iltasyazilim
FD Üye
(elimden geldiği ölçüde devamını yapacağım inşallah
sizlerde bilgilerinizi paylaşırsanız sevinirim)
Kendi kendime hanım sahabelerin hayatlarını araştırıp bir arşiv yaptım
Hocalarım bana anlattıklarında bu üç hanım sahabeden çok etkilenmiştim
Sizlerle paylaşmak istedim
:: HİFA HATUN ::
Emirü’lmüminin Hasan bin Ali radıyallahu anhüma’nın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği bir hadisi şerifte:
“Sadece malı için bir kadınla evleneni, Allahü Teala fakir eder Güzelliği için evlenen güzelliğinden fayda görmez Dini için onunla evlenirse, o kadın erkeğe bereket olur buyurulmuştur
Hifa, Medinei Münevvere’de, güzelliği dillerde dolaşan, genç ve zengin bir kadın idi Bir gün Peygamber Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna gelip:
“Ya Rasulullah, bana, beni Cennete götürecek bir iş öğret! dedi
Herkesin durumuna ve ihtiyaçlarına göre nasihatlarda bulunan İki cihan güneşi Efendimiz:
“Bir an önce evlenmeni tavsiye ederim Böylece dininin diğer yarısını emniyete alırsın
buyurdular
Hifa Hanım:
“Ya Rasulullah, bana kim küfüv (denk) olabilir? Beni, Habeş hükümdarı Necaşi istemişti Ubeydullah yüz deve ve daha bir çok şey mehir olarak vaad etmişti Ben onu da kabul etmemiştim Siz kimi münasip görürseniz, razıyım dedi
O sırada gönlünden, Peygamber Efendimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi geçiyordu
Rasulullah kimseyi gücendirmemek için:
“Yarın sabah, mescide ilk önce gelen kimse ile bu hanımın nikahını kıyacağım buyurdular
Sabahleyin, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide ilk önce gelecek kimseyi bekliyordu
Birden kapıda Süheyb radıyallahu anh göründü Son derece güzel ve zengin bir kadın olan Hifa’nın aksine, Süheyb, kimsesiz, fakir, siyaha yakın renkli, çelimsiz, görünüşü hoş olmayan bir kimse idi
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazından sonra, Hifa Hatun’u çağırdı ve durumu bildirdi Hifa, Allahü Teala’nın kazasına ve Allah Rasulü’nün tavsiyesine gönül hoşluğu ile razı oldu Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hutbe okudu ve:
“Ey Süheyb, kalk, hanımın için çarşıdan bir şey al! buyurdu Süheyb:
“Ya Rasulallah, bir dirhem gümüşüm bile yok! dedi
Hifa Hatun, kocasına 10 bin dirhem gümüş hediye ettiğini söyledi Peygamber Efendimiz, Süheyb’i pazara gönderdi Düğün için gerekli şeyleri alıp dönen Süheyb’e:
“Ey Süheyb, şimdi de hanımının elinden tut ve onu evine götür! buyurdular Süheyb çaresiz boynunu büktü ve:
“Ya Rasulallah, benim evim mesciddir, nereye götüreyim? dedi
Yüzü güzel olduğu gibi, kalbi de güzel olan Hifa:
“Filan yerdeki konağımı sana bağışladım Kalk, beni oraya götür! dedi
Allah’ın Rasülu ikisine de dua etti ve ashabı kiramla birlikte bu yeni aileyi yolcu ettiler Hifa Hatun ve Süheyb radıyallahu anhuma yemeklerini hamd ederek tamamladılar Yatacakları esnada, Hifa hatun:
“Ey Süheyb, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin Sen bu nimete şükür için, ben de bu mihnete sabır tevfikine şükür için, gel, bu geceyi ibadet ve taatla geçirelim Sen şükür ediciler, bende sabır ediciler sevabına kavuşalım Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennette yüksek bir çardak vardır Burada sadece şükredenler ve sabredenler bulunur Buyurmuşlardı dedi
O gece, ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular Süheyb, ertesi gün mescide geldiğinde, Cebrail aleyhisselam, geceki hallerini Rasulullah’a çoktan bildirmişti
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ey Süheyb, geceki halinizi sen mi anlatırsın, ben mi haber vereyim? diye sordular
Süheyb radıyallahu anh:
“Ya Rasulallah, siz söyleyiniz dedi
Rasulullah, olanları ve ibadetlerini anlattı Sonra da ikisini cennet ve cemali ilahi ile müjdeledi Süheyb sevincinden o an başını secdeye koydu ve:
“Ya Rabbi, eğer beni mağfiret etmişsen, bir daha günah kirine bulaşmadan ruhumu kabz et! dedi
Allahü Teala, duasını kabul etti ve secdeden başını kaldırmadan onun canını aldı Olanları seyredenler şaşırmış, bir kısmı da ağlamaya başlamıştı Peygamber Efendimiz:
“Size bundan daha tuhafını haber vereyim mi? şu an Hifa da ruhunu Hakk’a teslim etti buyurdular
Bu iki aşk, teslimiyet ve takva abidesinin cenaze namazını Peygamber Efendimiz bizzat kıldırdı Ve onları yan yana defnettirdi Başları ucuna iki tahta koyup, birine “bu, Allah Teala’nın nimetine şükredenin kabridir; diğerine de “bu Allah’ın mihnete sabredenin kabridir yazıldı
:: HANSA HATUN ::
Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel kahramanlık şiirleri söylerdi Müslüman olduktan sonra, İslâm, onu üstün bir feragat ve fedakârlık timsali yapmış ve imanda kemale erdirmişti Dört çocuğu Kadisiye harbinde şehit olduğu hâlde, cesaret ve sebatında asla bir sarsılma olmamıştı Şehit anası olmanın verdiği teselli, ona evlat acısını bile unutturmuştu
Başka söze ne hacet?
