Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Hadislerin Sayıca Çokluğuna Tesir Eden Amiller

Hoş geldin! ozan35 tarafından topluluğumuza katılmaya davet edildiniz. Kaydolmak için lütfen burayı tıklayın.
Hadislerin Sayıca Çokluğuna Tesir Eden Amiller
0
166

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Hadîs hakkında söz söyleyen birtakım müsteşrikler ve onların İslâm dünyasındaki takipçileri, hadîslerin sayısının çok yüksek olduğunu ve bilhassa bazı sahâbîlerin çok fazla hadîs rivâyet ettiklerini ileri sürerek, sahih hadîslere ve sünneti sahîhaya gölge düşürmeye çalışmakta ve bu kadar çok sayıda hadîsin Efendimiz’den (sav) sâdır olmasının imkânsızlığını iddia etmektedirler

1 Hadîsin Ehemmiyeti
Benzeri iddialar gibi böyle bir iddianın da mesnedsizliği ve tutarsızlığı ortadadır Bir defa, yeri geldikçe izahına çalıştığımız üzere, hadîsin İslâm dinindeki yeri ve Müslümanın hayatındaki ehemmiyeti çok büyüktür Sahâbei kirâm (aleyhimü’rrahmetü ve’rRıdvân) her zaman bunun şuurundaydı Evet, dünya ve ukbâ saadetini O’nun söz ve davranışlarının deşifre edilip hayata geçirilmesinde gören sahabinâm kudsîler topluluğu O zatın mübarek dudaklarından dökülecek her incinin en haris talibiydiler Bu itibarla da O’nun mübarek sözlerinin, fiil ve takrirlerinin bir tekini bile kaçırmıyor, belliyor, müzâkere ediyor ve hâfızalarına nakşettikten sonra hayatlarına düstur ediniyorlardı Evet tam yirmi üç yıl aralarında kalan Allah Rasûlü’nün (sav) her hareketini yakından takip ediyor, O’nu hayatlarının her safhasında, her faslında, her dönemecinde aynen taklid ediyorlardı O da, hayatları ve ukbaları için her şeyi, hem onlara, hem de, kıyâmete kadar gelecek bütün mü’minlere, anlayacakları şekilde ve bir bir anlatıyordu Ebû Zeyd Amr b Ahtab’ın ifadesiyle: “Bazen, sabah namazını kıldırıp minbere çıkıyor ve öğleye kadar konuşuyordu Öğle ezanı okununca, minberden inip öğle namazını kıldırıyor, tekrar minbere çıkıyor ve ikindi vaktine kadar konuşuyordu İkindi ezanı okununca, inip ikindi namazını kıldırıyor; ardından tekrar minbere çıkıyor ve akşama kadar konuşuyordu O, bütün bu konuşmalarında, kâinatın var edildiği andan kıyâmete, ondan haşr ü neşrin meydana geleceği âna, ondan da cennet ve cehennemin sergileneceği, teşhir edileceği âna kadar gelip geçen ve ileride meydana gelecek olan her şeyi şerhediyor ve gözler önüne seriyordu Ve, bir mânâda 23 yıl O’nunla beraber bulunan sahâbe, bütün bunları belliyor ve yine O’nun ifadesiyle, bunlara âdetâ “dişleriyle tutunuyordu Sahâbenin önünde namaz kıldırıyor, sonra dönüp: “Beni nasıl kılıyor görüyorsanız, siz de öyle kılın buyuruyordu Ashâbının önünde haccediyor ve: “Menâsikinizi benden alın buyuruyordu Bu durumda, elbette sahâbe, O’nun her adımını, her sözünü takip edip, belleyecek, hıfzedip, hayatına hayat yapacak ve tabiî ki onları aynı zamanda gelecek nesillere de nakledecek

