iltasyazilim
FD Üye
HALVETİLİK NEDİR ?
Halvet
Arapça bir sözcük olan halvet, tenha, tenhaya çekilme, yalnızlık ve yalnız kalma anlamlarına gelir Halvet etmek, istenilen tenha ve her şeyden boş bir mahalde, zihne takılan ve takılacak olan şeylerden kurtularak feragat köşesini her şeye tercih etmektir Bir başka açıklama ile tamamen yalnız durmak, biri ile tenhaca konuşmak üzere yalnız kalıp kimseyi içeri almamaktır Halvete girmek, ibadet, zikir, riyazet ve murakabe ile meşgul elde etmek üzere yalnız başına tenha bir odaya, tekkelerde halvethane denilen bir hücreye, kapanmaktır Halvete çekilmek, tenha bir yerde yalnız başına oturmaktır
Ahali aralarında kırk jurnal halvet eğitimine ızdırap de denir Bilindiği gibi Çilesözü, Farsça'daki çihil (kırk) kelimesinden alınmıştır Bu deyim zamanla güçlük ve ızdırabı göğüslemek anlamında Çile doldurmakveya Elem sürüklemekşeklinde kullanılmış; tekkelerdeki halvethanelere çilehane de denilmiştir
Tasavvufî bir ıstılah olarak halvet, Yargı ile gizli konuşmak biçiminde tanımlanabilir Sofiyyede halvet ise, şeyhin dikte ve tensibi ile müridin karanlık ve kuytu bir hücreye çekilip ibâdet, riyazet, murakabe, zikir ve fikirle süre geçirmesi uygun kullanılan bir tabirdir bununla birlikte tekkelerde halvet, çoğunlukla kırk gün sürdüğü için buna erbain içeri almamakda denir
Halvet birdir; nev'i namütenahidir Fiilen cihan bir halvethanei Hak'tır ve dünyaya gelen insanların tümü ve var olan eşyanın tamamı birer halvetçidir Halk, isteseler de istemeseler de bu halvethanede eğitim görürler Bu eğitimin açık havada kalmak muhtemel değildir Kabullenmek, güzel karşılamak, kişiye rahatlık verir itirazı olmak, işe haylaz ve kişi ama kendini yorar
Halvet, rivayete ve tarihlere geçmiş olan malûmata göre Hz Musa (as)' dan kalmıştır Filhakika Hz Musa (as), Medyen' de Hz Şuayb (as)' ın yanında kaldığı müddetçe muhtelif çileler çekmiştir (Pakalın, MZeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C1 S713)
Halvetin menşei, fazla daha eski tarihlere isnat edilebilir
Halvet, Turukı âliyyede yer alan bütün tarikatlarda görülür
Gönül sarayının bir tek sultanı vardır (cc)
Turukı Halvetiyye'de halvete girme müridin arzusu ve mürşidi kâmilin himmetiyle olur Asırlardır sürekli uygulamalarda üç değişiklik halvete girme söz konusudur ve bunlar şöyle sıralanabilir:
Erbain, nısıf, urûb
Erbain, bilindiği gibi kırk anlamına gelen Arapça bir sözcüktür Dolayısıyla kırk gün için halvete girene Erbaine girdiifadesi de buradan gelir Başlıca erbaine girme, asırlardır tekkelerde şöyle olagelmiştir:
Ramazandan on gün önce halvete girilir ve otuz gün ramazan her tarafında halvet devam eder Bu müddet içinde derviş, zorunlu haller haricinde dışarı çıkmaz Dışarı çıktığında hemencecik geri döner Derviş, gece gündüz ibadet, tezekkür, tefekkür ve riyazatla meşgul olur Bu Nedenle kırk gün tamamlanır
Halvete ramazan öncesi giren sâlik, oruca ramazandan on gün önce başlar On gün beyhude oruç ve otuz gün ramazan orucuyla erbaini tamamlar Bayram sabahı ihvanı kiram toplanır Erbaini tamamlayan derviş, mürşidi kâmilin huzurunda ilâhîlerle, dualarla ve kendine has geleneksel merasimleriyle yüzü peçeli bir halde çıkarılır Öteki tarikat mensuplarının katılımıyla da büyük bir heyecan, manevi zevk ve zevkler yaşanır Fazla derûnî ve suzîşli bir tören olur(Halveti Dervişi halvetten çıkarken o şehirdeki öteki tarikat mensupları da merasime davet edilir)
Tekkelerde erbaine, genel olarak bu şekilde olmakla beraber bu halvete senenin diğer aylarında da girilir
Halvete girenin bir jurnal nafakası, bir kadeh bal şerbeti ya da diğer bir şerbet ve takriben elli gram ağırlığında bir yufkadır
Öteki nısıf ve urûb halvetlerine gelince:
Nısıf halvet yirmi gün, urûb halvet on gündür Bunlar senenin herhangi bir ayında gerçekleşebilir
