iltasyazilim
FD Üye
Hayat, Madde, Yeniden Diriliş, Allahın ElHayy, ElKayyûm, ElMuhyî Güzel İsimleri
Allah’ın (cc) varlığının delillerinden biri de yeryüzünde yaşamın olmasıdır El Hayy Allah’ın (cc) canlı olması anlamına gelmektedir Canlı varlıklar yadsınmaz bir biçimde Allah’ın (cc) da canlı oluşuna işaret etmektedir
Bilindiği üzere dünyada canlı varlıklar üç guruba ayrılır: Bitkiler, hayvanlar ve insanlar Bunlar içerisinde sadece insanlar yüce yaratıcıyı bilinçli bir biçimde düşünebilmektedir Bir başka boyutta yaşayan cinler de bizler gibi ebedi ahiret yurdunda ceza ve ödül için sınava tabi tutulmaktadır
Yeryüzünde hayatın başlaması bilim adamlarının merak ettiği bir konudur Yeryüzünde insan yaşamı nasıl başlamıştır? Materyalist felsefe bu soruyu evrim teorisiyle yanıtlamaya çalışmaktadır Onlara göre yaşam önce tek hücreli bir canlıyla başlamış, ondan da değişik türler ve varlıklar evrim yolu ile gelişmiştir Oysa evrime kanıt olacak ara varlıklar fosillerde bulunamamıştır Fosil bilim her varlık türünün müstakil olarak yaratıldığını ispat edecek sayısız kanıtlara sahiptir Ayrıca başlangıçta oluştuğu iddia edilen tek hücreli varlık, bakteri veya virüs ile cansız madde arasında da hiçbir ilgi kurulamamıştır Organik maddelerden hücre elde etme deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır Yaşam için cansız maddelere değil Allah’a (cc) borçluyuz
Allah’ın (cc) hayat sahibi oluşu bizim diriliğimize benzemez Nasıl bizim görmemiz O’nun görmesine benzemiyorsa diri oluşu da böyledir İnsanlar diri olmalarına karşın hastalanırlar, uyurlar, yorgun ve halsiz düşerler Bu sırada hayatları değişir Ölümle de hayatları sona erer Ama Allah (cc) böyle şeylerden uzaktır O bizim mahiyetini anlayamayacağımız biçimde mutlak diridir
Hayatın kaynağı Allah (cc) olduğuna göre O’na inanmayanlar aslında ölüdürler Her ne kadar diri olsalar da kalpleri hayat sahibi değildir Çünkü kalpler ancak O’nunla diridirler Vücudun gıdası bitki ve hayvanlardan gelir Kalbin azığı ise imanla ve ibadetle gelen nur, feyz ve rahmettir
Yüce Allah (cc) elHayy güzel ismiyle varlık âleminde tecelli etmiş, canlı varlıkları yaratmıştır Yeryüzündeki canlı varlıklar bizzat canlı ve diri olmaları ile yüce yaratıcının varlığını; O’nun canlı ve diri özelliklere sahip olduğunu kanıtlamaktadır
ElHayy (Allah cc diridir) güzel ismi ile üzerimize düşen görev, yaşamımızın kaynağını Allah’tan (cc) bilerek O’na kul olmaktır İman ve ibadetle kalpleri diri tutmak ve beslemektir
Kuranı Kerim’de Allah’ın (cc) elKayyûm güzel ismi, elHayy güzel ismi ile birlikte geçer Örneğin şu ayette olduğu gibi: “Allah O’ndan başka ilah yoktur Diridir (Hayy), Kayyûm’dur (Bakara suresi, ayet 255)
Allah’ın (cc) elKayyûm güzel isminin el Hayy güzel ismi ile birlikte zikredilmesinin altında bir hikmet ve sır bulunmaktadır ElHayy Allah’ın (cc) canlı varlıklar üzerindeki hâkimiyetini temsil etmektedir Bu hâkimiyetin en zirve noktasını teşkil etmektedir Her canlı varlığın perçemi Allah’ın (cc) elindedir Allah (cc) diri oluşu ile canlı varlıklar üzerinde her an tecelli etmektedir İnsan canı çıkınca ölmekte, bedeni toprak olmaktadır Demek ki elHayy güzel ismi ile Allah (cc) her canlı varlık üzerinde en birinci hakka sahip olduğu gibi canlı varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel isminin üzerindeki tecellisi ile hakkı ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerdir Allah (cc) eceli gelenden bu güzel isminin tecellisini çekmekte ve böylece ölüm hemen gerçekleşmektedir İşte elKayyûm da cansız varlıklar için böyle hayati bir anlama sahiptir Allah (cc) elKayyûm güzel ismi ile bütün evreni, maddeyi ayakta tutmaktadır Bu ismin tecellisi bir an bile evren ve madde üzerinde çekilse her şey o anda yokluğa karışırdı Yıldızlar ve gezegenler birbiriyle çarpışır, madde elementlerine ayrılırdı Onun için elKayyûm güzel ismi cansız varlıklar üzerinde sürekli tecelli etmektedir Bir an bile kesintisi söz konusu değildir Kıyamet bu güzel ismin evren ve madde üzerinden çekilmesi ile kopacaktır Yıldızlar ve gezegenler birbirleri ile çarpışacak, maddenin en küçük yapı taşı atomlar ise elementlerine ayrılıp yokluğa karışacaklar
Nasıl elHayy güzel ismi ile Allah (cc) her canlı varlık üzerinde en birinci hakka sahipse ve canlı varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel isminin üzerlerindeki tecellisi ile hakkının ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerse Allah (cc) elKayyûm güzel ismi ile de cansız varlıklar üzerinde en büyük hakka sahip olmakta ve cansız varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel ismin üzerlerindeki tecellisi ile hakkının ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerdir İşte bu büyük borçtan ötürü yıldızlar ve gezegenler bildiğimiz dönme hareketleri ile sürekli zikir halindedirler Madde de en küçük yapı taşı olan atomlarındaki benzer kozmik yapıyla çekirdek ve elektronlarıyla bu zikre kendi iç bünyesinde devam etmektedir
