nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
HAKÎM SENÂÎ
Meşhûr velîlerden İsmi Mecdûd bin Âdem, künyesi Ebü'lMecd Hakîm Senâî'dir 1071 (H464) senesi Gazne'de doğdu Diğer târihlerde doğduğunu söyleyenler de vardır 1140 (H535) senesi Gazne'de vefât etti Kabri ziyâret mahallidir
Hakîm Senâî, memleketi olan Gazne'de, iyi bir tahsil gördü Zamânının âlimlerinden okuyup üstün bir dereceye yükseldi Şâirlik kâbiliyeti sebebiyle dağıtılmış dillerde şiirler söyledi Bir ara sultanın hizmetinde bulundu Şöhreti kısa zamanda her yere yayıldı Çoğu yerler dolaştı Sonuç Olarak Gazne'den Horasan'a geldiğinde evliyânın büyüklerinden Yûsufı Hemedânî hazretlerinin sohbetlerine katılıp talebesi olmakla şereflendi Mânevî olgunluklara ve velîlik makamlarına kavuştu
Hakîm Senâî'nin sultanları medhetmeye ve onların yanında gidip gelmemeye ant etmesinin sebebi şu hâdise oldu: Sultan Mahmûd Sebüktekin (Gazneli Mahmûd), Hindistan taraflarını ele geçirmek için sefere hazırlanıyor ve asker topluyorduHakîm Senâî de Sultan Mahmûd'a yazdığı bir kasîdeyi götürüyordu Yolda bir meyhânenin kapısı önünden geçerken içerden bazı konuşmalar işitti LayHar adlı bir dîvâne kendisine şarap dolduran birine; Bir kadeh daha doldur SultanMahmûd'un körlüğü için içeyim!dedi Sâkî; Bu sözü dürüst söylemedin Yiğit ve büyük pâdişâh için neden böyle söylüyorsun?diye cevap verdi O zaman dîvâne adam; Çünkü o, Allah'ın verdiklerine şükretmiyor Bunca devlete sâhipken, bir memleket daha istiyor!dedi Dîvâne tekrar bir kadeh daha istedi ve; Bir kadeh de Hakîm Senâî'nin körlüğü için doldur!dedi Sâkî müdâhale etti ve; Hakîm Senâî sevecen, bilgili, fazîletli tanınmış bir şâirdir Niçin böyle dersin?diye karşılık verdi O süre dîvâne adam; Eğer o, bilgili, yiğit bir kişi olsaydı, dünyâda ve âhirette faydası olan bir işle uğraşırdı O hergün bir şeyler alırım ümidiyle Sultanın yanında gidiyor Abuk Subuk sapan sözler toplamış, ona şiir adını vermiş Bir aptalın yanına gidip yaltaklık ediyor O, işe yaramaz bir takım kâğıtlar doldurup ömrünü ziyân ediyor Akıllı ve bilgili olan ömrünü ziyân eder mi? Ola Ki neden yaratıldığını düşünürdü Eğer kıyâmet gününde ondan; Ey Senâî! Bizim huzûrumuza ne getirdin?diye sorsalar acaba ne mâzeret beyân edecekdedi Hakîm Senâî bu sözleri işittiğinde kendinden geçti ve gönlü dünyâdan soğudu Sultanların medhi için yazdığı kasîdeleri toplayan Dîvân'ı suya attı Hak yoluna girip, ibâdetle meşgûl oldu Dünyâ ve dünyâlıkla ilgili şeylerden uzakta durdu Mubahları da zarûret miktarı kullandı ve böyle bir hayat sürdü Bu husustaki duygu ve düşüncelerini şiirlerle ifâde etti Öyle bir hâle ulaştı ancak, Gazne'de yalınayak dolaşırdı Dostları akrabâları onun bu hâlini görür görmez üzülür ve kendisi için ağlarlardı Senâî akrabâsına; Benim bu hâlime üzülmeyin Bilâkis sevininderdi
