iltasyazilim
FD Üye
Halikarnas Balıkçısı Tünek Ahmet Özet
Halikarnas Balıkçısı Tünek Ahmet Kitap Özeti
Halikarnas Balıkçısı Tünek Ahmet Özeti
Durmayan bir geçit resmi, dinmeyen, dinlenmeyen bir şamata Durup dinlenmeye süre değil Tramvay çanı, araba gürültüsü, yakıt gürültüsü, yakıt kokusu, ruj Göçüm saati çalıncaya değin geçim derdi veya geçmece yarışı Bir sele yakalanmışsınız, konu komşuyu düşünecek, sevecek süre demin değil Çünkü postunuz elden gidecek, deriniz yüzülecek Boğulmamak için başınızı suyu üstünde tutmanız gerekli Bunun için de sağdaki soldaki komşu başlarına elinizle dayanacak ve onları boğarak, kendiniz boğulmaktan kurtulacaksınız Bütün enerjiniz bu işe harcanacak Gücünüz ne dünyaya yeni bir şey eklemede kullanılacak, ne de varolanaBıkmadan, durmadan, görmeden, duymadan; mezara kadar âmâ ve sağır bir gidiş
Ahmet, bu kent havasını tam altı ay solumaya uğraştı Havaya çıkarılan balık, suya batırılan bir kuş gibi az kalsın boğulacaktı Hava değişimi için mezara bile girmeye razı olacak bir duruma gelmişti bundan böyle Sonunda yine eski denizine döndü Onun, böylece sivrilmiş, incelmiş gözü ve duygusu vardı Ayna ile denizin dibine bir baktı mıydı; değil ahtapotun kendisini, kumların, yosunların, çakılların duruşundan, ahtapotun nereden geçtiğini, nereye gizlendiğini anlardı
Bu süngerin orada olduğunu nasıl gördündedim Yahu görmedin mi, bütün yosunların boyu birdi Yalnız süngerin bulunduğu yerde iki tel suyosunu ötekilerden bir iki parmak daha yüksekti İkisi biri mi var, sünger işte o yosunların arasındaydıdiye karşılık verdi Suyu sıkıldıktan sonra sünger ama iki kilo ağırlığında kaldıDenizle, tuzla kavrulmuş derin astarlı yüzünü bir rüzgara tutmasın, sankirüzgar bütün sırrını kulağına fısıldamış olurdu
Bir gün bana;
Kırlangıçlar alçak uçuyorlar bu kurak devam edecekdedi Kendisine Peki ne olacaka? der gibi bön bön baktım Havada duyulur duyulmaz bir çıt oldu Bir serçe yavrusunun çalılar arasından cik etmesi gibi Ahmet başını şipşak kaldırdı
Haydi ivedi savuşalım dedi Ne oluyoruz? Bu üç oluyor Samiye bayan, yine benim kuyudan su çalıyor Üç kova aldı Illaki çıkrığı buradan duyacağımı bilir İsteseydi, parmağına yağ sürer, çıkrığı yağlardı O zaman duymamış olurdum Mağrur bayan ! Bu kurakta gelip su istemeye utanıyor ya da gururuna yediremiyor Çıkrığın cık edişi bana Anlıyorsun ya !demesidirZavallının çocukları var Uzaklaşalım da, bayan bakımlı rahat, istediği dek su alsındedi Uzaklaştık
Adam adeta akşamüzeri vadilerde yürüyen gölgelerin yürüyüşünü kulağı ile duyacaktı Bir gün yeniden kayalıktaydık Durduğu yerde bakışları uzar gibi oldu
Hey Yanisadadalarıdedi Nereden nereye diye sordum Bana harıl harıl bir şeyler anlattı Anlattıkları hatırımda değil, fakat şunu anladım ki; rüzgar bu adamın yüzüne serin serin estiği zaman, sağnak, geçtiği göklerin uzaklıklarını, mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini, kokularını hep bu adama getiriyor Pek ama, o rüzgarları solumak bu adam için uzun geziler yapmak çağrıda bulunmak oluyor Bu seyahat dolayısı ile gönlünün çevresi her sınırın ötelerine enginleniyordu