En büyük zikri madde âlemi yapmaktadır Ondan sonra irade olayı arttıkça bu zikir olgusu azalmaktadır Madde irade yönü ile tamamen Allah’a bağlıdır En büyük zikri bu yüzden o yapmaktadır Sonra canlılardan sırasıyla bitkiler, hayvanlar ve insanlar gelir İnsan dışındaki canlı varlıklar da kendi lisanları ve halleri ile zikirlerini yapmaktadırlar Zaten bitkiler sürekli bir şekilde secde halinde iken hayvanlar genellikle rükû vaziyetindedirler Fakat bunların zikirleri duyu organlarından gizlenmiştir
ElKayyûm (Allah cc varlığının devamı için kimseye muhtaç değildir, her varlık varlığının devamı için her an Allah’a cc muhtaçtır) güzel ismi ile kula düşen görev, dünya ve içerisindeki her maddenin Allah’ın (cc) gücü ve kudretiyle ayakta durduğunu, her şeyin Allah’a (cc) muhtaç olduğunu, Allah’ın (cc) hiçbir şeye muhtaç olmadığını bilmesidir
Allah varlık âlemini, canlı ve cansızları kendi güzel isim ve sıfatlarına tercüman olmak, onları akıl sahibi varlıklara tanıtmak üzere yaratmıştır Allah’ın (cc) güzel isim ve sıfatlarının varlık âlemine yansıması ayanı sabiteler (mebdei taayyün: belirginleşme başlangıcı) yolu ile olmuştur Ayanı sabiteler yokluk ile varlık arasında olan âlemdedir Bunlar eşyanın vücuda gelmeden önce Allah’ın ilminde olan suretleridir Allah (cc) bütün evreni ve içerisindeki canlı ve cansız varlıkları yokluktan meydana getirmiştir Yani onların herhangi bir malzemesi yoktur Allah (cc) güzel isim ve sıfatlarını var kılmak için yokluğa yönelmiş, bu arada Allah’ın (cc) bu güzel isim ve sıfatları yokluk aynasında bizim âlemi misal adını verdiğimiz bir ara yerde rüyadaki şekiller cinsinde, yani bir çeşit model, prototip (ilk örnek) olarak meydana gelmiş, oradan da bu evren ve içerisindeki canlı ve cansız varlıklar şekillenmiştir Bu açıdan içerisinde yaşadığımız evren, canlı ve cansız varlıklar Allah’tan (cc) bir parça değillerdir Bazı mutasavvıfların savunduğu vahdeti vücut (vücut birliği) anlayışı İslam’a aykırı bir yoruma da neden olmuştur Daha doğrusu aslında onlar, yani mutasavvıflar bununla madde âlemine bir ezelilik ve ebedilik vermedikleri gibi ilahi bir anlam da yüklememişlerdir Yaratıcı ile yaratılan arasındaki keskin çizgiye her zaman dikkat etmişlerdir Fakat geçmişte ve özellikle çağımızda art niyetli bazı kişiler, vahdeti vücut anlayışını sapkın bir düşünce ile yorumlamışlardır Onlar –hâşâ bu anlayışla varlık âlemi ile Allah’ı bir görme düşüncesini savunmuşlardır Oysa yüce Allah Kuranı Kerim’in değişik yerlerinde her şeyi yoktan var kıldığını beyan buyurmaktadır (Enam suresi, 101; Zariyat suresi 47) Evren ve içerisindeki canlı ve cansız varlıklar ezeli olmadığı gibi ebedi de değillerdir Kim bunların ezeli ve ebedi olduğuna inanırsa itikadi bir yanlışlığa düşer, dinden çıkar Ezeli ve ebedi olan Allah’tır Allah güzel isim ve sıfatlarından bazılarını görünür kılmak için yokluktan bu varlık âlemini meydana getirmiştir Aslında var olan sadece Allah’tır Yok olan da bütün varlık âlemidir Ama bizler duyu organlarımızla Allah’ı algılayamamaktayız, oysa duyu organları ile algıladığımız bu âlemi var sanmaktayız Allah, ElMüteâl (aşkın), ElAliyy (yüce) olduğu için bu madde âleminde görülmemektedir Hadislerden anlaşılacağı üzere müminler cennette bir ikram olarak Allah’ın cemali ile müşerref olacaklardır
ElHayy ve ElKayyûm güzel isimleri bütün varlık âlemini kapsadığı için bu güzel isimlerin zikredilmesi de çok faziletlidir Hatta bazı İslam büyükleri ve evliyaları bu iki güzel ismin ismi a’zam (en büyük isim, hürmetine duaların kabul edildiği isim) olduğunu bile iddia etmişlerdir Bu güzel isimlerin zikri her türlü bela ve musibete kalkan, her türlü hastalığa şifa verme gibi manevi hediyelere de sahiptirler Esma (Allah’ın güzel ismi ) ile yol alan tarikatlarda raziyye ve marziyye nefislerine ulaşanlara bu zikirler ders olarak verilir Yani bu güzel isimler bir nefsi Allah’tan rızaya ve Allah’ın rızasına ulaştırırlar Bunlar ise çok büyük manevi makamlardır Kısacası bu güzel isimlerin hem dünyevi hem de uhrevi büyük hediyeleri olduğu gibi Allah rızasına ulaştırmaları da söz konusudur Onun için kitaplar bu güzel isimlerin zikredilmesinin faziletlerini saymakla bitiremezler Çünkü tüm evren, canlı ve cansız varlılar her şeyleri ile yani yaratılış sırları ile bu güzel isimlerin gölgesi altındadırlar Kısacası Allah’ın her şeyi yaratmasındaki sır bu güzel isimlerde gizli olduğu için rızası da bu isimlerde aranmıştır