Bir gün sevdikleri ona bir çift pabuç getirdiler ve giymesini ricâ ettiler O, bunu kabûl etti Fakat ertesi gün ayakkabıyı dostlarının yanına götürdü ve; Ey dostlarım! Ben bugün sizin dünkü gördüğünüz Senâî değilim Bu ayakkabı benim gittiğim yolu kapatıyordedi ve şu beyti okudu:
Her şeyi terk edenlerin, eğer ayakkabıları yoksa, onlar yollarından geri kalmış olmazlar Topuklarının her çatlağında saâdet kapıları vardır
Senâî hazretleri ömrünün sonuna kadar riyâzetle uğraştı Nefsinin isteklerini yapmadı Dünyâ ve içindekilere gönül bağlamadı
Sultan Behrâm Şâhı Gaznevî kendi kız kardeşini ona nikahlamak istemişti Senâî buna râzı olmadı Hacca gitti Daha Sonra Horasan'a döndüğünde Sultan Behram Şaha; Ben altın, kadın ve mevki isteyen bir kişi değilim Yemin ederim ancak bunları ne isterim, ne de ele geçirmeye gayret ederim Bana ihsân olarak bir taç veriyorsun Lâkin ben istemiyorumdiye şiirle yanıt verdi
Senâî bu olgunluk ve fazîlete ulaştığında, gâyet leziz şiirlerine yer verdiği pekçok tasavvuf ehlinin istifâde ve iktibâs ettiği HadîkatülHakîka kitâbını yazdı Bunun üzerine bazı kimseler îtirâzda ve aleyhinde bulundular Senâî eserini Bağdât âlimlerine gönderip incelemelerini istedi Bağdât'taki âlimler ve evliyâ eseri inceledikten sonra, içinde bildirilenlerin Ehli sünnet îtikâdına, İslâmiyete yerinde olduğunu söylediler
Senâî Merv'de Yûsufi Hemedânî hazretlerinin sohbetlerinde olgunlaştıktan sonradan, Gazne'ye döndü Bundan sonra tevhîd, ilâhî bilgiler ve hakîkatlerle ilgili şiirler söyledi
Ferîdüddîni Attâr, Mevlânâ Celâleddîni Rûmî, Sa'dî Şîrâzî ve Hâfız gibi kendisinden sonradan gelenler şiirlerinden istifâde edip nazireler yazdılar Mevlânâ Celâleddîni Rûmî hazretleri kendini Senâî'nin tâbilerinden saydı ve; Attâr ruh, Senâî de onun iki gözü idi Biz Attâr'ın ve Senâî'nin izinde yürüdükdemiştir
Daha başka şâirler de Senâî'nin tesirinde kalmışlardır Hâkânî, Nizâmî, Dikte Hüsrev Dehlevî ve Mevlânâ Câmî hazretleri onun Hadîka ismindeki mesnevîsini okuyup şiirlerine nazîreler yazdılar
Hikmet dolu şiirlerinin birinde; Ey tavır ve hareketleri güzel olan âşıklar Aralıksız Olarak ilâhî hakîkatleri arayın Kalk! Cefa ve haksızlıkla yoğrulmuş olan dünyânın toprak yığınından kalkan tozları gözyaşlarımızla bastıralım Bu dönen künbedin insanların gözlerini aldatan yıldızların (Lâ) süpürgesiyle silip süpürelim Mülk kimindir? Bir ve Kahhâr olan Allahü teâlânındır sözü kendiliğinden duyulsunbuyurdu
Senâî'nin eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Dîvân, 2) Kârnâmi Belh, 3) Seyrül İbâd, 4) HadîkatülHakîka ve TarîkatüşŞerîa, 5) Tahrîmât, 6 Işknâme, 7 Aklnâme, 8 Senâî Âbâd, 9) Mekâtîb
KENDIMCE FİL BUDUR
Senâî, nasihat olarak; körlerin hakikatleri göremeyeceklerine dâir şöyle bir misâl anlatmıştır:
