Milletlerin Tanınmasında Guzel Sanatların Rolu nedir
Milletlerin tanınmasında sanatın rolu nedir?
ulusların tanınmasında guzel sanatların rolu
Milletlerin Tanınmasında Guzel Sanatların Rolu;
En muhteşem sanat eserini bir hayvanın onune bırakalım, hayvanın onundeki bir şaheser olsa bile, en kucuk bir etki uyandırması mumkun olabilir mi? Şahane bir tablonun yer aldığı bir tuval ile murekkebe duşmuş bir karıncanın uzerinde dolaşarak anlamsız zikzaklar cizdiği bir kağıt; guve icin aynı değeri taşırlar; ikisi icin de aynıdır… İştahla yer ve bitirir…
Demek ki, sanatın evveliyatında insan varlığı esas olduğu kadar; sonuclanmış bir urun olarak sanatla muhatap oluş surecinde de yine duşunme, kavrama ve guzel duyuya sahip bir başlatıcı ve sonlandırıcı olarak insan durmaktadır
Ancak sanat eserinin oluşturucusu ve muhatabı kimliğini taşıyan insanın sanat eserine karşı tutumu nasıl olmalıdır? Sanat icin hem bir başlatıcı hem de oluşma sureci sonucunda mutekamil bir izleyici olarak insan icin başlı başına bir sorundur bu…
Genelde insanlar bir sanat eserine, ya bir meşguliyet vesilesi, ya izleyicinin dikkatini cekerek şaşırtan bir olgu, ya zaman anlamında bir sure uğraşılacakuğraştıracak bir ust eylem ya da insani duyguların olgunlaşması icin yol acacak bir girişim ve bu anlamda da sanatcının ve izleyicinin toplum ve cevre hakkındaki goruşlerini yansıtan koskoca bir olgular butunu olarak bakmaktadırlar
İster Doğu ’da isterse Batı ’da olsun sanat eseri izleyiciler icin olsa olsa salt bir goruntu ya da gorungu olarak sadece icsel bir duygulanım ve dalgalanma anlamı taşıdıklarından oncelikle birer goruntusel oluşum olarak onemlidirler… İcinde ceşitli copvari kırıntılar bulunan suyla dolu bir havuzu duşunun; bu havuz bir şeyle karıştırıldığın da elbette ki, kısa bir sure sonra icindeki bu cop yığınını ve diğer kırıntıları harekete gecirecek ve yuzeye cıkaracaktır Oysa kısa bir sure sonra bu karışım durulduğunda tekrar yatışacak ve sanki de icindeki o copvari yığın hic yokmuşcasına o durgun ve sade gorunumune yeniden kavuşacaktır
İşte herhangi bir sanat eseri karşısındaki boylesi bir ic tepki insanda da gercekleşerek ilkel bir reaksiyonu ortaya cıkarabilmektedir Oyle ki; bir sanat eseri karşısındaki beğeni sahibi insanizleyicilerin yanı sıra o sanat eserini ortaya cıkaran sanatcılarda da bu ilkel reaksiyonu hem bir ilk ve doğal tepki hem de bir anlamda; bile isteye secilmiş ve uzerinde yoğunlaşılarak oraya vurgu yapılmışhedef edinilmiş bir başka boyutta gozleyebilmemiz mumkun olmaktadır
Bir yandan uretilen bir değerler butunu olarak sanatsal urunu ve ureticisini diğer yandan da yine bu uretilmiş değerler butununden bir etik ve estetik devşirecek olan izleyiciler toplamını gayesi izleyicimuhatabı hayret ve şaşkınlığa itmekten oteye gecmeyen, izleyicinin ilgisini toplamak ve beğenilerine yon bicmekten ve hatta bu beğenileri belirleyerek onlardan pragmatik kazanımlar devşirmekten başka bir anlam icermeyen bu turden sanatsal girişim ve cabalar da bu anlamda sadece beğeninin ilkel bicimlerine yonelik olmaktan ve bu şekilde bir anlam kazanmaktan başka bir şeyi ortaya koyamazlar…
Oysa ki, sanatı evrensel ilahiyatın insanda aksulamel bulması gereken sekuler bir varyantı olarak tanımlayıp bu varyantın derinliklerinden sonsuzluğaebediyete yonelik daha mutealtransandantal bir manevi hayat uğruna yararlanmak ve sanat eserlerini vucuda getiren ustun yetenek sahiplerine olan hayranlıktan hareketle mutealiyet duzeyinin dunya uzerindeki butunluğunu de icerecek tek –Bir yaratıcıya yonelmek ve o –Bir olanı tanımaya calışmak sanata daha bir yucelik kazandırır ve onu ‘İd ’ den ‘Ego ’ya dek salınıp duran ve temel olsa da gecici olmaktan kurtulamayan ilkel insan duygularını doyurmak icin kullanılan onemsiz bir arac olmanın da otesine taşır
