nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
HASAN CAN
Yavuz Sultan Selîm Hanın nedîmi, sohbet arkadaşı ve velî Tâcü'tTevârih kitabının müellifi Şeyhülislâm Öğretmen Sâdeddîn Efendinin babasıdır 1490 (H896) senesinde doğduğu varsayım edilmektedir 1567 (H974) senesinde Bursa'da vefât etti
Hasan Can'ın babası İsfehanlı müezzin Hâfız Mehmed Efendi, onun babası da Hâfız Cemâleddîn'dir Babası, Akkoyunlu hükümdârı Yâkub Hansın saray hâfızı idi Fazla hoş sesi vardı Dâvûdî sesiyle okuduğu Kur'ânı kerîm dillere destan olmuştu Sultan Yâkub'un vefâtından sonradan tahta geçen Rüstem Han da, Hâfız Mehmed Efendiye koskocoman yakın olma gösterdi ve onu sarayda tuttu
Rüstem Hanın vefâtından sonradan, şehzâdeler arasındaki taht kavgaları nedeniyle devletin fetret devri başladı, parçalanıp yıkılmaya yüz tuttu Bu sırada, babası Şeyh Haydar'dan kalan Hataylı tekkesinde şeyh olan Şâh İsmâil, etrâfında toplanan müridleri ile Şirvân'a saldırdı Eshâbı kirâm düşmanlığını ilân edip, Ehli sünnet îtikâdındaki birçok müslümanı öldürdü 1502 senesinde, Tebriz'de Safevî devletini kurdu Hazreti Ebû Bekr ile hazreti Ömer'e ve Eshâbı kirâmın daha birçoğuna dil uzatıp sövmeye başladı Câmilerde namaz kılmayı yasak edip, minberleri yıktırdı Tutup yakalattığı tüm Ehli sünnet âlimlerini şehîd etti Müslümanların mallarına, kadınlarına ve kızlarına saldırıp ellerinden aldı Askerine dağıtarak, istedikleri gibi kullanmalarına izin verdi Akla hayâle gelmedik nice kötülükler yaptı
Müslümanların bu perişan hâlini haber alan Yavuz Sultan Selîm Han, 1514 senesinde, Şâhın üstüne yürüyüp perişân etmeye karar verdi Sultan Selîm Hanın İran üzerine yürüdüğü sıralarda, Hâfız Mehmed Efendi, Tebriz'de büyük âlim Molla Kemâleddîni Erdebîlî'nin hizmetinde bulunuyordu Hasan Can burada vukû bulan bir konuşmayı şöyle nakletmektedir:
Bir gün ikindi namazını şeyh ile birlikte cemâatle kıldık Namazdan sonradan Amme (Nebe') sûresi okundukta, Şeyh Erdebîlî hazretleri babamı yanında çağırıp buyurdu oysa: Yargı teâlâ, sizi ve evlâdınızı, bu büyük belâdan koruyacaktır Çünkü sizler, Hâfızı Kur'ân olup, Hakk'ın kelâmını nâzil olduğu gibi korumaktasınızBunun üzerine babam (Hâfız Mehmed Efendi), Şeyh Erdebîlî hazretlerine; Osmanlı Sultanı bu ülkeye etap basmak üzeredir Bu işin sonunun nereye varacağı görünüyor?diye suâl etti Şeyh hazretleri de; Bu gelen Sultan pek bir zâttır oysa, kendiliğinden buralara gelmez Bu bedbahtı (Şâh İsmâil'i) tedib etmek, cezâlandırmak için, Adalet teâlâ kadar memur edilmiştir Tüm evliyânın ruhları onunladır Kendisi zeka, evliyâlıkta rütbe ve makam sâhibidirdiye cevap verdi Babam dedi fakat: Cezâlandırmak için geliyor, buyurduğunuzdan anlaşılıyor ama, Şâhı tepeleyip mağlûb edecektirŞeyh hazretleri buyurdu fakat: Allahü tâlâ daha iyisini bilir ancak, büyük bir yenilgi var Lakin Şâh İsmâil giderken canını kurtaracaktır