Eskiden küçük bir şehrin sâkinlerinin ekserisi âmâ olup görmezdi O belde sultanı büyüklüğünü kullanmak için büyük bir fil beslemişti Günün birinde şehir halkı sâkinlerinin içinde herkesin dillerinde dolaşan bu fili bakmak arzusu uyandı Bu sebeple tanımadıkları bu yaratığı bakmak ve kendilerine haber getirmek için bir heyet seçtiler her biri âmâ olan heyet, incelemelerini yerine getirmek için filin bulunduğu yere gitti ve filin bir tarafına dokunarak tanımaya çalıştı Neticede fili tanımış olmanın sevinciyle şehirlerine döndüler Cümbür Cemaat büyük bir ilgiyle etrafını sarıp onları soru yağmuruna tuttular ve kalbinin nasıl olduğunu sordular Bunun üstüne üyelerden yalnızca filin kulağına dokunmuş olan; Korkunç, halı gibi sert yassı ve geniştirdedi Oysa filin hortumunu ellemiş olan ise buna îtirâz etti ve; Hayır! Hayır! Hiç de değil Bir su hortumu gibidir Ben doğruyu söylüyorum İçi boş, öldürücü ve tahrif edicidedi Bir başka üye ise sâdece filin ayaklarını yoklamıştı O da buna îtirâz etti ve; Hayır! Ey insanlar! Biliniz oysa o pek değildir O yukarı dürüst genişleyen bir sütun, bir kolon gibidirdedi Her birisi filin bir parçasını tanımıştı Lâkin tamâmen tanımamışlardı Bu sebepten büyük hatâlara düştüler
1) KâmûsülA'lâm; c4, s2637
2) NefehâtülÜns; s666
3) Devletşah Tezkiresi; s96
4) Rehnümâi Edebiyâtı Fârisî; s211
5) Ahvâli Âsârı Hakîm Senâî (Halîlullah Halîlî, Kâbil1315)
6) HayrülMecâlis (Hamid Kalender, Aligarh1959); s72
7) MecâlisülUşşak; s92
8) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c9, s113 *
Meşhûr velîlerden İsmi Mecdûd bin Âdem, künyesi Ebü'lMecd Hakîm Senâî'dir 1071 (H464) senesi Gazne'de doğdu Diğer târihlerde doğduğunu söyleyenler de vardır 1140 (H535) senesi Gazne'de vefât etti Kabri ziyâret mahallidir
Hakîm Senâî, memleketi olan Gazne'de, iyi bir tahsil gördü Zamânının âlimlerinden okuyup üstün bir dereceye yükseldi Şâirlik kâbiliyeti sebebiyle dağıtılmış dillerde şiirler söyledi Bir ara sultanın hizmetinde bulundu Şöhreti kısa zamanda her yere yayıldı Çoğu yerler dolaştı Sonuç Olarak Gazne'den Horasan'a geldiğinde evliyânın büyüklerinden Yûsufı Hemedânî hazretlerinin sohbetlerine katılıp talebesi olmakla şereflendi Mânevî olgunluklara ve velîlik makamlarına kavuştu
Hakîm Senâî'nin sultanları medhetmeye ve onların yanında gidip gelmemeye ant etmesinin sebebi şu hâdise oldu: Sultan Mahmûd Sebüktekin (Gazneli Mahmûd), Hindistan taraflarını ele geçirmek için sefere hazırlanıyor ve asker topluyorduHakîm Senâî de Sultan Mahmûd'a yazdığı bir kasîdeyi götürüyordu Yolda bir meyhânenin kapısı önünden geçerken içerden bazı konuşmalar işitti LayHar adlı bir dîvâne kendisine şarap dolduran birine; Bir kadeh daha doldur SultanMahmûd'un körlüğü için içeyim!dedi Sâkî; Bu sözü dürüst söylemedin Yiğit ve büyük pâdişâh için neden böyle söylüyorsun?diye cevap verdi O zaman dîvâne adam; Çünkü o, Allah'ın verdiklerine şükretmiyor Bunca devlete