Bir mürşidi kâmil, dergâhında fazla sayıda dervişi halvete sokabilir Halvete koyduklarının tüm masraflarını şeyh efendi karşılar Dergâhın diğer bütün giderleri, tekrar şeyh efendi göre arz edilir bunun dışında bazı tekkelerin masrafları, Osmanlı döneminde padişahlar kadar bahşedilen maaşlarla karşılanırdı Bunlara da zaviye adı verilirdi
Bunun içindir oysa; Turukı Halvetiyye ve HalvetiyyeŞabaniyyede aralıksız teamül şudur:
Dergâhın masrafları için aciz kalmasın diye irşat görevi fukaraya verilmediği gibi onların ekonomik durumları, vasatın altına düşmez Çok varlıklı olanları da vardır
Halvetîlik
Turukı 'aliyye, insanları meşrep, mizaç, neş'e ve mesleklerinde hakim olan özellikleri dikkate alır ve bu özellikleri edebi Muhammedîye sınırları içinde makûl yönlere kanalize ederek insanın kendinde gizli olan istidadı ortaya çıkarıp kendi öz varlığından haberdâr olmasını temin etmek gayesini güder
İşte tarikatlar, bu gayenin ışığında zahirin ve bâtının sultanı hâtemü'l enbiyâ Hz Peygamber (sav)' in iki neş'esi üzerine sabit olup, Hz Ali ve Hz Ebû Bekir (r Anhümâ)' den Cehri ve Hafi olmak üzere iki koldan yayılmıştır Zamanla keyfiyyet ve kemiyyet itibarıyla bu tarikatlar gelişip genişleyince kollara hatta şubelere ayrılmıştır
Bunlar aralarında Mevlevîlik gibi baskın özellik olarak belirtilmiş zümrelere, daha ziyâde üst tabaka mensûplanna ve musikişinaslara, Nakşîlik gibi ilimle meşgul olan ilmiyye ve hâcegân (öğretmen) sınıfına hitap eden tarikatlar görüldüğü gibi toplumun bambaşka karakterlerine sahip muhtelif zümrelerini benzer anda edep altına alma özelliğini taşıyanlar da olmuştur
Her sınıftan insanlara hitap eden ve mensuptan aralarında dağıtılmış iş sahiplerinin görüldüğü bu tarikat, bu gönül ocağı Halvetîlik' tir
Halvetîlik, Türk insanını ve toplumunu en fazla etkileyen tarikatlardan biri, olur ya de birincisidir Buna bir misal tahsis etmek gerekirse Osmanlı'nın Yükseliş Devri padişahları ilk kez almak üzere politika, edebiyat, ilim ve sanat dünyasının çoğu ünlülerinin ya aracısız ya da dolayısıyla Halvetîlik'ten feyz aldıklan bilinmektedir *
Halvet
Arapça bir sözcük olan halvet, tenha, tenhaya çekilme, yalnızlık ve yalnız kalma anlamlarına gelir Halvet etmek, istenilen tenha ve her şeyden boş bir mahalde, zihne takılan ve takılacak olan şeylerden kurtularak feragat köşesini her şeye tercih etmektir Bir başka açıklama ile tamamen yalnız durmak, biri ile tenhaca konuşmak üzere yalnız kalıp kimseyi içeri almamaktır Halvete girmek, ibadet, zikir, riyazet ve murakabe ile meşgul elde etmek üzere yalnız başına tenha bir odaya, tekkelerde halvethane denilen bir hücreye, kapanmaktır Halvete çekilmek, tenha bir yerde yalnız başına oturmaktır
Ahali aralarında kırk jurnal halvet eğitimine ızdırap de denir Bilindiği gibi Çilesözü, Farsça'daki çihil (kırk) kelimesinden alınmıştır Bu deyim zamanla güçlük ve ızdırabı göğüslemek anlamında Çile doldurmakveya Elem sürüklemekşeklinde kullanılmış; tekkelerdeki halvethanelere çilehane de denilmiştir
Tasavvufî bir ıstılah olarak halvet, Yargı ile gizli konuşmak biçiminde tanımlanabilir Sofiyyede halvet ise, şeyhin dikte ve tensibi ile müridin karanlık ve kuytu bir hücreye çekilip ibâdet, riyazet, murakabe, zikir ve fikirle süre geçirmesi uygun kullanılan bir tabirdir bununla birlikte tekkelerde halvet, çoğunlukla kırk gün sürdüğü için buna erbain içeri almamakda denir
Halvet birdir; nev'i namütenahidir Fiilen cihan bir halvethanei Hak'tır ve dünyaya gelen insanların tümü ve var olan eşyanın tamamı birer halvetçidir Halk, isteseler de istemeseler de bu halvethanede eğitim görürler Bu eğitimin açık havada kalmak muhtemel değildir Kabullenmek, güzel karşılamak, kişiye rahatlık verir itirazı olmak, işe haylaz ve kişi ama kendini yorar
Halvet, rivayete ve tarihlere geçmiş olan malûmata göre Hz Musa (as)' dan kalmıştır Filhakika Hz Musa (as), Medyen' de Hz Şuayb (as)' ın yanında kaldığı müddetçe muhtelif çileler çekmiştir (Pakalın, MZeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C1 S713)