Hansa Hatun, Kadisiye muharebe meydanına giderek, çocuklarını şu tarihi sözleriyle coşturmuştur:
Benim kahraman evlatlarım! Allaha yemin ederim ki, Ondan başka ibadet edilecek bir mabud yoktur Siz aynı ananın ve aynı babanın çocuklarısınız Ben kocama ihanet etmiş bir kadın olmadığım gibi, babanız da mazisi lekeli bir insan değildir Hem de ben, zorla değil de kendi isteğimle İslâmiyeti kabul ettim Ve yine kendi arzumla hicret ettim Sizler işte böyle tertemiz bir maziye sahipsiniz
Sizden; gireceğiniz savaşta bu asaletinize uygun bir cesaret ve kahramanlık bekliyorum Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız Sizlerin arkada değil, daima en ön safta çarpıştığınızı görmeliyim Çünkü bu harp, eski savaşlarımız gibi adi, basit çıkarlar uğruna yapılan çapulculuk ve yağmacılık hareketi değildir
Elleriyle yaptıkları putlara tapan, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar vahşete devam eden putperestlere, doğruyu ve hakkı gösterme hareketidir Kısaca bu cihadda emir Allahtan, kumanda da Resulullah efendimizdendir Başka söze ne hacet?
Bu sözlerden sonra çocuklarını ayrı ayrı kucaklayan Hz Hansa, ilave ederek diyor ki:
Ya İslâmın zafer bayrağını Kadisiye’de dalgalandıracaksınız; yahut da din uğruna şehit olduğunuzu duyacağım!
Bir annenin çocuklarına karşı böyle kahramanca konuşması, orada bulunan diğer mücahidleri de coşturuyor ve Kadisiye’de İslâmın zafer bayrağının dalgalanmasına sebep oluyordu
Şehit anası
Nitekim öyle de olmuştur Hasta yatağında yatarken dört oğlunun da şehadet haberi getirilince, haberi getirenlere sordu:
Yani ben, şehit anası mı oldum şimdi?
Evet, şehit anası, hem de dört şehit anası
Zafer kimlerde?
Zafer, müslümanlarda Şimdi Kadisiye’de İslâmın bayrağı dalgalanıyor!
İslâmın bir zaferi için dört oğlum da feda olsun! diyen Hansa Hatun, ellerini kaldırarak şöyle yalvarıyor:
Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı, yine senin dinin uğrunda feda etmiş bulunuyorum Artık beni şehit anaları defterine kaydet! Benim için şehit anası olmak kâfi ikramdir Bunu bana nasip eyle!
Her ne zaman Hansa Hatun’dan söz edilse, Resulullah efendimiz, onun için, “Örnek bir İslâm kadını buyururlardı
Hansa Hatun, ilk önce, Süleymoğulları kabilesinden Revaha bin Abdülaziz Selmi isimli bir zat ile evlenmişti Onun vefatından sonra Mirdas bin Ebi Amir ile evlendi
Medine’nin yolunu tuttu
Risalet güneşi Mekke’de doğup da dünyayı aydınlattığı zaman, bu güneşin aydınlığı her tarafa yayıldı Hz Hansa’nın gözü de bu nur ile aydınlandı Kendi kabilesinden birkaç kişiyi de yanına katarak Medine’nin yolunu tuttu Huzuru saadete vararak İslâmiyet ile şereflendi
Hansa Hatun, devrinin meşhur şairlerindendir Peygamber efendimiz, onun şiirlerini bir hayli dinlediler Bu hanımın fesahat ve belagatını takdir buyurdular
Hz Hansa, ilk olarak şairliğe şöyle başlamıştı:
Arada sırada biriki şiir söylüyordu Fakat Esedoğulları kabilesi ile onun kabilesi arasındaki savaşta, öz kardeşi Muaviye öldürüldü Diğer üvey kardeşi Sahr da mizrakla yaralandı Hansa Hatun bir sene kadar kardeşine ihtimamla baktı, fakat yara bir türlü iyileşmedi Sahr da bu yaradan kurtulamayıp, o da öldü
Hz Hansa da bu iki kardeşinin ayrılığından müteessir olup, bunlar için mersiye söylemeye başladı ve şair olup ortaya çıktı
Hz Ömer, Hansa Hatunun çocuklarının Kadisiye’de şehit olmaları üzerine, şehitlerin çocuklarının her biri için senelik iki yüz dirhem maaş bağladı ve Hz Hansa’nın ismi de şehit çocukları ile birlikte anıldı
Birgün Hansa Hatun, Hz Aişe’nin huzuruna gelmişti Başında matem işareti vardı Hz Aişe de Hz Hansa’yı böyle görünce dedi ki:
Ey Hansa, böyle yapma! Bu şekilde matem tutmayı dinimiz yasaklamıştır
Hz Hansa da şöyle cevap verdi:
Ben bunu bilmiyordum, böyle yapmanın men edildiğinden haberim yoktu Fakat bunu böyle yaptığımın bir sebebi vardır
Hansa Hatun böyle söyledikten sonra, bu sebebi şöyle anlattı:
Cahiliye devrinde, babamın, beni verdiği kocam çok müsrif bir kimseydi Kendisinin de, benim de, bütün varımı, yoğumu dağıttı Kumara verdi Bunun için parasız, pulsuz kalıp muhtaç duruma düştük Kardeşim Sahr malını ikiye bölüp, bize bir şeyler vermişti Az zaman sonra bu mal da heba olup gitti
Hep dağıtıyor
Kardeşim Sahr, benim parasız kalıp muhtaç duruma düstüğümü görmüş ve buna çok üzülmüştü Geride kalan diğer hisseden de bana yine verdi Karısı kendisine, dedi ki:
Bu böyle olmaz, sen daha ne zamana kadar kız kardeşin Hansa’ya malını vermekte devam edeceksin? Onun kocası hep kumar oynuyor ve nesi var, nesi yoksa hep dağıtıyor