sâhipken, bir memleket daha istiyor!dedi Dîvâne tekrar bir kadeh daha istedi ve; Bir kadeh de Hakîm Senâî'nin körlüğü için doldur!dedi Sâkî müdâhale etti ve; Hakîm Senâî sevecen, bilgili, fazîletli tanınmış bir şâirdir Niçin böyle dersin?diye karşılık verdi O süre dîvâne adam; Eğer o, bilgili, yiğit bir kişi olsaydı, dünyâda ve âhirette faydası olan bir işle uğraşırdı O hergün bir şeyler alırım ümidiyle Sultanın yanında gidiyor Abuk Subuk sapan sözler toplamış, ona şiir adını vermiş Bir aptalın yanına gidip yaltaklık ediyor O, işe yaramaz bir takım kâğıtlar doldurup ömrünü ziyân ediyor Akıllı ve bilgili olan ömrünü ziyân eder mi? Ola Ki neden yaratıldığını düşünürdü Eğer kıyâmet gününde ondan; Ey Senâî! Bizim huzûrumuza ne getirdin?diye sorsalar acaba ne mâzeret beyân edecekdedi Hakîm Senâî bu sözleri işittiğinde kendinden geçti ve gönlü dünyâdan soğudu Sultanların medhi için yazdığı kasîdeleri toplayan Dîvân'ı suya attı Hak yoluna girip, ibâdetle meşgûl oldu Dünyâ ve dünyâlıkla ilgili şeylerden uzakta durdu Mubahları da zarûret miktarı kullandı ve böyle bir hayat sürdü Bu husustaki duygu ve düşüncelerini şiirlerle ifâde etti Öyle bir hâle ulaştı ancak, Gazne'de yalınayak dolaşırdı Dostları akrabâları onun bu hâlini görür görmez üzülür ve kendisi için ağlarlardı Senâî akrabâsına; Benim bu hâlime üzülmeyin Bilâkis sevininderdi
Bir gün sevdikleri ona bir çift pabuç getirdiler ve giymesini ricâ ettiler O, bunu kabûl etti Fakat ertesi gün ayakkabıyı dostlarının yanına götürdü ve; Ey dostlarım! Ben bugün sizin dünkü gördüğünüz Senâî değilim Bu ayakkabı benim gittiğim yolu kapatıyordedi ve şu beyti okudu:
Her şeyi terk edenlerin, eğer ayakkabıları yoksa, onlar yollarından geri kalmış olmazlar Topuklarının her çatlağında saâdet kapıları vardır
Senâî hazretleri ömrünün sonuna kadar riyâzetle uğraştı Nefsinin isteklerini yapmadı Dünyâ ve içindekilere gönül bağlamadı
Sultan Behrâm Şâhı Gaznevî kendi kız kardeşini ona nikahlamak istemişti Senâî buna râzı olmadı Hacca gitti Daha Sonra Horasan'a döndüğünde Sultan Behram Şaha; Ben altın, kadın ve mevki isteyen bir kişi değilim Yemin ederim ancak bunları ne isterim, ne de ele geçirmeye gayret ederim Bana ihsân olarak bir taç veriyorsun Lâkin ben istemiyorumdiye şiirle yanıt verdi
Senâî bu olgunluk ve fazîlete ulaştığında, gâyet leziz şiirlerine yer verdiği pekçok tasavvuf ehlinin istifâde ve iktibâs ettiği HadîkatülHakîka kitâbını yazdı Bunun üzerine bazı kimseler îtirâzda ve aleyhinde bulundular Senâî eserini Bağdât âlimlerine gönderip incelemelerini istedi Bağdât'taki âlimler ve evliyâ eseri inceledikten sonra, içinde bildirilenlerin Ehli sünnet îtikâdına, İslâmiyete yerinde olduğunu söylediler
Senâî Merv'de Yûsufi Hemedânî hazretlerinin sohbetlerinde olgunlaştıktan sonradan, Gazne'ye döndü Bundan sonra tevhîd, ilâhî bilgiler ve hakîkatlerle ilgili şiirler söyledi
