyonası'na katılmış, 5 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak ekip halinde de 1liği elde etmişlerdir 1935 yılından itibaren grekoromen tarz yanına özgür güreş şampiyonası düzenlenmiştir Güreşçilerimiz, serbest stile böylece tez adapte olmuşlardır ama, benzer sene içinde Türkiye'ye gelen Alman Milli Takımı'nı 70 gibi ağır bir yenilgiye uğratmışlardır
Bundan Böyle özgürlük güreşi de öğrenen Türk güreşçileri, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'na keza grekoromen keza de serbest stilde katılmışlar ve grekoromen stilde 61 kg güreşçimiz Yaşar Erkan altın madalya kazanarak olimpiyatlardaki birincil birinciliğimizin sahibi olmuş, hür güreşte 79 kiloda Mersinli Ahmet Kireççi de bronz madalya kazanmıştır Bundan sonraki uluslar arası karşılaşmalar yoğunlaştırılmıştır
1938 yılında Estonya'nın başkenti Tallin'de yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda ağır yük güreşçimiz Çoban Mehmet Avrupa üçüncüsü olmuştur Bu Avrupa Güreş Şampiyonası'ndaki birincil derecemizdir
1939'da Türk güreşçileri Avrupa Özgürlük Güreş Şampiyonası'na katılmış, Yaşar Doğu (66 kg) ve Mustafa Çakmak (87 kg) iki gümüş madalya kazanarak güreşte yeni bir dönem başlatmışlardır *