Sahr karısına cevaben şu şiiri söyledi:
Yemin ederim ki, ona malımın iyisini vereceğim, o afife bir kadındır Eğer ben ölürsem, o da kendi başörtüsüyle benim matemimi tutar
Bunları anlatan Hansa Hatun sözlerini şöyle bitirdi:
İşte ben de onun matemi için böyle yapıyordum
Hz Hansa 646 yılında vefat etti
:: ÜMMİ ÜMARE NESİBE HATUN ::
Ümmi Ümare, Uhud gazasına, kocası Zeyd bin Asım, oğulları Habib ve Abdullah ile birlikte katılarak, secaat ve kahramanlıklar gösterdi Gazilere su dağıtmak ve yaralarını sarmak vazifesiyle katıldığı savaşın en şiddetli bir anında, Resulullah efendimize saldıran bir müşriki atından aşağı düşürüp öldürdü
Ok, kılıç ve kalkan kullanarak düşmana saldırırken kendisi de birkaç yerinden yaralandı Yaralı hâliyle kocasını ve oğullarını savaşa teşvik etti Düşman, Resulullah efendimize hangi istikametten saldırırsa, hemen kocası ve oğullarıyla oradan müdafaa ederlerdi
Çarpışmaya koyuldum
Ümmi Ümare der ki: “Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım Halk ne yapıyor bir bakayım dedim Yanımda bir kirba ve içinde su vardı Resulullahın yanına kadar gittim Kendisi, o sırada Eshabı arasında bulunuyordu Bu zamanda müslümanlar savaş üstünlüğünü devam ettiriyorlardı
Müslümanlar dağılmaya başlayınca, Resulullahın yanına vardım Çarpışmaya koyuldum Kılıçla, okla müşrikleri Resulullahtan uzaklaştırmaya çalıştım Bu arada da yaralandım Resulullahın yanında on kişi kalmamıştı Ben, oğullarım ve kocam, Resulullahın önünde çarpışıyor, müşrikleri ondan uzaklaştırıyorduk
Bir ara Resulullah efendimiz, benim yanımda kalkan bulunmadığını gördü Yanında kalkan bulunanlardan birisine buyurdu ki:
Ey kalkan sahibi, kalkanını çarpışana bırak!
O kimse kalkanını Resulullaha verdi Ben de Resulullah efendimizden alıp, onunla korundum
Bize ne yaptılarsa, müşrik süvarileri yaptılar Atlı bir adam gelip, bana vurdu Kalkanımla korundum Ben de onun atının ayaklarına kılıç çaldım At arkaüstü yıkılınca, Peygamber efendimiz oğlum Abdullah’a şöyle buyurdu:
Ey Ümmi Ümare’nin oğlu! Annene, annene yardım et!
Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah ibni Zeyd anlatır:
Uhud günü sol kolumdan yaralanmıştım Beni, hurma ağacı gibi upuzun bir adam vurmuştu Resulullah efendimiz; “Yaranı sar buyurdu Anam yanıma geldi Yaraları sarmak için yanında bulunan hazır bezlerle yaramı sardı
Herkes katlanabilir mi?
Bu sırada Resulullah efendimiz bana bakıyordu Annem, yaramı sardıktan sonra, bana dedi ki:
Kalk yavrucuğum! Müşriklerle çarpış!
Resulullah efendimiz de buyurdular ki:
Ey Ümmi Ümare! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye, herkes katlanabilir, dayanabilir mi?
Beni yaralayan müşrik o sırada oradan geçiyordu Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:
İşte, oğluna vuran adam!
Annem, hemen onun önüne geçip, bacağına vurup çökertti Bunun üzerine, Resulullahın, mübarek dişleri görünecek kadar gülümsediğini gördüm Sonra buyurdu ki:
Allaha hamd olsun ki, seni düşmanına muzaffer kılıp, gözünü aydın etti Öcünü almayı sana gözünle gösterdi
Peygamber efendimiz, Uhud savaşında Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah’a buyurdu ki:
Ey Ümmi Ümare’nin oğlu!
Hz Abdullah, “Buyur ya Resulallah deyince, ona, taş atmasını buyurdu
Hz Abdullah, önünde gitmekte olan atlı müşrike bir taş attı Taş, atın gözüne değince, at ürktü ve at da, atlı da yere yıkıldı Hz Abdullah taşa tutup, o müşriki yaraladı
Su dağıtıyordu
Ümmi Ümare, Uhud’da oğlu yaralanınca, oğlunun yarasını ve diğer sahabilerin yaralarını sarıyor, susuz olanlara su dağıtıyordu Daha sonra, eline bir kılıç alarak çarpışmaya başladı
İbni Kamia kâfiri, Resulullahı öldürmeye yemin etmişti Resulullahı gördü Resulullaha hücum edince, Ümmi Ümare atının önüne geçti Atını durdurup İbni Kamia’ya saldırdı O müşrikin üzerinde zırh olduğu için darbeleri pek tesir etmedi Zırh olmasaydı, o da öldürülen diğer müşriklerin yanına gidecekti
Sonunda o müşrikin şiddetli bir hücumu ile boynundan ağır yaralandı Resulullah efendimiz onun için buyurmuştur ki:
Uhud günü ne tarafıma baktıysam, hep Ümmi Ümare, hep Ümmi Ümare’yi gördüm
Nesibe Hatun, bu savaşta onikionüç yerinden yaralanmıştı Bunlardan en ağırı, İbni Kamia’nın, boynunda açtığı yaraydı Resulullah efendimiz, oğlu Abdullah’a bu yarayı sarmasını emrettiler Sonra buyurdular ki:
Ev halkınızı Allahü teâlâ mübarek kılsın Senin annenin makamı filan ve filanların makamından hayırlıdır Allahü teâlâ sizin ev halkınıza rahmet etsin!