Sonuç Olarak Şeyh hazretlerinin buyurduğu gibi Yavuz Sultan Selîm Han, Çaldıran zaferinde Şâhı ve askerlerini büyük bir bozguna uğrattı Şâh İsmâil perişân bir vaziyette, taht ve tâcını bırakarak harb meydanından kaçtı Eksik bir mâiyetiyle canını kuvvet kurtardı Ehli sünnet düşmanı olan Şâh İsmâil'in zulmünden kurtulan müslümanlar, bakımlı bir nefes aldılar Osmanlı Sultânı Tebrîz'e gelince tüm âlim ve sanat sâhibi olgun kimseleri huzûrunda topladı Onlara böylece ziyâde alâka ve iltifât gösterdikten sonra; Kur'ânı kerîm kırâatinde edâsının güzelliği ve Dâvûdî sesi ile meşhûr Hâfız Mehmed Yâkûb'u işitir idik O da burada mıdır, yoksa vefât etmiş midir? Okuduğu Kur'ânı kerîmi kulak vermek istiyoruz?diye suâl etti Onun da hazır olduğunu haber verdiler Kur'ânı kerîm tilâvetini dinleyince, hayranlığı bir kat daha arttı Ona çok iltifât gösterdi Tâzim ve hürmette hiç kusûr etmedi Dönüşte İstanbul'a götürdü ve yakın dostları arasına aldı Dâimâ berâberinde bulundurur, sohbetlerinden ayırmazdı Sultanın musâhibi, sohbet arkadaşı oldu Hâfız Mehmed'in vefâtından sonra da oğlu Hasan Can, Yavuz Sultan Selîm Hanın en yakın dostu, sırdaşı ve sohbet arkadaşı oldu
Hasan Can anlatır: Sultan Selîm Han, bir gün İran seferinde geçen bir hâdiseyi anlatırken demişti ki: Biz, hiçbir sefere kendi gösterme ve düşüncelerimizle karar vermedik Görevlendirilmeden herhangi bir yere seferimiz olmamıştırBunun üstüne ben de, Kemâleddîni Erdebîlî'den işittiğim sözleri naklettim Sözümü tasdîk edip; Molla Kemâleddîn denilen bu zât nasıl bir kimsedir?diye suâl ettiDedim ama: Mevlânâ Celâleddîni Devânî'nin büyük ve en akıllı talebesi olup, din ve fen ilimlerindeki tahsîlini tamamladıktan sonradan, tasavvuf yoluna meyletti Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu Fenâ mertebelerine ulaşıp, âlimlerin ve halktan herkesin kendisine inanıp bağlandığı ve çok talebesi bulunan bir tasavvuf ve mârifet ehli oldu İbâdetle çok meşgûl olur, bir lahza Allahü teâlânın dikte ve yasaklarına itâatsizlik etmezdi Dâimâ tâat üzere bulunurdu Tefsîr ve hadîs ilimlerini mütâlaaya devâm ederdi Tefsîri Beydâvî'yi ve Sahîhi Buhârîyi yanından hiç ayırmazdı İbâdet eşiğinden başını kaldırmazdı Âlimler aralarında bir mesele hakkında ihtilâf zuhûr edip çözmeye güçleri yetmezse, anında ona başvururlar ve cevâbını alırlardı
Yeniden Hasan Can, şânı yüce pâdişâhla aralarında geçen bir hâdiseyi şöyle nakletmektedir: Merhum Cennetmekân Sultan Selîm Han hazretlerinin âdeti şerîflerinden biri de, çoğu gecelerini kitap okumakla geçirip, sabahleyin namazına kadar uyumamalarıydı ara sıra da ona okutup, kendileri dinlerlerdi Bâzan da, devlet ve saltanat işlerinden söz ederlerdi Bir gece uyku bastırıp, sıhhatim de bir parça bozuk olduğundan, yatağıma uzanıp uyuyakalmışım Sabahtan namazı zamanında uyanarak namazımı kıldıktan sonradan, anında Sultânın hizmetine koştum Bu gece hiç görünmedin, ne yapıyordun?diye sordular Birkaç geceden beri uyumayan kaldığım için, bu gece gaflet bastırıp hizmetinizden uzakta kaldımdiyerek yanıt verip, özür diledim Bunun üstüne buyurdular ancak:
Öyleyse şu anda anlat bakalım, bu gece nasıl bir rüyâ gördün?Anlatılacak değerde bir rüyâ görmedimdiye yanıt verdim Yine buyurdular ki: Bu nasıl sözdür? İnsan bir gecenin tamâmını uyku ile geçirsin de hiç rüyâ görmesin Şaşkınlık açıkçası! Herhâlde bir şeyler görülmüştürSonradan üstünde durmayıp, diğer konularda bir zaman sohbet ettikten sonra her yerde buyurdular ancak: Saçma şeyler söyleme Hasan Can! Herhâlde bu gece bir rüyâ görülmüştür Bunu benden gizleme!Çok düşünmeme rağmen bir türlü rüyâ gördüğümü hatırlayamadım Yemîn ederek, anlatılmağa değerinde bir rüyâ görmediğimi söyledim Mübârek başlarını sallayıp; Acayip şey!dediler daima rüyâmdan sormaları fazla garibime gitmişti Sebebini de bir türlü anlayamadım Şaşırıp kalmıştım
