Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Hangi nedenlerle dinden çıkmış oluruz?Dinden çıkan bir kişinin geri dönüşü yok mudur?

Hangi nedenlerle dinden çıkmış oluruz?Dinden çıkan bir kişinin geri dönüşü yok mudur?

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Değerli kardeşimiz;
Âhir zaman fitnesinin, inşallah zevâle meylinin başladığı son devrini yaşıyoruz Bazı çevrelerde günahtan kaçınmak âdetâ ayıp addediliyor Namus, iffet, hayâ mefhumları kalabalık ana caddelerden süratle dar sokaklara, kenar mahallelere, kuytu evlere doğru koşuşuyorlar Kendilerini bir evden içeri atıyorlar Tam rahat bir nefes alacaklarken, karşılarındaki akıl almaz makine, dünyanın tâ öte ucundan görüntüler sergilemeye ve ışınlarla mermi yağdırmaya başlıyor Ne yapacaklarını şaşırıyor ve ümitsizlik içinde sadece “âhir zaman demekle yetiniyorlar

Ötede birçok hanede Hz İbrahim’in (as) mûcizesi yeniden yaşanıyor Bu ateşin ortasında bahçeler, bağlar, bülbüller, güller Bu kavganın sonu merak ediliyor Ateş mi suyu yutacak, yoksa su mu ateşi söndürecek? Bir beldede kışın en şiddetli devresinde bir tane olsun hurma yetiştirebilmişseniz, bunun mânâsı şudur: bu yerde hurma olur Mesele bizim gayretimize kalmıştır Gece gündüz soğuk aleyhtarı gösteriler yapmak, bağırmak, çağırmak, soğukla kavga etmek meseleyi halledecek değildir O bir hurmayı, bin yapmanın, milyonlar yapmanın yolunu aramak gerek

Gözümüzün önünden hiç ayrılmayan günümüz fitnesi, bazı Müslümanları gayrete getirirken, bazılarını da ümitsizliğe düşürüyor Bunlar, içlerindeki feverana yön veremediklerinden, teselliyi, günahkârlara sövmede, âsilere çatmada, onları kâfirlikle itham etmede buluyorlar Şeytan, bu gibi Müslümanları büyük bir tehlikenin, dehşetli bir uçurumun kenarına itiyor

Peygamber Efendimizi (asm) dinleyelim:“Kim kardeşine kâfir derse, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuştur Eğer itham edilen kâfir değilse, küfür itham edene döner
İşte yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın en acı tablosu Nefis durmadan zorluyor, şeytan aralıksız teşvik ediyor: Şuna söv! Bunu döv! Şuna kâfir, buna münafık de!Bu, büyük bir yaramızdır Üzerinde ne kadar durulsa yeridir

Karşımızda günah işleyen, tanımadığımız biri İç âlemimizde bir kavga: kötüye yormakla (suizan), iyiye yormak (hüsnüzan) arasında kalıyoruz Nefis diyor ki, bu adam kâfir olmasa bu büyük günahı işlemez Kalp ve vicdan ise, “Büyük günah işlemek kişiyi kâfir etmez, belki bu günahı küfründen değil de nefsine hâkim olamadığından, yahut cehaletinden işlemektedir; günahkârdır, fâsıkdır, ama kâfir olduğunu hemen iddia etmemek gerekir diyerek tedbir yolunu tutuyorlar

“Günahı kebâir (büyük günahlar) işleyen kâfir midir? tartışması Ehli sünnet âlimleri ile Haricîler ve Mûtezile arasında asırlarca sürdü Haricîler büyük olsun küçük olsun her günah işleyenin kâfir olup ebediyen cehennemde kalacağını iddia ederlerken, Mûtezile büyük günah işleyenin ne kâfir ne de mü’min olmayıp, imanla küfür arasında kalacağını savundu Böylece her iki grup da hakikatten uzaklaşarak “dalâlete düştüler

Bu kavganın sonunda galibiyet Ehli sünnetin oldu Bu galibiyet bayrakları sayılacak gibi değil Biz sadece ikisini nakletmekle yetineceğiz: Yahya bin muaz buyuruyor:“Bir anlık iman, yetmiş yıllık küfrü mahveder, yok eder Nasıl oluyor ki yetmiş yıllık iman, bir anlık günahla yok oluyor
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir(Maide, 544)
âyeti kerimesini yanlış tefsir ederek, “Allah’a isyan eden, günah işleyen herkes kâfirdir diyen haricîlere karşı, Ehli sünnet âlimlerinin görüşlerini bir kimyager gibi tahlil eden Fahreddini Râzi Hazretleri bu hususta en isabetli görüşün Hz İkrime’ye (ra) ait olduğunu ifade buyurur