Bir sene tedavi gördükten sonra bu yara iyileşti
Müseylemetül Kezzab, yalancı peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkınca, Ümmi Ümare’nin oğlu Habib, Amman’dan Medine’ye gelirken esir düştü Müseyleme, kendisinin peygamberliğini kabul etmesini istedi Habib onu tasdik etmeyince, tek tek uzuvları kesilerek şehit edildi
Ölümünü göstersin
Bunu işiten Ümmi Ümare Müseyleme’nin ölümünü göstermesi için Allahü teâlâya duâ etti Yaşı altmışın üzerinde olmasına rağmen, oğlu Abdullah’la beraber Yemame savaşına iştirak etti Savaşın şiddetli bir anında, müslümanların dağılmaya başlamaları üzerine, kılıcını çekerek düşmana hücum etti Oniki yerinden yara aldı Müseyleme’yi de yaraladı
Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah’ın da bulunduğu, bir grup müslümanın önünden atla kaçmaya çalışan Müseylemetül Kezzab, Hz Vahşi tarafından mızrakla vurularak öldürüldü
Ümmi Ümare bu savaşta kolunun birini kaybetti İslâm ordusunun kumandanı Halid bin Velid, kendisiyle yakından alâkadar oldu Yaralarını sardırdı Böylece Müseyleme’nin ölüşünü görmüş oldu
Bir gün Nesibe Hatun, Peygamberimize dedi ki:
Ya Resulallah, Allahü teâlâya duâ et de cennette sana komşu olalım Peygamber efendimiz de, “Allahım! Bunları, cennette bana komşu ve arkadaş et diye duâ etti Bunun üzerine Ümmi Ümare dedi ki:
Bu bana kâfidir Artık dünyada ne musibet gelirse gelsin, hiç ehemmiyeti yok
duâ ederler
Birgün Resulullah efendimiz Ümmi Ümare’nin evine teşrif ettiler Ümmi Ümare de yemek ikram etti Resulullah efendimiz Sen de yebuyurdular O da oruçlu olduğunu arz etti Bunun üzerine Resulullah efendimiz buyurdu ki:
Bir oruçlunun yanında yemek yenildiği zaman, sofra kalkıncaya kadar, melekler oruçluya duâ ederler
Hz Ebu Bekir de hilafeti zamanında, kendisini evinde ziyaret eder, hâlini, hatırını sorardı Hz Ömer zamanında, bir savaşta elde edilen ganimetler içinde kıymetli kumaşlar da vardı Bunların en kıymetlisi olan altın sırmalı bir elbise, Hz Ömer’e isabet etti
Herkes gelinine veya hanımı Hz Ali’nin kızı Ümmi Gülsüm’e verecek diye beklerken, Hz Ömer, “Bu elbiseye Ümmi Ümare herkesten daha layıktır buyurdu ve arkasından ilave etti:
Resulullah efendimizin, “Savaşta ne tarafa baktımsa, hep Ümmi Ümare, hep Ümmi Ümare’yi gördüm buyurduğunu işittim
Bunları söyledikten sonra elbiseyi Ümmi Ümare’ye gönderdi
Ümmi Ümare Uhud’dan başka, Hudeybiye, Hayber Umretül kaza, Huneyn ve Yemame gazalarına da katıldı Biati Rıdvan’da hazır bulunmakla şereflendiler Oğulları Habib ve Abdullah da, Peygamber efendimizin bütün gazalarına iştirak ettiler
Ümmi Ümare, ensarın Hazrec kabilesinden olup, Medine’nin ileri gelen ailelerindendir Mazin bin Neccar’in evladındandır Annesi, Rebab binti Abdullah’tır Tahminen miladî yılında doğdu İkinci Akabe biatında bulunarak, zevciyle birlikte müslüman olmakla şereflendi
Onlardan da biat aldım
Akabe’de, kocası Zeyd biat ettikten sonra, Peygamberimize gelerek dedi ki:
Ya Resulallah! Ümmi Ümare ve Ümmi Müney adlı iki kadın da bizimle birlikte biat için gelmişlerdir
Bunun üzerine Resulullah efendimiz, “Hangi şartlarda sizden biat aldımsa, onlardan da aynı şartlarda biat aldım Ellerini tutup müsafeha zarureti yokturbuyurdular ve kadınların elini tutmadılar
Ümmi Ümare’nin ilk kocası ensardan Zeyd bin Asım’dır Zeyd’den Abdullah ve Habib isminde iki oğlu vardı Her iki oğlu da Bedir savaşına katıldı Diğer gazaların hepsine birlikte iştirak ettiler
Hz Zeyd’in vefatından sonra Ümmi Ümare, Guzeyye İbni Amr’la evlendi Bu zattan da oğlu Temim ve kızı Havle dünyaya geldi Ümmi Ümare’nin ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir Ancak Medine’de vefat etmiş, Bakî kabristanına defnedilmiştir
Ümmi Ümare’den, Abbad ibni Temim, Hâris ibni Abdullah ibni Kâb, İkrime ve Leyla hadis rivayet etmişlerdir
sizlerde bilgilerinizi paylaşırsanız sevinirim)
Kendi kendime hanım sahabelerin hayatlarını araştırıp bir arşiv yaptım
Hocalarım bana anlattıklarında bu üç hanım sahabeden çok etkilenmiştim
Sizlerle paylaşmak istedim
:: HİFA HATUN ::
Emirü’lmüminin Hasan bin Ali radıyallahu anhüma’nın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği bir hadisi şerifte:
“Sadece malı için bir kadınla evleneni, Allahü Teala fakir eder Güzelliği için evlenen güzelliğinden fayda görmez Dini için onunla evlenirse, o kadın erkeğe bereket olur buyurulmuştur
