Bildiğiniz üzere deney ve gözlemler çoğunlukla hayvanlar ve böcekler üzerinde yapılır. Ya sonucu kötü olursa ya felç kalırsak veya ölürsek gibi korkulardan dolayı insandan önce hayvanlarda denenir deneyler. Onların da bir canlı olduğu ve hiçbirinin hayatının bizim hayatlarımızdan daha değersiz olmadığı gerçeği gözardı edilerek kafataslarına elektrotlar yerleştirilen maymunlar, canlı canlı derileri yüzülen tavşanlar, sırf nasıl tepki verecekleri merakla gözlenmek için psikolojisinin zerre önemsenmediği köpekler, fareler, boğalar...
Bu yazıda 11 deneyi ele aldım. Merak etmeyin kafatasları delinmiş veya kanlar içerisinde yatan hayvanlar yok aralarında. Tıp, kozmetik veya ilaç için yapılanları değil psikolojik içerikli deney gözlemleri inceledim. Et gösterip vermemeler, yemi bin bir zorluklar sonunda ödül olarak vermeler, elektrik şokuyla test edilenler... Kısaca hayvanların tertemiz ve saf duygularıyla oynayanlar...
1. En bilinen ile başlayalım: Pavlov'un Köpeği
Rus fizyolog, psikolog ve hekim İvan Petroviç Pavlov’un Klasik Koşullanma Deneyi’ni bilmeyen yoktur. Pavlov, laboratuvarında çalışmalarını sürdürürken, köpeğinde fark ettiği bir güdü ilgisini çeker ve çalışmalarını bu yönde yapmaya başlar.
Pavlov’un fark ettiği durum, köpeğinin henüz eti görmediği halde, kendisine doğru yönelen ayak seslerini duyduğu anda salya akıtmaya başlamasıdır. Klasik Koşullandırma adı verilen bu deneyde Pavlov, köpeğine hem sesli hem de ışıklı uyarıcılar verir, başta köpek bu uyarıcılara hiçbir tepki göstermez. Sadece eti gördüğü anda tepki verip salyaları akmaya başlar fakat Pavlov bundan sonraki süreçte eti verdiği anda sesli ve ışıklı uyaranları da kullanır. Köpeğimizin tertemiz hisleriyle oynama süreci ise tam olarak burada başlar. Artık sevgili köpeğin salyalarının akması ve heyecanlanması için uyarıcıların verilmesi yeterlidir.
Köpeğin et verilmediği halde uyarıcılara tepki vermesine ise şartlı ya da şartlandırılmış refleks denir. Fakat peşinden et gelmeyen uyarıcılar sıklaştığında, şartlı refleks kaybolur.
2. Beş Maymun Deneyi
Örgüt kültürü, kurum kültürü ismiyle de bilinen bu çalışmada bilim adamları öğrenilmiş çaresizlik üzerine bir deney gerçekleştirir. Büyük bir kafesin içine beş adet maymun konulur, kafesin tepesine de muz salkımı asılır. Muz salkımına giden bir adet merdiven de mevcuttur. Maymunlardan biri merdivene çıkıp muzlardan almak istediğinde dışarıdan soğuk tazyikli su sıkılır, maymun pes edip iner. Şansını denemek isteyen ikinci maymun da soğuk suyla tanışır. Ve tabii diğerleri de…
Sırılsıklam olup yere düşen maymunlar bir daha muza ulaşma cesaretini gösteremezler. Buraya kadar her şey normal, anlam verilemeyen tepkiler bu süreçten sonra başlıyor. Islanan Maymunlardan birisi dışarı alınıp yerine yeni bir maymun konulur. Yeni maymunun ilk yaptığı hamle tabii ki de muzlara ulaşmak olur fakat dört ıslak maymun buna asla izin vermedikleri gibi yeni maymunu bir güzel döverler. Islanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Kafese yeni giren ikinci maymun da muza ulaşmaya çalıştığı anda dövülür. Fakat en istekli ve şiddetli şekilde döven, az önce dayak yemiş olan içeriye giren ilk maymundur.
