Tarihten bu yana dönemsel krizler yaşanan dünyada, enflasyon 'kötülüklerin başı' rolünü alırken, geçen hafta küresel çapta piyasalarda oluşan görünüm, enflasyonu kontrol altına almanın bir durgunluk (resesyon) oluşmadan pek mümkün olmadığını anlaşılması tablosu gibiydi. Bu durgunluk riski arttıkça piyasalardan kaçış artıyor ya da risk algısı zayıflıyor denilebilir. Ünlü İngiliz gazetesi Financial Times'taki bir yorum da durumun ne kadar karışık olduğunu şöyle özetliyor:
Yatırımcılar şimdi neye güveneceklerini bilmiyor.
Tüm gelişmeler ekonomistlerin riskleri hesaplayarak siyaset tarafında korkmasına yol açıyor.
Her kapı durgunluğa çıkıyor!
BBC Türkçe'den Ergin Yıldızoğlu haberine göre, Küresel özel sektör bono endeksi ve MSCI küresel borsa endeksi yıllık olarak yüzde 12-13 oranında gerilerken, petrol, gaz ve metallerde oynaklık zirvede ve düşüş sinyalleri veriyor. Bu sinyaller bir durgunluk (resesyon) belirtisi oluyor.
Tarım emtia fiyatlarında, özellikle buğday ve mısır gibi yoğun kullanılanlarda artış görülürken, sorunlar da büyüyor. Bu sorunlar, gelişmekte olan ülkelerde siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik krizler, bunların domino etkisi ile gelişmiş ülkeleri etkilemesi, borç krizi gibi görülürken, resesyon arka planda yankılanmaya devam ediyor.
Çin dünya ekonomisinde satın alma denildiğinde en önemli noktada duruyor. Küresel mali piyasalar ve rezerv para tarafından düşünülürse de ABD yönetici koltuğunda oturuyor.
ABD borsası Wall Street'in toplam değeri dünyadaki borsaların yüzde 59,9'unu oluşturuyor. Ardından gelen Japonya'da bu oran yüzde 6,2 olurken, İngiltere yüzde 3,9 ve Çin yüzde 3,6 oranında pay alıyor.
ABD'nin parası ama dünyanın sorunu olan 'dolar' ülkelerin merkez bankaları kasalarında yüzde 59-60 seviyelerinde kendine yer bulurken, devreye alındığında AB'nin Euro'su bu tahtı 17 puan kadar sarsmasına rağmen lider konumunda.
Dünyada finansal piyasaların yöneticisinin ABD olduğunu buradan anlıyor ve kabul ediyoruz.
Sektörel olarak ABD merkezli şirketler de liderliği koruyor.
Mesela bilişim şirketlerinin yüzde 73'ü ABD'li olurken, tüketici şirketlerinin yüzde 49'u, sanayi malları yüzde 46 oranında ABD'ye ait. 'ABD ağırlıklı şirketler' olarak bakarsak, yazılım sektörü yüzde 86, sağlık ürünler yüzde 82, savunma-havacılık sektörü yüzde 73 ve kimyasallar yüzde 41 oranında Sam amcanın elinde bulunuyor.
Kısaca dünyanın durgunluğa girmesi, ABD ile başlar dersek yanlış durmaz.
Geride bıraktığımız haftada Wall Street Journal, Financial Times ve The Economist gibi önde gelen iş dünyası yayımları, 'Ayı piyasaları' (kalıcı gerileme/düşüş eğilimi) söyleminde bulunmuştu.
ABD'ye bakıldığında endeksler 2022 yılı başında yaptıkları zirveden yüzde 20 oranında gerideydiler. Cuma günü de yüzde 2'nin üzerinde düşüş gösterirken, kış uykusunda uyanan ayılar arzı endam etmeye başladılar. Çin, Merkez Bankası'nın bir miktar parasal genişleme söylemi ile toparlanma görülse de, uzmanlar, salgın tedbirlerinin, Çin'de üretim ve tedarik zincirleri üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ile bu hamlenin işlevsizleştiğini açıkladı.