Hifa, Medinei Münevvere’de, güzelliği dillerde dolaşan, genç ve zengin bir kadın idi Bir gün Peygamber Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna gelip:
“Ya Rasulullah, bana, beni Cennete götürecek bir iş öğret! dedi
Herkesin durumuna ve ihtiyaçlarına göre nasihatlarda bulunan İki cihan güneşi Efendimiz:
“Bir an önce evlenmeni tavsiye ederim Böylece dininin diğer yarısını emniyete alırsın
buyurdular
Hifa Hanım:
“Ya Rasulullah, bana kim küfüv (denk) olabilir? Beni, Habeş hükümdarı Necaşi istemişti Ubeydullah yüz deve ve daha bir çok şey mehir olarak vaad etmişti Ben onu da kabul etmemiştim Siz kimi münasip görürseniz, razıyım dedi
O sırada gönlünden, Peygamber Efendimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi geçiyordu
Rasulullah kimseyi gücendirmemek için:
“Yarın sabah, mescide ilk önce gelen kimse ile bu hanımın nikahını kıyacağım buyurdular
Sabahleyin, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide ilk önce gelecek kimseyi bekliyordu
Birden kapıda Süheyb radıyallahu anh göründü Son derece güzel ve zengin bir kadın olan Hifa’nın aksine, Süheyb, kimsesiz, fakir, siyaha yakın renkli, çelimsiz, görünüşü hoş olmayan bir kimse idi
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazından sonra, Hifa Hatun’u çağırdı ve durumu bildirdi Hifa, Allahü Teala’nın kazasına ve Allah Rasulü’nün tavsiyesine gönül hoşluğu ile razı oldu Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hutbe okudu ve:
“Ey Süheyb, kalk, hanımın için çarşıdan bir şey al! buyurdu Süheyb:
“Ya Rasulallah, bir dirhem gümüşüm bile yok! dedi
Hifa Hatun, kocasına 10 bin dirhem gümüş hediye ettiğini söyledi Peygamber Efendimiz, Süheyb’i pazara gönderdi Düğün için gerekli şeyleri alıp dönen Süheyb’e:
“Ey Süheyb, şimdi de hanımının elinden tut ve onu evine götür! buyurdular Süheyb çaresiz boynunu büktü ve:
“Ya Rasulallah, benim evim mesciddir, nereye götüreyim? dedi
Yüzü güzel olduğu gibi, kalbi de güzel olan Hifa:
“Filan yerdeki konağımı sana bağışladım Kalk, beni oraya götür! dedi
Allah’ın Rasülu ikisine de dua etti ve ashabı kiramla birlikte bu yeni aileyi yolcu ettiler Hifa Hatun ve Süheyb radıyallahu anhuma yemeklerini hamd ederek tamamladılar Yatacakları esnada, Hifa hatun:
“Ey Süheyb, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin Sen bu nimete şükür için, ben de bu mihnete sabır tevfikine şükür için, gel, bu geceyi ibadet ve taatla geçirelim Sen şükür ediciler, bende sabır ediciler sevabına kavuşalım Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennette yüksek bir çardak vardır Burada sadece şükredenler ve sabredenler bulunur Buyurmuşlardı dedi
O gece, ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular Süheyb, ertesi gün mescide geldiğinde, Cebrail aleyhisselam, geceki hallerini Rasulullah’a çoktan bildirmişti
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ey Süheyb, geceki halinizi sen mi anlatırsın, ben mi haber vereyim? diye sordular
Süheyb radıyallahu anh:
“Ya Rasulallah, siz söyleyiniz dedi
Rasulullah, olanları ve ibadetlerini anlattı Sonra da ikisini cennet ve cemali ilahi ile müjdeledi Süheyb sevincinden o an başını secdeye koydu ve:
“Ya Rabbi, eğer beni mağfiret etmişsen, bir daha günah kirine bulaşmadan ruhumu kabz et! dedi
Allahü Teala, duasını kabul etti ve secdeden başını kaldırmadan onun canını aldı Olanları seyredenler şaşırmış, bir kısmı da ağlamaya başlamıştı Peygamber Efendimiz:
“Size bundan daha tuhafını haber vereyim mi? şu an Hifa da ruhunu Hakk’a teslim etti buyurdular
Bu iki aşk, teslimiyet ve takva abidesinin cenaze namazını Peygamber Efendimiz bizzat kıldırdı Ve onları yan yana defnettirdi Başları ucuna iki tahta koyup, birine “bu, Allah Teala’nın nimetine şükredenin kabridir; diğerine de “bu Allah’ın mihnete sabredenin kabridir yazıldı
:: HANSA HATUN ::
Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel kahramanlık şiirleri söylerdi Müslüman olduktan sonra, İslâm, onu üstün bir feragat ve fedakârlık timsali yapmış ve imanda kemale erdirmişti Dört çocuğu Kadisiye harbinde şehit olduğu hâlde, cesaret ve sebatında asla bir sarsılma olmamıştı Şehit anası olmanın verdiği teselli, ona evlat acısını bile unutturmuştu
Başka söze ne hacet?