Bu şekildeki bir Sanat algısının insana dair ustun ve aşkın yetenekleri ortaya cıkararak daha derin bir alan acması bir yana, bir diğer insan ozelliği olan fıtratın alanındaki guzelliği ve yuce gercekleri gozlemlemeye yonelik aşk ve iştiyakı ifade etmesi yonunden de tamamen insani bir işlevle yuklendiği gorulecektir
Butun bu acıklamalar nezdinde insanlık tarihinin pek cok devresinde sanata bakış acılarının ortaya cıkardığı ceşitli meşrep ve uslup farklılıklarının izleğinde sanatın değişen bircok turunun benimsendiği, mesela sanatın sanat icin ya da toplum icin olması gerektiği biciminde farklılaşan fikirlerin revac bulduğu akım ve donemlerin ortaya cıktığı gorulmuştur Ama butun bu gelişmelere şu gercek ışığında bakılınca; sanatın en yuce insani yeteneklerin ifadesi olması ile bile boylesi bir yaklaşımla şu yada bu şekilde insanlığa dair bu geniş alan icerisinde ve insanın komplike yapısının da bir mecburiyeti olarak bazen de insanlık dışı cirkin heves ve arzuları acığa vuran bir arac olarak kullanıldığı da gorulmuştur Bu nokta da denilebilir ki; İnsanın yucelmeye olan ozleminin ve yuce insani yeteneklerin ifadesi olan sanatın boylesine hayvani hevesler uğruna kullanılması her şeyden once sanata karşı yapılan bir haksızlık olacaktır
Bu bağlamda Sanatın Batı ’daki bu gunku halini bir sanatsal donuşum şeklinde değerlendirerek, cağa ozgu bir gerceklik tasarımıyla ele alarak yaklaşacak olsak bile, insana dair bu gerceklik tasarımının erkekle kadının cinsel ilişkilerinin bir bardak su icmek haddinde bayağılaşmasıyla başlamıştır Milyarlarca para, milyonlarca kişinin en değerli sermayeleri olan zamanları ve fikri cabalar sanat adına insandaki cinsel duygu ve istekleri alevlendirmek yolunda harcanmaktadır; sanat adına nice film, fotoğraf, roman vb calışmalar bu sahada hizmete alınmış durumdadır Biri cıkıp da bunlara: “Cinsel istek ve guc zaten insanda yaratılış itibariyle olması gerektiği kadar guclu bir halde bulunmaktadır Ve bu ilahi oranlamanın sanat ta dahil başka hicbir dış ivmeyle guclendirilmesine gerek yoktur; bunu takviye etmeye calışmak biraz da Nietzsche ’vari bir ayrımla Herodiyan ve Diyonisan taraflara yonelen ayrımda Diyonisan bir eğilim takınarak hem sanatı hem de insanı normal cığırından cıkarıp insanın cinsel cılgınlığa suruklenmesine neden olacaktır…
Bu da herhangi bir ağrı icin karılmış bir ilacın ancak hem o karışımı hem de tedavi etmek uzere hazırlandığı rahatsızlığın odağındaki insanı bilenlerin denetiminde ceşitli tahlil ve kontrollerden gectikten sonra uretilip satılmasına musaade edilmesine benzer bicimde bir sanatsal algı alanı acar ki, işte sanatın da insanında tartışılması ancak bu alandan devşirilen olcutlerle mumkun olacaktır…
Aksi halde kutsala dair ve kutsalın aleyhine bir kısıtlamaya girişilerek bir yeni kutsal dizayn etmek ve elde edilen bu sekulerkutsal dizaynın olcutleriyle insan ozgurleşmesinin bir gereği olarak ‘ham ’ bir ozgurluk elde etmeye calışmak ve bu eylemin haklılığını savunan butun girişimlerin insanı ilgilendiren konular olarak kabul edilmesine rağmen kutsalın hakkını savunma yolunda daha ne kadar arsızlaşacak ve arsızlaştıracaksınız demek isteyenlere de kendi uretimleri olan bir insansanat ve ruh ketleşmesiyle karşı durmak ne kadar sanatkar olması bir yana ne kadar insani olacaktır
Sanatsal bağlamda İnanc ve ifade ozgurluğunun onemini kabul etmekle beraber, sadece insanın olculeriyle konumlandırılan ve gundeliğin getirileriyle bulandırılan her şeyi sanat olarak kabul etmenin bir başka acıdan da hem uğruna sanat uretildiği iddiasında bulunulan ‘insan ’ın derin anlamına hem de insan ve kutsal bağlamındaki rasyonel ve manevi hayat hakkının dehanın yanardağından fışkırtılan lavlarla yakılıp kule cevrilmesine izin vermek demek olacağını unutmamak gerekmektedir
Milletlerin tanınmasında sanatın rolu nedir?
