nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Hz Peygamber (sav)'in sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî ve beşerî vasıflarından oluşan sünnetinin laf ya da yazı ile ifade edilmiş şekli Bu mânâda hadis, sünnet ile eş anlamlıdır,
Hadis kelimesi, eskinin zıddı yenianlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da kazanç Bu kelimeden türeyen bazı fiiller ise haberdar etmek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder Hadis kelimesi, Kur'ân'da bu anlamları açıklama edecek biçimde kullanılmıştır Sözgelimi, Aramak onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helak edeceksin(elKehf, 186) âyetinde söz(Kur'ân); Musa'nın haberi (hadîsu Musa) sana gelmedi mi?(Tâhâ, 209) ayetinde haberanlamına gelmektedir Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)fiili de anlat, haber ver, beyanat etanlamında kullanılmıştır
Hadis kelimesi zamanla, Hz Peygamber'den söylenti edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır Kelime, kişisel olarak Rasûlullah (sav) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır Buhârî'de yeralan bir hadîse tarafından Ebû Hüreyre, Yâ Rasûlullah, kıyamet günü şefâatine nail olacak en mutlu insan kimdir?diye sorar
Hz Peygamber şöyle yanıt verir: Senin hadîsekarşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını varsayım etmiştim Kıyamet günü şefaatime nail olacak en mutlu insan, La ilahe illallahdiyen kimsedir(Buhârî, ilim; 33)
Hadisin Dindeki Yeri ve Önemi:
Rasûlullah (sav), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca inanlara aktarmakla kalmamış, bununla birlikte onları açıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek müşahhas örnekler hâline getirmiştir böylece O'na yaşamış Kur'ânda denilmiştir İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin Allah kadar Hz Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine inderilmiş vahiyden başka biri değildir(enNecm, :34) âyetini ileri sürerler Keza, Andolsun ancak; Allah, mû'minlere büyük lütufta bulundu Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi araladan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi yolladı(Âlu Irnrân, 3164) âyetinde sözü edilen hikmetkelimesinin, sünnetanlamında olduğunu da belirtmişlerdir Nitekim, Hz Peygamber ve O'nun ashabından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır
Rasûlullah'tan (sav) şöyle söylenti edilmiştir: Bana kitap (Kur'ân) ve diğer taraftan onunla birlikte, onun üstüne (sünnet) verildi(Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505) Hassan İbn Atiyye, benzer konuda şu açıklamayı yapmıştır: Cibrîl (as) Rasûlullah (sav)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi(İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'lilm, II, 191)
Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (cc) kadar Rasûlullah (sav)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar Şu değin var ancak; Kur'ân, hadîsin aksine, manâ ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levhi Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (as)'in ve ne de Hz Peygamber'in, üstünde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği kavrama emrindeki kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi caizdir
Hz Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, ama daha ziyade, O'nun (sav) sade bir insan sıfatıyla, dinî hiçbir özelliği bulunmayan, günlük yaşayışıyla ilgili sözlerinin, yukarıda anlatılanların dışarıda kaldığını bildirmek gerekir O'nun (sav) bir insan sıfatıyla kusur yapabileceğini açıklaması (Müslim, Fedâil, 139140141) bunu gösterir Nitekim bir takım ictihadlarında hataya düşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gösterir Oysa bu hataların da, bazan vahiy yolu ile düzeltildiği unutulmamalıdır
Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:
1 Bazı hadisler, Kur'ân'in getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder Asılbabaya itaatsizliği, yalancı şahitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir
2 Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât atamak emredilmiş, lakin bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz
3 Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç bağlantı etmediği konularda, hükümler koyar Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu bildiren bu nesil hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili çoğu hükmü gösteren hadisler örnek olarak verilebilir
Buraya değin anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki kayda değer yerini gözler önüne sermektedir Din açısından, Kur'ân'dan hemencecik daha sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz Peygamber'in sünnetine uyulması, ilk kez Allah (cc) elde etmek üzere, O'nun Rasülü Hz Muhammed (sav) kadar da çok kesin ifadelerle emredilmiştir Bu konuda Kur'ân'da şu ayetlere yer verilmiştir: Ey Peygamber de ancak: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz fakat; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın(Âlu imrân, 331);