Günlerden bir gün bir borç senedine üç pul yapıştıracağı vakit, malmüdürü ona; Bre yontulmamış ayı, iki pulun üçüncüyle aralarında bir mecidiye sığacak değin avarelik bırakılması gerektiğini bilmiyor musun? Sana nasıl insan deriz bre müşteridiye çıkışmıştı Ahmet susmuştu Lakin nasıl bir susuş ! Sözde malmüdürünün önünde ölüvermişti İncelmiş, incelmiş de malmüdürünü kimsesiz bir sessizlik içinde , kendi sözleri ile yüzyüze bırakıvermiştiNe var oysa her yılın ilkbaharına doğru Ahmet, yalnız başına kayığına biner, ne yapacağını, ne ettiğini kimseye söylemeden ortadan kaybolurdu Cümbür Cemaat merak ederdi Kurnazlar fiskos eder, onbir ayın bereketini getiren bir ramazan gibi, Ahmet'inde bir ay kaçakçılıkla onbir ayın geçimini sağladığını söylerlerdi
Kuşlar dünyası, ışık ve türkü dünyasıdır Hepsi güneşle yaşarve güneşi arar Birçokları güneş ışınlarını kanatlarına takınırlar Işığı içlerine alarak onu türküye çevirirler Güneşi şafakta türkülerle karşılarlar Öğleyi türkülerle selamlarlar, akşamları türkülerle uğurlarlar Kendileri mavi özgürlüklerde uçan birer türküdürler Yeryüzünü kanatlanmış türkülerle donatırlar Güneş ve ışık ardındaki gurbetten gurbete, ülkeden ülkeye uçup dışarı giden, uçup gelen kanatlı türküler En sevdikleri yer, güneşin ve portakal ağaçlarının Güney Anadolu'sudur Portakal, limon çiçekleri açar ve kokularının tütsüsünü, kuşların türküsüne dolaya dolaya, mavilere verir
Her yılın ilkbaharında , Bingazi'deki Derne'den yirmi eksen ötede bulunan Resihilal burnundan, leylekler Girit adasına geçerler Girit'de Sidero Burnu'ndan kalkarlar, Adalar Denizi'nin bir adasından öteki adasına uça uça Anadolu'ya gelirler Kiklad Adaları'nı arkada bıraktıktan sonradan en büyük aşmaları; İkareyn denizini aşarak Asya Sporad Adaları ile noktalanmış olan esas Ege'ye varmaktır Tüm birincil devir tanrıları ya Afrodit gibi denizden doğmuşlar, ya da bu denizlerden Anadolu kıyılarından Avrupa'ya geçmişlerdir Kuşlar da aynı yolu izliyorlardıLeyleklere eşlik eden kırlangıç gibi küçük kuşlar yoruldukça her nekadar leyleklerin ve turnaların üzerine konuyorlarsa da, fazla bitkin olanları gece karanlığında gözleri karararak denize düşüp boğuluyorlardı Kuşların ilk rastladıkları yer, Sporadların ıssız, kuş uçmaz kervan geçmez serpintileriydi Oraya vardıktan daha sonra, kuşların Anadolu'ya geçişi basit olurdu
Bir gün kahve evinde oturuyorduk Poyraz Hasan kafayı tütsülemişti Dili çözülmüştü Kahvedekiler, Ahtapot Ahmet'ten laf ediyorlardı Poyraz Hasan, Ahmet'in nereye gittiğini ben size anlatıvereyim dedi
Ahmet de kendini kaptırmış uykuya Battaniyesinin yarısı üstünde yarısı denizde, güverteye uzanıp uyumuş Göğsüne,başına,ayaklarına,kollarına kuşlar konmuş Adamı uyandırdık Utandı Fakat ne bileyim, o bizden utandığı için biz daha beter utandık Laf olsun diye suyumuz olmadığı için geldiğimiz söyledik Teknedeki varilin suyunu denize boşaltıp Ahmet'ten su aldık Ahmet bize bir kıtır attı; Seferdeyken zıt rüzgarın kendisini bu yaban yere attığını söyledi Adalardaki fenerlerin her bir göz kırparak, ışıklarıyla Ahmet'in dediklerini tatlı tatlı yalanlıyorlardı Böyle yalanın ışığı güneşi bile donuk ve sönük bırakır
Ahmet'in üstünkörü yalanına hepimiz sevindik, inanmış gibi yaptık Meğer müşteri her yıl oraya gider ve boğulacak olan kuşlara gönlünü, kurtarıcı tünek edermiş Pertavsızın ışığı bir noktada toplaması gibi, Ahmet de görmüş olduğu güzellikleri iç edip, kuşların imdadına koşuyordu
Poyraz Hasan'ın anlattıklarına göre, kuşların güneş ışığından türkü yapmaları gibi, Ahmet de, kuşların türkülerinden ve güneş ışığından, kuşlara tünek yapmıştı O günden sonradan Ahtapot Ahmet, Tünek Ahmetdiye anılır oldu