Halvetin menşei, fazla daha eski tarihlere isnat edilebilir
Halvet, Turukı âliyyede yer alan bütün tarikatlarda görülür
Gönül sarayının bir tek sultanı vardır (cc)
Turukı Halvetiyye'de halvete girme müridin arzusu ve mürşidi kâmilin himmetiyle olur Asırlardır sürekli uygulamalarda üç değişiklik halvete girme söz konusudur ve bunlar şöyle sıralanabilir:
Erbain, nısıf, urûb
Erbain, bilindiği gibi kırk anlamına gelen Arapça bir sözcüktür Dolayısıyla kırk gün için halvete girene Erbaine girdiifadesi de buradan gelir Başlıca erbaine girme, asırlardır tekkelerde şöyle olagelmiştir:
Ramazandan on gün önce halvete girilir ve otuz gün ramazan her tarafında halvet devam eder Bu müddet içinde derviş, zorunlu haller haricinde dışarı çıkmaz Dışarı çıktığında hemencecik geri döner Derviş, gece gündüz ibadet, tezekkür, tefekkür ve riyazatla meşgul olur Bu Nedenle kırk gün tamamlanır
Halvete ramazan öncesi giren sâlik, oruca ramazandan on gün önce başlar On gün beyhude oruç ve otuz gün ramazan orucuyla erbaini tamamlar Bayram sabahı ihvanı kiram toplanır Erbaini tamamlayan derviş, mürşidi kâmilin huzurunda ilâhîlerle, dualarla ve kendine has geleneksel merasimleriyle yüzü peçeli bir halde çıkarılır Öteki tarikat mensuplarının katılımıyla da büyük bir heyecan, manevi zevk ve zevkler yaşanır Fazla derûnî ve suzîşli bir tören olur(Halveti Dervişi halvetten çıkarken o şehirdeki öteki tarikat mensupları da merasime davet edilir)
Tekkelerde erbaine, genel olarak bu şekilde olmakla beraber bu halvete senenin diğer aylarında da girilir
Halvete girenin bir jurnal nafakası, bir kadeh bal şerbeti ya da diğer bir şerbet ve takriben elli gram ağırlığında bir yufkadır
Öteki nısıf ve urûb halvetlerine gelince:
Nısıf halvet yirmi gün, urûb halvet on gündür Bunlar senenin herhangi bir ayında gerçekleşebilir
Bir mürşidi kâmil, dergâhında fazla sayıda dervişi halvete sokabilir Halvete koyduklarının tüm masraflarını şeyh efendi karşılar Dergâhın diğer bütün giderleri, tekrar şeyh efendi göre arz edilir bunun dışında bazı tekkelerin masrafları, Osmanlı döneminde padişahlar kadar bahşedilen maaşlarla karşılanırdı Bunlara da zaviye adı verilirdi
Bunun içindir oysa; Turukı Halvetiyye ve HalvetiyyeŞabaniyyede aralıksız teamül şudur:
Dergâhın masrafları için aciz kalmasın diye irşat görevi fukaraya verilmediği gibi onların ekonomik durumları, vasatın altına düşmez Çok varlıklı olanları da vardır
Halvetîlik
Turukı 'aliyye, insanları meşrep, mizaç, neş'e ve mesleklerinde hakim olan özellikleri dikkate alır ve bu özellikleri edebi Muhammedîye sınırları içinde makûl yönlere kanalize ederek insanın kendinde gizli olan istidadı ortaya çıkarıp kendi öz varlığından haberdâr olmasını temin etmek gayesini güder
İşte tarikatlar, bu gayenin ışığında zahirin ve bâtının sultanı hâtemü'l enbiyâ Hz Peygamber (sav)' in iki neş'esi üzerine sabit olup, Hz Ali ve Hz Ebû Bekir (r Anhümâ)' den Cehri ve Hafi olmak üzere iki koldan yayılmıştır Zamanla keyfiyyet ve kemiyyet itibarıyla bu tarikatlar gelişip genişleyince kollara hatta şubelere ayrılmıştır
Bunlar aralarında Mevlevîlik gibi baskın özellik olarak belirtilmiş zümrelere, daha ziyâde üst tabaka mensûplanna ve musikişinaslara, Nakşîlik gibi ilimle meşgul olan ilmiyye ve hâcegân (öğretmen) sınıfına hitap eden tarikatlar görüldüğü gibi toplumun bambaşka karakterlerine sahip muhtelif zümrelerini benzer anda edep altına alma özelliğini taşıyanlar da olmuştur
Her sınıftan insanlara hitap eden ve mensuptan aralarında dağıtılmış iş sahiplerinin görüldüğü bu tarikat, bu gönül ocağı Halvetîlik' tir
Halvetîlik, Türk insanını ve toplumunu en fazla etkileyen tarikatlardan biri, olur ya de birincisidir Buna bir misal tahsis etmek gerekirse Osmanlı'nın Yükseliş Devri padişahları ilk kez almak üzere politika, edebiyat, ilim ve sanat dünyasının çoğu ünlülerinin ya aracısız ya da dolayısıyla Halvetîlik'ten feyz aldıklan bilinmektedir *