Avrupa borsaları da yılın yaklaşık ilk 5 ayında gerileme gösterse de ABD gibi ayı denilecek bir durum henüz görünmezken, Asya'da da durum AB'ye benzer.
Mart ayı başından bu yana yaklaşık yüzde 8,5 oranında gerileyen güvenli liman altın, nedense artık yatırımcılara, pek güvenli görünmüyor.
Tabi bir de enflasyonun yakıtı olan petrol var. Rusya-Ukrayna gerilimi ve savaşı ile yükselişe geçen Brent petrol varili geçen hafta sonunda 111,94'e kadar geriledi.
Metal emtia tarafında da küresel stratejik metaller indeksi MVIS, geçen ay başında 72 seviyesindeyken, 20 Mayıs'ta 31 seviyesine kadar resmen çökmesi ile hammadde talepleri ve üretimler konusunda verdiği işaret, yine resesyon oluyor.
ABD ekonomisinde geçen hafta resesyon ve mali kriz riski açısından endişeleri artıran haberler görüldü.
İlki, güvenli olarak görülen temel gıda, tüketim, perakende pazarlarında dev konumda bulunan Wallmart, Target ve Smucher gibi şirketlerin hisselerinin yüzde 13 ila 20 aralığında değer kaybetmesi olurken, dev teknoloji şirketleri Amazon, Alphabet, Apple, Meta, Microsoft, Netflix, Nvidia ve Tesla'nın hisselerinin de yıl başından bu yana ortalama yüzde 28 oranında gerilediği görüldü. Bu yaklaşık 3,76 trilyon dolarlık bir kayıp demek oluyor.
Diğer haber de Wall Street Journal'da yayımlanan bir araştırmada, ABD'de bizdeki BDDK Risk Merkezi'ne benzer bir şekilde borç ödeme oranlarında görülen taşıt ve tüketici kredileri ile kredi kartlarında ödeme zorluklarının, sorunlu duruma düşme eğiliminin güçlendiği görülüyor.
ABD'nin büyük bankalarından Wells Fargo'nun 'Ev almaya niyetli olanlar ziyaret endeksindeki'nde de yılbaşından bu yana yüzde 20 gerileme görülüyor.
Ev piyasasında büyümenin sonu mu?
Wells Fargo tarafından yapılan bir başka araştırmada da mortgage (uzun dönemli ev kredisi) faizlerinin yıl başında yüzde 3,21 olurken, geçen hafta yüzde 5,23 seviyesine gelmesi görülürken, dün açıklanan yeni konut satışlar yüzde 16,6 oranında düşerken 750 bin olan beklentiye karşılık 591 bin olarak gerçekleştiği görüldü. İnşaat sektöründe yöneticilerinin güven indeksi de olumsuz etkilenirken, WSJ, ev piyasasındaki büyümenin sonuna gelindiğini yazdı.
Stagflasyon (yüksek enflasyon ve durgunluğun aynı anda görülmesi) konuşulurken, Merkez Bankaları cephesinden enflasyon silahları çekiliyor.
Bu da dünya ekonomisinde yavaşlama eğilimini artırırken, pandemi ve savaş gündemi ile resesyona doğru sürükleniyoruz. Finans piyasalarında yatırımcıların güvenli limanlardan demir aldığı görülüyor. Böylelikle volatilite ve düşüşler artıyor. Bu da 'boomerang' etkisi göstererek, resesyon olasılığını güçlendiriyor.
Son günlerde dikkat çekici şekilde sık ve yüksek sesle konuşulmaya başlayan gıda krizi, kıtlık, felaket gibi kavramların yanısıra borçlanma maliyetlerini artıran yüksek faiz ortamı ve güç kazanmaya devam eden dolar ile risk altında bulunan gelişmekte olan ülkeler, peşinden büyük ekonomileri sürüklerken, oluşabilecek siyasi sorunlar da öncelikle ekonomistlerin gündemini meşgul ediyor.