Bir vakit sonra, Kapı Ağasının oturduğu odaya bir iş için beni gönderdiler Vardığımda gördüm fakat, Hazînedârbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı ve Saray Ağası ile töreleri üzere oturup konuşuyorlardı Fakat Kapı Ağası Hasan Ağa dalgın, baş döndürücü ve başını önüne eğmiş bir vaziyette dertli oturuyordu Sahiden de o, az konuşur, sâkin, insancıl ve geceleri teheccüd namazına kalkan kişilerden biriydi Ama bu hâli, önceki davranışlarına hiç benzemiyordu Bir yakını vefât etmiş sandım
Ağa hazretleri, geçmiş olsun! Kalbiniz gamlı, gözünüz yaşlı görülür Sebebi ne ola?dediğimde; Hayır, böyle bir durumum değil!diye hâlini gizledi Hazînedârbaşı dedi ama: Kardeş! Ağa bu gece bir rüyâ görmüş Daha o uykunun mahmurluğundadırBen de dedim fakat: Allah rızâsı için söyleyin fakat, devletlû Pâdişâhımız, kesinlikle bir rüyâ görmüşsündür diye hiç durmadan beni şıkıştırdı durdu Herhâlde bu türlü ısrâr edip durmaları sebepsiz yere değildir Ona iyi bir armağan olur, anlatınız!Hasan Ağa ise anlatmaktan kaçınıp duruyordu Üzerinde bir utanç hâli vardı Benim gibi yüzü kara günahkârın ne rüyâsı şayet, pâdişâh katında söylensin Kerem edin, bana böyle bir teklifte bulunmayın!diye anlatmaktan kaçınıyordu Biz sıkıştırdıkça, Ağa, hayâsı fazla bir kişi olduğundan; Kerem eyleyin, vaz geçin!diye yalvarırdı Sonunda Mehmed Ağa dedi oysa: Niçin söylemezsin? Daha önce bize anlattığında, pâdişâha anlatmak için memur edildiğini söylemiştin ya! Gizlenmesi hıyânet olmaz mı?deyince, çâresiz kalıp, dar kapaklı sırrın mührünü açıp dedi fakat: *
Yavuz Sultan Selîm Hanın nedîmi, sohbet arkadaşı ve velî Tâcü'tTevârih kitabının müellifi Şeyhülislâm Öğretmen Sâdeddîn Efendinin babasıdır 1490 (H896) senesinde doğduğu varsayım edilmektedir 1567 (H974) senesinde Bursa'da vefât etti
Hasan Can'ın babası İsfehanlı müezzin Hâfız Mehmed Efendi, onun babası da Hâfız Cemâleddîn'dir Babası, Akkoyunlu hükümdârı Yâkub Hansın saray hâfızı idi Fazla hoş sesi vardı Dâvûdî sesiyle okuduğu Kur'ânı kerîm dillere destan olmuştu Sultan Yâkub'un vefâtından sonradan tahta geçen Rüstem Han da, Hâfız Mehmed Efendiye koskocoman yakın olma gösterdi ve onu sarayda tuttu
Rüstem Hanın vefâtından sonradan, şehzâdeler arasındaki taht kavgaları nedeniyle devletin fetret devri başladı, parçalanıp yıkılmaya yüz tuttu Bu sırada, babası Şeyh Haydar'dan kalan Hataylı tekkesinde şeyh olan Şâh İsmâil, etrâfında toplanan müridleri ile Şirvân'a saldırdı Eshâbı kirâm düşmanlığını ilân edip, Ehli sünnet îtikâdındaki birçok müslümanı öldürdü 1502 senesinde, Tebriz'de Safevî devletini kurdu Hazreti Ebû Bekr ile hazreti Ömer'e ve Eshâbı kirâmın daha birçoğuna dil uzatıp sövmeye başladı Câmilerde namaz kılmayı yasak edip, minberleri yıktırdı Tutup yakalattığı tüm Ehli sünnet âlimlerini şehîd etti Müslümanların mallarına, kadınlarına ve kızlarına saldırıp ellerinden aldı Askerine dağıtarak, istedikleri gibi kullanmalarına izin verdi Akla hayâle gelmedik nice kötülükler yaptı
Müslümanların bu perişan hâlini haber alan Yavuz Sultan Selîm Han, 1514 senesinde, Şâhın üstüne yürüyüp perişân etmeye karar verdi Sultan Selîm Hanın İran üzerine yürüdüğü sıralarda, Hâfız Mehmed Efendi, Tebriz'de büyük âlim Molla Kemâleddîni Erdebîlî'nin hizmetinde bulunuyordu Hasan Can burada vukû bulan bir konuşmayı şöyle nakletmektedir:
Bir gün ikindi namazını şeyh ile birlikte cemâatle kıldık Namazdan sonradan Amme (Nebe') sûresi okundukta, Şeyh Erdebîlî hazretleri babamı yanında çağırıp buyurdu oysa: Yargı teâlâ, sizi ve evlâdınızı, bu büyük belâdan koruyacaktır Çünkü sizler, Hâfızı Kur'ân olup, Hakk'ın kelâmını nâzil olduğu gibi korumaktasınızBunun üzerine babam (Hâfız Mehmed Efendi), Şeyh Erdebîlî hazretlerine; Osmanlı Sultanı bu ülkeye etap basmak üzeredir Bu işin sonunun nereye varacağı görünüyor?diye suâl etti Şeyh hazretleri de; Bu gelen Sultan pek bir zâttır oysa, kendiliğinden buralara gelmez Bu bedbahtı (Şâh İsmâil'i) tedib etmek, cezâlandırmak için, Adalet teâlâ kadar memur edilmiştir Tüm evliyânın ruhları onunladır Kendisi zeka, evliyâlıkta rütbe ve makam sâhibidirdiye cevap verdi Babam dedi fakat: Cezâlandırmak için geliyor, buyurduğunuzdan anlaşılıyor ama, Şâhı tepeleyip mağlûb edecektirŞeyh hazretleri buyurdu fakat: Allahü tâlâ daha iyisini bilir ancak, büyük bir yenilgi var Lakin Şâh İsmâil giderken canını kurtaracaktır
Sonuç Olarak Şeyh hazretlerinin buyurduğu gibi Yavuz Sultan Selîm Han, Çaldıran zaferinde Şâhı ve askerlerini büyük bir bozguna uğrattı Şâh İsmâil perişân bir vaziyette, taht ve tâcını bırakarak harb meydanından kaçtı Eksik bir mâiyetiyle canını kuvvet kurtardı Ehli sünnet düşmanı olan Şâh İsmâil'in zulmünden kurtulan müslümanlar, bakımlı bir nefes aldılar Osmanlı Sultânı Tebrîz'e gelince tüm âlim ve sanat sâhibi olgun kimseleri huzûrunda topladı Onlara böylece ziyâde alâka ve iltifât gösterdikten sonra; Kur'ânı kerîm kırâatinde edâsının güzelliği ve Dâvûdî sesi ile meşhûr Hâfız Mehmed Yâkûb'u işitir idik O da burada mıdır, yoksa vefât etmiş midir? Okuduğu Kur'ânı kerîmi kulak vermek istiyoruz?diye suâl etti Onun da hazır olduğunu haber verdiler Kur'ânı kerîm tilâvetini dinleyince, hayranlığı bir kat daha arttı Ona çok iltifât gösterdi Tâzim ve hürmette hiç kusûr etmedi Dönüşte İstanbul'a götürdü ve yakın dostları arasına aldı Dâimâ berâberinde bulundurur, sohbetlerinden ayırmazdı Sultanın musâhibi, sohbet arkadaşı oldu Hâfız Mehmed'in vefâtından sonra da oğlu Hasan Can, Yavuz Sultan Selîm Hanın en yakın dostu, sırdaşı ve sohbet arkadaşı oldu
Hasan Can anlatır: Sultan Selîm Han, bir gün İran seferinde geçen bir hâdiseyi anlatırken demişti ki: Biz, hiçbir sefere kendi gösterme ve düşüncelerimizle karar vermedik Görevlendirilmeden herhangi bir yere seferimiz olmamıştırBunun üstüne ben de, Kemâleddîni Erdebîlî'den işittiğim sözleri naklettim Sözümü tasdîk edip; Molla Kemâleddîn denilen bu zât nasıl bir kimsedir?diye suâl ettiDedim ama: Mevlânâ Celâleddîni Devânî'nin büyük ve en akıllı talebesi olup, din ve fen ilimlerindeki tahsîlini tamamladıktan sonradan, tasavvuf yoluna meyletti Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu Fenâ mertebelerine ulaşıp, âlimlerin ve halktan herkesin kendisine inanıp bağlandığı ve çok talebesi bulunan bir tasavvuf ve mârifet ehli oldu İbâdetle çok meşgûl olur, bir lahza Allahü teâlânın dikte ve yasaklarına itâatsizlik etmezdi Dâimâ tâat üzere bulunurdu Tefsîr ve hadîs ilimlerini mütâlaaya devâm ederdi Tefsîri Beydâvî'yi ve Sahîhi Buhârîyi yanından hiç ayırmazdı İbâdet eşiğinden başını kaldırmazdı Âlimler aralarında bir mesele hakkında ihtilâf zuhûr edip çözmeye güçleri yetmezse, anında ona başvururlar ve cevâbını alırlardı