İnsanın tek başına, yalnız havas bilgileri ile zikre yönelmesi beraberinde büyük itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir Zikir ehil birisinin, mürşidi kâmilin rehberliğinde çekilmedikçe insana yarar kadar zarar da verebilir Tabii bu sözünü ettiğimiz şey, lazai Celal (Allah), kelimei tevhit gibi zikirleri çokça çekme ile ilgilidir Yoksa Esmai Hüsna (Allah’ın güzel isimleri) için geçerli değildir Ama yine de Esmai Hüsnada da ihtiyatlı olmak lazımdır En azından tasavvuf kültürünü hazmetmek gerekir Tasavvuf kültürünün de temelini her an tövbe ve istiğfar halinde olma, nefsini her halükarda küçük görme, nefisle daima mücadele etme ve Allah rızasını amaç olarak görme oluşturur Çünkü şeytanlar hiçbir fırsatı kaçırmaz Kılavuzsuz yola çıkanları çeşitli tehlikeler bekleyebilir Örneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini gören birisi istidraca düşebilir Benliği güçlenip kendisinde olmayan çeşitli büyüklükler görebilir, kibire ve ucuba kapılabilir Çünkü zikrin neticesi birtakım haller yaşanmaya başlayacaktır Bunların bazısı Rahmani bazısı da şeytanidir Bunları kişinin yalnız başına birbirinden ayırması imkânsızdır Birbirlerine çok benzerler Şeytanlar insana hep sureti haktan yaklaşırlar Kandırmak onların uzmanlık alanıdır Kişi farkına varmadan şeytanın oyuncağı olabilir Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa götürmeye yeter Ayrıca vesveseye de düşebilir Hele içinde bulunduğumuz çağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek böyle bir havas bilgisi Allah’ın (cc) güzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol açacaktır Onun için zikir yoluna gireceklerin bir mürşidi kâmilin himayesine girmesi en doğru yoldur Nefis tezkiye olmadıkça zikir, özellikle Esmai Hüsna zikri ona yarardan ziyade zarar verebilecektir Çünkü böyle bir kişi Allah’ın güzel isimlerine hep nefis hesabıyla bakacaktır Bu da onu manevi olarak zarara sokacaktır Hâlbuki Esmai Hüsna zikrini çekmenin temel amacı Allah’ı övüp yüceltme ve O’nun güzel ahlakıyla ahlaklanmadır O’nun rızası dışında her şey nefis hesabınadır Allah’ın rızası dışında kendisine bir hedef çizen ve bu konuda Esmai Hüsnadan umut bekleyen kişi ise yoldan çıkmıştır Nefis ve şeytanlar onu aldatmıştır Allah bu durumlara düşmekten bizleri korusun Evet, şu ayeti kerime bu kişilere hitap etmektedir: “En güzel isimler Allah’ındır O halde O’na en güzel isimlerle dua edin O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi,180)
Allah’ın (cc) güzel isimleri ile dua etmek, yani uygun düşen güzel isimlerle Allah’a (cc) tevessül etmek, duanın kabul olmasında çok etkilidir Tevessül etmek duada bu güzel isimleri vesile kılmaktır Dualarda Allah’tan dünya ve ahrete dair bütün güzellikler istenebilir Allah (cc) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz (Şûrâ suresi, 20) Bu açıdan duada ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile ahirete dönük ve Allah’ın (cc) razı olacağı bir işi ve kazancı düşünmeliyiz
Allah’ın güzel isimleri ile zikir yaparken sadece O’nun rızası amaçlanır Çünkü zikrin temeli ilahi aşka dayanır Aynı kelimenin arka arka söylenmesi bir aşk ifadesidir Onun için zikirde amaç ve edep O’nun rızasını gerektirir Zikir Allah rızası için çekildiği zaman Allah ilgili zikrin dünyaya bakan maddi ve menevi hediyelerini de kuldan esirgemez Fazla fazla verir
Kalp saniyede halden hale girer Değişkendir Onu bir noktada tutmak zordur Hele zikir sırasında bu daha çok olur Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler O yüzden Nakşibendîler, lafzaı Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır)’ demektedirler Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar Bu durum Esmai Hüsna zikrinde daha çok kendisini gösterir Yani kalp Esmai Hüsna zikrinde rotasını şaşırmaya daha müsaittir Esmai Hüsna zikrini çekerken kalp O’nun rızası dışında başka yerlere takılabilir Onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek gerekir Onun için Esmai Hüsna zikri çekerken ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır)’ sözünü en azından başta ve sonda birer kere de olsa söylemek ve bu konuda kalbi uyarmak gerekir Daha çok söylemek daha büyük yararlar sağlar