ulusların tanınmasında guzel sanatların rolu
Milletlerin Tanınmasında Guzel Sanatların Rolu;
En muhteşem sanat eserini bir hayvanın onune bırakalım, hayvanın onundeki bir şaheser olsa bile, en kucuk bir etki uyandırması mumkun olabilir mi? Şahane bir tablonun yer aldığı bir tuval ile murekkebe duşmuş bir karıncanın uzerinde dolaşarak anlamsız zikzaklar cizdiği bir kağıt; guve icin aynı değeri taşırlar; ikisi icin de aynıdır… İştahla yer ve bitirir…
Demek ki, sanatın evveliyatında insan varlığı esas olduğu kadar; sonuclanmış bir urun olarak sanatla muhatap oluş surecinde de yine duşunme, kavrama ve guzel duyuya sahip bir başlatıcı ve sonlandırıcı olarak insan durmaktadır
Ancak sanat eserinin oluşturucusu ve muhatabı kimliğini taşıyan insanın sanat eserine karşı tutumu nasıl olmalıdır? Sanat icin hem bir başlatıcı hem de oluşma sureci sonucunda mutekamil bir izleyici olarak insan icin başlı başına bir sorundur bu…
Genelde insanlar bir sanat eserine, ya bir meşguliyet vesilesi, ya izleyicinin dikkatini cekerek şaşırtan bir olgu, ya zaman anlamında bir sure uğraşılacakuğraştıracak bir ust eylem ya da insani duyguların olgunlaşması icin yol acacak bir girişim ve bu anlamda da sanatcının ve izleyicinin toplum ve cevre hakkındaki goruşlerini yansıtan koskoca bir olgular butunu olarak bakmaktadırlar
İster Doğu ’da isterse Batı ’da olsun sanat eseri izleyiciler icin olsa olsa salt bir goruntu ya da gorungu olarak sadece icsel bir duygulanım ve dalgalanma anlamı taşıdıklarından oncelikle birer goruntusel oluşum olarak onemlidirler… İcinde ceşitli copvari kırıntılar bulunan suyla dolu bir havuzu duşunun; bu havuz bir şeyle karıştırıldığın da elbette ki, kısa bir sure sonra icindeki bu cop yığınını ve diğer kırıntıları harekete gecirecek ve yuzeye cıkaracaktır Oysa kısa bir sure sonra bu karışım durulduğunda tekrar yatışacak ve sanki de icindeki o copvari yığın hic yokmuşcasına o durgun ve sade gorunumune yeniden kavuşacaktır
İşte herhangi bir sanat eseri karşısındaki boylesi bir ic tepki insanda da gercekleşerek ilkel bir reaksiyonu ortaya cıkarabilmektedir Oyle ki; bir sanat eseri karşısındaki beğeni sahibi insanizleyicilerin yanı sıra o sanat eserini ortaya cıkaran sanatcılarda da bu ilkel reaksiyonu hem bir ilk ve doğal tepki hem de bir anlamda; bile isteye secilmiş ve uzerinde yoğunlaşılarak oraya vurgu yapılmışhedef edinilmiş bir başka boyutta gozleyebilmemiz mumkun olmaktadır
Bir yandan uretilen bir değerler butunu olarak sanatsal urunu ve ureticisini diğer yandan da yine bu uretilmiş değerler butununden bir etik ve estetik devşirecek olan izleyiciler toplamını gayesi izleyicimuhatabı hayret ve şaşkınlığa itmekten oteye gecmeyen, izleyicinin ilgisini toplamak ve beğenilerine yon bicmekten ve hatta bu beğenileri belirleyerek onlardan pragmatik kazanımlar devşirmekten başka bir anlam icermeyen bu turden sanatsal girişim ve cabalar da bu anlamda sadece beğeninin ilkel bicimlerine yonelik olmaktan ve bu şekilde bir anlam kazanmaktan başka bir şeyi ortaya koyamazlar…
Oysa ki, sanatı evrensel ilahiyatın insanda aksulamel bulması gereken sekuler bir varyantı olarak tanımlayıp bu varyantın derinliklerinden sonsuzluğaebediyete yonelik daha mutealtransandantal bir manevi hayat uğruna yararlanmak ve sanat eserlerini vucuda getiren ustun yetenek sahiplerine olan hayranlıktan hareketle mutealiyet duzeyinin dunya uzerindeki butunluğunu de icerecek tek –Bir yaratıcıya yonelmek ve o –Bir olanı tanımaya calışmak sanata daha bir yucelik kazandırır ve onu ‘İd ’ den ‘Ego ’ya dek salınıp duran ve temel olsa da gecici olmaktan kurtulamayan ilkel insan duygularını doyurmak icin kullanılan onemsiz bir arac olmanın da otesine taşır