Evet, ashâb, hadîsleri hıfzedecek, hayatına hayat yapacak ve nakledecekti Çünkü, Allah Rasûlü’ne çok bağlıydılar O’nun her söz ve davranışının, cennete açılan birer kapı olduğuna inanıyor biz de yürekten onun öyle olduğunu kabul ediyoruz O’nu içten seviyor ve değil hadîsini, saçının, sakalının mübarek bir telini bile kapıp kaçırıyor ve muhafaza mevzûunda âdetâ birbirleriyle yarış ediyorlardı O’ndan intikal eden her şey mübarek bir hatıra ve sonsuzdan gelmiş gibi telakki ediliyordu Ben şahsen, gözümde büyüttüğüm bazı zatların benimle alâkalı, iltifatkâr veya ırgalayıcı sözlerini, terğîb ve terhîbe dair ifadelerini hiç unutmamış ve değirmen taşları gibi beni defaatla aralarında öğüten hâdiselere rağmen, onları hafızamda hep muhafaza etmişimdir İhtimal, her Müslüman için de durum aynıdır

2 İz Bırakan Hatıralar
Şimdi, her bir mü’min, gözünde büyüttüğü zatların, hem de Allah Rasûlü’nün (sav) kapısının ancak kıtmîri olabilecek zatların, kendisiyle alâkalı sözlerini unutmaz ve hele onlardan kalan bazı hatıraları mukaddes birer emanet gibi ipeklere sarıp saklarsa, kendilerini birden vahşetten medeniyete, cehaletten insanların mürebbîleri olmaya çıkaran Allah Rasûlü’nün, her biri birer lâl ü güher olan sözlerini, davranışlarını hem de sahâbî gibi temiz ve mert fıtratların unutmalarına imkân var mı? Yoktur ve unutmadılar da Siz, ramazanlarda lihyei saâdeti görmek için koşuşur, tabir caizse, kıran kırana mücadele verirsiniz; O’nu bu kadar yakından tanıyanların, O’nun hatıralarına hürmetsizlik edeceklerine nasıl ihtimal verebilirsiniz? Enes, O’ndan kalan mestleri göğsüne bastırırken, biri kapıverir diye ödü kopuyordu Şam’da, mü’minlerin emîri Muaviye’nin, birisinde Efendimiz’e (sav) ait bir cübbe bulunduğunu duyunca o cübbeyi almak için o kişinin ağırlığınca altın teklif etmesi tabii değil miydi? O’nun matarasını bile senelerce muhafaza ettiler Oku, yayı ve daha bazı hatıraları bugün hâlâ Topkapı Sarayı’nda gözlerimize neş’e ve sevinç salıyor Yavuz, getirip Topkapı Sarayı’na yerleştirdiği o mukaddes emanetlerin başında, bir lâhza ara vermeden gece gündüz Kur’ân okuttu ve bu müstahsen âdet, yakın tarihe kadar da devam etti ki, bunu içimizdeki yaşlılar çok iyi bilirler Yedi değil, belki yetmiş düvele hükmeden ve üç kıt’ada hükümran olan Devleti Osmaniye’nin sultanı, Sultan Ahmed, O’nun mübarek ayağının bastığı çamur kalıbını tacına sorguç yapmayı düşünüyor ve: “N’ola tâcım gibi başımda gezdirsem kademi pâkini diyerek tebcilde bulunuyordu

Şimdi, asırlarca sonra gelenler O’nun mübarek hatıralarına böyle saygı gösterir de, O’nunla birlikte yaşamış Sahâbei Kiram, O’na hiç hürmetsizlik eder mi? Asla! Kaldı ki, hatıra dediğimiz şeylerden hiçbirinin, mü’minin hayatı noktasında sünnetin bir mes’elesine denk olamayacağı açıktır O’nun hatıraları böyle korunur ve temcid edilirken, hadîsleri, sünneti elbette daha bir dikkatle korunacaktı ve öyle de oldu