Maddeye ezeli ve ebedi bir anlayış yüklediğimizde materyalist bir düşünceye sahip oluruz Dinin en önemli umdesi ahret gerçeğidir Bütün evren ve içerisindeki her şey kıyamet günü yıkılacaktır Yok olacaktır Allah (cc) nasıl ilk olarak yaratma gücüne sahipse tekrar her şeyi yeniden yaratacaktır Bu ona zor değildir İlk olarak yaratan ikincisinde daha kolay yaratır Gerçi Allah için kolay ve zor diye bir şey yoktur O yaratmak istediği zaman sadece ‘Ol!’ emrini verir Her şey O’nun ‘Ol’ emri ile yokluktan varlık sahnesine gelir (bk Yasin suresi 82) Materyalist anlayış maddeye ezeli ve ebedi bir anlam verdiği için bu gerçeği kabul etmez Oysa içerisinde yaşadığımız âlem sürekli bir şekilde bu gerçeği, yani ölümden sonra diriliş olgusunu ders olarak bizlere okutmaktadır Bu ders nefislerimize verilmektedir Nefis ancak yaşantı yolu ile eğitilebilir İnsanların sohbetleri, kitaplar nefse pek tesir etmez Nefsin entelektüel zekâ ile bir ilişkisi pek yoktur Nefis tıpkı üç yaşındaki bir çocuk gibi deneyimlerden bir şeyler kapar Nefis hayatın içerisinde yaşayarak derslerini alır Yüce Allah bunun için tekrar diriliş olgusunu sadece ilahi kitaplarına konu edinmemiş, ayrıca evren kitabında da bu konu değişik şekillerde işlenmiştir Şöyle ki: Yüce Allah nefsin doğasına uykuyu ve uyanmayı koyarak ona her akşam ve sabah ölümü ve dirilmeyi anlatmaktadır Uyku adeta ölümün küçük kardeşi gibidir Uyanma da tekrar dünyaya gelmek kadar anlamlıdır Doğamızdaki bu uyku ve uyanma yanında dış dünyada gece ve gündüz de birer ayet olarak tekrar dirilme gününe işaret etmektedir Gece, uyku gibi bütün varlık âleminin ölümü hükmünde iken gündüz her şey hayat bulmaktadır Nefis gece ve gündüz gerçekleri ile ahret gerçeğini hiç tereddüt etmeden kabullenir İnkâr edemez Fakat işlediği günahlar yüzünden ahretin gelmesini arzulamaz Bunun için ahret gerçeğine gözlerini yumup materyalist bir felsefeye bağlı kalmak ister Mevsimler ise daha görsel olarak ve pek çok duyu organına hitap ederek varlık âleminde ölümün ve tekrar dirilişin bir şölenini sunarlar Kışın ölen tabiat, ilkbaharda tüm canlılarda bir dirilişi gerçekleştirir, ağaçlar çiçek ve yapraklarını açarlar, hayvanlar ve böcekler yavrularlar Soğuk hava ısınır Her taraf tekrar dirilişin şöleni ile canlanır
Allah’ın ElMuhyî (ölüleri dirilten) güzel ismi Kuranı Kerim’de sadece aşağıdaki iki ayrı ayette olmak üzere “muhyi’lmevtâ (ölüleri dirilten) biçiminde geçmektedir
“İşte bir bak, Allah’ın rahmetinin eserlerine! Ölmüş toprağa nasıl da hayat veriyor? İşte Allah, muhakkak ölüleri de böyle diriltecek Çünkü O her şeye kadirdir (Rûm suresi, 50), “O’nun ayetlerinden birisi de şudur: Sen yeri kupkuru görürsün Fakat biz üzerine su indirince yer harekete geçip kabarır İşte bu yere kim hayat veriyorsa ölüleri de O diriltecektir Çünkü O her şeye kadirdir (Fussılet suresi, 39)
Bitkiler âlemindeki her yıl baharda gözlenen diriliş olayı yüce Allah’ın (cc) her şeye gücünün yettiğine ve ölüleri de böyle dirilteceğine işaret etmektedir ElMuhyi yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere yüce Allah’ın (cc) ölülere can vermesi anlamına gelir
İnsanı ilk defa yaratıp can veren yüce Allah (cc), elbette öldükten sonra tekrar yaratıp can verecektir Çünkü bunun doğada görülen örnekleri vardır Örneğin vücudumuzda saniyede milyonlarca hücre ölmekte, milyonlarcası da yeniden doğmaktadır
21 Martta bazı uluslar tarafından kutlanan Nevruz Bayramının dinsel temelleri olabilir Araştırılmalıdır Yüce Allah (cc) Kuranı Kerim’de her kavme peygamber gönderdiğini belirtmektedir (Yunus suresi, 47, Fatır suresi 24 vb) Bir hadisi şerifte 124000 peygamber gönderildiğinden söz edilmektedir Yani kavimlerin gelenekleri ve buluşları olarak görülen pek çok şeyin aslında peygamberlerin mucizeleri, hediyeleri, şeriatları olmasından kuşku duymak pek tabiidir Bu sebeple eski kavimlerin durduk yerde bayram icat edemeyeceklerini, bayramların genellikle eski hak dinlerin bir kalıntısı olduğunu düşünmek son derece mantıklı ve bilimsel bir bakış açısıdır Bütün hak dinlerin hepsi insanları aynı iman esaslarına inanmaya çağırmışlardır Tekrar diriliş (ahret) hak dinlerin temelini teşkil eden iman esasıdır Pek tabii ki insanların imanlarının gelişmesi için bahar mevsiminde dini bir bayram anlayışı ile diriliş olgusunun tabiatta da seyredilip kutlanması akıl ve mantığa uygun düşmektedir
Dini bayramlar Allah’ın (cc) emri ile sabittir Onda ekleme ve çıkarma olamaz Ama geleneksel olarak kutlanan, insanların, toplumların, devletin de çeşitli açılardan teşvik ettiği bu Nevruz Bayramına dinsel açıdan yaklaşmak, o günü dinin ve inancın istikametinde yorumlamak belki de bir ibadet kadar faziletli kılacak, farklı boyutlarla zenginleştirecek, onun daha anlamlı bir şekilde kutlanmasını sağlayacaktır
ElMuhyî (ölüleri dirilten) güzel ismi ile kula düşen görev, doğada bitki âleminde her yıl gözlenen ölüm ve diriliş olayından ders alarak Allah’ın (cc) ölülere can vermesinde, çürüyüp yok olmuş bedenlerin yeniden şekillenip ruhların iade edilmesinde hiçbir kuşkuya kapılmaması ve buna göre güzel amellerle ahirete hazırlık yapmasıdır
Allah (cc) her birimizin imanını yakinleştirsin Kıyamet gününe rızası istikametinde hazırlanmayı nasip eylesin Kıyamet günü bizleri yüzü gülenlerden kılsın Âmin