İkrime Hazretlerinin zafer bayrağımız olan şu ifadelerini hep birlikte okuyalım:“Hak teâlânın ‘Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse’ ifadesi, hem kalbi hem de lisaniyle inkâr edenleri içine almaktadır Kalbiyle onun Allah’ın hükmü olduğunu bilip sonra da lisanıyle onun Allah’ın hükmü olduğunu ikrar edip, buna zıt olan şeyleri yapan kimseye gelince, o da Allah’ın indirdiğiyle hükmetmiş, ama onu bilfiil yapmamış olur Binaenaleyh, böyle bir kimsenin bu âyetin hükmüne dahil olması gerekmez (Tefsiri Kebir, 986)
Yakın tarihimizde bir fetret devri yaşadık Hurafeler hortladı; bozuk fikirler yeniden canlandı Yine tekfir moda oldu Ama bu defa Haricîler tarafından değil İşin tuhaf tarafı bu işi yapanlar Haricîlik nedir, Mûtezile nedir, hatta elfâzı küfür nedir pek bilmiyorlardı Ezberledikleri bazı sloganları soğuk damga yaptırmış, önlerine gelenin alnına basıyorlardı Bunlar Resûlûllah Efendimizin (asm) tekfirle ilgili uyarı hadisinin de gâfiliydiler

Tekfir meselesine küfrün tarifinden başlayalım Küfür nedir? Lügat mânâsıyla küfür, nimete karşı nankörlük etmek, nimeti gizlemek, küfran etmek mânâsına geliyor Şer’î ıstılahta ise, küfür, “hiçbir zorlama olmaksızın kendi irade ve isteğiyle iman hakikatlerini inkâr ve tekzip etmek, yahut tasdik etmemek, iman edilmesi gereken mukaddesatı tahkir etmek, onlarla alay etmek, haramı helâl, helâli haram kabul etmek mânâsında

İman, nasıl kalbin tasdiki ve lisanın ikrarıyla sabit oluyorsa, küfür de aynı yolla sabit olur Bu noktada karşımıza “elfazı küfür bahsi çıkıyor, yâni küfür olan sözler

Bu sözleri söylediğini işittiğimiz bir kimseye hemen kâfir diyebilir miyiz? Burada âlimlerimiz bize şu soruyu yöneltiyorlar: Onun kalbi hakkında bilgin var mı? O sözü cehaletinden mi söylüyor, yoksa mukaddesata düşmanlık namına yahut onunla alay etmek niyetiyle mi?Bu nokta çok mühimdir Ve bu incelik, fiiller için ameller için de geçerli

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, “Tekzibi fiil ile ademi fiil arasında büyük fark vardır diyerek bu noktaya dikkatimizi çekiyor Tekzibi fiil, bir işin, bir hareketin, bir vazifenin inkâr edilmesi, “öyle bir şey yoktur denmesi Ademi fiil ise, o işin, o fiilin, varlığı kabul edilmekle birlikte, yapılmaması, yerine getirilmemesi Namazı inkâr etmek başka, namaz kılmamak daha başkadır Birincisi tekzib, ikincisi ise ademi fiildir

Buna göre, bir insan Kur’anı Kerim’in namaz emrini inkâr ederse küfre girer; ama, bu emri kabul ettiği halde namaz kılmazsa kesinlikle kâfir olmaz Haramları işlemek de böyledir Faiz alıp vermeyi Kur’an’ın yasak ettiğini, bunun ilâhî bir yasak olduğunu kabul eden bir insanın nefsine mağlûp olarak bu haramı işlemesi hâlinde kâfir olmayacağı açıktır

Bir de Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretlerini dinleyelim:“Bir kimsenin sarf ettiği bir söz, birçok yönleriyle küfrü gerektiriyor da bir yönüyle küfürden kurtarıyorsa, müftünün onu tercih etmesi gerekir Zira Müslümanlar hakkında hüsnü zan esastır
Bu ilim ve irfan saçan ifadelerde iki yaramızı birden seyrediyoruz Birisi, “suizan, yâni kötüye yormak, olumsuz değerlendirmek Diğeri de, müftünün görevini herkesin yüklenmesi Fetvanın câhiller eline düşmesi

