Gergin geçen ve yüksek strese maruz kaldığımız bu günlerde üzerinde pek durmadığımız ama önemi yadsınamayacak bir konu da psikolojimiz.Terör eylemleri, şiddet olayları, toplum içi öfke patlamaları ve gazete manşetlerinde hemen hemen her gün okuduğumuz cinayet haberleri. Tüm bunlar, sosyal bir yaşantının parçası olan biz insanı nasıl etkiliyor dersiniz. Kaçımız ne hissettiğimizi düşünüyor, duygularımızın ne olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz. Hissizleşiyor muyuz acaba?
İnsanoğlu çevresi ile mutlak uyum içinde bir varlıktır ve yaşadığı çevreye, olaylara adapte olmaya çalışır ki yaşamını sürdürebilsin. Bunu farkında olarak yapmaz. Fakat bu farkında olmama durumu sürecin kolay olacağı anlamına da gelmez. Şöyle bir düşünelim, sahip olduğunuz hayattan ne kadar keyif alıyorsunuz, geleceğinizi düşündüğünüz zaman içiniz mi kararıyor yoksa umutlu ve pozitif duygularla mı doluyorsunuz. 2 basit temel soru üzerinde durduk aslında ama bunu genişletmek de mümkün. Örneğin, yaptığınız aktiviteler size sıkıcı gelmeye mi başladı, monoton bir yaşantının içerisinde boğulduğunuzu mu hissediyorsunuz, gün içerisinde modunuz sık sık değişiyor ve keyif aldığınız şeyler size artık gereksiz yada geçici mutluluk gibi mi görünüyor. Tüm bu sorular karşısında sizi memnun etmeyen cevaplar alıyorsanız korkmanızı gerektiricek bir durum yok. Çünkü çoğu insanın bu günlerde yaşantıladıkları durum çok benzer. Bunun sebebi dış faktörlere bağlı olarak yoğun bir günlük strese maruz kalmamız ve bu stresin bizi depresyona yaklaştırması veya depresyona sokması. Okuduğumuz terör haberleri, şehit haberleri, tecavüz ve cinayet haberleri üzerimizde derin etkiler oluşturabiliyor. Üzülüyoruz, tepki vermek istiyoruz, kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama bu duyguların hepsi kısa süreli oluyor. Bunların hepsi otomatik bir şekle dönüşmüş durumda; öfkemiz, üzüntümüz, her bir duygumuz, yaşanması gerektiği için yaşanıyor ve sonra beynimiz tarafından bastırılıyor, bunu halk arasındaki ‘’içine atmak’’ deyimi gibi düşünebiliriz. Bastırma işlemi, baş edemediğimiz duygu ve olaylarla mücadele etmek için farkında olmadan geliştirdiğimiz bir defans mekanizmasıdır. Peki bastırma işlemi yaparak yani içimize atarak aslında ne yapmış oluyoruz, bu bizim için faydalı mı?
Kimi durumlar için evet diyebiliriz, ama ‘’bastırma’’ işlemi her olumsuz duygu ve olay için gerçekleşiyorsa bu insanı öğrenilmiş çaresizlik dediğimiz olguya itebilir. Öğrenilmiş çaresizliği terimsel anlamına girmeden basitçe şöyle düşünebiliriz, bir cam tarafından ikiye ayrılmış bir odadasınız ve odanın diğer tarafına geçmeye çalıştığınızda sürekli olarak cama çarpıp içeriye giremiyorsunuz, bir süre sonra o cam ortadan kaldırılsa bile siz sürekli çarptığınız için orada cam olmadığını fark etmeyip, odanın diğer tarafına geçmeye bile çalışmıyorsunuz, yaşantılamış olduğunuz negatifliği genelleyip denemekten bile vazgeçiyorsunuz. Peki öğrenilmiş çaresizlik neden bu kadar önemli. Bunun sebebi ne kadar öğrenilmiş çaresizliğe maruz kalırsanız depresyona girmeye de o kadar yaklaşma riskiniz yüksek. Okuyoruz, üzülüyoruz, kızıyoruz, ama bir şey değişmeyecek nasılsa diye bastırıp rutin hayatımıza dönüyoruz. Değiştirmek için hiç bir şey yapmıyoruz. Sabah mutsuz uyanıyoruz, işe, okula mutsuz gidiyoruz ve bu mutsuzluk döngüsünü tüm hayatımıza bulaştırıyoruz. Küçük şeyler bizi mutlu etmiyor.
Mevsimsel geçişlerde kişilerin duygusal yönden değişimler yaşadığı, alışma sürecinde daha kırılgan ve depresif olduğu zaten biz psikologların yıllardır kabul etmiş olduğu bir gerçek. Fakat artık sadece mevsimsel geçişleri değil, yaşantısal geçişleri de ciddi şekilde hisseder olduk. Siyasi gündem, sosyal gündem ve konular birinci elden psikolojimizi ciddi bir şekilde etkiliyor gibi görünüyor. Son bir kaç senedir özellikle hareketli ve değişken bir gündeme sahip olan ülkemizde, biz henüz gündemde olan probleme ayak uyduramazken, gündem değişiyor ve yeni bir probleme maruz kalıyoruz. Bununla beraber stabil olmayan, bizi tatmin etmeyen farklı duygular yaşantılamaya başlıyoruz. Bu durum ile baş etmek için yapabileceğimiz şeylerde var tabiki. Bunların başında yaşadığımız durumun farkında olmak ve kabullenmek gerekiyor, ‘’hayatım böyle işte’’ fikri yerine sorumluluğu ele almak fikrini kendimize yerleştirmemiz gerekiyor. Düzenli şekilde yapılan egzersiz ve meditasyonun depresyon ve stres konusunda etkin olduğu araştırmalarca kanıtlanmış durumda. Ağır bir egzersiz programı olmasa da gündelik ve düzenli tempolu yürüyüşler, egzersiz faaliyetleri sizi daha iyi ve zinde hissetirecek, pozitif duygular ve düşünceler konusunda destekleyecektir. Kendinize sevdiğiniz bir aktivite bulun ve çok uzun olmasada mutlaka günde belirli bir süre bu aktiviteye ayırmaya çalışın. Bu aktivite sizin kendinizin bulması ve benimsemesi gereken bir aktivite olmalı. Gün içerisinde çok sinirli ve mutsuz hissettiğiniz anlarda nefes egzersizleri yapabilirsiniz, nefesinizi saymak, derin ve yavaş nefes alıp vermek size kendinizi dinletecek ve rahatlamanıza yardımcı olacaktır. Eğer tüm bunlara rağmen bahsettiğim duygu ve durumları ciddi bir şekilde yaşantılıyorsanız, kesinlikle profesyonel bir yardıma başvurmanız gereklidir. Şunu unutmamalıyız ki nasıl boğazımız ağrıyınca doktora gidiyorsak, psikolojik destek almak da bunun kadar doğal ve gereklidir. Bu yüzden nasılsa geçer fikri veya ‘’benim hayatım böyle’’ düşünceleri içerisinde kaybolup, kendinize eziyet etmek yersiz ve gereksiz olacaktır.