Allah’ın (cc) varlığının delillerinden biri de yeryüzünde yaşamın olmasıdır El Hayy Allah’ın (cc) canlı olması anlamına gelmektedir Canlı varlıklar yadsınmaz bir biçimde Allah’ın (cc) da canlı oluşuna işaret etmektedir
Bilindiği üzere dünyada canlı varlıklar üç guruba ayrılır: Bitkiler, hayvanlar ve insanlar Bunlar içerisinde sadece insanlar yüce yaratıcıyı bilinçli bir biçimde düşünebilmektedir Bir başka boyutta yaşayan cinler de bizler gibi ebedi ahiret yurdunda ceza ve ödül için sınava tabi tutulmaktadır
Yeryüzünde hayatın başlaması bilim adamlarının merak ettiği bir konudur Yeryüzünde insan yaşamı nasıl başlamıştır? Materyalist felsefe bu soruyu evrim teorisiyle yanıtlamaya çalışmaktadır Onlara göre yaşam önce tek hücreli bir canlıyla başlamış, ondan da değişik türler ve varlıklar evrim yolu ile gelişmiştir Oysa evrime kanıt olacak ara varlıklar fosillerde bulunamamıştır Fosil bilim her varlık türünün müstakil olarak yaratıldığını ispat edecek sayısız kanıtlara sahiptir Ayrıca başlangıçta oluştuğu iddia edilen tek hücreli varlık, bakteri veya virüs ile cansız madde arasında da hiçbir ilgi kurulamamıştır Organik maddelerden hücre elde etme deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır Yaşam için cansız maddelere değil Allah’a (cc) borçluyuz
Allah’ın (cc) hayat sahibi oluşu bizim diriliğimize benzemez Nasıl bizim görmemiz O’nun görmesine benzemiyorsa diri oluşu da böyledir İnsanlar diri olmalarına karşın hastalanırlar, uyurlar, yorgun ve halsiz düşerler Bu sırada hayatları değişir Ölümle de hayatları sona erer Ama Allah (cc) böyle şeylerden uzaktır O bizim mahiyetini anlayamayacağımız biçimde mutlak diridir
Hayatın kaynağı Allah (cc) olduğuna göre O’na inanmayanlar aslında ölüdürler Her ne kadar diri olsalar da kalpleri hayat sahibi değildir Çünkü kalpler ancak O’nunla diridirler Vücudun gıdası bitki ve hayvanlardan gelir Kalbin azığı ise imanla ve ibadetle gelen nur, feyz ve rahmettir
Yüce Allah (cc) elHayy güzel ismiyle varlık âleminde tecelli etmiş, canlı varlıkları yaratmıştır Yeryüzündeki canlı varlıklar bizzat canlı ve diri olmaları ile yüce yaratıcının varlığını; O’nun canlı ve diri özelliklere sahip olduğunu kanıtlamaktadır
ElHayy (Allah cc diridir) güzel ismi ile üzerimize düşen görev, yaşamımızın kaynağını Allah’tan (cc) bilerek O’na kul olmaktır İman ve ibadetle kalpleri diri tutmak ve beslemektir
Kuranı Kerim’de Allah’ın (cc) elKayyûm güzel ismi, elHayy güzel ismi ile birlikte geçer Örneğin şu ayette olduğu gibi: “Allah O’ndan başka ilah yoktur Diridir (Hayy), Kayyûm’dur (Bakara suresi, ayet 255)
Allah’ın (cc) elKayyûm güzel isminin el Hayy güzel ismi ile birlikte zikredilmesinin altında bir hikmet ve sır bulunmaktadır ElHayy Allah’ın (cc) canlı varlıklar üzerindeki hâkimiyetini temsil etmektedir Bu hâkimiyetin en zirve noktasını teşkil etmektedir Her canlı varlığın perçemi Allah’ın (cc) elindedir Allah (cc) diri oluşu ile canlı varlıklar üzerinde her an tecelli etmektedir İnsan canı çıkınca ölmekte, bedeni toprak olmaktadır Demek ki elHayy güzel ismi ile Allah (cc) her canlı varlık üzerinde en birinci hakka sahip olduğu gibi canlı varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel isminin üzerindeki tecellisi ile hakkı ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerdir Allah (cc) eceli gelenden bu güzel isminin tecellisini çekmekte ve böylece ölüm hemen gerçekleşmektedir İşte elKayyûm da cansız varlıklar için böyle hayati bir anlama sahiptir Allah (cc) elKayyûm güzel ismi ile bütün evreni, maddeyi ayakta tutmaktadır Bu ismin tecellisi bir an bile evren ve madde üzerinde çekilse her şey o anda yokluğa karışırdı Yıldızlar ve gezegenler birbiriyle çarpışır, madde elementlerine ayrılırdı Onun için elKayyûm güzel ismi cansız varlıklar üzerinde sürekli tecelli etmektedir Bir an bile kesintisi söz konusu değildir Kıyamet bu güzel ismin evren ve madde üzerinden çekilmesi ile kopacaktır Yıldızlar ve gezegenler birbirleri ile çarpışacak, maddenin en küçük yapı taşı atomlar ise elementlerine ayrılıp yokluğa karışacaklar
Nasıl elHayy güzel ismi ile Allah (cc) her canlı varlık üzerinde en birinci hakka sahipse ve canlı varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel isminin üzerlerindeki tecellisi ile hakkının ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerse Allah (cc) elKayyûm güzel ismi ile de cansız varlıklar üzerinde en büyük hakka sahip olmakta ve cansız varlıklar da Allah’a (cc) karşı bu güzel ismin üzerlerindeki tecellisi ile hakkının ödenmesinin olanağı olmayan büyük bir borç altına girmişlerdir İşte bu büyük borçtan ötürü yıldızlar ve gezegenler bildiğimiz dönme hareketleri ile sürekli zikir halindedirler Madde de en küçük yapı taşı olan atomlarındaki benzer kozmik yapıyla çekirdek ve elektronlarıyla bu zikre kendi iç bünyesinde devam etmektedir