Maymunların üçüncüsü de değiştirilir, aynı şekilde o da ilk hamlesinde dövülür, en şiddetli dövenler az önce içeri giren iki yeni maymundur. Diğer maymunlar yeni gelen maymunların neden bu kadar istekli dövdüklerini anlayamaz. Dördüncü ve beşinci maymun da yenileriyle değiştirilir. Aynı olaylar tekrarlanır. Ve en sonunda hepsi pes edip muza ulaşmaya çalışmaktan vazgeçerler.
3. Seligman’ın Köpekleri
Öğrenilmiş çaresizlik ve hatta depresyona girme üzerine bir deney daha. Seligman, 24 tane köpeği ‘kaçış grubu’, ‘kontrol grubu’ ve ‘boyunduruk grubu’ adı altında üç gruba ayırır.
Kaçış grubu adı verilen köpekler beyaz bir hamağa sarılı şekilde yatarken arka ayaklarına elektrik şoku verilir. 500 voltluk elektrik şokunu hemen kafalarının yanlarında bulunan bir düğmeye bastıkları takdirde kesme şansına sahiptirler. Butona basmadıkları takdirde şok, 30 sn içinde kendiliğinden kesilir. Bu köpekler butona basıp şoku durdurmayı öğrenir ve hatta en kısa ve en hızlı sürede butona basma eğilimi geliştirirler.
Boyunduruk grubu adı verilen köpekler de kaçış grubundaki köpeklerle aynı şartlara sahiptiler. Maruz kaldıkları şok kaçış grubundakilerle aynı sürede kesiliyordu. Tek fark, boyunduruk grubundaki köpekler butona bassalar bile şokun kesilmemesiydi. Bu nedenle yaklaşık otuz denemeden sonra köpekler butona basmaktan vazgeçiyorlardı.
Kontrol grubundaki köpekler ise hiçbir şekilde şoka maruz bırakılmamıştır. Bir gün sonra tüm köpekler kısa bir panelle ayrılmış kapalı bir alana konulur ve 10 kez şok verilir. Köpeklerden beklenen davranış, verilen 10 elektrik şokundan birinde panelin diğer tarafına atlayarak kendini kurtarma çabasına girmesiydi. Kaçış grubu ve kontrol grubu beklentiyi başarılı şekilde karşılamalarının yanı sıra boyunduruk grubu tahmin edildiği üzere panelin öteki tarafına on demeden sonra bile atlamayı becerememiştir. 1 hafta sonra aynı deney tekrar denenmesine rağmen yine atlayamamışlardır. Çünkü bu köpekler çaresiz olduklarını düşünmüş ve bunu kanıksamışlardı.
4. Sahte Anne Deneyi
Harlow’un etik açıdan çokça eleştirilen deneylerinden biri de Sahte Anne Deneyidir. Sevgi ve bağlanma duyguları üzerine kafa yoran Harlow, sırf anne çocuğunu doyuruyor diye aralarında bağlanma duygusunun oluşamayacağını iddia ediyordu.
Beslenmenin, karın doyurmanın duygusal açıdan bir bağlanma sağlayamayacağını savunmuştur. Bunu ispatlamak için doğumdan sonra annelerinden ayrılan resus maymunlarını kullandı. İlk gözlenilen durum, yeni doğmuş maymunların, kafeslerinin altına serilen yumuşak havluya karşı bir sevgi besledikleri yönünde oldu.
Bebek maymunlar biri tamamiyle tellerle çevrili, diğeri ise yumuşak dokularla donanmış iki sahte annenin bulunduğu bir kafese konuldu. Maymunların bir kısmı sadece tel anneden süt içerken diğer kısmı sadece yumuşak dokuyla çevrili anneden süt içmişlerdir. Fakat kayıtlara göre tüm maymunlar en çok yumuşak dokulu annenin yanında zaman geçirmiştir.