Bu şekildeki bir Sanat algısının insana dair ustun ve aşkın yetenekleri ortaya cıkararak daha derin bir alan acması bir yana, bir diğer insan ozelliği olan fıtratın alanındaki guzelliği ve yuce gercekleri gozlemlemeye yonelik aşk ve iştiyakı ifade etmesi yonunden de tamamen insani bir işlevle yuklendiği gorulecektir
Butun bu acıklamalar nezdinde insanlık tarihinin pek cok devresinde sanata bakış acılarının ortaya cıkardığı ceşitli meşrep ve uslup farklılıklarının izleğinde sanatın değişen bircok turunun benimsendiği, mesela sanatın sanat icin ya da toplum icin olması gerektiği biciminde farklılaşan fikirlerin revac bulduğu akım ve donemlerin ortaya cıktığı gorulmuştur Ama butun bu gelişmelere şu gercek ışığında bakılınca; sanatın en yuce insani yeteneklerin ifadesi olması ile bile boylesi bir yaklaşımla şu yada bu şekilde insanlığa dair bu geniş alan icerisinde ve insanın komplike yapısının da bir mecburiyeti olarak bazen de insanlık dışı cirkin heves ve arzuları acığa vuran bir arac olarak kullanıldığı da gorulmuştur Bu nokta da denilebilir ki; İnsanın yucelmeye olan ozleminin ve yuce insani yeteneklerin ifadesi olan sanatın boylesine hayvani hevesler uğruna kullanılması her şeyden once sanata karşı yapılan bir haksızlık olacaktır
Bu bağlamda Sanatın Batı ’daki bu gunku halini bir sanatsal donuşum şeklinde değerlendirerek, cağa ozgu bir gerceklik tasarımıyla ele alarak yaklaşacak olsak bile, insana dair bu gerceklik tasarımının erkekle kadının cinsel ilişkilerinin bir bardak su icmek haddinde bayağılaşmasıyla başlamıştır Milyarlarca para, milyonlarca kişinin en değerli sermayeleri olan zamanları ve fikri cabalar sanat adına insandaki cinsel duygu ve istekleri alevlendirmek yolunda harcanmaktadır; sanat adına nice film, fotoğraf, roman vb calışmalar bu sahada hizmete alınmış durumdadır Biri cıkıp da bunlara: “Cinsel istek ve guc zaten insanda yaratılış itibariyle olması gerektiği kadar guclu bir halde bulunmaktadır Ve bu ilahi oranlamanın sanat ta dahil başka hicbir dış ivmeyle guclendirilmesine gerek yoktur; bunu takviye etmeye calışmak biraz da Nietzsche ’vari bir ayrımla Herodiyan ve Diyonisan taraflara yonelen ayrımda Diyonisan bir eğilim takınarak hem sanatı hem de insanı normal cığırından cıkarıp insanın cinsel cılgınlığa suruklenmesine neden olacaktır…
Bu da herhangi bir ağrı icin karılmış bir ilacın ancak hem o karışımı hem de tedavi etmek uzere hazırlandığı rahatsızlığın odağındaki insanı bilenlerin denetiminde ceşitli tahlil ve kontrollerden gectikten sonra uretilip satılmasına musaade edilmesine benzer bicimde bir sanatsal algı alanı acar ki, işte sanatın da insanında tartışılması ancak bu alandan devşirilen olcutlerle mumkun olacaktır…
Aksi halde kutsala dair ve kutsalın aleyhine bir kısıtlamaya girişilerek bir yeni kutsal dizayn etmek ve elde edilen bu sekulerkutsal dizaynın olcutleriyle insan ozgurleşmesinin bir gereği olarak ‘ham ’ bir ozgurluk elde etmeye calışmak ve bu eylemin haklılığını savunan butun girişimlerin insanı ilgilendiren konular olarak kabul edilmesine rağmen kutsalın hakkını savunma yolunda daha ne kadar arsızlaşacak ve arsızlaştıracaksınız demek isteyenlere de kendi uretimleri olan bir insansanat ve ruh ketleşmesiyle karşı durmak ne kadar sanatkar olması bir yana ne kadar insani olacaktır
Sanatsal bağlamda İnanc ve ifade ozgurluğunun onemini kabul etmekle beraber, sadece insanın olculeriyle konumlandırılan ve gundeliğin getirileriyle bulandırılan her şeyi sanat olarak kabul etmenin bir başka acıdan da hem uğruna sanat uretildiği iddiasında bulunulan ‘insan ’ın derin anlamına hem de insan ve kutsal bağlamındaki rasyonel ve manevi hayat hakkının dehanın yanardağından fışkırtılan lavlarla yakılıp kule cevrilmesine izin vermek demek olacağını unutmamak gerekmektedir