En büyük zikri madde âlemi yapmaktadır Ondan sonra irade olayı arttıkça bu zikir olgusu azalmaktadır Madde irade yönü ile tamamen Allah’a bağlıdır En büyük zikri bu yüzden o yapmaktadır Sonra canlılardan sırasıyla bitkiler, hayvanlar ve insanlar gelir İnsan dışındaki canlı varlıklar da kendi lisanları ve halleri ile zikirlerini yapmaktadırlar Zaten bitkiler sürekli bir şekilde secde halinde iken hayvanlar genellikle rükû vaziyetindedirler Fakat bunların zikirleri duyu organlarından gizlenmiştir
ElKayyûm (Allah cc varlığının devamı için kimseye muhtaç değildir, her varlık varlığının devamı için her an Allah’a cc muhtaçtır) güzel ismi ile kula düşen görev, dünya ve içerisindeki her maddenin Allah’ın (cc) gücü ve kudretiyle ayakta durduğunu, her şeyin Allah’a (cc) muhtaç olduğunu, Allah’ın (cc) hiçbir şeye muhtaç olmadığını bilmesidir
Allah varlık âlemini, canlı ve cansızları kendi güzel isim ve sıfatlarına tercüman olmak, onları akıl sahibi varlıklara tanıtmak üzere yaratmıştır Allah’ın (cc) güzel isim ve sıfatlarının varlık âlemine yansıması ayanı sabiteler (mebdei taayyün: belirginleşme başlangıcı) yolu ile olmuştur Ayanı sabiteler yokluk ile varlık arasında olan âlemdedir Bunlar eşyanın vücuda gelmeden önce Allah’ın ilminde olan suretleridir Allah (cc) bütün evreni ve içerisindeki canlı ve cansız varlıkları yokluktan meydana getirmiştir Yani onların herhangi bir malzemesi yoktur Allah (cc) güzel isim ve sıfatlarını var kılmak için yokluğa yönelmiş, bu arada Allah’ın (cc) bu güzel isim ve sıfatları yokluk aynasında bizim âlemi misal adını verdiğimiz bir ara yerde rüyadaki şekiller cinsinde, yani bir çeşit model, prototip (ilk örnek) olarak meydana gelmiş, oradan da bu evren ve içerisindeki canlı ve cansız varlıklar şekillenmiştir Bu açıdan içerisinde yaşadığımız evren, canlı ve cansız varlıklar Allah’tan (cc) bir parça değillerdir Bazı mutasavvıfların savunduğu vahdeti vücut (vücut birliği) anlayışı İslam’a aykırı bir yoruma da neden olmuştur Daha doğrusu aslında onlar, yani mutasavvıflar bununla madde âlemine bir ezelilik ve ebedilik vermedikleri gibi ilahi bir anlam da yüklememişlerdir Yaratıcı ile yaratılan arasındaki keskin çizgiye her zaman dikkat etmişlerdir Fakat geçmişte ve özellikle çağımızda art niyetli bazı kişiler, vahdeti vücut anlayışını sapkın bir düşünce ile yorumlamışlardır Onlar –hâşâ bu anlayışla varlık âlemi ile Allah’ı bir görme düşüncesini savunmuşlardır Oysa yüce Allah Kuranı Kerim’in değişik yerlerinde her şeyi yoktan var kıldığını beyan buyurmaktadır (Enam suresi, 101; Zariyat suresi 47) Evren ve içerisindeki canlı ve cansız varlıklar ezeli olmadığı gibi ebedi de değillerdir Kim bunların ezeli ve ebedi olduğuna inanırsa itikadi bir yanlışlığa düşer, dinden çıkar Ezeli ve ebedi olan Allah’tır Allah güzel isim ve sıfatlarından bazılarını görünür kılmak için yokluktan bu varlık âlemini meydana getirmiştir Aslında var olan sadece Allah’tır Yok olan da bütün varlık âlemidir Ama bizler duyu organlarımızla Allah’ı algılayamamaktayız, oysa duyu organları ile algıladığımız bu âlemi var sanmaktayız Allah, ElMüteâl (aşkın), ElAliyy (yüce) olduğu için bu madde âleminde görülmemektedir Hadislerden anlaşılacağı üzere müminler cennette bir ikram olarak Allah’ın cemali ile müşerref olacaklardır
ElHayy ve ElKayyûm güzel isimleri bütün varlık âlemini kapsadığı için bu güzel isimlerin zikredilmesi de çok faziletlidir Hatta bazı İslam büyükleri ve evliyaları bu iki güzel ismin ismi a’zam (en büyük isim, hürmetine duaların kabul edildiği isim) olduğunu bile iddia etmişlerdir Bu güzel isimlerin zikri her türlü bela ve musibete kalkan, her türlü hastalığa şifa verme gibi manevi hediyelere de sahiptirler Esma (Allah’ın güzel ismi ) ile yol alan tarikatlarda raziyye ve marziyye nefislerine ulaşanlara bu zikirler ders olarak verilir Yani bu güzel isimler bir nefsi Allah’tan rızaya ve Allah’ın rızasına ulaştırırlar Bunlar ise çok büyük manevi makamlardır Kısacası bu güzel isimlerin hem dünyevi hem de uhrevi büyük hediyeleri olduğu gibi Allah rızasına ulaştırmaları da söz konusudur Onun için kitaplar bu güzel isimlerin zikredilmesinin faziletlerini saymakla bitiremezler Çünkü tüm evren, canlı ve cansız varlılar her şeyleri ile yani yaratılış sırları ile bu güzel isimlerin gölgesi altındadırlar Kısacası Allah’ın her şeyi yaratmasındaki sır bu güzel isimlerde gizli olduğu için rızası da bu isimlerde aranmıştır