Harlow kafesin içine bir korku nesnesi koyduğunda maymunlar hemen yumuşak dokulu annenin yanına gidiyorlardı. Bu da bağlanmanın beslenme ile gerçekleşmediğini kanıtlamıştır. Öyle olsaydı tel anneden süt içen maymunlar korktuklarında diğer anneye sarılmaz, ona güven duymazlardı.
Bu zavallı maymunlar büyüdüklerinde çiftleşmeyi reddetmişler ve otistik hareketler gerçekleştirmeye başlamışlardır. Aralarında çiftleşen birkaç maymun çıksa dahi çocuklarını yemiş ya da annelik yapamadıkları için çocukları kendiliğinden ölmüştür.
Harlow bir çok hayvan derneği ve meslektaşları tarafından eleştirildi. Özellikle eleştirildiği bir konu da izole edilmiş bir ortamda tuttuğu maymunların depresyona girmesi, çıldırması ve intihar etmeleri olmuştur.
Video İçin:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link , görmek için
Giriş yap veya üye ol.
5. Zıplamayan Pireler
Bir kavanozun içine konulmuş pireler her zıpladıklarında kavanozun kapağına çarparlar. Defalarca kez denemelerine rağmen bu hep böyle olur ve artık daha az yükseğe zıplamaya ya da hiç zıplamamaya başlarlar. Sonuçta kavanozun kapağı açıldığında, zıpladıklarında canları yandığı için hiçbir pire kavanozun dışına çıkmaz.
6. Barracuda Saldırısı
Büyük bir akvaryumun ortasında cam bir bölme vardır. Bir yana uskumrular bir yana ise barracuda balığı konur. Barracuda balığı uskumrulara saldırmaya çalıştıkça hep cam bölmeye çarpar. Defalarca denedikten sonra bile hep bir engelle karşılaşır. En sonunda cam bölme kaldırıldığında gözlenen durum şu olur: Barracuda balığı camın olduğu bölmeye kadar yüzüp geri döner. Bu da öğrenilmiş çaresizlik deneylerine örnek olarak verilebilen deneylerden biridir.
7. Zincirlenmiş Filler
Sirklerde kullanılan hayvanların nasıl eğitildikleri bilseniz muhtemelen bir daha sirklere gidip para kazandırmak istemezsiniz. Tonlarca ağırlıktaki bir filin bile nasıl dize getirildiğini anlatacağım şimdi.
Filler henüz yavruyken ayaklarından zincirle bir kazığa bağlanır. Güçsüz bir yavru fil ne kadar çırpınsa da bu zincirden kurtulamaz. Büyüdüğünde ise zincirden kurtulmak için hiç çabalamaz çünkü geçmişte defalarca deneyip başaramamıştır.
8. Tolman’ın Fare Deneyi
Tolman’ın fareler üzerinde denediği bilişsel davranışçılık deneyi bir labirente farelerin konulmasıyla başlar. Fareler başarılı bir şekilde koştuklarında yemekle ödüllendirilmiştir. Zamanla farelerin koşma hızı artmış ve hata sayıları hızla azalmıştır. İkinci gruptaki fareler için labirente herhangi bir yiyecek konulmamıştır. Fareler labirenti birkaç tur dolaştıktan sonra kafeslerine geri dönmüşlerdir. Farelerin hızında ve hata sayılarında bir değişiklik gözlenmemiştir.
Ödülün öğrenme hızını olumlu etkilediğini ortaya çıkaran bu deneyde, ödül verilmemiş fareler bir de ödül verilerek gözlenmek istenmiştir. Kısa sürede hızları artmış hata sayıları azalmıştır. Kullanılan pekiştireç motivasyonlarını arttırmıştır.