Ahmed İbn Hanbel, naklediyor: Hz Ömer Efendimiz (ra), cum’a namazına giderken, Hz Abbas’ın evinin duvarının dibinden geçiyordu ki, o esnâda, damdaki suyu savan oluktan iki damla kan Hz Ömer’in cübbesine damladı Emîrü’lmü’minînin canı sıkıldı ve: “Kim bu damın üstünde hayvan boğazlıyor da, kanı oluktan aşağı damlayıp, üstümü kirletiyor diye, elinin ucuyla dokunup, oluğu aşağı düşürdü Sonra da cübbesini değiştirip mescide geldi hutbesini îrad buyurdu sonra da, gördüğü yanlışlıklar mevzûunda her zaman yaptığı gibi, cemaati ikaz sadedinde: “Cemaat, yanlış şeyler yapıyorsunuz Gelirken, falan duvarın dibinden geçiyordum Bir oluktan üzerime kan damladı; ben de elimin tersiyle itip, o oluğu düşürdüm dedi Onun sözü henüz bitmişti ki, Hz Abbas, beyninden vurulmuş gibi yerinden fırladı ve: “Yâ Ömer, sen ne yaptın? Ben bu gözlerimle gördüm; o oluğu oraya bizzat Resûli Ekrem kendi elleriyle koymuştu dedi ve durdu Bu sözler Ömer’in ayaklarının bağını çözmeye yetmişti develerin boynunu büküp altına alan koca Ömer, minbere yıkılıverdi ve Hz Abbas’a (ra) and verdirdi: “Vallahi, ben başımı o duvarın dibine koyacağım Sen de, ayağınla başımın şurasına basacak ve çıkıp, elinle o oluğu yerine koyacaksın Koyacağın âna kadar da başımı yerden kaldırmayacağım!

Ve gittiler dev halife, cihanın başına tâc o mübarek başını Hz Abbas’ın ayaklarının altına koydu; bir tarafta Allah Rasûlü’nün koyduğu oluk, diğer tarafta en yakın arkadaşı, mü’minlerin emîri, halîfei rûyi zemin, mülhemûndan büyük bir velînin başına basma arasında kalan Hz Abbas Bastı halifenin başına ve Allah Rasûlü’nden geriye kalan oluğu yerine koydu Evet, O’ndan kalan en küçük hâtıraya bile bu denli duyarlı, bu denli titiz olan bir cemaatin ve bu denli uyanık bir neslin, O’nun (sav) hadîslerine gözlerini kapaması herhalde düşünülemez Çünkü, hadîs, din demektir; hayat demektir; Allah Rasûlü’nün (sav) hakikati, sufîlerin ifadesiyle “Hakîkatı Ahmediye; ve bizim de “dünyaukba saadet köprümüz demektir

3 Efendimiz’in Teşvikleri ve İlme İştiyak
Ayrıca, yerinde ele alındığı gibi, bu mevzûda Efendimiz’in (sav) mühim teşvikleri vardı O: “Ehli ilmin ayaklarının altına meleklerin kanatlarını serdiğini ifade buyuruyor ve çıraklarına yüksek ufuklar gösteriyordu Günümüzde, bazı istisnalar dışında, ilim, mevkî, makam ve geçim için tahsil edilirken, o zaman sırf Allah rızası için tahsil ediliyordu ve ilmî hayat aynı zamanda çok canlıydı O kadar canlıydı ki, Süfyân İbni Uyeyne gibi bir zât, on yaşında içtihad yapacak seviyeye ulaşabiliyordu Daha önce açıklandığı gibi, müzâkereye, bilhassa Efendimiz’in (sav) hadîslerini müzakereye büyük teşvik ve aynı derecede arzu ve iştiyak vardı Dârimî’nin rivayetine göre, Ebû Saidi’lHudrî ve İbn Abbas, talebelerine: “Bu hadîsleri belleyin ve aranızda müzakere edin Bazısı bazısını hatırlatacak, bazısı bazısını çağrıştıracaktır diyorlardı Sahâbe dönemindeki canlılık, tabiîn ve tebei tabiîn döneminde, hattâ ilk beş asırda hep aynı seviyede devam etmişti O kadar ki, hadîs hâfızlarının sonuncularından olan beşaltı asır önce yaşamış İbn Haceri’lAskalânî gibi bir zat:“Müslimi Şerif’i birkaç celsede okudum diyor, yani, Müslim’in Camiu’sSahîh’ini birkaç oturuşta bitirdiğini ifade ediyordu O dönemde, Kur’ân ve sünnet ilimleri adına derin bir aşk u şevk vardı onlarda ve herkes yaptığı şeyleri bir ibadet neşvesi içinde yapıyordu ve bu anlayış dörtbeş asır böyle devam etti İmam Nevevî, çoluk çocuk maişeti kendini meşgul eder diye evlenmemiş ve hayatını bütünüyle ilme tahsis etmişti Büyük âlim Serahsî, otuz ciltlik Mebsût’unu kuyu dibinde143 ve hafızasından talebelerine dikte ettirmişti Hattâ, onun hakkında şöyle latif bir şey de naklederler:

Talebeleri bir gün, bu dev insana: “İmam Şafiî, üçyüz klasör hadîsi ezbere biliyormuş derler Bunun üzerine Koca İmam: “Benim bildiğimin zekâtını biliyormuş karşılığında bulunur İçlerindeki aşkla yoklukta varlık cilvesi gösteren bu dev insanların yazdıklarını sayfa sayfa saysanız, yani kitaplarının yapraklarını tek tek çevirseniz, meselâ İbn Hacer’in eserlerini, İbn Cerir’in kitaplarını, Suyûtî, Fahrüddîni Razî ve emsallerinin yazdıklarını bir haftada bitiremezsiniz

Yukarıda verdiğimiz isimler bir ölçüde son döneme ait Sahâbe ve hemen onlardan sonrasına döndüğümüzde, karşılaştığımız manzara ise özetle şöyledir:

4 Düşünce Ufkumuzu Aşan İlim İştiyakı
Efendimiz’in (sav) on yıl hizmetinde bulunan şerefli sahabî Enes İbn Malik’in azadlısı ve tabiînin rabbânî, büyük imamlarından Muhammed İbn Sîrîn ve bir de kendisi gibi efendisinin adını verdiği oğlu Enes İbn Sîrîn Bu zat diyor ki: “Kûfe’ye geldiğimde, Kûfe camilerinde hadîs derslerine dört bin insanın devam ettiğini gördüm Bir şehrin camilerinde dört bin 4000 talebe hadîs okuyor Aynı şekilde, Şam’da bin beş yüz 1500 insan Ebu’dDerdâ’nın ilim halkasında Kûfe’de, Enes İbn Sîrîn’in verdiği dört bin rakamının 400’ü de fakihti Ne demektir fakih; ve dört yüz fakih? Bugün, bir milyarlık İslâm âleminde 400 fakih yoktur Fakih, kitab, sünnet ve icmayı malzeme olarak kullanıp, dinin emirlerini istinbat gücüne sahip olan kimse demektir Ebû Hanîfe fakihtir; İmam Ebû Yusuf fakihtir; İmam Muhammed fakihtir; İmam Şafiî fakihtir; İmam Malik fakihtir Bir milyon hadîsin hâfızı Ahmed İbn Hanbel hakkında bu tabiri rahat kullanamamışlar Kullanmayanlardan biri olan Ebû Cafer Taberî, “Ahmed İbn Hanbel fakih değildir deyince Hanbelîler evini taşlamışlardı Ahmed İbn Hanbel, fakihtir veya değildir ama, Taberî’nin bu sözüyle, fakih olmanın keyfiyeti hakkında bize anlattığı bir gerçek var İşte, tabiîn döneminde Kûfe camilerindeki hadîs derslerine devam eden dört bin kişinin içinde, dört yüz fakihin bulunması da bence bu zaviyeden ele alınmalıdır