Cevat Şakir Kabaağaçlı Halikarnas Balıkçısı *
Halikarnas Balıkçısı Tünek Ahmet Kitap Özeti
Halikarnas Balıkçısı Tünek Ahmet Özeti
Durmayan bir geçit resmi, dinmeyen, dinlenmeyen bir şamata Durup dinlenmeye süre değil Tramvay çanı, araba gürültüsü, yakıt gürültüsü, yakıt kokusu, ruj Göçüm saati çalıncaya değin geçim derdi veya geçmece yarışı Bir sele yakalanmışsınız, konu komşuyu düşünecek, sevecek süre demin değil Çünkü postunuz elden gidecek, deriniz yüzülecek Boğulmamak için başınızı suyu üstünde tutmanız gerekli Bunun için de sağdaki soldaki komşu başlarına elinizle dayanacak ve onları boğarak, kendiniz boğulmaktan kurtulacaksınız Bütün enerjiniz bu işe harcanacak Gücünüz ne dünyaya yeni bir şey eklemede kullanılacak, ne de varolanaBıkmadan, durmadan, görmeden, duymadan; mezara kadar âmâ ve sağır bir gidiş
Ahmet, bu kent havasını tam altı ay solumaya uğraştı Havaya çıkarılan balık, suya batırılan bir kuş gibi az kalsın boğulacaktı Hava değişimi için mezara bile girmeye razı olacak bir duruma gelmişti bundan böyle Sonunda yine eski denizine döndü Onun, böylece sivrilmiş, incelmiş gözü ve duygusu vardı Ayna ile denizin dibine bir baktı mıydı; değil ahtapotun kendisini, kumların, yosunların, çakılların duruşundan, ahtapotun nereden geçtiğini, nereye gizlendiğini anlardı
Bu süngerin orada olduğunu nasıl gördündedim Yahu görmedin mi, bütün yosunların boyu birdi Yalnız süngerin bulunduğu yerde iki tel suyosunu ötekilerden bir iki parmak daha yüksekti İkisi biri mi var, sünger işte o yosunların arasındaydıdiye karşılık verdi Suyu sıkıldıktan sonra sünger ama iki kilo ağırlığında kaldıDenizle, tuzla kavrulmuş derin astarlı yüzünü bir rüzgara tutmasın, sankirüzgar bütün sırrını kulağına fısıldamış olurdu
Bir gün bana;
Kırlangıçlar alçak uçuyorlar bu kurak devam edecekdedi Kendisine Peki ne olacaka? der gibi bön bön baktım Havada duyulur duyulmaz bir çıt oldu Bir serçe yavrusunun çalılar arasından cik etmesi gibi Ahmet başını şipşak kaldırdı
Haydi ivedi savuşalım dedi Ne oluyoruz? Bu üç oluyor Samiye bayan, yine benim kuyudan su çalıyor Üç kova aldı Illaki çıkrığı buradan duyacağımı bilir İsteseydi, parmağına yağ sürer, çıkrığı yağlardı O zaman duymamış olurdum Mağrur bayan ! Bu kurakta gelip su istemeye utanıyor ya da gururuna yediremiyor Çıkrığın cık edişi bana Anlıyorsun ya !demesidirZavallının çocukları var Uzaklaşalım da, bayan bakımlı rahat, istediği dek su alsındedi Uzaklaştık
Adam adeta akşamüzeri vadilerde yürüyen gölgelerin yürüyüşünü kulağı ile duyacaktı Bir gün yeniden kayalıktaydık Durduğu yerde bakışları uzar gibi oldu
Hey Yanisadadalarıdedi Nereden nereye diye sordum Bana harıl harıl bir şeyler anlattı Anlattıkları hatırımda değil, fakat şunu anladım ki; rüzgar bu adamın yüzüne serin serin estiği zaman, sağnak, geçtiği göklerin uzaklıklarını, mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini, kokularını hep bu adama getiriyor Pek ama, o rüzgarları solumak bu adam için uzun geziler yapmak çağrıda bulunmak oluyor Bu seyahat dolayısı ile gönlünün çevresi her sınırın ötelerine enginleniyordu