9. Uyuşturucu Verilen Örümcekler
Örümcekler bilim insanlarını hep çok zorlamıştır. Çünkü ağlarını sabaha karşı 4’te örerler, bu durumu değiştirmeyi kafasına koyan zoolog Hans Peters, örümceklere uyuşturucu maddeler verildiğinde ağlarını daha geç örüp öremeyeceklerini araştırmak istedi. İlk önce morfin, dekstro ve striknin ile işe başladı, örümcekler şekerli suyla karıştırılmış bütün zehirleri kolayca yiyorlardı. Fakat bu maddeler ağ örme saatlerinde herhangi bir değişiklik yaratmadı. Çok daha ilginci oldu, örümcekler yedikleri uyuşturucu maddelere göre değişen sıradışı ağlar örmeye başladılar.
Örümceklere LSD, kafein, marihuana, luminal, valium gibi çeşitli ilaçlar içirildikten sonra gözlemlenmeye başlandı.
Sonuç: En güzel ağlarını marihuana etkisinde, en karmaşık ağlarını kafein ve ecstasy etkisinde, en düzenli ve simetrik ağlarını ise LSD etkisinde örüyorlar.
10. Uzaktan Kumandalı Boğa
İspanyol sinir bilimci Jose M. R. Delgado, Cordoba arenasına daha önce hiç denenmemiş bir deney için çıkacaktı. Bir elinde kırmızı pelerin diğerinde uzaktan kumanda… Boğa, pelerine koştuğu anda kumandanın tuşuna basıp onu durduracağını ve ikinci kez tuşa bastığında da hayvanın kaçıp gideceğini söylüyordu. Nitekim böyle de oldu. Fakat izleyenlerin sandığı gibi psişik güçlerle değil boğanın beynine yerleştirdiği elektrotlarla belli davranış biçimlerini kazandırması sonucu meydana gelmiş bir durumdu bu.
11. Skinner’ın Güvercin Deneyi
Skinner’ın edimsel koşullanma deneyinde güvercin bir kafesin içine konulur, kafeste yem kutusu ve bir buton bulunmaktadır. Güvercin butonu birkaç kez gagaladıktan sonra yem kutusuna yem düşmektedir. Başlarda güvercin butonla yem arasında hiçbir bağ kuramazken birkaç denemeden sonra butona basıldığında yem verildiğini kavrar.
12. Schrödinger'in Kedisi
Öncelikle bunun bir zihinsel deney olduğunu vurgulamalıyım, yani hiçbir kediye zarar verilmemiştir. Avusturyalı fizikçi Schrödinger, kuantum fiziğiyle gerçek dünyanın fiziği arasındaki zaman farkını, geçiş sorununu anlatabilmek için böyle bir deney tasarladı.
Kuantum evrenine göre bir gözlemcinin bulunması ve varolan deneyi gözlemlemesi, gözlemlenen olayı bozar. Bu durum şu soruların sorulmasına sebebiyet verdi. Gözlediğimizde bozuyorsak neyi gözlemiş oluyoruz? Bozmamak için gözlemememiz gerekiyorsa nasıl bileceğiz?
Deneyde sağlıklı bir kedi, şişe içerisinde bulunan zehirli bir gaz, bu gazın kutuya dökülmesini sağlayan bir mekanizma ve bu mekanizmayı kontrol eden bozunma ömrü 1 saat olan bir radyoaktif parçacık bulunmaktadır. Kuantum fiziğine göre radyoaktif parçalar olasılık çiftiyle donatılmıştır, yani radyoaktif madde 1 saatin sonunda hem bozunur hem bozunmaz. Bu da zehirli maddenin kutuya yayılıp yayılamayacağını ve kedinin ölüp ölmeyeceğini de belirsiz hale getirir. Schrödinger'in iddiası da bu yöndedir: 'bir saatin sonunda kedinin canlı kalma veya ölme olasılığı eşittir.' Schrödinger bu deneyiyle mikroskobik dünyanın fiziğini makroskobik dünyaya uygulayarak dalga fonksiyonunun doğal bir sonucu olan ölçme hipotezini de öne sürmüştür. Eğer dalga fonksiyonu doğruysa kedi aynı anda hem ölü hem de canlı olmalıdır.