O dönemde ilim iştiyakı bu derecedeydi ve hadîs mazhar olduğu alâka ve iştiyak ile herşeyin önünde idi ve bir teki için, beldeler aşırı seyahatlar tertip edilecek derecede önemliydi Hadîs imamlarının bir tek hadîs için yaptıkları göçler, ona karşı duydukları alâka dillere destandı Onlardaki bu derin alâka ve iştiyak zamanla sarrafın altına vukûfu ölçüsüne dönüşecekti ve dönüştü Bu vukûfiyet, yalnızca hadîslerin metniyle alâkalı da değildi; hadîslerin sıhhati bakımından pek mühim olan senedlerini de içine alıyordu

Burada önemli bir misal olarak imam Buharî’yi hatırlayabiliriz Buhari, Bağdat’a geldiğinde, ilmî derecesini, hıfzını ve hadîse olan vukûfiyetini ölçmek için, çok kalabalık bir ders meclisinde, orada bulunan on zât, kendisini imtihan eder Her biri, on ayrı hadîs okur, ama senedleri altüst edilerek, râvilerin yerleri değiştirilerek, yani, senedin birindeki ravînin yerine başka birini koyarak, yüz hadîsi birbirine karıştırıp ona okurlar Söz gelimi; meşhur niyet hadîsini Yahyâ b Saîd elEnsarî, Muhammed b İbrahim etTeymî’den, Teymî, Alkame b Vakkasi’lLeysî’den, o da Hz Ömer’den rivayet eder Fakat bu hadîs, Buharî’ye, Yahya b Said’in yerine başkası, Alkame’nin yerine bir başkası ve Teymî’nin yerine başka bir ravî geçirilerek arz olunur Evet, tam bunun gibi yüz hadîs, senetleri karıştırılarak Buharî’ye okunur İmam Buharî, yüzüncü hadîsin sonunda: “Birinci hadîste falan zâtın yerine falanı koymuşsunuz; o hadîsin sağlam olan senedi sizin söylediğiniz gibi değil, şöyledir diyerek, birinciden yüzüncüye kadar her hadîsi asıl senedleriyle okur ve orada bulunan âlimler, onun hıfzını ve fazîletini ikrar ederler Ayrıca İbn Huzeyme de İmam Buhârî hakkında: “Şu arz, şu semâ, bu konuda senin kadar vukuf sahibi ikinci bir kişiyi görmemiştir diyerek takdir ve tebcilde bulunurlar

O Buharî ki, ilmin şerefini korumuş ve onu dünya metaı haline getirmemiş kadri celîl âlimlerimizdendir Ona Buhara emirî: “Gel, benim çocuklarıma hadîs takrir et dediğinde koca Buharî: “İlim, hükümdarın ayağına gitmez; eğer hükümdarın ilme merakı varsa kendisi gelir, çocukları gelir, ders alırlar cevabını verir Bunun üzerine emir: “Çocuklarıma ayrı bir gün tahsis etsen teklifinde bulunur Büyük İmam: “Ben Ümmeti Muhammed’e ders verirken, senin çocukların için husûsi zaman zayî edemem karşılığını verince, hayatının sonunu tecridde geçirir ve Allah, onu yalnız başına, gurbette ölmekle serfiraz kılar

İşte bu büyük imam, birisinden hadîs almaya gider O zatın yanına sokulduğunda bakar ki, külahını açmış, bir ata doğru uzatmış ve böylece atı yakalamaya çalışıyor Atı yakaladığında İmam Müslim: “O külahın içinde bir şey var mıydı? diye sorar “Hayır! cevabını alınca: “Atı kandıran, insanları da kandırır! diyerek, ondan hadîs almadan geriye döner

İşte sünnet, bu tahkik ve titizlik içinde tespit edilmiştir Hadîslerin sayıca çok ve dolayısıyla içlerine pek çok uydurmanın karışmış olduğunu iddia edip, sahih hadîs kaynaklarına ve sünnete dil uzatanlar, izahına çalıştığımız ilim aşkını, sünneti ta’kip edenlerin nazarında sünnetin önemini ve sünnetin hangi şartlar altında ve kimler tarafından tespit edildiğini görmemezlikten gelerek, kendi çerikçürük düşüncelerine, ruh aynalarına göre hüküm verirlerse yanılmış ve yanıltmış olurlar

