Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Her hicret, Ensar ister

Her hicret, Ensar ister

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
HİCRET DEYİNCE, HER mü’minin aklına önce Hz Peygamber aleyhissalâtu vesselam, sonra yol arkadaşı Ebu Bekir radıyallahu anh, sonra Mekke, sonra Medine gelir Bir adım sonra, Mekke’den Medine’ye hicret eden sair sahabileri de düşünürüz

Hicret deyince akla gelenler hayalimizde bu şekilde bir bir canlanırken, Hicret deyince muhakkak akla gelmesi gereken bir grup insan bir şekilde nazarlarda gizlenir yahut gerilerde kalır

Bu bir grup insan, Ensar’dır Ensar: Mekke’den hicret eden Muhacir sahabilere, her açıdan yardım elini uzatan Medineli sahabiler

İşte o Ensar, Hicret hatırlara geldiğinde, unutulmasa da, sıralamada geri kalır ve nazarlardan gizlenir

Kimbilir, belki de, Hicretin asıl zor tarafını Mekkeli mü’minler gerçekleştirdiği içindir bu Hz Peygamber’in bile, terkederken geri dönüp “Benim için sen, Allah’ın arzında bana en sevgili yersin Kavmim beni mecbur bırakmasıydı, seni asla terketmezdim buyurduğu yerdir Mekke Kâbe’si, Zemzem’i, Safâ ile Merve’si, Hira’sı ile, az ötedeki Arafat’ı ile, insanlık tarihinin en ulvî hatıralarını özünde taşıyan yerdir Allah’a ibadet için inşa edilen ilk bina da Mekke’dedir, sözlerin en güzeli olarak Kur’ânı Hakîm de ilk olarak burada Peygamber’e inmiştir

Peygamber aleyhissalâtu vesselam ve Mekkeli sahabiler, işte böylesine kudsî hatıralar yüklü olduğu halde Mekke’yi terketmişlerdir Dahası, yanlarına alabildikleri üçbeş eşya ve üçbeş dinar dışında, dünyalık namına neleri varsa onları da geride bırakarak ayrılmışlardır bu şehirden Daha da ötesi, birçoğu anasını, babasını, eşini, evladını ve her hâlükârda akrabasını arkada bırakarak ayrılmıştır Mekke’den

Dolayısıyla, Hicret deyince, feragatin büyüğü, elbette Mekkeli Muhacirîn’e aittir Zira, imanları için herşeyden ve herkesten geçmişlerdir Kurulu düzenlerini bozmuş, işlerinigüçlerini bırakmış, eşdostakrabadan kopmuş; sırf imanlarını tam olarak yaşamak adına, hepsinden feragat etmişlerdir

Ama birşe var ki, Mekkeli sahabiler, hicret ederken, bir bilinmeze doğru göç etmiş de değillerdir Peygamber aleyhisselam ve yol arkadaşı Ebu Bekir, hicret ederken, meçhul bir diyara ve meçhul bir akıbete doğru hicret ediyor değildir

Zira hicret, apartopar, bir anda ve bir belirsizliğe doğru bir yolculuk değildir

Sahabiler de, Hz Peygamber de, hicret ederken, nereye, hangi şartlarda, kimlerle karşılaşmak üzere gidiyor olduklarını bilmektedir

Açıkçası, Hicret, Mısır’dan Filistin’e o mucizevî hurucunda Hz Musa’nın yaşadığına benzer mihnetler barındıran bir yolculuk değildir İkibin küsur metrelik derinliğiyle Kızıl Deniz’in yarılıp yol olarak açıldığı bu mucizevî hurucun akabinde Eriha’ya varıldığında gelen cihad emri karşısında Benî İsrail’in tavrı “Ey Musa! Git, sen ve Rabbin savaşın! aymazlığı iken; Medineli sahabiler, Hicret gerçekleşmeden evvel, hem de iki kez Akabe’de Peygambere biat etmişlerdir

Hem de nasıl bir biat!