*
Hadis kelimesi, eskinin zıddı yenianlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da kazanç Bu kelimeden türeyen bazı fiiller ise haberdar etmek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder Hadis kelimesi, Kur'ân'da bu anlamları açıklama edecek biçimde kullanılmıştır Sözgelimi, Aramak onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helak edeceksin(elKehf, 186) âyetinde söz(Kur'ân); Musa'nın haberi (hadîsu Musa) sana gelmedi mi?(Tâhâ, 209) ayetinde haberanlamına gelmektedir Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)fiili de anlat, haber ver, beyanat etanlamında kullanılmıştır
Hadis kelimesi zamanla, Hz Peygamber'den söylenti edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır Kelime, kişisel olarak Rasûlullah (sav) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır Buhârî'de yeralan bir hadîse tarafından Ebû Hüreyre, Yâ Rasûlullah, kıyamet günü şefâatine nail olacak en mutlu insan kimdir?diye sorar
Hz Peygamber şöyle yanıt verir: Senin hadîsekarşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını varsayım etmiştim Kıyamet günü şefaatime nail olacak en mutlu insan, La ilahe illallahdiyen kimsedir(Buhârî, ilim; 33)
Hadisin Dindeki Yeri ve Önemi:
Rasûlullah (sav), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca inanlara aktarmakla kalmamış, bununla birlikte onları açıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek müşahhas örnekler hâline getirmiştir böylece O'na yaşamış Kur'ânda denilmiştir İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin Allah kadar Hz Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine inderilmiş vahiyden başka biri değildir(enNecm, :34) âyetini ileri sürerler Keza, Andolsun ancak; Allah, mû'minlere büyük lütufta bulundu Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi araladan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi yolladı(Âlu Irnrân, 3164) âyetinde sözü edilen hikmetkelimesinin, sünnetanlamında olduğunu da belirtmişlerdir Nitekim, Hz Peygamber ve O'nun ashabından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır
Rasûlullah'tan (sav) şöyle söylenti edilmiştir: Bana kitap (Kur'ân) ve diğer taraftan onunla birlikte, onun üstüne (sünnet) verildi(Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505) Hassan İbn Atiyye, benzer konuda şu açıklamayı yapmıştır: Cibrîl (as) Rasûlullah (sav)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi(İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'lilm, II, 191)
Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (cc) kadar Rasûlullah (sav)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar Şu değin var ancak; Kur'ân, hadîsin aksine, manâ ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levhi Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (as)'in ve ne de Hz Peygamber'in, üstünde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği kavrama emrindeki kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi caizdir
Hz Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, ama daha ziyade, O'nun (sav) sade bir insan sıfatıyla, dinî hiçbir özelliği bulunmayan, günlük yaşayışıyla ilgili sözlerinin, yukarıda anlatılanların dışarıda kaldığını bildirmek gerekir O'nun (sav) bir insan sıfatıyla kusur yapabileceğini açıklaması (Müslim, Fedâil, 139140141) bunu gösterir Nitekim bir takım ictihadlarında hataya düşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gösterir Oysa bu hataların da, bazan vahiy yolu ile düzeltildiği unutulmamalıdır
Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:
1 Bazı hadisler, Kur'ân'in getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder Asılbabaya itaatsizliği, yalancı şahitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir
2 Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât atamak emredilmiş, lakin bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz
3 Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç bağlantı etmediği konularda, hükümler koyar Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu bildiren bu nesil hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili çoğu hükmü gösteren hadisler örnek olarak verilebilir
Buraya değin anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki kayda değer yerini gözler önüne sermektedir Din açısından, Kur'ân'dan hemencecik daha sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz Peygamber'in sünnetine uyulması, ilk kez Allah (cc) elde etmek üzere, O'nun Rasülü Hz Muhammed (sav) kadar da çok kesin ifadelerle emredilmiştir Bu konuda Kur'ân'da şu ayetlere yer verilmiştir: Ey Peygamber de ancak: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz fakat; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın(Âlu imrân, 331);
*