Hansa Hatun, Kadisiye muharebe meydanına giderek, çocuklarını şu tarihi sözleriyle coşturmuştur:
Benim kahraman evlatlarım! Allaha yemin ederim ki, Ondan başka ibadet edilecek bir mabud yoktur Siz aynı ananın ve aynı babanın çocuklarısınız Ben kocama ihanet etmiş bir kadın olmadığım gibi, babanız da mazisi lekeli bir insan değildir Hem de ben, zorla değil de kendi isteğimle İslâmiyeti kabul ettim Ve yine kendi arzumla hicret ettim Sizler işte böyle tertemiz bir maziye sahipsiniz
Sizden; gireceğiniz savaşta bu asaletinize uygun bir cesaret ve kahramanlık bekliyorum Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız Sizlerin arkada değil, daima en ön safta çarpıştığınızı görmeliyim Çünkü bu harp, eski savaşlarımız gibi adi, basit çıkarlar uğruna yapılan çapulculuk ve yağmacılık hareketi değildir
Elleriyle yaptıkları putlara tapan, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar vahşete devam eden putperestlere, doğruyu ve hakkı gösterme hareketidir Kısaca bu cihadda emir Allahtan, kumanda da Resulullah efendimizdendir Başka söze ne hacet?
Bu sözlerden sonra çocuklarını ayrı ayrı kucaklayan Hz Hansa, ilave ederek diyor ki:
Ya İslâmın zafer bayrağını Kadisiye’de dalgalandıracaksınız; yahut da din uğruna şehit olduğunuzu duyacağım!
Bir annenin çocuklarına karşı böyle kahramanca konuşması, orada bulunan diğer mücahidleri de coşturuyor ve Kadisiye’de İslâmın zafer bayrağının dalgalanmasına sebep oluyordu
Şehit anası
Nitekim öyle de olmuştur Hasta yatağında yatarken dört oğlunun da şehadet haberi getirilince, haberi getirenlere sordu:
Yani ben, şehit anası mı oldum şimdi?
Evet, şehit anası, hem de dört şehit anası
Zafer kimlerde?
Zafer, müslümanlarda Şimdi Kadisiye’de İslâmın bayrağı dalgalanıyor!
İslâmın bir zaferi için dört oğlum da feda olsun! diyen Hansa Hatun, ellerini kaldırarak şöyle yalvarıyor:
Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı, yine senin dinin uğrunda feda etmiş bulunuyorum Artık beni şehit anaları defterine kaydet! Benim için şehit anası olmak kâfi ikramdir Bunu bana nasip eyle!
Her ne zaman Hansa Hatun’dan söz edilse, Resulullah efendimiz, onun için, “Örnek bir İslâm kadını buyururlardı
Hansa Hatun, ilk önce, Süleymoğulları kabilesinden Revaha bin Abdülaziz Selmi isimli bir zat ile evlenmişti Onun vefatından sonra Mirdas bin Ebi Amir ile evlendi
Medine’nin yolunu tuttu
Risalet güneşi Mekke’de doğup da dünyayı aydınlattığı zaman, bu güneşin aydınlığı her tarafa yayıldı Hz Hansa’nın gözü de bu nur ile aydınlandı Kendi kabilesinden birkaç kişiyi de yanına katarak Medine’nin yolunu tuttu Huzuru saadete vararak İslâmiyet ile şereflendi
Hansa Hatun, devrinin meşhur şairlerindendir Peygamber efendimiz, onun şiirlerini bir hayli dinlediler Bu hanımın fesahat ve belagatını takdir buyurdular
Hz Hansa, ilk olarak şairliğe şöyle başlamıştı:
Arada sırada biriki şiir söylüyordu Fakat Esedoğulları kabilesi ile onun kabilesi arasındaki savaşta, öz kardeşi Muaviye öldürüldü Diğer üvey kardeşi Sahr da mizrakla yaralandı Hansa Hatun bir sene kadar kardeşine ihtimamla baktı, fakat yara bir türlü iyileşmedi Sahr da bu yaradan kurtulamayıp, o da öldü
Hz Hansa da bu iki kardeşinin ayrılığından müteessir olup, bunlar için mersiye söylemeye başladı ve şair olup ortaya çıktı
Hz Ömer, Hansa Hatunun çocuklarının Kadisiye’de şehit olmaları üzerine, şehitlerin çocuklarının her biri için senelik iki yüz dirhem maaş bağladı ve Hz Hansa’nın ismi de şehit çocukları ile birlikte anıldı
Birgün Hansa Hatun, Hz Aişe’nin huzuruna gelmişti Başında matem işareti vardı Hz Aişe de Hz Hansa’yı böyle görünce dedi ki:
Ey Hansa, böyle yapma! Bu şekilde matem tutmayı dinimiz yasaklamıştır
Hz Hansa da şöyle cevap verdi:
Ben bunu bilmiyordum, böyle yapmanın men edildiğinden haberim yoktu Fakat bunu böyle yaptığımın bir sebebi vardır
Hansa Hatun böyle söyledikten sonra, bu sebebi şöyle anlattı:
Cahiliye devrinde, babamın, beni verdiği kocam çok müsrif bir kimseydi Kendisinin de, benim de, bütün varımı, yoğumu dağıttı Kumara verdi Bunun için parasız, pulsuz kalıp muhtaç duruma düştük Kardeşim Sahr malını ikiye bölüp, bize bir şeyler vermişti Az zaman sonra bu mal da heba olup gitti
Hep dağıtıyor
Kardeşim Sahr, benim parasız kalıp muhtaç duruma düstüğümü görmüş ve buna çok üzülmüştü Geride kalan diğer hisseden de bana yine verdi Karısı kendisine, dedi ki:
Bu böyle olmaz, sen daha ne zamana kadar kız kardeşin Hansa’ya malını vermekte devam edeceksin? Onun kocası hep kumar oynuyor ve nesi var, nesi yoksa hep dağıtıyor