İnsanın tek başına, yalnız havas bilgileri ile zikre yönelmesi beraberinde büyük itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir Zikir ehil birisinin, mürşidi kâmilin rehberliğinde çekilmedikçe insana yarar kadar zarar da verebilir Tabii bu sözünü ettiğimiz şey, lazai Celal (Allah), kelimei tevhit gibi zikirleri çokça çekme ile ilgilidir Yoksa Esmai Hüsna (Allah’ın güzel isimleri) için geçerli değildir Ama yine de Esmai Hüsnada da ihtiyatlı olmak lazımdır En azından tasavvuf kültürünü hazmetmek gerekir Tasavvuf kültürünün de temelini her an tövbe ve istiğfar halinde olma, nefsini her halükarda küçük görme, nefisle daima mücadele etme ve Allah rızasını amaç olarak görme oluşturur Çünkü şeytanlar hiçbir fırsatı kaçırmaz Kılavuzsuz yola çıkanları çeşitli tehlikeler bekleyebilir Örneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini gören birisi istidraca düşebilir Benliği güçlenip kendisinde olmayan çeşitli büyüklükler görebilir, kibire ve ucuba kapılabilir Çünkü zikrin neticesi birtakım haller yaşanmaya başlayacaktır Bunların bazısı Rahmani bazısı da şeytanidir Bunları kişinin yalnız başına birbirinden ayırması imkânsızdır Birbirlerine çok benzerler Şeytanlar insana hep sureti haktan yaklaşırlar Kandırmak onların uzmanlık alanıdır Kişi farkına varmadan şeytanın oyuncağı olabilir Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa götürmeye yeter Ayrıca vesveseye de düşebilir Hele içinde bulunduğumuz çağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek böyle bir havas bilgisi Allah’ın (cc) güzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol açacaktır Onun için zikir yoluna gireceklerin bir mürşidi kâmilin himayesine girmesi en doğru yoldur Nefis tezkiye olmadıkça zikir, özellikle Esmai Hüsna zikri ona yarardan ziyade zarar verebilecektir Çünkü böyle bir kişi Allah’ın güzel isimlerine hep nefis hesabıyla bakacaktır Bu da onu manevi olarak zarara sokacaktır Hâlbuki Esmai Hüsna zikrini çekmenin temel amacı Allah’ı övüp yüceltme ve O’nun güzel ahlakıyla ahlaklanmadır O’nun rızası dışında her şey nefis hesabınadır Allah’ın rızası dışında kendisine bir hedef çizen ve bu konuda Esmai Hüsnadan umut bekleyen kişi ise yoldan çıkmıştır Nefis ve şeytanlar onu aldatmıştır Allah bu durumlara düşmekten bizleri korusun Evet, şu ayeti kerime bu kişilere hitap etmektedir: “En güzel isimler Allah’ındır O halde O’na en güzel isimlerle dua edin O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi,180)
Allah’ın (cc) güzel isimleri ile dua etmek, yani uygun düşen güzel isimlerle Allah’a (cc) tevessül etmek, duanın kabul olmasında çok etkilidir Tevessül etmek duada bu güzel isimleri vesile kılmaktır Dualarda Allah’tan dünya ve ahrete dair bütün güzellikler istenebilir Allah (cc) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz (Şûrâ suresi, 20) Bu açıdan duada ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile ahirete dönük ve Allah’ın (cc) razı olacağı bir işi ve kazancı düşünmeliyiz
Allah’ın güzel isimleri ile zikir yaparken sadece O’nun rızası amaçlanır Çünkü zikrin temeli ilahi aşka dayanır Aynı kelimenin arka arka söylenmesi bir aşk ifadesidir Onun için zikirde amaç ve edep O’nun rızasını gerektirir Zikir Allah rızası için çekildiği zaman Allah ilgili zikrin dünyaya bakan maddi ve menevi hediyelerini de kuldan esirgemez Fazla fazla verir
Kalp saniyede halden hale girer Değişkendir Onu bir noktada tutmak zordur Hele zikir sırasında bu daha çok olur Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler O yüzden Nakşibendîler, lafzaı Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır)’ demektedirler Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar Bu durum Esmai Hüsna zikrinde daha çok kendisini gösterir Yani kalp Esmai Hüsna zikrinde rotasını şaşırmaya daha müsaittir Esmai Hüsna zikrini çekerken kalp O’nun rızası dışında başka yerlere takılabilir Onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek gerekir Onun için Esmai Hüsna zikri çekerken ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır)’ sözünü en azından başta ve sonda birer kere de olsa söylemek ve bu konuda kalbi uyarmak gerekir Daha çok söylemek daha büyük yararlar sağlar