5 Ortam Müsaitti
Bir başka sebep de, sahâbe, tabiîn ve tebei tabiîn zamanında hadîs ezberlemek için vasat çok müsaitti Bir kere o zamanın insanları dile oldukça hakimdiler Efendimiz’in (sav) getirdiği Kur’ânı Kerim, her şeyden evvel bir lisan mûcizesiydi ve Araplar’da da o zaman en yaygın olan san’at, dil ve edebiyattı Muallâka şairlerinde de görüldüğü üzere, âdetâ gerçek söz sultanları o dönemde yaşamıştı Mamafih, Kur’ânı Kerim ve Allah Rasûlü’nün sözleri karşısında dilleri tutulan bu dil ve beyan üstadları, Kur’ân ve hadîsler karşısında kalemlerini kırıp, secdeye kapanmışlardı Meselâ, bunlardan biri olan Hansâ, başlı başına bir şiir üstadıydı Cahiliye döneminde ölen kardeşi Sahr için söylediği mersiye, öylesine içtendir ki, bugün bile hâlâ gözlerimizi yaşartır Bu kadın, gerçek beyan sultanı Allah Rasûlü’ne öylesine bağlanmıştı ki, Kadisiye’de dört oğlu da, sinelerinden yedikleri mızraklarla arka arkaya şehid olurlarken, bulunduğu yerde bunu hissetmiş ve insanî yönleriyle bir taraftan kıvranırken, diğer yandan da: “Allahım, bana dört oğul vermiştin Dördünü de Habîb’inin yolunda kurban ettim; Sana binlerce hamd olsun deyip îman, Kur’ân, İslâm ve hazreti sahibi Kur’ân’a mazhariyetin şükrünü eda etmişti Bu kadın, şiir ve söz söylemede de öylesine mâhirdi ki, kâfirleri hicvedip, İslâm’ı yücelttiği için Rasûlullah’ın, kendisi hakkında: “Allahım, onu Rûhu’lKuds’le destekle diye dua buyurduğu Hassan bin Sâbit’in dört mısralık bir şiirinde sekiz yanlış bulmuş ve bir söz üstadı olduğunu ortaya koymuştu İşte böyle söz sultanı bir kadın bile, Kur’ân ve Allah Rasûlü’nün nurlu sözleri karşısında şiir söylemeyi bırakmış, kendini O’nun söz zemzemesi içine salmıştı Sadece o değil, o dönemin insanları büyük çoğunluğu itibariyle söz ustalarıydı, ve söz sultanlarıydı Kur’ânı Kerîm karşısında, hadîsi şerifler karşısında söz söylemeyi bırakmış, bütünüyle kendilerini Kur’ân’ı ve hadîsi terennüme salıvermişlerdi Bunlar ve bunlardan sonra gelenler, birer söz kimyageri, hadîs kimyâgeri olarak Rasûlullah’ın sözünü başka sözlerden çok rahat tefrik edebiliyorlardı