Sahr karısına cevaben şu şiiri söyledi:
Yemin ederim ki, ona malımın iyisini vereceğim, o afife bir kadındır Eğer ben ölürsem, o da kendi başörtüsüyle benim matemimi tutar
Bunları anlatan Hansa Hatun sözlerini şöyle bitirdi:
İşte ben de onun matemi için böyle yapıyordum
Hz Hansa 646 yılında vefat etti
:: ÜMMİ ÜMARE NESİBE HATUN ::
Ümmi Ümare, Uhud gazasına, kocası Zeyd bin Asım, oğulları Habib ve Abdullah ile birlikte katılarak, secaat ve kahramanlıklar gösterdi Gazilere su dağıtmak ve yaralarını sarmak vazifesiyle katıldığı savaşın en şiddetli bir anında, Resulullah efendimize saldıran bir müşriki atından aşağı düşürüp öldürdü
Ok, kılıç ve kalkan kullanarak düşmana saldırırken kendisi de birkaç yerinden yaralandı Yaralı hâliyle kocasını ve oğullarını savaşa teşvik etti Düşman, Resulullah efendimize hangi istikametten saldırırsa, hemen kocası ve oğullarıyla oradan müdafaa ederlerdi
Çarpışmaya koyuldum
Ümmi Ümare der ki: “Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım Halk ne yapıyor bir bakayım dedim Yanımda bir kirba ve içinde su vardı Resulullahın yanına kadar gittim Kendisi, o sırada Eshabı arasında bulunuyordu Bu zamanda müslümanlar savaş üstünlüğünü devam ettiriyorlardı
Müslümanlar dağılmaya başlayınca, Resulullahın yanına vardım Çarpışmaya koyuldum Kılıçla, okla müşrikleri Resulullahtan uzaklaştırmaya çalıştım Bu arada da yaralandım Resulullahın yanında on kişi kalmamıştı Ben, oğullarım ve kocam, Resulullahın önünde çarpışıyor, müşrikleri ondan uzaklaştırıyorduk
Bir ara Resulullah efendimiz, benim yanımda kalkan bulunmadığını gördü Yanında kalkan bulunanlardan birisine buyurdu ki:
Ey kalkan sahibi, kalkanını çarpışana bırak!
O kimse kalkanını Resulullaha verdi Ben de Resulullah efendimizden alıp, onunla korundum
Bize ne yaptılarsa, müşrik süvarileri yaptılar Atlı bir adam gelip, bana vurdu Kalkanımla korundum Ben de onun atının ayaklarına kılıç çaldım At arkaüstü yıkılınca, Peygamber efendimiz oğlum Abdullah’a şöyle buyurdu:
Ey Ümmi Ümare’nin oğlu! Annene, annene yardım et!
Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah ibni Zeyd anlatır:
Uhud günü sol kolumdan yaralanmıştım Beni, hurma ağacı gibi upuzun bir adam vurmuştu Resulullah efendimiz; “Yaranı sar buyurdu Anam yanıma geldi Yaraları sarmak için yanında bulunan hazır bezlerle yaramı sardı
Herkes katlanabilir mi?
Bu sırada Resulullah efendimiz bana bakıyordu Annem, yaramı sardıktan sonra, bana dedi ki:
Kalk yavrucuğum! Müşriklerle çarpış!
Resulullah efendimiz de buyurdular ki:
Ey Ümmi Ümare! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye, herkes katlanabilir, dayanabilir mi?
Beni yaralayan müşrik o sırada oradan geçiyordu Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:
İşte, oğluna vuran adam!
Annem, hemen onun önüne geçip, bacağına vurup çökertti Bunun üzerine, Resulullahın, mübarek dişleri görünecek kadar gülümsediğini gördüm Sonra buyurdu ki:
Allaha hamd olsun ki, seni düşmanına muzaffer kılıp, gözünü aydın etti Öcünü almayı sana gözünle gösterdi
Peygamber efendimiz, Uhud savaşında Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah’a buyurdu ki:
Ey Ümmi Ümare’nin oğlu!
Hz Abdullah, “Buyur ya Resulallah deyince, ona, taş atmasını buyurdu
Hz Abdullah, önünde gitmekte olan atlı müşrike bir taş attı Taş, atın gözüne değince, at ürktü ve at da, atlı da yere yıkıldı Hz Abdullah taşa tutup, o müşriki yaraladı
Su dağıtıyordu
Ümmi Ümare, Uhud’da oğlu yaralanınca, oğlunun yarasını ve diğer sahabilerin yaralarını sarıyor, susuz olanlara su dağıtıyordu Daha sonra, eline bir kılıç alarak çarpışmaya başladı
İbni Kamia kâfiri, Resulullahı öldürmeye yemin etmişti Resulullahı gördü Resulullaha hücum edince, Ümmi Ümare atının önüne geçti Atını durdurup İbni Kamia’ya saldırdı O müşrikin üzerinde zırh olduğu için darbeleri pek tesir etmedi Zırh olmasaydı, o da öldürülen diğer müşriklerin yanına gidecekti
Sonunda o müşrikin şiddetli bir hücumu ile boynundan ağır yaralandı Resulullah efendimiz onun için buyurmuştur ki:
Uhud günü ne tarafıma baktıysam, hep Ümmi Ümare, hep Ümmi Ümare’yi gördüm
Nesibe Hatun, bu savaşta onikionüç yerinden yaralanmıştı Bunlardan en ağırı, İbni Kamia’nın, boynunda açtığı yaraydı Resulullah efendimiz, oğlu Abdullah’a bu yarayı sarmasını emrettiler Sonra buyurdular ki:
Ev halkınızı Allahü teâlâ mübarek kılsın Senin annenin makamı filan ve filanların makamından hayırlıdır Allahü teâlâ sizin ev halkınıza rahmet etsin!