Gümüşhanevî Hazretleri devamla şöyle buyuruyor:“Şu var ki, bu adamın niyeti küfür değilse Müslümandır, fakat niyeti küfür ise müftünün fetvası onu kurtarmaz (Ehli Sünnet İtikadı, s68)
Tekfir konusunda Risalei Nur Külliyatı'ndan “Sünuhat adlı eserde yer alan şu öz, doyurucu ve harika ifadeleri, bu asrın insanı kelime kelime ezberlemeli, harf harf yaşamalı Yoksa hem kendisi büyük günaha girer, hem de bilmeyerek karşısındakini İslâm’dan uzaklaştırır“Meselâ: demiş bu şey küfürdür Yâni, o sıfat imandan neş’et etmemiş, o sıfat kâfiredir O haysiyet ile o zât küfür etti, denilir Fakat mevsufu ise mâsume ve imandan neş’et ettikleri gibi, imanın tereşşuhatına da hâize olan başka evsafa malik olduğundan o zât kâfirdir denilmez İllâ ki, o sıfat küfürden neş’et ettiği yakînen biline Zira başka sebepten de neş’et edebilir Sıfatın delâletinde şek var İmanın vücudunda da yakîn var Şek ise yakînin hükmünü izale etmez Tekfire çabuk cür’et edenler düşünsünler! (Sünuhat, s20)
Demek ki, bir mü’minde, imandan kaynaklanmayan belki cehaletten, sefahatten yahut daha başka bir kaynaktan beslenen sıfatlar bulunabilir Bu sıfatlara “kâfire tabir ediliyor Yine o mü’minin, imanından kaynaklanan birçok da mâsum sıfatı bulunuyor İşte bu sıfatlar, o zâta kâfir dememize mâni Onun dilinden küfrü icap eden bir söz çıkmışsa, yahut o mü’min, imandan kaynaklanmayan ve ancak kâfirlere yakışacak fiiller işlemişse yukarıda verilen ölçüye göre, bunların küfürden doğduğunu, yâni o adamın küfür niyetiyle, İslâm’ı inkâr kasdıyla bunları yaptığını kesinlikle bilmedikçe onu tekfir edemeyiz; kendisine kâfir diyemeyiz “sıfatın delâletinde şek var cümlesi kesin hüküm vermemizi engelliyor Yâni o yaptığı işin, söylediği sözün, taşıdığı sıfatın, onun kâfir olduğuna delil olması şüpheli Bunları küfür kastıyla yaptığını kat’i olarak bilemiyoruz Ama kendisinin mü’min olduğunu biliyoruz Kendisinden sorsak, ben mü’minim, Müslümanım diyecektir Buna göre imanın delâletinde yakîn var, kesinlik var, kat’iyet var Ama küfrün varlığında şek, yâni şüphe var, zan var, tahmin var Biz yakîni, şek ile iptal edemeyiz ve o adama kâfir diyemeyiz

ElEzherî’nin “Kur’an’a mahlûk diyen kimseye kâfir denilebilir mi? sorusuna verdiği şu cevap çok harikadır:
– Söylediği şey küfürdür!
Soru kendisine üç defa tekrar edilir Hep aynı cevabı verir ve sonunda şöyle buyurur:
– Bazen Müslümanın ağzından küfür çıkabilir

Yine Nur Külliyatı'ndan “Münazaratın teşhis ve tedavi ettiği bir yaramıza da bu vesileyle parmak basalım

Dış siyaset konusunda Müslümanlar arasında görüş ayrılığı olabiliyor Bu gayet normaldir Fikir hürriyeti içerisinde anlayışla karşılanmalıdır Ama bazen, bu tip tartışmalarda ölçü kaçıyor Adam, fikren mağlûp düştüğünü hisseder etmez, muhatabını hemen tekfire yelteniyor“Sen bu görüşünle Hristiyanları desteklemiş oldun ve küfre girdin diyebiliyor Bu yanlışını düzeltmeye kalktığınızda sesinin tonunu iyiden iyiye yükseltiyor ve emin bir eda ile Kur’anı Kerim’de, “Yahudileri ve Nasranîleri dost edinmeyin buyurulmuyor mu?
diye size çıkışıyor Bu büyük yanlışın, bu dehşetli hastalığın ve mesuliyeti çok büyük ithamın reçetesi şu birkaç cümlede mevcut:“Bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile, Yahudiyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir Hem de bir adam, zâtı için sevilmez Belki muhabbet sıfat ve san’atı içindir
Demek ki âyeti kerime Yahudiliğe ve Hristiyanlığa muhabbet etmeyi yasaklıyor Meselâ, Hristiyan bir devleti Hristiyanlığı sebebiyle sevmek, bu âyetin yasağına giriyor O devletin sanatını, teknolojisini beğenmek, takdir etmek bu yasağın dışında

Yukarıda naklettiğimiz ifadeler şöyle son buluyor:“Ehli kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin
Yâni, bir Müslüman’ın Ehli kitaptan, meselâ Hristiyan bir hanımı olsa, onu hanımı olduğu için sevecek, ama onun Hristiyanlığına muhabbet etmeyecektir İşte bu ince ölçüden mahrumiyet bize çok pahalıya mâl oluyor