Yeniden Hasan Can, şânı yüce pâdişâhla aralarında geçen bir hâdiseyi şöyle nakletmektedir: Merhum Cennetmekân Sultan Selîm Han hazretlerinin âdeti şerîflerinden biri de, çoğu gecelerini kitap okumakla geçirip, sabahleyin namazına kadar uyumamalarıydı ara sıra da ona okutup, kendileri dinlerlerdi Bâzan da, devlet ve saltanat işlerinden söz ederlerdi Bir gece uyku bastırıp, sıhhatim de bir parça bozuk olduğundan, yatağıma uzanıp uyuyakalmışım Sabahtan namazı zamanında uyanarak namazımı kıldıktan sonradan, anında Sultânın hizmetine koştum Bu gece hiç görünmedin, ne yapıyordun?diye sordular Birkaç geceden beri uyumayan kaldığım için, bu gece gaflet bastırıp hizmetinizden uzakta kaldımdiyerek yanıt verip, özür diledim Bunun üstüne buyurdular ancak:
Öyleyse şu anda anlat bakalım, bu gece nasıl bir rüyâ gördün?Anlatılacak değerde bir rüyâ görmedimdiye yanıt verdim Yine buyurdular ki: Bu nasıl sözdür? İnsan bir gecenin tamâmını uyku ile geçirsin de hiç rüyâ görmesin Şaşkınlık açıkçası! Herhâlde bir şeyler görülmüştürSonradan üstünde durmayıp, diğer konularda bir zaman sohbet ettikten sonra her yerde buyurdular ancak: Saçma şeyler söyleme Hasan Can! Herhâlde bu gece bir rüyâ görülmüştür Bunu benden gizleme!Çok düşünmeme rağmen bir türlü rüyâ gördüğümü hatırlayamadım Yemîn ederek, anlatılmağa değerinde bir rüyâ görmediğimi söyledim Mübârek başlarını sallayıp; Acayip şey!dediler daima rüyâmdan sormaları fazla garibime gitmişti Sebebini de bir türlü anlayamadım Şaşırıp kalmıştım
Bir vakit sonra, Kapı Ağasının oturduğu odaya bir iş için beni gönderdiler Vardığımda gördüm fakat, Hazînedârbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı ve Saray Ağası ile töreleri üzere oturup konuşuyorlardı Fakat Kapı Ağası Hasan Ağa dalgın, baş döndürücü ve başını önüne eğmiş bir vaziyette dertli oturuyordu Sahiden de o, az konuşur, sâkin, insancıl ve geceleri teheccüd namazına kalkan kişilerden biriydi Ama bu hâli, önceki davranışlarına hiç benzemiyordu Bir yakını vefât etmiş sandım
Ağa hazretleri, geçmiş olsun! Kalbiniz gamlı, gözünüz yaşlı görülür Sebebi ne ola?dediğimde; Hayır, böyle bir durumum değil!diye hâlini gizledi Hazînedârbaşı dedi ama: Kardeş! Ağa bu gece bir rüyâ görmüş Daha o uykunun mahmurluğundadırBen de dedim fakat: Allah rızâsı için söyleyin fakat, devletlû Pâdişâhımız, kesinlikle bir rüyâ görmüşsündür diye hiç durmadan beni şıkıştırdı durdu Herhâlde bu türlü ısrâr edip durmaları sebepsiz yere değildir Ona iyi bir armağan olur, anlatınız!Hasan Ağa ise anlatmaktan kaçınıp duruyordu Üzerinde bir utanç hâli vardı Benim gibi yüzü kara günahkârın ne rüyâsı şayet, pâdişâh katında söylensin Kerem edin, bana böyle bir teklifte bulunmayın!diye anlatmaktan kaçınıyordu Biz sıkıştırdıkça, Ağa, hayâsı fazla bir kişi olduğundan; Kerem eyleyin, vaz geçin!diye yalvarırdı Sonunda Mehmed Ağa dedi oysa: Niçin söylemezsin? Daha önce bize anlattığında, pâdişâha anlatmak için memur edildiğini söylemiştin ya! Gizlenmesi hıyânet olmaz mı?deyince, çâresiz kalıp, dar kapaklı sırrın mührünü açıp dedi fakat: *