Maddeye ezeli ve ebedi bir anlayış yüklediğimizde materyalist bir düşünceye sahip oluruz Dinin en önemli umdesi ahret gerçeğidir Bütün evren ve içerisindeki her şey kıyamet günü yıkılacaktır Yok olacaktır Allah (cc) nasıl ilk olarak yaratma gücüne sahipse tekrar her şeyi yeniden yaratacaktır Bu ona zor değildir İlk olarak yaratan ikincisinde daha kolay yaratır Gerçi Allah için kolay ve zor diye bir şey yoktur O yaratmak istediği zaman sadece ‘Ol!’ emrini verir Her şey O’nun ‘Ol’ emri ile yokluktan varlık sahnesine gelir (bk Yasin suresi 82) Materyalist anlayış maddeye ezeli ve ebedi bir anlam verdiği için bu gerçeği kabul etmez Oysa içerisinde yaşadığımız âlem sürekli bir şekilde bu gerçeği, yani ölümden sonra diriliş olgusunu ders olarak bizlere okutmaktadır Bu ders nefislerimize verilmektedir Nefis ancak yaşantı yolu ile eğitilebilir İnsanların sohbetleri, kitaplar nefse pek tesir etmez Nefsin entelektüel zekâ ile bir ilişkisi pek yoktur Nefis tıpkı üç yaşındaki bir çocuk gibi deneyimlerden bir şeyler kapar Nefis hayatın içerisinde yaşayarak derslerini alır Yüce Allah bunun için tekrar diriliş olgusunu sadece ilahi kitaplarına konu edinmemiş, ayrıca evren kitabında da bu konu değişik şekillerde işlenmiştir Şöyle ki: Yüce Allah nefsin doğasına uykuyu ve uyanmayı koyarak ona her akşam ve sabah ölümü ve dirilmeyi anlatmaktadır Uyku adeta ölümün küçük kardeşi gibidir Uyanma da tekrar dünyaya gelmek kadar anlamlıdır Doğamızdaki bu uyku ve uyanma yanında dış dünyada gece ve gündüz de birer ayet olarak tekrar dirilme gününe işaret etmektedir Gece, uyku gibi bütün varlık âleminin ölümü hükmünde iken gündüz her şey hayat bulmaktadır Nefis gece ve gündüz gerçekleri ile ahret gerçeğini hiç tereddüt etmeden kabullenir İnkâr edemez Fakat işlediği günahlar yüzünden ahretin gelmesini arzulamaz Bunun için ahret gerçeğine gözlerini yumup materyalist bir felsefeye bağlı kalmak ister Mevsimler ise daha görsel olarak ve pek çok duyu organına hitap ederek varlık âleminde ölümün ve tekrar dirilişin bir şölenini sunarlar Kışın ölen tabiat, ilkbaharda tüm canlılarda bir dirilişi gerçekleştirir, ağaçlar çiçek ve yapraklarını açarlar, hayvanlar ve böcekler yavrularlar Soğuk hava ısınır Her taraf tekrar dirilişin şöleni ile canlanır
Allah’ın ElMuhyî (ölüleri dirilten) güzel ismi Kuranı Kerim’de sadece aşağıdaki iki ayrı ayette olmak üzere “muhyi’lmevtâ (ölüleri dirilten) biçiminde geçmektedir
“İşte bir bak, Allah’ın rahmetinin eserlerine! Ölmüş toprağa nasıl da hayat veriyor? İşte Allah, muhakkak ölüleri de böyle diriltecek Çünkü O her şeye kadirdir (Rûm suresi, 50), “O’nun ayetlerinden birisi de şudur: Sen yeri kupkuru görürsün Fakat biz üzerine su indirince yer harekete geçip kabarır İşte bu yere kim hayat veriyorsa ölüleri de O diriltecektir Çünkü O her şeye kadirdir (Fussılet suresi, 39)
Bitkiler âlemindeki her yıl baharda gözlenen diriliş olayı yüce Allah’ın (cc) her şeye gücünün yettiğine ve ölüleri de böyle dirilteceğine işaret etmektedir ElMuhyi yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere yüce Allah’ın (cc) ölülere can vermesi anlamına gelir
İnsanı ilk defa yaratıp can veren yüce Allah (cc), elbette öldükten sonra tekrar yaratıp can verecektir Çünkü bunun doğada görülen örnekleri vardır Örneğin vücudumuzda saniyede milyonlarca hücre ölmekte, milyonlarcası da yeniden doğmaktadır
21 Martta bazı uluslar tarafından kutlanan Nevruz Bayramının dinsel temelleri olabilir Araştırılmalıdır Yüce Allah (cc) Kuranı Kerim’de her kavme peygamber gönderdiğini belirtmektedir (Yunus suresi, 47, Fatır suresi 24 vb) Bir hadisi şerifte 124000 peygamber gönderildiğinden söz edilmektedir Yani kavimlerin gelenekleri ve buluşları olarak görülen pek çok şeyin aslında peygamberlerin mucizeleri, hediyeleri, şeriatları olmasından kuşku duymak pek tabiidir Bu sebeple eski kavimlerin durduk yerde bayram icat edemeyeceklerini, bayramların genellikle eski hak dinlerin bir kalıntısı olduğunu düşünmek son derece mantıklı ve bilimsel bir bakış açısıdır Bütün hak dinlerin hepsi insanları aynı iman esaslarına inanmaya çağırmışlardır Tekrar diriliş (ahret) hak dinlerin temelini teşkil eden iman esasıdır Pek tabii ki insanların imanlarının gelişmesi için bahar mevsiminde dini bir bayram anlayışı ile diriliş olgusunun tabiatta da seyredilip kutlanması akıl ve mantığa uygun düşmektedir
Dini bayramlar Allah’ın (cc) emri ile sabittir Onda ekleme ve çıkarma olamaz Ama geleneksel olarak kutlanan, insanların, toplumların, devletin de çeşitli açılardan teşvik ettiği bu Nevruz Bayramına dinsel açıdan yaklaşmak, o günü dinin ve inancın istikametinde yorumlamak belki de bir ibadet kadar faziletli kılacak, farklı boyutlarla zenginleştirecek, onun daha anlamlı bir şekilde kutlanmasını sağlayacaktır
ElMuhyî (ölüleri dirilten) güzel ismi ile kula düşen görev, doğada bitki âleminde her yıl gözlenen ölüm ve diriliş olayından ders alarak Allah’ın (cc) ölülere can vermesinde, çürüyüp yok olmuş bedenlerin yeniden şekillenip ruhların iade edilmesinde hiçbir kuşkuya kapılmaması ve buna göre güzel amellerle ahirete hazırlık yapmasıdır
Allah (cc) her birimizin imanını yakinleştirsin Kıyamet gününe rızası istikametinde hazırlanmayı nasip eylesin Kıyamet günü bizleri yüzü gülenlerden kılsın Âmin