Hasret ve Kurtuluş Ey gökte yalnız gezen sevdaların yıldızı, Sen o günü gördün mü tayfları sonsuzluktan? Hani gülün bağrında oluşur ya bir ağrı, İşte öyle bir hasret akar binbir oluktan Ey mahzun çizgilerle yerlere kapanmış dağ, Sen o sesi duydun mu yankısı mağarada? Hani gece vaktinde çobanlar yakar çerağ, İşte böylece bir ateş özlerdeki çırada… Ey göklere binbir dal yükselen yüce çınar, Sen hiç aşık oldun mu ebediyet kervanına? Hani dünya bir gölgediyen yanık biri var, Düşmektir, onu hoşlanmak saadetin ağına İşte Öyle bir sevda alazlandı kalbimde, Çektim günleri her gün bir hasret yumağından Bilirim bu yaranın merhemi tek Rabbimde, Zaten bu ok çekilmiş ölümsüzlük sadağından Ey Nebi bu hasretim ne güne kadar sürecek? Bu ayrılık, bu ızdırap, bu acı iç içedir Bu yolcu sahiline, hangi mevsim erecek? Yaşadığı her bir lahza, çözülmez bilmecedir Hani bir zincir geçer, mahkumların boynuna, Hani kan revan yürür çöllerde garip Mecnun İşte pek hâldeyim al beni de yanına, Bana da bu çöllerde bir damla kurtuluş sun