Henry Gustav Molaison, ya da meşhur adıyla H.G.M., nörobilim tarihinin en çok bilinen isimlerinden.
7 yaşındaki bisiklet kazası, 10 yaşında küçük nöbetler görülmesine yol açtı, 16 yaşındaysa daha ciddi nöbetler ortaya çıkmaya başladı. Bir süre çalışma hayatına ayak uydursa da yüksek dozda ilaçlara rağmen nöbetlerini kontrol etmekte zorlanınca, 27 yaşında, daha önce psikoloji alanındaki hastalara uygulanmış olan bir ameliyatı denemeye karar verdi. Bu alanda bir ilk olacaktı ve ameliyatın sonuçları da tam olarak bilinmiyordu. Ve 1953 yılının 25 Ağustosunda, sürekli hale gelmiş epilepsi nöbetleri şikayetiyle beyin ameliyatına girdi.
Ameliyat sonrası epilepsi büyük oranda tedavi edilmişti. Ama büyük miktarda beyin dokusunu çıkarmak, özellikle de hipokampüs kısmını, tamamen yeni bir probleme yol açtı. O andan itibaren yeni olaylar, isimler, yerler; kısaca hiçbir yeni anı oluşturamıyordu. Belki de en basit tanımla, sadece anı yaşıyordu. Yeni bir rüyadan uyanıyor gibi, her gün ayrı ve kendi başınaydı onun için.
‘'Şu an her şey çok açık, ama az önce ne oldu?’’ diye sormuştu bir gün. Her gün aynı doktorları ve hemşireleri gördüğü halde hepsiyle yeni tanışmış gibiydi. Gayet zeki bir insandı, fakat tek başına çalışacak veya yaşayabilecek durumda değildi. Uzun dönemli hafızayla ilgili kısım olmadan, hayatı bağımsız anlardan oluşur olmuştu.
Bu trajik talihsizliğin tek bir yararı vardı, ama bir o kadar da büyüktü aslında. Nörobilimciler yıllarca H.G.M ile beraber çalışarak hafıza oluşumuyla ilgili çığır açan bilgilere ulaştılar. Eksplisit bellek -yeni anıları bilinçli olarak hatırlayabilmemizi sağlayan bellek- yeni bilgileri depolayamıyordu, ancak yaklaşık 20 saniyeye kadar olan bilgileri hatırlamayı sağlayan kısa süreli bellek sağlamdı. Ayrıca nasıl öğrendiğini hatırlayamasa da yeni yetenekler öğrenebiliyordu. Bu bulgular prosedürel hafıza -araba kullanma gibi motor aktiviteleri yapabilmemizi sağlayan bilinçli olmayan hafıza- ile eksplisit hafızayı birbirinden ayırt edebilmemizi sağladı. H.G.M.’nin çocukluk anılarının sağlam olduğu halde yeni anı oluşturamamasıysa hafıza kodlama ve hatırlama işlemlerindeki farklılığı göstermiş oldu. Belki de en önemlisiyse, hipokampüsün olmaması durumunda beynin bu kısmının uzun dönemli eksplisit hafızanın kodlanmasını sağlayan kısım olduğunun ortaya çıkması, ancak kısa zamanlı veya prosedürel hafıza için gerekli olmadığının görülmesiydi.
2008 yılında, 82 yaşındayken hayata gözlerini yumduğunda bile beyninin saklanıp dondurularak çok ince parçalar halinde ileriki araştırmalar için kullanılacak olması, onun bilime kattıklarıyla birlikte şüphesiz en büyük miraslardan biri. H.G.M. şu anda hayatta olmasa bile araştırmalara öncülük etmeye devam ediyor ve daha uzunca bir süre de bilinmeyenleri bulmamıza yardım edecek. Bu çok değerli mirasın için teşekkürler H.G.M.!
7 yaşındaki bisiklet kazası, 10 yaşında küçük nöbetler görülmesine yol açtı, 16 yaşındaysa daha ciddi nöbetler ortaya çıkmaya başladı. Bir süre çalışma hayatına ayak uydursa da yüksek dozda ilaçlara rağmen nöbetlerini kontrol etmekte zorlanınca, 27 yaşında, daha önce psikoloji alanındaki hastalara uygulanmış olan bir ameliyatı denemeye karar verdi. Bu alanda bir ilk olacaktı ve ameliyatın sonuçları da tam olarak bilinmiyordu. Ve 1953 yılının 25 Ağustosunda, sürekli hale gelmiş epilepsi nöbetleri şikayetiyle beyin ameliyatına girdi.
Ameliyat sonrası epilepsi büyük oranda tedavi edilmişti. Ama büyük miktarda beyin dokusunu çıkarmak, özellikle de hipokampüs kısmını, tamamen yeni bir probleme yol açtı. O andan itibaren yeni olaylar, isimler, yerler; kısaca hiçbir yeni anı oluşturamıyordu. Belki de en basit tanımla, sadece anı yaşıyordu. Yeni bir rüyadan uyanıyor gibi, her gün ayrı ve kendi başınaydı onun için.
‘'Şu an her şey çok açık, ama az önce ne oldu?’’ diye sormuştu bir gün. Her gün aynı doktorları ve hemşireleri gördüğü halde hepsiyle yeni tanışmış gibiydi. Gayet zeki bir insandı, fakat tek başına çalışacak veya yaşayabilecek durumda değildi. Uzun dönemli hafızayla ilgili kısım olmadan, hayatı bağımsız anlardan oluşur olmuştu.
Bu trajik talihsizliğin tek bir yararı vardı, ama bir o kadar da büyüktü aslında. Nörobilimciler yıllarca H.G.M ile beraber çalışarak hafıza oluşumuyla ilgili çığır açan bilgilere ulaştılar. Eksplisit bellek -yeni anıları bilinçli olarak hatırlayabilmemizi sağlayan bellek- yeni bilgileri depolayamıyordu, ancak yaklaşık 20 saniyeye kadar olan bilgileri hatırlamayı sağlayan kısa süreli bellek sağlamdı. Ayrıca nasıl öğrendiğini hatırlayamasa da yeni yetenekler öğrenebiliyordu. Bu bulgular prosedürel hafıza -araba kullanma gibi motor aktiviteleri yapabilmemizi sağlayan bilinçli olmayan hafıza- ile eksplisit hafızayı birbirinden ayırt edebilmemizi sağladı. H.G.M.’nin çocukluk anılarının sağlam olduğu halde yeni anı oluşturamamasıysa hafıza kodlama ve hatırlama işlemlerindeki farklılığı göstermiş oldu. Belki de en önemlisiyse, hipokampüsün olmaması durumunda beynin bu kısmının uzun dönemli eksplisit hafızanın kodlanmasını sağlayan kısım olduğunun ortaya çıkması, ancak kısa zamanlı veya prosedürel hafıza için gerekli olmadığının görülmesiydi.
2008 yılında, 82 yaşındayken hayata gözlerini yumduğunda bile beyninin saklanıp dondurularak çok ince parçalar halinde ileriki araştırmalar için kullanılacak olması, onun bilime kattıklarıyla birlikte şüphesiz en büyük miraslardan biri. H.G.M. şu anda hayatta olmasa bile araştırmalara öncülük etmeye devam ediyor ve daha uzunca bir süre de bilinmeyenleri bulmamıza yardım edecek. Bu çok değerli mirasın için teşekkürler H.G.M.!