Bir sene tedavi gördükten sonra bu yara iyileşti
Müseylemetül Kezzab, yalancı peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkınca, Ümmi Ümare’nin oğlu Habib, Amman’dan Medine’ye gelirken esir düştü Müseyleme, kendisinin peygamberliğini kabul etmesini istedi Habib onu tasdik etmeyince, tek tek uzuvları kesilerek şehit edildi
Ölümünü göstersin
Bunu işiten Ümmi Ümare Müseyleme’nin ölümünü göstermesi için Allahü teâlâya duâ etti Yaşı altmışın üzerinde olmasına rağmen, oğlu Abdullah’la beraber Yemame savaşına iştirak etti Savaşın şiddetli bir anında, müslümanların dağılmaya başlamaları üzerine, kılıcını çekerek düşmana hücum etti Oniki yerinden yara aldı Müseyleme’yi de yaraladı
Ümmi Ümare’nin oğlu Abdullah’ın da bulunduğu, bir grup müslümanın önünden atla kaçmaya çalışan Müseylemetül Kezzab, Hz Vahşi tarafından mızrakla vurularak öldürüldü
Ümmi Ümare bu savaşta kolunun birini kaybetti İslâm ordusunun kumandanı Halid bin Velid, kendisiyle yakından alâkadar oldu Yaralarını sardırdı Böylece Müseyleme’nin ölüşünü görmüş oldu
Bir gün Nesibe Hatun, Peygamberimize dedi ki:
Ya Resulallah, Allahü teâlâya duâ et de cennette sana komşu olalım Peygamber efendimiz de, “Allahım! Bunları, cennette bana komşu ve arkadaş et diye duâ etti Bunun üzerine Ümmi Ümare dedi ki:
Bu bana kâfidir Artık dünyada ne musibet gelirse gelsin, hiç ehemmiyeti yok
duâ ederler
Birgün Resulullah efendimiz Ümmi Ümare’nin evine teşrif ettiler Ümmi Ümare de yemek ikram etti Resulullah efendimiz Sen de yebuyurdular O da oruçlu olduğunu arz etti Bunun üzerine Resulullah efendimiz buyurdu ki:
Bir oruçlunun yanında yemek yenildiği zaman, sofra kalkıncaya kadar, melekler oruçluya duâ ederler
Hz Ebu Bekir de hilafeti zamanında, kendisini evinde ziyaret eder, hâlini, hatırını sorardı Hz Ömer zamanında, bir savaşta elde edilen ganimetler içinde kıymetli kumaşlar da vardı Bunların en kıymetlisi olan altın sırmalı bir elbise, Hz Ömer’e isabet etti
Herkes gelinine veya hanımı Hz Ali’nin kızı Ümmi Gülsüm’e verecek diye beklerken, Hz Ömer, “Bu elbiseye Ümmi Ümare herkesten daha layıktır buyurdu ve arkasından ilave etti:
Resulullah efendimizin, “Savaşta ne tarafa baktımsa, hep Ümmi Ümare, hep Ümmi Ümare’yi gördüm buyurduğunu işittim
Bunları söyledikten sonra elbiseyi Ümmi Ümare’ye gönderdi
Ümmi Ümare Uhud’dan başka, Hudeybiye, Hayber Umretül kaza, Huneyn ve Yemame gazalarına da katıldı Biati Rıdvan’da hazır bulunmakla şereflendiler Oğulları Habib ve Abdullah da, Peygamber efendimizin bütün gazalarına iştirak ettiler
Ümmi Ümare, ensarın Hazrec kabilesinden olup, Medine’nin ileri gelen ailelerindendir Mazin bin Neccar’in evladındandır Annesi, Rebab binti Abdullah’tır Tahminen miladî yılında doğdu İkinci Akabe biatında bulunarak, zevciyle birlikte müslüman olmakla şereflendi
Onlardan da biat aldım
Akabe’de, kocası Zeyd biat ettikten sonra, Peygamberimize gelerek dedi ki:
Ya Resulallah! Ümmi Ümare ve Ümmi Müney adlı iki kadın da bizimle birlikte biat için gelmişlerdir
Bunun üzerine Resulullah efendimiz, “Hangi şartlarda sizden biat aldımsa, onlardan da aynı şartlarda biat aldım Ellerini tutup müsafeha zarureti yokturbuyurdular ve kadınların elini tutmadılar
Ümmi Ümare’nin ilk kocası ensardan Zeyd bin Asım’dır Zeyd’den Abdullah ve Habib isminde iki oğlu vardı Her iki oğlu da Bedir savaşına katıldı Diğer gazaların hepsine birlikte iştirak ettiler
Hz Zeyd’in vefatından sonra Ümmi Ümare, Guzeyye İbni Amr’la evlendi Bu zattan da oğlu Temim ve kızı Havle dünyaya geldi Ümmi Ümare’nin ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir Ancak Medine’de vefat etmiş, Bakî kabristanına defnedilmiştir
Ümmi Ümare’den, Abbad ibni Temim, Hâris ibni Abdullah ibni Kâb, İkrime ve Leyla hadis rivayet etmişlerdir
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.