Yeri gelmişken yanlış değerlendirilen bir hadisi şeriften de söz etmek isterim Resûlûllah Efendimizin (asm) bir hadisi şerifinde münafığın alâmetlerini şöyle sıralar:“Konuşunca yalan söyler Söz verince sözünü tutmaz Kendine itimat edilince ihanet eder
Bu hadisi şerifte büyük bir terbiye metodu saklı Bu hadisi yanlış değerlendirenler de dahil olmak üzere, her Müslüman çok iyi bilir ki, “yalan söylemek, “sözünde durmamak, “emanete hıyanet etmek insanı kafir etmez Yine hepimiz biliriz ki, münafık kâfirden daha alçaktır Çünkü, münafık gerçekte kâfir olduğu halde, küfrünü gizleyen, Müslüman görünen kimsedir Bu adam İslâm’ın gizli düşmanıdır ve açık düşmandan daha tehlikelidir Sizi ne zaman ve nasıl vuracağı bilinmez

Şimdi, yalan söyleyen bir Müslüman’ın böyle hâin bir kâfirden daha aşağı olduğunu söylemek mümkün mü? Elbette ki hayır! O halde hadisi şerifteki inceliği şöyle anlayacağız Resûlûllah Efendimiz (asm) bu sözüyle müminlere ihtar ediyor: “Sakın şu günahlara yaklaşmayınız! Çünkü onlar kâfirden daha alçak olan münafığın sıfatlarıdır Bu fevkalâde tesirli bir ikaz, bir sakındırma metodu Bu inceliği sezmeyerek, söz konusu günahları işleyen bir mü’mini nifaka girmekle itham etmek, tekfir gibi büyük bir cinayet, büyük bir vebal, büyük bir cehalet ve dehşetli bir suizan

Çocukluğumuzda çok dinlediğimiz bir fıkra var Mü’minleri tekfir etmeye can atanların psikolojisini çok güzel ifade eder: bir adama lâkap takmışlar “ördek diye İsmini vermez, onu böylece çağırırlarmış Bir gün birisi, lâf arasında “bugün hava bulutlu demiş Adam “sen bana niçin ördek dedin, bunu nasıl yaparsın diye başlamış hakaretler yağdırmaya Beriki neye uğradığını şaşırmış ve nâzikane sormuş, “kardeşim ben sana ne zaman ‘ördek’ dedim? Aldığı cevap şu olmuş: “hava bulutlu oldu mu yağmur yağar; yağmur yağdı mı su göllenir; gölde de ördekler yüzer

Maalesef bugün, günahkâr müminlerin her sözünü ve her hareketini bin bir bahane ile küfre yoran insanlara çokça rastlıyoruz Âlimlerimiz, âriflerimiz, önderlerimiz böyle mi yapıyorlardı!? İşte size lâfızları bile birbirine çok benzeyen iki ifade: belli ki aynı çeşmeden içmiş, aynı terbiyeden geçmişler:“Said’i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir Hatta sarih küfrü bir adamdan görse de, yine te’vile çalışır Onu tekfir etmez (Bediüzzaman)
“Bir Müslümanın sözünü, zayıf bir rivayet dahi olsa mümkün olduğu kadar iyiye yormak gerekir (Gümüşhanevî)
Bugün top yekûn İslâm âlemi, bilgili, fâzıl, mütevazı, herkesin derdine derman olmaya koşan, günahkârlara bir şefkatli baba gibi üzülen gayretli Müslüman tipine son derece muhtaç

Câhil, çığırtkan, ıslah nedir bilmeyen, hastaya sövmeyi tedavi sanan, sevimsiz, muhakemesiz, şefkatsiz, hırçın ve eline fırsat geçse güya hak namına nice zulümler işlemeye hazır, slogan makinesi, anarşist tipler islâm’ı temsil edemezler

Bizim vazifemiz, evvelâ nefsimizi birinci gruba sokmağa çabalamak, başkalarının da böyle olmalarına gayret göstermek, diğer gruba bilmeyerek düşen kardeşlerimizin de kurtuluşlarına dua etmektir Bu noktada şu hadisi şerif bütün mü’minler için ne büyük bir irşaddır! Ebu hureyre (ra) anlatıyor Rasûlullah’a (asm),
Ey Allah’ın Resûlü! Müşriklere beddua et, onları lânetle!denilmişti Şu cevabı verdi:
Ben rahmet olarak gönderildim, lânetleyici olarak değil!
Kaynak:Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 
858,475Konular
981,252Mesajlar
29,553Kullanıcılar
yk393939Son üye
Üst Alt