Ferîdüddîni Attâr, Mevlânâ Celâleddîni Rûmî, Sa'dî Şîrâzî ve Hâfız gibi kendisinden sonradan gelenler şiirlerinden istifâde edip nazireler yazdılar Mevlânâ Celâleddîni Rûmî hazretleri kendini Senâî'nin tâbilerinden saydı ve; Attâr ruh, Senâî de onun iki gözü idi Biz Attâr'ın ve Senâî'nin izinde yürüdükdemiştir
Daha başka şâirler de Senâî'nin tesirinde kalmışlardır Hâkânî, Nizâmî, Dikte Hüsrev Dehlevî ve Mevlânâ Câmî hazretleri onun Hadîka ismindeki mesnevîsini okuyup şiirlerine nazîreler yazdılar
Hikmet dolu şiirlerinin birinde; Ey tavır ve hareketleri güzel olan âşıklar Aralıksız Olarak ilâhî hakîkatleri arayın Kalk! Cefa ve haksızlıkla yoğrulmuş olan dünyânın toprak yığınından kalkan tozları gözyaşlarımızla bastıralım Bu dönen künbedin insanların gözlerini aldatan yıldızların (Lâ) süpürgesiyle silip süpürelim Mülk kimindir? Bir ve Kahhâr olan Allahü teâlânındır sözü kendiliğinden duyulsunbuyurdu
Senâî'nin eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Dîvân, 2) Kârnâmi Belh, 3) Seyrül İbâd, 4) HadîkatülHakîka ve TarîkatüşŞerîa, 5) Tahrîmât, 6 Işknâme, 7 Aklnâme, 8 Senâî Âbâd, 9) Mekâtîb
KENDIMCE FİL BUDUR
Senâî, nasihat olarak; körlerin hakikatleri göremeyeceklerine dâir şöyle bir misâl anlatmıştır:
Eskiden küçük bir şehrin sâkinlerinin ekserisi âmâ olup görmezdi O belde sultanı büyüklüğünü kullanmak için büyük bir fil beslemişti Günün birinde şehir halkı sâkinlerinin içinde herkesin dillerinde dolaşan bu fili bakmak arzusu uyandı Bu sebeple tanımadıkları bu yaratığı bakmak ve kendilerine haber getirmek için bir heyet seçtiler her biri âmâ olan heyet, incelemelerini yerine getirmek için filin bulunduğu yere gitti ve filin bir tarafına dokunarak tanımaya çalıştı Neticede fili tanımış olmanın sevinciyle şehirlerine döndüler Cümbür Cemaat büyük bir ilgiyle etrafını sarıp onları soru yağmuruna tuttular ve kalbinin nasıl olduğunu sordular Bunun üstüne üyelerden yalnızca filin kulağına dokunmuş olan; Korkunç, halı gibi sert yassı ve geniştirdedi Oysa filin hortumunu ellemiş olan ise buna îtirâz etti ve; Hayır! Hayır! Hiç de değil Bir su hortumu gibidir Ben doğruyu söylüyorum İçi boş, öldürücü ve tahrif edicidedi Bir başka üye ise sâdece filin ayaklarını yoklamıştı O da buna îtirâz etti ve; Hayır! Ey insanlar! Biliniz oysa o pek değildir O yukarı dürüst genişleyen bir sütun, bir kolon gibidirdedi Her birisi filin bir parçasını tanımıştı Lâkin tamâmen tanımamışlardı Bu sebepten büyük hatâlara düştüler
1) KâmûsülA'lâm; c4, s2637
2) NefehâtülÜns; s666
3) Devletşah Tezkiresi; s96
4) Rehnümâi Edebiyâtı Fârisî; s211
5) Ahvâli Âsârı Hakîm Senâî (Halîlullah Halîlî, Kâbil1315)
6) HayrülMecâlis (Hamid Kalender, Aligarh1959); s72
7) MecâlisülUşşak; s92
8) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c9, s113 *