Akabe biatlarında Ensarın en ziyade öne çıkan ismi Es’ad b Zürâre’nin dediği şekilde, onlar, Peygamber aleyhisselamı ve Mekkeli sahabileri Medine’ye davet ederken, kendileri için nelere davetiye çıkardıklarının farkında olarak bu biatı etmişlerdir:

“Bizler, ancak bu zâtın Resûlullah olduğunu bilerek, develerimizin böğürlerini tepe tepe buraya gelmiş bulunuyoruz bugün kendisini alıp Medine’ye götürmek, bütün Araplardan ayrılmaş, ayrı baş çekmek, ve neticede en hayırlılarınızın öldürülmesi ve sizlerin de kılıç darbeleriyle kesilip biçilmeniz demektir () Ey insanlar! Muhammed’e ne üzerine bey’at edeceğinizi biliyor musunuz? Siz ona; Arap ve Arap olmayanlarla, bütün cin ve insanlar topluluğu ile savaşmak üzere bey’at edeceğinizin farkında mısınız?

Yahut Abbas b Ubâde’nin dikkat çektiği şu istikbale razı olarak:

“Sizler; insanların kızıl ve kara derilileriyle savaşmak üzere kendisi ile biatlaşacaksınız!

Eğer karşılaşacağınız musibetle mallarınız azaldığı, eşrafınız öldürüldüğü zaman ona yardım etmeyecek, kendisini muhaliflerinin ellerine bırakacaksanız, vallahi bu, dünyada da, ahirette de yüzkarasıdır Şimdiden bundan vazgeçin

Fakat eğer sizler kendisine vaadde bulunduğunuz yardım, barındırma, muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kani iseniz, mallarınızın azalması ve eşrafınızın öldürülmeleri pahasına da olsa onu tutunuz ki, vallahi bu da, dünyada da, ahirette de hayırlıdır!

Onlar işte bunun farkında olarak Akabe’de Hz Peygambere biat edip onu Medine’ye davet etmişlerdir

Verdikleri bu sözün şartlarını da bihakkın yerine getirmişlerdir Mallarını da, zamanlarını da, hayatlarını da Resûlullah için feda etmekten çekinmemiş; asla ve kat’a, “Git, sen ve Rabbin savaşın! kabilinden bir aymazlığa düşmemişlerdir işte Bedir, işte Uhud, hele ki Hendek, bunun apaçık delilidir

Bu açıdan bakıldığında ise, Hicrette Ensar’ın da hissesi daha bir berraklıkla çıkar karşımıza

Anlarız ki, Hicret, tektaraflı bir göç değildir

İmanından dolayı yurdunda barınamayan ve canına kastedilen bir topluluğun, imanını yaşayabilmek için meçhul bir diyara göç etmesi değildir Hicret

İmanından dolayı yurdunda barınamayıp canlarına kastedilen bir topluluğun, imanlarını yaşayabilmeleri için her açıdan onlara yardıma, her türlü destek ve korumaya söz veren insanların olduğu bir diyara yapılan göçtür o

Hicretten söz ediyorsak, bir tarafta tanım gereği elbette Muhacirîn, yani ‘göç edenler’ vardır

Ama diğer tarafta o hicret edenleri yurtlarına kabule, her açıdan yardıma, desteğe ve korumaya önceden söz vermiş Ensar, yani ‘yardımcılar’ da vardır

Hicret, bir bilinmeze yolculuk değildir Bir “Git, sen ve Rabbin savaşın! yolculuğu da değildir Bir “Gidin, siz ve Rabbiniz savaşın! yolculuğu da değildir

Hicretin bir ucunu Allah için herşeyden feragat eden Muhacirîn tutmuş, gitmekte; öteki ucunu ise Allah için herşeyden feragat edenler için herşeyden feragat eden Ensar tutmuş, “Bize gelin! demektedir

Hicret, “Gelin, ne gerekiyorsa ben de varım; ne yapılacaksa, ben de işin içindeyim; hangi bedel ödenecekse, ben de hazırım! diyebilen bir Ensarın varlığında gerçekleşmektedir

Yok mudur “İçimde bir Muhacir var diyebilen?

Var mıdır “İçimde bir Ensar var diyebilen?

23012007


Metin Karabaşoğlu


 
858,496Konular
981,666Mesajlar
29,737Kullanıcılar
ey4781Son üye
Üst Alt