6 Hafızada Dâhi İdiler
Bir başka sebep de, o kutlu zamanın kutlu insanları birer hâfıza dâhîsiydiler Bugün, Kur’ân’ı dört ayda ezberleyene dahî gözüyle bakılıyor; Elmalılı Hamdi Yazır Efendi gibi bir kabiliyetin Fransızca’yı altı ayda öğrenmesi harikuladeden sayılıyor Halbuki o günün insanları bunların çok çok ötesindeydi ve pek çoğu itibariyle harikuladeydi Bunlardan, müsteşriklerin boy hedefi sayılan ve bu sağlam sütunu yıkarak, dinin önemli bir temelini dinamitlemeye çalıştıkları Hz Ebû Hureyre, duyduğu bir şeyi ikinci bir defa tekrar etmeye lüzûm görmeden ezberleyen bir hâfıza dahisiydi Zeyd İbn Sâbit, Efendimiz (sav) kendisine, “Sen biraz İbranîce’yi belle dediği zaman, 1520 gün içinde mektup yazıp, mektup tercüme edecek kadar İbranice’yi öğrenen ayrı bir dâhiydi Sahâbe’nin ünlü hadîs hâfızlarından Hz İbn Abbas, daha sağlığında: “Ümmetin âlimi ma’nâsına “Hıbrü’lÜmme ünvanı âlisini almıştı Âişe Validemiz, aynı şekilde bir hâfıza kahramanıydı Evet, duyduklarını bir defada ezberleyen ve bir daha da unutmayan insanlardı bunlar; ve sahâbe içinde daha bunlar gibi yüzlerce insan vardı

Tabiîni izam da bunlardan hiç geri değildi; meselâ, yine müsteşriklerin baş düşmanlarından olup, Ömer İbn Abdülaziz döneminde ilk defa tasnif şeklinde, kalemi eline alıp, hadîs te’lifine girişen İbn Şihâb ezZührî Ebû Hanîfe ile karşılaştığında: “Ben, duyduğumu hiç unutmadım diyen a’mâ Katâde İbn Diâme meşhur Şa’bî Ebu Hanife mektebinin imamlarından İbrahim İbn Yezid enNehâî ve : “Duyup da unuttuğum bir şeyi hatırlamıyorum diyen İmam Şafiî, hep birer hâfıza dahîleriydiler



Sonsuz Nur3


 

Similar threads

?????? ???? ?????? ?????? Kabirlerden Şefaat İsteği Bütün bunlar, Kadı Iyâz'ın, İmâm Mâlik'in ashabının bilinen eserlerinden naklettikleridir Sonra Kadı Iyâz, birçok kişiden icazet tarikıyla rivayet ettiği bir hikâyeyi ğarîb ve munkatı' bir senedle kaydeder Kadı Iyâz'ın bu rivayeti...
Cevaplar
0
Görüntüleme
125
HARAMA (AVRETE) BAKAN GÖZ Harama ve özellikle de karşı cinsten görmemesi gereken uzuvlara, yani avretebakmanın ne kötü bir günah olduğunu bildiren bir çok âyeti kerime ve hadîsi serîfler vardır Tek cümle ile, hadîsi kutsi de buyurulduğu gibi, bakma, şeytanın zehirli oklarından bir okturAncak...
Cevaplar
0
Görüntüleme
78
Peygamber efendimizin vârisleri, vekîlleri olan âlimlere olan i'timâdi sarsmak için, Ingilizler asirlardir, Islâm âlimlerinin kitaplarinda uydurma hadîs olabilecegini telkîn etmeye çalismislar, bunda da oldukça basari sagladiklari, bir çok genci zehirledikleri anlasilmaktadir Bir müctehid...
Cevaplar
0
Görüntüleme
112
Peygamber efendimizin vârisleri, vekîlleri olan âlimlere olan i'timâdi sarsmak için, Ingilizler asirlardir, Islâm âlimlerinin kitaplarinda uydurma hadîs olabilecegini telkîn etmeye çalismislar, bunda da oldukça basari sagladiklari, bir çok genci zehirledikleri anlasilmaktadir Bir müctehid, baska...
Cevaplar
0
Görüntüleme
108
SÜNNET’İ MUHAFAZA HASSASİYETİ Saf müslümanların zihinlerini karıştırmak için Sünnet düşmanlarının ortaya attıkları kuru bir iddiâ vardır Peygamber Efendimiz söylemişse, doğrudur Ama bu sözlerin peygamber efendimize âit olduğunu nereden bilelim Bu suâle doğru cevap verebilmek, Selefi...
Cevaplar
0
Görüntüleme
90
858,505Konular
982,547Mesajlar
33,028Kullanıcılar
buraktpccSon üye
Üst Alt