Günlerden bir gün bir borç senedine üç pul yapıştıracağı vakit, malmüdürü ona; Bre yontulmamış ayı, iki pulun üçüncüyle aralarında bir mecidiye sığacak değin avarelik bırakılması gerektiğini bilmiyor musun? Sana nasıl insan deriz bre müşteridiye çıkışmıştı Ahmet susmuştu Lakin nasıl bir susuş ! Sözde malmüdürünün önünde ölüvermişti İncelmiş, incelmiş de malmüdürünü kimsesiz bir sessizlik içinde , kendi sözleri ile yüzyüze bırakıvermiştiNe var oysa her yılın ilkbaharına doğru Ahmet, yalnız başına kayığına biner, ne yapacağını, ne ettiğini kimseye söylemeden ortadan kaybolurdu Cümbür Cemaat merak ederdi Kurnazlar fiskos eder, onbir ayın bereketini getiren bir ramazan gibi, Ahmet'inde bir ay kaçakçılıkla onbir ayın geçimini sağladığını söylerlerdi
Kuşlar dünyası, ışık ve türkü dünyasıdır Hepsi güneşle yaşarve güneşi arar Birçokları güneş ışınlarını kanatlarına takınırlar Işığı içlerine alarak onu türküye çevirirler Güneşi şafakta türkülerle karşılarlar Öğleyi türkülerle selamlarlar, akşamları türkülerle uğurlarlar Kendileri mavi özgürlüklerde uçan birer türküdürler Yeryüzünü kanatlanmış türkülerle donatırlar Güneş ve ışık ardındaki gurbetten gurbete, ülkeden ülkeye uçup dışarı giden, uçup gelen kanatlı türküler En sevdikleri yer, güneşin ve portakal ağaçlarının Güney Anadolu'sudur Portakal, limon çiçekleri açar ve kokularının tütsüsünü, kuşların türküsüne dolaya dolaya, mavilere verir
Her yılın ilkbaharında , Bingazi'deki Derne'den yirmi eksen ötede bulunan Resihilal burnundan, leylekler Girit adasına geçerler Girit'de Sidero Burnu'ndan kalkarlar, Adalar Denizi'nin bir adasından öteki adasına uça uça Anadolu'ya gelirler Kiklad Adaları'nı arkada bıraktıktan sonradan en büyük aşmaları; İkareyn denizini aşarak Asya Sporad Adaları ile noktalanmış olan esas Ege'ye varmaktır Tüm birincil devir tanrıları ya Afrodit gibi denizden doğmuşlar, ya da bu denizlerden Anadolu kıyılarından Avrupa'ya geçmişlerdir Kuşlar da aynı yolu izliyorlardıLeyleklere eşlik eden kırlangıç gibi küçük kuşlar yoruldukça her nekadar leyleklerin ve turnaların üzerine konuyorlarsa da, fazla bitkin olanları gece karanlığında gözleri karararak denize düşüp boğuluyorlardı Kuşların ilk rastladıkları yer, Sporadların ıssız, kuş uçmaz kervan geçmez serpintileriydi Oraya vardıktan daha sonra, kuşların Anadolu'ya geçişi basit olurdu
Bir gün kahve evinde oturuyorduk Poyraz Hasan kafayı tütsülemişti Dili çözülmüştü Kahvedekiler, Ahtapot Ahmet'ten laf ediyorlardı Poyraz Hasan, Ahmet'in nereye gittiğini ben size anlatıvereyim dedi
Ahmet de kendini kaptırmış uykuya Battaniyesinin yarısı üstünde yarısı denizde, güverteye uzanıp uyumuş Göğsüne,başına,ayaklarına,kollarına kuşlar konmuş Adamı uyandırdık Utandı Fakat ne bileyim, o bizden utandığı için biz daha beter utandık Laf olsun diye suyumuz olmadığı için geldiğimiz söyledik Teknedeki varilin suyunu denize boşaltıp Ahmet'ten su aldık Ahmet bize bir kıtır attı; Seferdeyken zıt rüzgarın kendisini bu yaban yere attığını söyledi Adalardaki fenerlerin her bir göz kırparak, ışıklarıyla Ahmet'in dediklerini tatlı tatlı yalanlıyorlardı Böyle yalanın ışığı güneşi bile donuk ve sönük bırakır
Ahmet'in üstünkörü yalanına hepimiz sevindik, inanmış gibi yaptık Meğer müşteri her yıl oraya gider ve boğulacak olan kuşlara gönlünü, kurtarıcı tünek edermiş Pertavsızın ışığı bir noktada toplaması gibi, Ahmet de görmüş olduğu güzellikleri iç edip, kuşların imdadına koşuyordu
Poyraz Hasan'ın anlattıklarına göre, kuşların güneş ışığından türkü yapmaları gibi, Ahmet de, kuşların türkülerinden ve güneş ışığından, kuşlara tünek yapmıştı O günden sonradan Ahtapot Ahmet, Tünek Ahmetdiye anılır oldu
Cevat Şakir Kabaağaçlı Halikarnas Balıkçısı *